Halil BERKTAY
Geçmişte çok yazdım; Marksizmin olumsuz mirası, sosyalist soldan gelen bir kısım aydını yanlış düşündürtmeye devam ediyor. Sorun sadece bilimsellik, nihaî amaç, tek yol devrim, haklı şiddet, silâhlı mücadele, tarihin yönü ve insanlığın kaçınılmaz geleceği gibi en temel ilkelerden vazgeçip vazgeçmemek değil. Bu kadarını bazılarımız belirtik, bazılarımız örtük olarak yaptık; militan kadro örgütlerinden çekildik (veya hiç katılmadık); öyle veya böyle, demokratik siyasetin içinde yer aldık. Ne ki, bu durumda bile, özellikle “örtük red”çilerimizde; neyin özeleştirisini nereye kadar yaptığını, Leninist teoriyle bağını hangi noktalarda kopardığını belirsiz bırakan ve bunu eşelemekten çok hoşlanmayanlarımızda, komünist politika anlayışının güçlü etkisi hâlâ seziliyor. Özetle, normal (demokratik) politikaya anormal (ihtilâlci) politikanın gözlükleriyle bakmaktan bir türlü kurtulamıyorlar. Kafaları geçmişten kalma anılar, şablonlar ve gölgelerle dolu. Bu yüzden, örneğin tarihin yönü yok ama var; siyasetin uzun vâdede ya da stratejik anlamda, illâ bir yere doğru ilerlemesi gerekiyor; bu doğrultuda, tabii biz (= solcular/sosyalistler) en tutarlıyız da, bütün diğer müttefiklerimiz (sınıfsal-ideolojik karakterleri gereği) derece derece güvenilmez, sallantılı ve korkaktır; dolayısıyla onlarla ancak bir yere kadar birlikte yürünür ama daha ötesine geçilemez; zira burjuvazinin Thermidor’u ergeç gelip çatar; devrimci barutu tükenir ve ilericiliği yerini gericiliğe bırakır; bu olasılığa karşı, devrimci kriz patlak verdiğinde, atak davranıp fırsatı ne çok erken, ne çok geç, ama tam zamanında yakalamak gerekir; aksi takdirde gericilik gene toparlanıp üstün gelir ve karşı-devrimciterör tekrar başlar.
7 Haziran sonrasında, birkaç eski sosyalist aydının (HDP’nin dışarıdan destekleyeceği) bir CHP-MHP koalisyonunu savunmak için yazdıklarının öncelikle (1) genel havasına baktığımızda, zamanın soldurduğu bu paradigmayı sezmemek olanaksız. Alt tarafı, nedir olan? Bir seçim cereyan etmiş; dört parti Meclise girmiş; hiçbiri mutlak çoğunluk sağlayamamış; 450 milletvekilliği 258 – 132 – 80 – 80 diye dağılmış; dolayısıyla şu veya bu şekilde bir koalisyon kurulacak. Olası alternatifleri beğenebilir veya beğenmeyebilir; durduğunuz yere göre, kâh Çözüm Süreci, kâh yeni Anayasa potansiyeli, kâh cumhurbaşkanının konumu, kâh hukuk, kâh demokrasi, kâh dış politika açısından olumlu veya olumsuz sayabilirsiniz. Ama sonuçta, normal (demokratik) politikanın sınırları içinde, kuralları belli bir “oyun” söz konusu. Bizatihî seçim sonuçlarının (diktatörlük denen AKP’nin düşmesindeki kolaylık ve rahatlığın) da gösterdiği gibi, hiçbir şey taşa kazınmış değil; tersine, her formül veya iktidar konfigürasyonu karşılıklı geçişimli, değişken ve tersyüz edilebilir; çizgisel bir ilerleyiş (veya gerileyiş) değil, daha çok döngüsel bir hareket söz konusu. Ama hayır, bazı yorumcular için böyle değil işte. Sayıları çok az olabilir, çok marjinal kalabilirler (bkz Etyen Mahcupyan, Yaza dâvet balosunun nedimeleri, 17 Haziran 2015). Hayallerinin en küçük bir gerçekleşme şansı bulunmadığı daha şimdiden belirginleşmiş olabilir (keza bkz Etyen Mahcupyan, İbre CHP’den yana döner mi, 18 Haziran 2015). Olsun; kısa vâdede partik bir anlamı kalmasa da, zihniyet yapılarının kalıplaşmış tipikliği içinde dikkatle tahlil edilmesi gerekir. 9 Haziran’dan itibaren yazdıklarını dikkatle okuyun; ilk göze çarpan,büyük bir telâş ve acelecilik. Kendi algıları, çok kritik bir durumda, çok âcil önerilerde bulundukları şeklinde. Bu noktada, çok kısa ve net şeyler söylemek lâzım. Her nasılsa, son derece dar bir “tarihî şans” penceresi açılmış. Kapanırsa “bittik.” Bu, neredeyse bire bir, 1848-49 yıllarının Paris veya Frankfurt’undan, çok daha baskın biçimde 1917 Şubat-Ekim arasından türetilmiş bir model, daha doğrusu bütün bir haleti ruhiye. Lenin’in, Kerensky başkanlığındaki Geçici Hükümet’ten neler isteneceğine ilişkin Nisan Tezleri’ne de, benzer bir “geçiş” döneminde AKP’nin (güya) ciddî surette tahrip ettiği hukuku ve demokrasiyi bir an evvel “restore” edecek bir CHP+MHP koalisyonu karşılık geliyor.
