Halil BERKTAY
[18 Aralık 2021] Diyebilirsiniz ki, önce genel olarak İngilizcelerini düzeltmeye baksınlar da böyle Turkey/Türkiye gibi derin tarihsel sorunları başkalarına bıraksınlar. Haksız da olmazsınız. Zira bakanlığın web sitesinde başka ve çok daha kaba yanlışlar da var, bakanlığa leke sürdüren. Culturel heritages ibaresi, örneğin. Doğrusu cultural heritage olmalı. Yani e değil a ve çoğul değil tekil. Sanırım “kültür mirası” veya “kültürel miras” demeye çalışmışlar. Birisi de Türkçedeki “kültürel” sözcüğünü İngilizce yazmaya kalkmış, sözlüğe bakmadan; k’yı c, ü’leri u yapmakla meseleyi çözdüğünü sanmış. Kelimenin son seslisine gelince, Türkçe e’nin İngilizcede de e olacağını farzetmiş olmalı. Herhalde arka planda, “kültürel”in Türkçeye İngilizceden değil Fransızcadan, culturelle’den geçtiğini bilmemesi de yatıyor. Bu arada Of’ları da unutmayalım. Tourism Strategy Of Türkiye. Promotional Films Of Türkiye. Oysa İngilizcede, bu tür başlıklarda bağlaçlar daima küçük harf yazılır. Of değil of. Bunlar çok basit imlâ kuralları. İlkokul öğrencisinden not kırılır bu yüzden. Bakanlığın web sitesinde ve basılı tanıtım malzemelerinde, hiç ama hiç olabilemez. İlk yazan bilmiyor da, bunu denetleyen, düzelten, copy-editing ve nihaî redaksiyon yapan birileri de mi yok? Koskoca Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, işi kültür ve dış tanıtım olan bir bakanlığın, İngilizce iletişim düzeyinin ne olduğu hakkında, ciddî şüpheler doğuruyor.
Fakat tabii Turkey yerine her yerde Türkiye demek, apayrı bir mesele. Görür görmez hatırladım — ve kahrolduğumu itiraf etmeliyim. Çünkü yeni değil bu. O sırada DSP’den 21. dönem milletvekili olan Süleyman Yağız’ın, 23 Nisan 2008’de TBMM’de Başbakan Erdoğan’a sunduğu bir önergeden kaynaklanıyor. Detaylarını ve hangi açılardan çok yanlış olduğunu, kof olduğunu, temelsiz olduğunu; evet, bilgi ve düşünce yoksunu olduğunu, aşağıda, o zaman Taraf’ta yayınlanan yazımdan okuyabilirsiniz.
Böyle milliyetçi garabetler, maalesef zaman zaman zuhur ediyor yakın tarihimizde. Temelde, özgüvenden değil derin bir aşağılık kompleksinden kaynaklanıyor. Dünya ve evren tahayyülümüz çok sınırlı, çok benmerkezci. Şimdiki gibi olağanüstü dönemlerde değil, normal zamanlarda da sanıyoruz ki herkes bize düşman. Güya bize bakıyor, bize gülüyor, bizi aşağılıyor, bizimle dalga geçiyor. Bu zemini ortadan kaldırmaya yarayacağını düşündüğümüz hamleler yapıyor ve işte o zaman, korkulan konumlara düşüyoruz.
Olayın başlangıç noktasında, dönemin solu, sol milliyetçiliği, ulusalcılığıydı bu tür rüzgârları estirmeye çalışan. Akıllarınca, AK Parti iktidarını bu şekilde köşeye sıkıştıracaklardı. Bu çabaları hafife almışım 13 yıl önce. AKP askerî-bürokratik vesayeti bütün ideolojik uzantılarıyla birlikte ortadan kaldırma projesinde henüz güven veriyordu. Böyle tuzaklara düşebileceğine hiç ihtimal vermiyordum.
Ama görüyorsunuz, olmaz dediğim olmuş artık. Yani, ulusalcılıkla ittifakı ve örtüşmesi çok daha makro göstergelerle zaten apaçık ortada da, bu bile olmuş sonunda. Sessiz sedasız, İngilizcede Turkey yerine Türkiye yazmaya başlamışlar. Sanki Doğu Perinçek gölge başdanışman olurken, Süleyman Yağız (benzerleri) de Kültür ve Turizm Bakanlığı kadrolarına doluşmuş.
