Haluk Yurtsever

Trump’ın resmen göreve başlamasından bu yana geçen yedi haftada yaşananlar, kabaca 35 yıldır sürmekte olan ara dönemin sonuna gelindiğini, kaotik bir evreye büyük bir hızla girildiğini gösteriyor. Kapitalizmin iki geleneksel anayurdu Avrupa ve ABD’de kurulu düzenlerin temel taşları yerinden oynamış; devletlerarası hukuk, uluslararası kurum ve normlar işlevsizleşmiş; Batı-Doğu, Atlantik-Avrasya eksenli bloklaşmalar katılıklarını yitirmeye, çözülmeye yüz tutmuş; ABD, AB, Çin ve Rusya’nın birbirleriyle ve dünyanın geri kalanı ile ilişkilerinde eksenler yer değiştirmeye başlamıştır.
Tüm bu belirtilerin kaynağında, teorik, tarihsel, ekolojik sınırlarına dayanmış kapitalist dünya sisteminin derin çıkmazı, yapısal tıkanıklığı var.
Yeni bir dünya düzeni için, tekil ya da çoğul, oydaşmayla ya da zorla tüm dünyaya sözünü geçirecek kurucu önderlik ve irade gerekiyor. Payın güce göre dağıtıldığı rekabet içindeki kapitalist devletler, bu mayaları nedeniyle oydaşma ve barışçıl çözüm üretemiyor; ekonomik/askeri güç kullanarak tersinden çözümü zorluyorlar.
Geçen yazımda açmaya çalıştığım organik/bütünleşik tek dünya pazarı koşulları ve bugünkü küresel güç ilişkileri, düzen kurucu iradenin geçen yüzyılda İngiltere ve ABD örneklerinde yaşandığı türden iki büyük güç arasındaki nöbet değişikliğiyle oluşmasına izin vermiyor. Organik dünya pazarı, hegemonya ilişkilerini de domine ediyor.
Maddi zemindeki köklü değişiklikler, üstün gücü tanımlamak için kullanageldiğimiz hegemonya kavramını geleneksel anlamından uzaklaştırıyor. Belki de, bugünkü ilişkileri anlamak ve tanımlamak için yeni kavramlar üretmek gerekecek.(1)
Hegemonya, eski Yunancadan, “otorite”, “lider” anlamındaki ‘hegemonia’ sözcüğünden geliyor. Antik Yunanda, ötekiler tarafından otoritesine meydan okunamayan site devleti anlamında kullanılıyor.
Hegemonya, egemenlik, diktatörlük ve imparatorluktan farklı bir ilişkiyi anlattığı için ayrı bir kavram olarak var oldu; veri alınan sisteme, birime, birliğe, kümeye, tarihsel dönemin maddi ilişkilerine göre farklı anlamlar kazandı. Örneğin, Lenin ve Gramsci’de hegemonya kavramı devrim ve sosyalizm mücadelesinde sınıfsal bağlaşıklar ya da “devrimci tarihsel blok” üzerinde yalnızca güce değil, rıza ve onaya da dayanan ideolojik-siyasal üstün etkileme gücünü, önderliği anlatıyordu.
1917’den 2020’lere kadar olan 103 yıllık uzun yüzyılda hegemonya tam da Lenin ve Gramsci’nin kavramlaştırmalarını dünya bağlamında çağrıştırır biçimde, komünist/sovyetik ortak düşmana karşı bir araya gelen kapitalist devletler blokundaki üstün, önder, iradesine meydan okunmayan gücü anlatan bir kavram olarak, “Amerikan hegemonyası” olarak yerleşti. ABD bu konuma ekonomik, ideolojik-siyasal ve askeri alanlardaki üstünlüğüyle erişti.
