Gürbüz ÖZALTINLI
Canınız sıkılıyor mu? Ruhunuzu kasvet basmış, ne yapacağınızı bilmez halde kanepeye gömülmüş, tavanı mı seyrediyorsunuz? Eskiden bu durumdaki arkadaşlarıma depresyonun derecesine göre, parkta yürüyüşe çıkmalarını; hemen bir köpek alıp onunla arkadaşlık kurmalarını; yok eğer parmaklarını kıpırdatamayacak kadar yığılıp kalmışlarsa “friends”dizisini baştan sona izlemelerini önerirdim… Bunlardan iyisi var artık… Bankalar.
Bankaların insanları bu kadar eğlendirdiğini; onlardan kredi kartı edinmenin, bir “tık ”ta parayı cebe indirmenin, avuç avuç borç almanın bu kadar hoş, böyle şenlikli bir iş olduğunu nasıl keşfedememişiz şaşırıyorum. Evimde televizyon genellikle açıktır. Düşük volümle tek bir haber kanalında mırıl mırıl sabahtan akşama kadar aynı görüntüler aynı sözlerle döner durur, ben de arada bir bakarım ona. Reklamlardan kaçmanın imkânsızlığını bildiğim için kendimi oradan oraya atmaya da çalışmam. Bankaların insanlar için eğlence kaynağı olduğunu; “büyüklere lunapark”a dönüştüğünü fark etmemi de biraz buna borçluyum. Kıvırcık kabarık saçlı bir çekirdek aile görüyorum mesela sık sık. Çok bilmiş bir erkek çocuğu, sevimlileştirilmeye çalışılmış vıcık vıcık bir babaya “baba hayat ne kadar kolay farkında değilsin hadi kredi kartını alıp mağazaları yağmalayalım, puanları çuvalla toplayalım” mealinde müjdeler veriyor. Gerisi tam bir şenlik. Bir oraya koşuyorlar bir öteki tarafa. Kucaklarda paketler… Bir de “vadaaa” diye bağıran, önceleri ürkütücü bulduğum sonra sonra alıştığım uzaylı anime yaratıklar vardı. Hoşluğa bakar mısınız; bu şirinciklerden insana bir kötülük gelir mi? Ya da o yuvarlak kafadan ibaret yeşil robot. Ne duygulu, ne iyiliksever bir küçücük fıçıcık içi para dolu kutucuk o… Çok da akıllı maşallah… Hem sonra; mesela CMYLMZ’ı bir bankanın bitmez tükenmez hizmetlerini anlatırken dinlemek bile nasıl hoş bir şey; bir de o bankadan şakır şakır paralar çekip alışverişe gittiğinizi düşünün. Tadına doyulmaz. Bir Hanım vardı; apartmanın şiveli kapıcısıyla el ele, bankalara hiç güvenmeyen anlayışı kıt yöneticisine tane tane anlatıyordu yaptıkları hizmetleri. Bu aralar korkusundan yılbaşı çamına saklanmış aile babasını güleç yüzüyle rahatlatıyor. “Paranız mı yok; amaaan dert ettiğiniz şeye bakın…”
Borçlanmak çok eğlenceliymiş yemin ederim. Ondan biraz daha eğlenceli olan ne olabilir? Bildiniz: O borcu bankaya geri ödememek. Büyük iş adamları bu eğlencenin dibine vurmuşlardı 2000’lerin başında hatırlarsınız. Sonra dünya finansçıları ellerini cebe attılar, hasarı borç alıp kapattık ve karşılığını kuruş kuruş milletçe ödedik. O harcanan paralara elini sürmemiş insanlar ödedi borçların çoğunu. Ne eğlenceli yıllardı.
Fakat büyüklerden değilseniz bütün gördüğünüz eğlence borç alırken ailece yaşadığınız cümbüş olacaktır. Sonra bankaların o eğlenceli, müjdeci, sizi kollayan, zor durumlarınızda hızır gibi yetişen Hanımları, Beyleri, CMYLMZ’ları gidecekler, hayatınızı hiç de şakacı gözükmeyen avukat abiler-ablalar, icra memurları ve bilumum ciddi suratlı şahsiyetler ziyaret edeceklerdir.
Şöyle bir soruyu hak ediyorum: “Peki çok bilmiş yazar, bu durumda, her eğlencenin bir bedeli vardır diyebilir miyiz?”…
Cevabım şudur: “Hayır sevgili okur, şöyle düzeltelim bu düşünceyi: Borçlanmak eğlenceli bir iş değildir.”
Yani şunu söylemek istiyorum: Biz bir eğlencenin bedelini ödüyor olmayız aslında, çünkü ortada baştan beri bir eğlence falan yoktur.
Bir arkadaşım vardır; hayatın altta kalanlara iyi davranmadığı bilgisiyle, mutluluğun güç ilişkileri içinden belirlendiği inancıyla yaşar. Ondan duymuştum ilk kez: “Vermekten korkmayın; veren el, alan elden daha güçlüdür” sözünü.
Alacaklı-borçlu ilişkileri elbette sadece bankalarla müşterileri arasında cereyan etmiyor…
İnsan ilişkilerinin her veçhesinde rastlayabiliriz biz alacaklılık-borçluluk hallerine.
Borç “minnet” e zorlar insanı. Alacaklı en çok minnet bekler. “Nankör” kavramı üzerine dönüp dönüp düşünmeli insan.
Efendi-köle ideolojisinin temelleri alan/veren ayrımına dayanmıyor mu acaba?
İş adamlarının çoğu, çalıştırdıkları insanlara ekmek verdiklerini düşünürler. Onlar alan değilverendirler. “Ekmeğini yediği kapıya ihanet” sayılır çalışanların hoşa gitmeyen diklenmeleri, şikayetleri…
Bu söz en çok da Kürtler için sarf edilirdi bir aralar; “ekmeğini veren eli ısırdıkları”söylenirdi. En ağır koşullarda da çalışsalar Kürtleri hiç hak etmedikleri halde beslediklerini düşünüyordu birileri. Onların hak taleplerini, veren eli ısırmak olarak tanımlıyorlardı.
Velhasıl neyin almak, neyin vermek anlamına geldiğini güçlüler tanımlar. Böylelikle borçlu olması gerekenler alacaklı, alacaklı olanlar ise borçlu tarafına kaydedilir.
Hayat bu rol hileleriyle hep güçlüleri kollar. Zayıflar altta kalır, minnet duymaları beklenir.
En kötüsünü söyleyeyim…
Koskoca bir toplumun kendini iktidar tutkunu bir yöneticiye borçlu hissetmesidir.
Kudretin şahikasına ulaşmış; bir sözüyle orduları savaşa gönderebilen, kızdıklarını içeri attırıp, işini aşını elinden alabilen, hiçbir önemli kademenin karar verici olamadığı, beyefendi ne düşünüyor sorusu sorulmadan adım atılamadığı bir ülkede; milyonların kaderine hükmeden bir şahsiyetsiniz. Üstelik herkesten de alacaklısınız. O ülke sizinle gurur duyuyor. Gururunu size borçlu. Bundan büyük minnet duygusu mu olur?
Bu, banka reklamlarından bile komik…
Ama komikten de öte fevkalade tehlikeli.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.04.2024
14.04.2024
8.04.2024
5.04.2024
25.11.2023
16.11.2023
12.11.2023
9.05.2023
7.05.2023
2.05.2023