Komik değil hazin artık. Zaten nereye baksam hüzün kaplıyor içimi. Gerisini, bunun neden çok saçma olduğunu, 13 yıl önceki, iyimserlikle biten şu yazımdan okuyabilirsiniz.
* * *
BİR BABA HİNDİ…
DSP’den Süleyman Yağız, 23 Nisan’da [2008] tumturaklı bir soru önergesi vermiş. Önce, Yener Atlı’nın “Türkiye adının bütün dünyada Türkiye olarak kullanılması” kampanyasını hatırlatıyor. Birincisi, ülkemiz “İngilizcede bir kümes hayvanının adı ile” anılıyormuş. Nitekim “Turkey kelimesi Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarında ilk defa İngiliz kaynaklarında, biraz da alay ifade ederek kullanılmış”mış. Hele bazı ülkeler kendilerini “great = büyük, önemli” diye nitelerken, bize “Turkey” denmesi asla “kabul edilemez”miş.
İkincisi, “özel isimler bir başka dilde de aynı şekilde yazılır”mış. Habeşistan, adının Etiyopya olduğunu ve bundan böyle Habeşistan olarak gönderilen hiçbir postanın alınmayacağını açıklamış. Sonunda tüm dünya Etiyopya demeye başlamış. Ülkemizin de uluslararası adının, “Türkiye Cumhuriyeti” ifadesinin karşılığı olan “Republic of Türkiye” biçiminde değiştirilmesi gerekmez miymiş? Etiyopya’nın yolunu izleyip, bir yıl sonunda “Turkey” yazılı hiçbir postanın kabul edilmeyeceğini dünyaya açıklasak, acaba tutar mıymış? Başbakan buna katılır mıymış?
Neresinden tutmalı?
1930’ların Türk Tarih Tezi amatörlerinin Anadolu = Ana + Dolu, Apollon = Alp Oğlan uydurmalarından beri, bu kadar kötü bir şakayla karşılaşmadım. Küçük ayrıntılardan başlayalım. (1) Şu “Great” [Britain] meselesi. Burada “Büyük”ten kasıt öznel övünme değil, nesnel coğrafyadır. Britanya Adalarının (British Isles) en büyüğüne, adanın yüzölçümü anlamında “Great Britain” denir. Dolayısıyla kıyılarımızın Büyük ve Küçük Liman’larından, ya da gökteki Büyük Ayı ve Küçük Ayı’dan pek farkı yoktur. Zamanla bu coğrafi isimdir ki, “Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı” devletinin tanımına girer.
Ve (2) hayır, ülkemiz bir kümes hayvanının adıyla anılmıyor. Tersine, kuşun (bir dildeki) adı ülkemizin adından geliyor. Yaşadığımız ülkenin bugünkü adını alması, bizim hindi dediğimize İngilizcede turkey denmesinden en az 300 yıl önceye rastlar.
Türkiye hindiden değil, hindi Türkiye’den
(3) Bir kısım Türk boylarının Malazgirt öncesi ve sonrasında Anadolu’ya göçü, Küçük Asya’nın nüfus ve dil bileşimini değiştirdi. Buna bağlı olarak, önce İtalyan (Venedik ve Cenova) tüccarı, 13. yüzyılda bu diyardan Turchia diye söz etmeye başladı. Bu kullanım giderek yaygınlaştı; İtalyancadan diğer Avrupa dillerine geçti. İngilizceye de böyle girdi. Yani (büyük harf T ile) Turkey, İngilizcede bir kuşun adı değil, “Türklerin yaşadığı diyar” anlamında yerleşti. Sonuçta Turkey, Turchia = Türkiye’nin İngilizce yazılışından başka bir şey değildir.
(4) Dünyada sadece Türkler (ve Türkçe) ile Anglo-Amerikalılar (ve İngilizce) mi var? Akıllarına gelmemiş mi, başka dillerde ülkeye ve kuşa ne dendiğine bakmak? Örneğin Fransızcada ülkemiz Turquie, kuşun adı dindon (erkek) veya dinde (dişi). İlki “Türklerin diyarı” anlamı ve kökenini; diğerleri (Türkçede olduğu gibi) bir “hindî”liği, Hint kökenini yansıtıyor.