1991’de Sovyetler Birliği’nin çözülmesi, 2000’lerde Çin Halk Cumhuriyeti’nin dünya kapitalist sistemine eklemlenmesi, bilişim teknoloji alanındaki gelişmeler bu dönemin sonunu getiren önemli dönüşüm uğrakları oldular. 2009’daki “Kriz ve Hegemonya” başlıklı yazımda(2), “hegemonya kavramının içeriği değişmiştir” derken kastettiğim daha çok yukarıdaki cümlede işaret ettiğim ilk iki değişimdi. ABD’nin ekonomik ve siyasal cephelerde gerilerken Irak müdahalesinde çıplak biçimde görüldüğü üzere askeri gücünü öne çıkarması, yeni konumunu anlatmak için “hegemonya” yerine “imparatorluk” teriminin önerilmesi (Negri ve Hardt) içerikteki değişikliğin neden ve belirtileri olarak kaydedilebilir. Bugün, yeniden “imparatorluk” sözcüğünün dillendirilmesi de rastlantı değil.
*
Hegemonya kavramının içeriğinde değişime yol açan görece yeni eğilimleri satırbaşlarıyla özetlemeye çalışalım.
Bir: Düzen sağlayan önderlik işlevi, günümüzde iki sistem karşıtlığı ekseninde değil, kapitalist devletler/ülkeler arası ilişkiler ekseninde, sistem içinde biçimleniyor. Rusya ve Çin, kapitalist ülkeler, büyük devletler olarak bu ilişkiler içinde yer alıyorlar. Kapitalizmin eski efendilerinin bu iki gücü entegre ve asimile edememelerinin nedeni, sistemsel/sınıfsal olmaktan çok jeopolitiktir. Çin için eklenecek bir neden daha var: Çin, Sovyetlerden farklı olarak kapitalist restorasyonu Çin Komünist Partisi yönetiminde gerçekleştirerek, batılı kapitalistlerin “kapitalist ilişkileri, partinin çözülmesi, liberal demokrasiye geçiş izleyecektir” beklentisini boşa çıkardı. Çin, kapitalist dinamiklerle devlet kapasitesini birleştirerek kabaca yirmi yıllık bir zaman diliminde, ABD ile her alanda boy ölçüşecek bir süper güce ulaştı. Bunu, yukarıdaki “kapitalistler arası eksen” saptamasını yanlışlamayan, tersine doğrulayan bir gelişme olarak not edelim.
İki: Dünya kapitalist sistemindeki önemli değişikliklerden biri, Marx’ın çok önceden öngördüğü gibi sermayenin ulus devletleri aşan hareketidir. Bu küresel hareket, ulus devletlerin otarşik varoluş temellerini sarsıyor; ulusal sınırları sorguluyor; 1648 Westfalya anlaşmasından beri iyi kötü hüküm süren devletlerarası hukuku işlemez hale getiriyor. Günümüzde, üstünlük/hegemonya savaşlarının iki önemli aracı yüksek teknolojili silahlar ve paradır. Savaş kapasitesi mücadelenin “sert”, ekonomik-ticari güç “yumuşak” öğesini oluşturuyor. İkisini birbirinden bağımsız düşünemiyoruz.
Üç: Sermaye, en ileri kapitalist ülke ABD’den başlayarak devletleri bir başka açıdan daha aşıyor. Bildiğimiz devlet, toplumsal/kamusal görevlerinden çekilirken, boşalttığı tüm alan ve işlevler paranın, yapay zekâ algoritmalarının muazzam gücünü elinde tutan, toplumsal sorumluluk üstlenmeyen, hiçbir kural tanımayan bilişim oligopolleri tarafından dolduruluyor. Bu olgunun konumuzla ilgili boyutu, bilişim oligopolleri arasındaki küresel rekabetin günümüzdeki hegemonya/paylaşım mücadelelerinin, ait oldukları devletleri de güdümleyen önemli bir öğesi haline gelmesidir. Çin ve Amerikan devletleri, küresel şirketler arasındaki rekabette aktif taraftırlar. Bu dev sermaye grupları, ait oldukları devletlerin gücüne güç katıyorlar. Evet, Çin’de ÇKP’nin ve devletin tüm süreçler üzerinde kontrolü var ve bu önemsiz değil. Ama Çin de kapitalizmin hareket yasalarının dışında değil. Orada da özellikle yüksek teknoloji alanında özel şirketler öne çıkıyor. 20 Şubat 2025 tarihli People’s Daily, Xi Jinping’in özel işletmelerle yaptığı toplantıdaki konuşmasını yayımladı. Buna göre, Çin’de 55 milyondan fazla özel firma var ve bunlar tüm işletmelerin yüzde 92'sinden fazlasını oluşturuyor. Teknolojik yenileşimlerin (inovasyon) yüzde 70'inden fazlası özel şirketlerin katkısıyla gerçekleşiyor.
