Halil BERKTAY
Dün, komünist rejimlerin aslen birer parti diktatörlüğü olmasının “kişisel”leşmeye sınır getirdiğine; en güçlü liderlerin meşruiyetinin bile parti ve teoriden kaynaklanmak zorunda olduğuna değinmiştim. Üstelik o teori, yani Marksizm-Leninizm, (a) Aydınlanma kökenliydi ve (b) kollektivist bir karakter taşıyordu. Birinci boyutuyla rasyonalist, bilimci, mistisizme karşı bir yanı vardı. İkinci boyutuyla, tarihi büyük adamların yaptığı görüşünü burjuva idealizmi diye reddedip, gerçek kahraman diye sadece halka, emekçi kitlelere işaret etmekteydi. Aydınlanma akılcılığı ve kitlecilik bir arada, bu dünya görüşüne, Nietzsche’nin “üstün insan” (übermensch) fikri ve buradan hareketle 19. yüzyıl sonlarının bazı otoriter milliyetçilerinin geliştirdiği “liderlik ilkesi”yle (Führerprinzip) bağdaşmaz özellikler kazandırıyordu.
Kuşkusuz mutlak bir bağışıklık değildi, burada söz konusu olan. Bu açıdan, Sovyet tarihçiliğinin ilk nesliyle ikinci nesli arasında önemli farklar vardır. Mikhail Pokrovsky (1868 - 1932), örneğin, (1905’ten itibaren) eski bir Bolşevikti, Lenin kuşağına mensuptu. “Sınıfa karşı sınıf”tan ibaret bir tarih vizyonu vardı; ekonominin başatlığı ve biricik kahramanın kitleler olduğu ilkelerine sadıktı. Kaleme aldığıRusya Tarihi’nde, devletin ve hâkim sınıfların gaddarlığını vurguluyordu. 1921-31 arasında “Kızıl Profesörler Enstitüsü”nün ve 1929’dan itibaren “Komünist Akademi”nin başı olarak, birçok meslekdaşının işine ve hattâ hayatına malolan bir katılığı vardı. Ama Stalinizme yâr olamadı. Öldükten sonra kitapları yasaklandı, çünkü mutlak “aşağıdan”cılığı Stalin’in kişi kültüne; sert bir proleter enternasyonalisti kimliğiyle Büyük Rus milliyetçiliğine karşıtlığı ise, “tek ülkede sosyalizm”in yeniden (“Anamız Rusya” coşkusunun canlandırılması gibi) bir “millî ideoloji” ihtiyacı peydahlamasına ters düşüyordu.
Bununla birlikte, komünist “kişiye tapma kültleri”nin en aşırılarında dahi, parti ve devlet liderinin “organ”laştırılıp “önderlik kurumu”na dönüştürülmesi; başka bir ifadeyle, kanunen ayrıcalıklı ve hukukun üstünde sayılması gibi bir uygulama görmüyoruz.
1936’daki “Stalin anayasası” dâhil hiçbir Sovyet anayasasında, örneğin, bu açıdan tek aday olabilecek Stalin’in adı geçmez –ve geçmesi de düşünülemez(di). Keza 1946 ve 1976 Arnavutluk anayasalarında, Emek Partisi Birinci Sekreteri, Savunma Konseyi başkanı ve Silâhlı Kuvvetler başkomutanıdır deniyor ve bu yolla parti, meclisin üzerine çıkartılıyorsa da, söz konusu birinci sekreterlik ne ilelebet Enver Hoca’nındır, ne de başka birinin. Aşağı yukarı aynı şey Romanya için de geçerli; 1948, 1952 ve 1965 anayasaları ile 74 değişikliklerinde, yani Gheorghiu-Dej veya Çavuşesku’nun en kudretli dönemlerinde bile, hiçbir kişi adına rastlanmıyor.
Avrupa’dan Asya’nın doğusuna giderken, arkaplanında Konfüçyusçu ataerkillik ve otoritarizmin durduğu başka bir siyasal kültür âlemine giriyoruz ve bu, komünist rejimlere de yansıyor kuşkusuz. Nitekim Çin’in 1954’teki ilk komünist anayasasında gene hiç kişi adı geçmemesine karşılık, “Kültür Devrimi”ni izleyen 1975, 1978 ve 1982 anayasaları ile 1999 ve 2004 tarihli iki önemli “ek”te, rejimin meşruiyet devamlılığı arayışı nedeniyle önce Mao’ya, sonra Mao ve Deng’e doğrudan göndermeler bol bol mevcut. Lâkin bunlar (birbirine çok zıt) bu iki liderin tarihî katkıları ve/ya “Mao Zedong Düşüncesi” ve “Deng Siaoping Teorisi” gibi programatik parti çizgisi formülleriyle sınırlı. Bu kişisel “izm’leştirme” de demokrasi açısından berbat tabii. Sonuçta, bir devlete ve topluma, değişmez bir “millî çizgi/ideoloji” yüklüyor. Gene de, hiçbir özel mertebe ve yetki tâyinini içermemesi dikkat çekiyor.
Şaşabilirsiniz ama aynı şey, melez bir tür hanedan devleti görünümü arzeden Kuzey Kore’nin anayasaları için dahi geçerli. Resmî adıyla “Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti Sosyalist Anayasası” aslen 1972 tarihli (1992 ve 98’de değişiklikler yapılmış; 1998’de tekrar onaylanmış). 72’deki Gerekçe’sinde I. Kim’in, yani Kim İlsung’un adı, üşenmeden saydım, beş paragraf ve toplam otuz küsur satırda tam 15 kere geçiyor. Ortalama iki cümlede bir : Bilge, dirayetli, büyük (veya ulu) önder, milletin güneşi, babamız, ulusal birliğin yol gösterici kutup yıldızı, ideoloji ve teori dehası, liderlik ustası (KCK Sözleşmesini en çok, italiklediğim bu iki tamlama çağrıştırmakta), demir iradeli daima muzaffer komutan (aynen, Osmanlı sultanlarının “el muzaffer daima” lâkâbı), büyük devrimci ve politikacı “ve büyük insan”. Cumhuriyetin “ebedî başkanı”.
Mide bulandırıcı. Ama madalyonun diğer yüzünde, gene hepsi Gerekçe (eski dilde Dibâçe, Preamble) ile sınırlı. Ana metne ve tek tek maddelere geçince, kişilere referans son buluyor. Komünist anayasaların bütün ortak özellikleri mevcut. Şeklen de olsa bütün yüksek devlet görevlilerini Yüce Halk Meclisi (parlamento) seçiyor (madde 87-99). Yüce Halk Meclisi’nden hemen sonra, en önemli devlet organı olarak Ulusal Savunma Konseyi geliyor (100.-105. maddeler). Bu, komünist rejimler yelpazesi içinde de Kuzey Kore’ye has militarizmin, askerî karakterin yansıması. Ne ki burada bile, herhangi bir kişinin adına, “organ”laştırılmasına, “kurum”laştırılmasına, özel yetkilerle donatılmasına rastlanmıyor.
Yazarlar
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024