Hint tavuğundan, turkey’e ve hindiye
(5) Zamanla Osmanlı İmparatorluğu büyüdü; Avrupa ile Uzak Doğu arasındaki çok geniş alana yerleşti. Öyle ki, bir kısım Avrupalıların gözünde, Şarkın tamamıyla özdeş hale geldi. Üstelik Avrupa, daha doğudaki diyarların kültür ve maddi kültür ürünlerini hep Osmanlı üzerinden edinmeye başladı. Pek çok şey “Türkiye’den” kabul edildi. Oysa Osmanlıların kendileri, daha doğudan kendilerine gelen pek çok şeyi “Hint’ten” sayıyordu. Bu çerçevede, örneğin bilimsel adı Numida meleagris olan bir çeşit tavuk [beç tavuğu], Osmanlılarca “Hint tavuğu” diye adlandırılırken, buradan Orta Avrupa ve ötesine yayıldığında turkey cock, yani “Türk horozu/tavuğu” diye tanındı.
(6) Buna karşılık, bizim hindi dediğimiz yaban kuşu, başlangıçta sadece Kuzey Amerika’da yaşıyordu. Avrupalılar bu kuşla 1492’den sonra karşılaşıp tanıştı. İlk ağızda yanlış teşhis ettiler: önceden bildikleri Numida meleagris, yani turkey cock ile aynı sandılar. Dolayısıyla Kuzey Amerika’ya yerleşen İngilizler, bu yeni kuşa da turkey cock, turkey bird veya kısaca turkey dediler. Yaban hindisinin bilimsel adı Meleagris gallopavo da, bir ölçüde, Eski Dünya’nın Numida meleagris’iyle karıştırılmasını yansıtır.
Tarih-i Hind-i Garbî’nin tanıklığı
(7) Meleagris gallopavo, galat-ı meşhur turkey cock, 16. yüzyılda Amerika’dan Avrupa’ya yayıldı. Oradan Osmanlı topraklarına geçerken adı değişti. Osmanlılar bu yeni kuşun Kuzey Amerika’dan geldiğini biliyordu. Ne ki, Amerika’ya henüz “Batı Hint Adaları” (İng. West Indies) deniyordu (çünkü Kolomb, batıdan dolaşıp Hindistan’a vardığını sanmıştı). III. Murad’a 1583’te sunulmuş, herhalde sultanın dikkatini Yeni Dünya’ya çekmeyi amaçlayan (ve çok sonra İbrahim Müteferrika tarafından basılan) bir Tarih-i Hind-i Garbî elyazması vardır. Büyük oranda İspanyolcadan çeviridir. Kimin elinden çıktığı çok kesin değilse de, bazı kayıtlar Mehmed bin Emir Hasan el-Suudî Efendi diye birine işaret eder. Eserde Amerika’ya Hind-i Cedid (Yeni Hindistan; New India gibi), yerlilerine de Hindi, Hindiler denir (tam Indians: beyazların onları tâ 20. yüzyılın ikinci yarısına kadar anacağı gibi). Osmanlıların “Batı Hind[istan]” terminolojisini Avrupa’dan özümseme süreci apaçık ortadadır.
(8) Hind-i Garbî’den yayılan yeni kuşa hindi demeleri, bunun bir uzantısıdır. Buna, Avrupalıların teşhis hatâsının, tercüme yoluyla ithali de dahildir. Nitekim Tarih-i Hind-i Garbî’nin bir yerinde, Kolomb’un İspanya’ya dönerken “Galibavus adında bir kuş getirdiği ve etinin tavus etinden lezzetli olduğu”ndan söz edilir (Galibavus nam bir mürg getürmişdi ki lahmı, lahm-ı tavusdan leziz… idi). Ama başka bir yerinde (s. 255) “bizim diyarımızda Hind tavuğu diye bilinen kuş o bölgelerde çoktur” (ve fi diyarına Hind Tavuğu demekle maruf olan mürg ol nevahide bisyardır) ifadesine rastlanır. Demek, İngilizlerin Numida meleagris için Avrupa’da yaygın olan turkey cock deyimini alıp, aynı sandıkları Meleagris gallopavo’ya uygulamaları gibi, Osmanlılar da bu tanıyı kabullenip, Meleagris gallopavo’ya, Numida meleagris için kendi kullandıkları Hind tavuğu adını verdiler. Böylece asıl Hindistan’dan geldiği düşünülen bir kuşun adı ile Hind-i Garbî’den gelen bir diğer kuşun adı buluştu; İngilizcenin yeni turkey’i bizde hindi oldu (bu referansları yetiştiren arkadaşım, değerli tarihçi Hakan Erdem’e teşekkür ederim).