Sonuç olarak, sermayeler, küresel rekabet ve paylaşımın sürükleyici gücü durumuna geliyor. Ulus ya da ülke devletin hareket alanı daralırken küresel sermayenin doğrudan hareket alanı genişliyor.
Bu derin dönüşümün, ekonomi politik ve jeopolitik sonuçlar doğurması kaçınılmazdır. Günümüzde, ABD ve Çin, sermayeleri ve giderek daha çok sermayelerin kontrolüne giren devletleriyle, ekonomi politik ve jeopolitik karşıtlığın iki başat kutbunu oluşturuyorlar. Rekabet ve çatışma, ekonomik-ticari, stratejik-askeri boyutlarda ve değişik biçimlerde sürüyor.
*
Trump-Musk ikilisinin, ABD’de ve dünyada “eski düzeni” yıkıp yenisini kurmak üzere başvurdukları köktenci/yıkıcı sınamaların ABD’de, Avrupa’da ve tüm dünyada uzun erimde hangi somut gelişmelere yol açacağını bugünden bilmek olanaksız. Birçok değişken, karşıt yönlerde hareket eden onlarca dinamik var. Tarihsel sonuç, hep olduğu gibi, bu güçlerin yürüttükleri mücadelelerin bir tür bileşkesi olarak ortaya çıkacak.
Bizi, daha yakından ilgilendiren bir not: ABD’nin Çin, Ortadoğu ve Kürt siyasetleri kimi kritik ayrıntılarıyla billurlaşmış değil.
Bu çekincelere rağmen, Trump-Musk ikilisinin sistem için zamanı gelmiş dönüşüm ihtiyacına tersinden çözüm üretme yönelişlerinin “zamanın ruhu”yla uyumlu olduğunu görmek gerekiyor.
*
Yazıyı bağlamak üzere, somut üç önemli gelişmeye dikkat çekmek istiyorum.
Bir: Trump yönetiminin ABD’nin Rusya politikasını değiştirme yönünde attığı adımların sahici ve önemli olduğunu düşünüyorum. Daha önce de yazmıştım; ABD’nin Kissinger’den bu yana yerleşik dış siyaset ilkelerinden biri, Çin ile Rusya’yı birbirinden uzak tutmaktı. Biden, Ukrayna savaşında izlediği siyasetle bu ilkeyi bozdu. Bu iki büyük gücü tarihlerinde pek az olduğu ölçüde birbirine yakınlaştırdı. ABD’nin Ukrayna “barışı”, dolayısıyla Rusya’la yakınlaşma yönelişini Trump’ın “barışçılığı” safsatasına bir zerre prim vermeden serin bir akılla değerlendirmek gerekiyor. Avrupa’yı ve Ukrayna/Zelenski yönetimini dışarıda bırakarak Riyad’da Rusya’yla Ukrayna için barış pazarlığı yapmak bu yolda atılmış önemli bir adımdır.
İki: Bu son adımın ve Zelenski’nin Beyaz Saray’dan kovulmasının Atlantik ittifakında yarattığı çatlak da sahici görünüyor. Trump ABD’si Rusya’yla yakınlaşmanın yanı sıra, başta NATO ve Birleşmiş Milletler olmak üzere, kuruluş işlevlerini yitirmiş uluslararası kurumların mali ve siyasal yüklerinden kurtulmak istiyor. Biri somut öteki stratejik bu iki yönelişe Avrupa’nın tepkisi, “Rus tehdidine karşı Amerika bizi yalnız bırakıyor, öyleyse silahlanalım!” olarak özetlenebilir. Avrupa’yı yönetenlerin aklına, Rusya’yla barış içinde yaşama seçeneği hiç gelmiyor. Son “ulusa sesleniş” konuşmasında Avrupa’ya nükleer şemsiye gereceğini söyleyen Macron şarlatanı, günümüzün üç büyük nükleer gücü (ABD, Rusya, Çin) arasındaki “dehşet dengesi” sürdüğü sürece Avrupa’nın nükleer tehdit altında olmayacağını bilmiyor mu? Putin’in o şemsiyenin Fransa’daki nükleer elektrik santrallerini koruyamayacağını söylemesi boş laf mı?