Evet, şimdi gelelim, bütün bir düşünüş tarzının gizli, bilinçsiz strüktürlerinden, bu (2) somut muhtevameselesine. AKP’nin neyi ne kadar “tahrip” ettiğine hiç girmeyeceğim; o fasıl çok uzun ve anlaşma olasılığımız çok düşük. Daha çok, “tahrip” edildiği öne sürülen ve “restore” edilmesi istenen “hukuk düzeni”nin ne olduğunu, ben de tarihî bir örnek ve paralellikle anlatmayı deneyeceğim. Bunu 15 Kasım 2007’de eski Taraf’ta yazmaya başladığımdan beri çok işledim zaten ve makalelerimi derlediğim ilk cildin başlığına da yansıttım: Weimar Türkiyesi. Fikir şu: Geçmişin mirası ve bu mirasın ölü ağırlığı açısından, günümüz Türkiyesi Weimar Cumhuriyeti’ne çok benziyor. 1918’de Almanya yenildi, Kayzer Wilhelm tahttan indirildi, (ikinci) imparatorluk sona erdi, hanedan devletinin yerine başkenti Weimar olan bir cumhuriyet kuruldu. Demokratik bir anayasa kabul edildi. Ama eski Prusya bürokrasisi, yargısı ve silâhlı kuvvetleri anayasayı da, cumhuriyeti de asla benimsemedi. İmparatorluğun ruhuna sadık kaldı; seçimlerden, özellikle de komünistlerden, sosyal demokratlardan ve liberallerden nefret etti; devleti korumayı her şeyin üstünde tuttu; 1920’lerin ve 30’ların başlarının bütün sokak çatışmalarında, cinayetlerinde, darbe girişimlerinde (Kapp, Münih Birahanesi) hep sağcıları kayırdı, solcuların ise amansızca tepesine bindi. Sonuçta, cumhuriyetin ve demokrasinin işletilmemesi suretiyle Nazizmin önünün açılmasında büyük rol oynadı.
Açık konuşalım: AKP’nin 2002’de kazandığı ilk seçimden bu yana karşı karşıya geldiği yargının, bürokrasinin ve yüksek komuta heyetlerinin, Weimar’ın kuyusunu kazan eski düzen bekçilerinden eksiği değil fazlası oldu. Onlar imparatorluğu savundular, bunlar ise 12 Eylül anayasası ve diğer kurumsal eklentileriyle pekişen Atatürkçü vesayet düzenini (ve hâlâ da devam ediyorlar). Geçmişte parti kapatırlardı; geçtiğimiz 13 yılda kıyısına kadar geldilerse de bir onu yapamadılar, ama başka hemen her yolla demokratikleşmeyi baltalamaktan, sabote etmekten, tekerine çomak sokmaya çalışmaktan geri durmadılar. Ve bir de tabii üzerine Gülen Cemaatinin yıllar boyu tasarlanmış, gizli gizli ilerleyen masif sızması bindi. Ortaya, kabul ederim ki AKP’nin de nasıl başa çıkacağını bilemediği, el yordamıyla orasından burasından düzeltmeye çalıştığı ama sistematik bir vizyonu olmadığı için pek de beceremediği bir gudubet heyula çıktı. Bugün bunu “restore” etmeyi istemenin, durum idraki ve analiziyle de, insaf ve vicdanla da pek bir ilgisi yok. 1920’lerde Almanya’da düzeni demokratikleştirecek ciddî bir güç çıkmadı; dolayısıyla o eski Prusya yargısı ve bürokrasisi bütün ayrıcalıklarını korudu ve “aman, hukuk restore edelim” diye yardımlarına koşan da çıkmadı, böyle bir “ihtiyaç” doğmadı. Doğsaydı, altını kuvvetle çizeyim, en gerici program ve platformlardan biri bu olurdu. Günümüz Türkiye’sindeki anlamı da bundan farklı değil. Bu “restorasyon,” birincisi, israrla görmek istemedikleri Gülen Cemaatinin yargıyı ve güvenlik güçlerini tekrar ve toptan ele geçirme programı. İkincisi, Türkiye’yi giderek küçülen (asker destekli) koalisyonlar aracılığıyla İslâmcılığın yükselişine set çekilmeye çalışılan 1990’ların duraganlığı ve karanlığına geri götürme programı.
Neyse ki (3) başarı şansı daha önce de işaret ettiğim gibi sıfır. Bu doğrultuda yazılan bütün yazılarda (ve meselâ Halk TV ile “Koray Çalışkan” boyutlarındaki zekâların boy gösterdiği diğer televizyon programlarında), varlık nedeni müfrit Türk milliyetçiliği olan MHP’yi, ister istemez HDP’den destek alması gerekecek böyle bir koalisyona ikna etmek için, “canım, ne var bunda, siz de memleketin iyiliği için Kürt düşmanlığından vazgeçip Çözüm Sürecini kabul ediverirsiniz, çok basit bir işlem alt tarafı” kabilinden dökülen diller ve MHP’nin her türlü hakaretamiz karşılığını duymazlıktan gelmeler, herhalde ileriki yıllarda şu 2015 Haziran’ından hoş ve boş bir anı olarak konuşulacaktır.
Yazarlar
-
Bekir AĞIRDIRVerilerle toplumsal sıkışma: Kredi limiti artık yaşamı belirliyor, halk borçlanarak hayatta kalıyor 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları


































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024