Diller ve isimler sorunu
Gelelim, dillere ilişkin bazı akıl ve mantık meselelerine. (9) Süleyman Yağız “özel isimler bir başka dilde de aynı şekilde yazılır” diyor. Kişi adları için doğru; ülke ve şehir adları için yanlış. Kişi adları tercüme edilmez (mesela Mr Brown’a Bay Kahverengi, Yener Atlı’ya Winning Horseman diyemezsiniz). Ama ülke ve şehir adları, o dile belirli bir tarihsel konjonktürde nasıl geçip yerleştiyse öyle yazılır; dolayısıyla bazen tercüme edilmiş gibi de olur.
Burada kıstas, alışılmış bir kültürel kullanımın mevcudiyetidir. Nitekim Turkey, Turquie, Turchia, bir bakıma hep Türkiye’nin tercümeleridir [daha doğrusu, Türkiye Turchia’nın tercümesidir]. Habeşistan’ın Etiyopya’ya dönüşmesi ise bir tercüme sorunu değil, öncelikle formel bir isim değişikliğidir. Acaba Etiyopya, o ülkenin kendi dilinde de Etiyopya diye mi yazılıyor? Türkçede Etiyopya, İngilizce Ethiopia’nın tercümesi. Hiç düşündünüz mü, her ülke kendi adının (ve bazı önemli şehir adlarının), bütün diğer dillerde, aynen kendi dilinde yazıldığı gibi yazılmasını, kullanılmasını isterse neler olabileceğini?
Muhtemel İngiliz, Alman ve Bask talepleri
(11) İngiltere. Türkçeye İtalyancadan geçme (= Inghilterra). İngilizcenin kendisinde böyle bir sözcük yok. Biz, İngilizcede Türkiye yazacaksınız dersek, onlar da (“tere” deyip tereyağına benzettiğimiz gerekçesiyle) bunun muadil ve mütekabilini dayatabilir. Bundan böyle Türkçede “England’da bir üniversiteye kabul edildim” veya “Bu yaz tatilimi United Kingdom’da geçirdim” diye mi yazıp konuşacağız? Londra mı diyeceğiz London mu? Bu yola bir kere girildi mi, Scotland, Ireland ve Wales’i nasıl durduracaksınız — üstelik hepsinin Gaelic adları da varken?
Fransa mı diyeceğiz, La France mı? Almanya mı diyeceğiz Deutschland mı? Brüksel ve Belçika mı, Bruxelles ve La Belgique mi? İsviçre’de üç ayrı dil, bir de üstüne Latince var. Suisse’ten mi alırsınız, Helvetia’dan mı? Bask diline Euskera, Bask diyarına Euskal Herria demeye; Kürt sorunuyla karşılaştırmalar bağlamında “Euskaldun tipi çözüm”den söz etmeye razı mısınız?
Ya alfabe sorunları?
(12) Rusya, Rossiya mı olacak? Peki, Kiril alfabesini ne yapacağız? (13) Ya Ege ötesi komşumuz? Batı dillerinde genellikle Greece, Grèce veya bir türevi (Grek’lerden geliyor). Osmanlıca ve sonra Modern Türkçede (İyonlar ve İyonya’dan türetilerek) Yunanistan denmiş. Oysa Yunanlılar kendilerine kuşkusuz İyon demiyorlar. Hattâ Grek bile demiyorlar. Hellen veya Elen diyorlar. Ülkelerinin adını Hellas, devletlerinin adını ise [H]elleniki Demokratia olarak kullanıyorlar (zira Yunancada, Latin asıllı res publica = cumhuriyet sözcüğü yok; buna demokratia denk düşüyor). Diyelim ki İnönü stadında milli maç oynanıyor. Skor tabelasında Türkiye ve Elleniki Demokratia mı yazacak? Hangi alfabeyle? Seyirci “bir baba hindi, Elleniki Demokratia’ya bindi” diye mi bağıracak?
Kıssadan hisse
DSP İstanbul milletvekiline önerim, herhalde hükümeti milliyetçilik konusunda köşeye sıkıştırmak niyetiyle verdiği bu önergeyi sessiz sedasız geri çekmesi. Umut dünyası. Yıllar geçer, unutulur belki.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024