Bu sorular netleştiricidir; durum açık ve yalındır: Avrupa “güvenlik” nedeniyle değil, en çok kendi topraklarını etkileyen sınırdaki bunalımı ötelemek için silahlanma seferberliği başlatıyor. Avrupa’da ekonomik durum kötü; işsizler ordusu büyüyor; enflasyon, özellikle gıda fiyatları artıyor; sağlık, eğitim hizmetleri geriliyor; kâr oranları düşüyor; toplumsal norm ve değerler aşınıyor. Sistemik bir tıkanıklık söz konusu. Ekonomiyi canlandırmak, kârları artırmak, “sosyal harcama”lardan kurtulmak için, “yaratıcı yıkım” için bir kez daha silahlanmaya ve savaşa başvuracakları anlaşılıyor.
Üç: Erdoğan’ın “Türkiyesiz bir Avrupa güvenliği düşünülemez; Türkiye’nin hak ettiği biçimde yer almadığı bir Avrupa küresel bir aktör olarak varlığını sürdüremez” sözleri hem içeriği, hem de zamanlamasıyla önemlidir. Türkiye, son yıllarda silah sanayiinde önemli ilerlemeler kaydetti. Deniz kuvvetleri Türkiye’de üretilen yüksek teknolojili firkateynlerle, yeni denizaltı ve çıkarma gemileriyle güçlendirildi. Avrupa’yı yönetenler bunların farkındalar. Ukrayna yalnız bir Avrupa ülkesi değil, aynı zamanda Karadeniz’de kıyısı olan bir ülke. Türkiye ile Ukrayna arasındaki silah alışverişi, Türkiye’nin Kırım’la ilgili özlemleri sır değil. Bütün bunlar birlikte düşünüldüğünde Avrupalıların Türkiye’yi kimi ödünler karşılığında Karadeniz’de Rusya karşıtı bir askeri iş birliği ve belki savaşa çekmek isteyeceklerini öngörmek için kâhin olmak gerekmiyor. Türkiye’de yeterince üzerinde durulmayan bu somut savaş tehlikesi ciddiye alınmalıdır.
Ukrayna’daki, Ortadoğu’daki, Avrupa’daki, Karadeniz’deki, dünyanın herhangi bir yerindeki hiçbir savaş o topraklarda yaşayan insanlara kan, gözyaşı ve yıkımdan başka bir şey getirmeyecek, bu savaşların kazananı da olmayacaktır.
Savaşsız yönetemeyen asalak kapitalistlerden yetkiyi geri almak, yeryüzünde yaşamı sürdürme mücadelesinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Hegemonya, savaş, ABD, Çin, Rusya, Avrupa, Türkiye üzerine yazmaya, tartışmaya devam edeceğiz.
1) Bu ihtiyacı ilk görenlerden biri, ABD Başkanı Carter’ın güvenlik danışmanı Polonya asıllı azılı anti-komünist Zbigniew Brzezinski’dir. 2011’de yazdığı Stratejik Vizyon Amerika ve Küresel Güç Buhranı kitabında (Çevirenler: Sezen Yalçın/Abdullah Taha Orhan, Timaş Yayınları, İstanbul 2012) yeni durumu anlatmak için hegemonya yerine “küresel egemen güç” , süreci anlatmak için de “siyasi ve ekonomik gücün küresel dağılımında temel değişim” anlatımlarına başvurmuştu.
2) Haluk Yurtsever, “Kriz ve Hegemonya”, Yaşayan Marksizm Sayı:1, Ekim 2010
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.02.2025
29.01.2025
5.01.2025
17.12.2024
3.12.2024
22.11.2024
7.11.2024
22.10.2024
15.10.2024
10.09.2024