Fehim TAŞTEKİN
Suriye krizinin başından beri AKP iktidarı fecaate doymazken ana muhalefet partisi olarak CHP’nin bir karşı ağırlık oluşturamadığını, “Esadçı” suçlaması karşısında ezildiğini, tutarlı bir itiraz dili ve çıkış yolu geliştiremediğini söyleyegeldik. Bu süreçte iki arama konferansı ve bir yuvarlak masa toplantısında partinin kurmayları ile bir araya gelme ve görüşlerimizi iletme fırsatımız da oldu. “Devletin kırmızı çizgileri ve âli menfaatleri söz konusu ise…” diye başlayan sonuç cümlelerinden CHP’nin ‘devlet partisi’ olma misyonundan çıkamayacağı kanaatimiz her defasında teyit edildi.
Neyse ki krizin dokuzuncu yılında CHP şeytanın bacağını kırarak bir Suriye konferansı düzenledi. Suriye’nin neredeyse üçte birini kontrol eden Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve Kuzey-Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi’yle vücut bulan Fırat’ın doğusundaki aktörleri dışlayan bir yaklaşımla devletin kırmızı çizgilerine bir kez daha hürmet edildi. Bu tabii konferansın çözüm sunma konusundaki iddiasını sakatladı. Yine de barışa giden yolun Şam’la diyalogdan geçtiği önermesinin net olarak ortaya konulması kayda değer. Bunun yanı sıra Suriye’nin geleceğine kendi halkının karar vermesi, ABD ve Rusya’nın çıkarları arasında savrulmadan Suriye’nin toprak bütünlüğü, bağımsızlığı ve egemenliğini esas alan bütünlüklü ve tutarlı bir politikanın izlenmesi, Türkiye’nin uluslararası hukuka aykırı hamlelerinin gözden geçirilmesi ve tüm meşru aktörlerle diplomasinin işletilmesi yönündeki öneriler de kuşkusuz önemli.
***
Bu konudaki düşüncelerimi cumartesi günü düzenlenen konferansta Skype bağlantısıyla kısmen dile getirdim. Hükümetin bile bile saplandığı açmazların bir kısmı muhalefetin yaklaşımları için de geçerli. Söz gelimi, “Yurtta sulh cihanda sulh” en temel şiar iken ‘Kürt koridoru’ hamlesini kesme adına Afrin’de Kürtler açısından bir nevi ‘etnik temizliğe’ dönüşen bir askeri müdahale ‘milli güvenlik meselesi’ olarak meşrulaştırıldı ve desteklendi. İktidarın elini serbest bırakan bu türden bir yeşil ışıktan sonra, TSK’nin yedeğinde Afrin’e taşınan selefi-cihatçı örgütlere ya da onların cinayet, fidye için adam kaçırma, işkence, yağmalama, gasp gibi suçlarına yönelik geliştirilen muhalefet de değersizleşiriyor. Kürtlerin bin yıldır yaşadığı Afrin’in (Kürt Dağı) Araplaştırılması ve Ezidilerin başına gelenler zaten teferruat sayılıyor. Ayrıca bu saatten sonra Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğüne dair hassasiyet gösterisinin de bir anlamı kalmıyor.
Suriye politikası nasıl ki asılsız veriler ve çarpıtılmış bilgilere dayandırıldıysa ‘ulusal güvenlik’ stratejisine dayanak yapılan unsurlar da saha gerçekliğini tam olarak yansıtmıyor.
AKP iktidarının kendi ihtiraslarını ve başarısız maceralarını ‘milli güvenlik’ ve ‘beka’ konseptine taşıyıp bunları devlet politikası olarak çerçevelemesi muhalefetin de içine çekildiği bir tuzak.
Eğer alternatif çıkış yolu geliştirilecekse çok temel birkaç açmaza dair tablonun netleşmesi gerekiyor.
İktidar, “Esad ordusu” ve “Esad rejimi” diyerek kendince gayrimeşru muamelesi çektiği Suriye devleti ve Suriye ulusal ordusunu Türkiye-Suriye sınırlarında görmek istemiyor.
Peki, bunun alternatifi nedir? İdlib cebinde ya da Azez-Cerablus-El Bab üçgenindeki gibi Türk askeri varlığını sahada tutmaya devam etmek ve vekil güçlerle yani selefi-cihatçı milislerle kontrolü sürdürmek. Bu politikanın sonuçları ağır olacaktır: Savaş hali uzayacaktır; TSK ve MİT’in yedeklediği milis güçleriyle tehlikeli, hukuksuz ve belirsiz iştigal sürecektir; Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliğine dair taahhütleri sözde kalacaktır; başka yabancı aktörler için Suriye müdahaleye açık bir sahne olarak kalacaktır.
***
Nereye gittiğimizi görmek için nereden geldiğimizi usanmadan hatırlatmamız gerekiyor:
– AKP iktidarının yanlış tercihleri sonucunda Türkiye, Suriye’ye karşı kurulan kumpasta yükün neredeyse yüzde 70’ini yüklendi. Bu ülkenin felce uğratılmasında birincil dereceden sorumluluğu üzerinde taşıyor. Bu operasyonun Türkiye açısından ölümcül ve kötücül mirasları olacaktır. Cihatçı yekûn Suriye’nin sırtından atılırken Türkiye’nin bakiyesine dönüşecektir.
– Filistin davasının hamiliğine soyunanlar, Suriye’ye müdahale için tampon olmayı seçerek İsrail’i bu sürecin en kârlı tarafı haline getirdi.
– İran nüfuzundan en çok yakınanlar Irak’tan Akdeniz’e kadar İran’ın operasyon yeteneği kazanmasına fırsat sundu.
– Rusya’yı güvenlik konseptinde ana mesele yapanlar, bu şekilde Rusların Orta Doğu’ya dönüşüne imkan verdi. Rusya’sız bölgeye bir gelecek biçmek artık imkansız.
– YPG-PYD’yi birincil tehdit listesine yazan siyasi aklın kimyası, özerk yapılanmayı çökertmek için önce Ahrar el Şam ve Nusra Cephesi gibi örgütlere, daha sonra IŞİD’in saldırılarına bel bağlayacak kadar katranlaştı. Ve sonunda Kürtlere el verip bunu hem kendi Kürtleriyle barışı için bir katalizöre dönüştürmek yerine onları ABD’ye mahkûm etti. ABD bu sayede onlarca yıldır tepesine çökmeye çalıştığı Suriye’ye girmiş oldu.
– Son olarak Fırat’ın doğusunda güvenli bölge anlaşması çerçevesinde oluşturulan Müşterek Harekat Merkezi ile Suriye’deki Amerikan askeri varlığını Türkiye üzerinden kalıcı hale getiren yeni bir yola girildi.
– Vekil güçler aracılığıyla yürütülen savaşla başlayıp ‘sahada olmak’ ve ‘oyunu bozmak’ adına doğrudan müdahalelerle çetrefilleşen Suriye serencamı iç siyaseti dönüştürdüğü gibi Türkiye’nin Rusya ve ABD’ye bağımlılığını ya da mahkumiyetini artırdı.
***
Yeni bir sayfa açılacaksa, Kürtlerin ısrarla “Suriye’nin parçasıyız, Suriye’nin toprak bütünlüğü içinde çözüm istiyoruz, Şam’la diyalog için Rusya ağırlığını kullansın” diyen çağrılarına aldırmayıp, “ABD, Suriye’yi bölüyor” nakaratını tekrarlayanların bizzat Amerikan planlarına hizmet ettiğini söylemek durumundayız. Hedeflenen ‘güvenli bölge’, Suriye’nin bölünmüşlüğünü garantilemekle kalmayıp siyasal çözüm sürecini de ipotek altına alıyor. Astana sürecinde oluşturulan anayasa yazım komitesinde Kürtler, Türkiye’nin vetosu nedeniyle yoklar. “Temsil edilmediğimiz bir komiteden çıkacak sonuç bizi bağlamaz” diyen Kürtlerin olmadığı bir süreç çözümü değil bölünmeyi getirir.
Fırat’ın batısında da Azez-Cerablus-El Bab üçgeni ile Afrin’i ilhak etmişçesine fiili ‘kolonizasyon’ gayreti güdülüyor. Türkleştirme ameliyesi maşallah sağdan sola pek çok çevrenin başını döndürüyor. Fırat Kalkanı bölgesinde El Esad Parkı’nın adının Yunus Emre Parkı olarak değiştirilmesi hamaset dünyasında keyif çatma vesilesi olabilir ama Suriyelilerdeki yansıması, “Sömürgenin dönüşüdür”.
İdlib’de 12 kontrol noktasıyla cihatçı gruplara kalkan olan pozisyon da özünde Amerikalıların beklentisine denk düşüyor. Amerikalılar Türk askeri varlığını “Suriye’nin yeniden toparlanmasının önlenmesi” olarak gördüklerini gizlemiyor. Bunu, “Suriye rejimi ve müttefiklerinin zafere ulaşmasının önlenmesi” olarak dillendirmeleri hedef-sonuç ilişkisini bozmuyor.
Fırat’ın doğusu ve batısıyla ilgili planlara dair sunumlar devletin hassasiyetlerini baz alanlar için hayli ayartıcı: “Terör koridoruna karşı barış koridoru.” Operasyonun adı Zeytin Dalı olunca bunun barışa hizmet ettiğine dair algı tavan yapıyor. Yerel Kürt nüfusunu terörize eden ve seyrelten müdahaleleri başarılı bir model olarak Fırat’ın doğusuna taşımaktan söz ederken bunu 3 milyon mültecinin de döndürüleceği bir ‘barış koridoru’ olarak cilalamaya başladılar. Pek çok sorunun kaynağı olarak mültecileri görenlerin de “Hayır” diyemeyeceği bir çerçeve! Bu plan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından BM kürsüsünden de pazarlandı. Erdoğan’ın elindeki haritaya bakanların çıkardığı sonuç, “Demek Türkiye, Suriye’den bu kadar toprak istiyor” şeklinde.
Bu planla varılmak istenen nokta, Türkiye ile Kürtler arasına Araplardan oluşan bir tampon sokarak özerklik projesinin dayandığı demografik temeli hepten yok etmek. Burada Kürtlerin nasibine düşen tek şey ‘etnik temizlik’ olacaktır. Aynı sonuç bölgenin Süryani, Ermeni, Keldani gibi diğer halkları için de geçerli. Mülteci meselesi ancak Suriye’de savaşın bitirilmesi ve insanların kendi evlerine döndürülmesiyle mümkün olabilir. Suriye’nin kuzeyinde ‘istenmeyen’ nüfus unsurlarını bertaraf amacıyla yeni demografik realiteler yaratmak bölgede halkları birbirine düşürmekten başka bir şeye yaramaz. Bu insanları Avrupa’ya karşı şantaja dönüştürüp paraya tahvil etmek ve mültecilerin dönüşünü konut projeleriyle ranta bağlamak da aç gözlülüğün zirve noktası.
***
Özetle Fırat’ın doğusunda da batısında da Türkiye izlediği mevcut politikalarla Suriye’nin toprak bütünlüğü, egemenliği ve bağımsızlığına hizmet etmiyor. Altına imza attıkları Astana ve Soçi bildirilerinde aksini belirtseler de izlenen siyasetin ürettiği ya da üreteceği sonuç önemli.
‘Ulusal güvenlik’ diye kabul gören müdahaleci çizginin Türkiye’nin geleceğine aktaracağı iki miras var: Kürtlerle kalıcı düşmanlık ve yedeklenen cihatçı örgütler.
Biri Türkiye’nin iç barışını imkânsız hale getirip bölgesel fay hatlarını harekete geçirme potansiyeli taşıyor. Diğeri de bugün vekil güçler olarak maceraperest hevesler için kullanışlı olsa da yarın Türkiye’yi de tehdit edecek bir karakter arz ediyor.
İktidarın Suriye çıkmazına alternatif olarak sadece “Esad’la el sıkış” deyip sorunun diğer taraflarını göz ardı etmek yanıltıcı bir yaklaşım olur.
Burada, “Fırat’ın doğusundan uzak duralım” önerisinin alt metninde, “Kürtlerin özerklik planını çökertme işini Esad’a bırakalım” önermesi yoksa Kürtlere yönelik mesaj daha açık olmalı. Tüm taraflarla diyalog, Kürtler için, “Biz değil, Esad balyoz olsun” çelişkisini kaldırmaz.
Eğer hedef barışçıl bir çözüm ve istikrarlı bir gelecekse Türkiye evvela Kürtlerle ilgili parametreleri ve bakış açısını değiştirmeli. Ankara, Suriye’nin kendi Kürtleriyle bulacağı barışçıl çözüm yolunun önünde bariyer olarak durmamalı. Yani Ankara ile Şam arasında yeni bir başlangıcın bedeli Kürtler olmamalı. Ki bu, Kürtleri daha fazla Amerika’ya iter, ABD de bu durumu kendi senaryosu için tepe tepe kullanır.
Ne yapmalı faslında diğer kritik mesele; Türkiye, Fırat’ın batısında çatışma dinamiğini sona erdirmeli yani fişi çekmeli. Suriye’ye karşı büyük komploda cephane, lojistik ve savaşçı akışında ihalenin yüzde 70’i Türkiye’nin sırtındaysa bu alanda yapılacak politika değişikliği sorunun çözümünü de aynı oranda kolaylaştıracaktır.
Naçizane görüşlerim bunlardır.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
18.06.2025
29.05.2025
10.03.2025
6.03.2025
3.03.2025
27.02.2025
24.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
7.02.2025