Hasan Bülent KAHRAMAN
Oktay Akbal öldükten sonra basında çıkan yazılara bakıyorum. Nicelik olarak da nitelik olarak da fazla bir şey ifade etmeyen yazılar. Ne kadar yazık.. Ölen, Sait Faik sonrası hikayeyi en üst düzeyde sürdürmüş, modern edebiyat dendiğinde adı akla ilk gelen öykücülerdendi. (Ondan sonra da o hikayeyi Demir Özlü izleyip, işleyip geliştirdi.) Neredeyse Akbal'ın bu dünyadan geçip gittiğini fark etmedi.
Bu konu üstünde düşünen ve yakınan isimler oldu. Ben de düşündüm. Görüşlerimi belirteceğim. Ama ondan evvel başka bir öykücümüzün de aynı akıbete maruz kaldığını belirteyim: Tarık Dursun K. O da son derecede değerli bir edebiyatçıydı.
Öykü dilini çok farklı şekilde kurmuş, anlatımını alabildiğine 'sinematografik' hale getirmiş, İmbatla Dol Kalbim kitabında bence bu üslubunun ve tekniğinin doruğuna ulaşmıştı.
Akbal gibi, sessiz sedasız ayrılıp gitti dünyadan.
ÜÇ NOKTALI CÜMLELER
Oktay Akbal, yazıya 1940'larda başlamıştı. Edebiyatçı bir aileden geliyordu.
Dedesi bir Osmanlı yöneticisi ve yazardı. Fransız okullarında okumuştu. Demektir ki, ailenin de etkisiyle daha çok erken yaşta edebiyata, hem de yüksek bir edebiyata yönelmişti.
Sonrasında kendi edebiyat dünyasını kurdu. Herkes onun yumuşak huyundan söz ediyor.
Benim de öyle anılarım oldu. İlkini, etrafında yetiştiğim Attila İlhan anlatmıştı.
İlhan, çok keskin polemikler yaptığı bir dönemde Akbal'ın bir kitabı yayınlanınca oturup Eksik Firari diye bir yazı yazmış.
Ben de sonradan o yazıyı bulup okumuş ve kendisiyle konuşmuştum. İşin teorik kısmı apaçık ortadaydı. Akbal, küskün, kırgın, mesafeli, uzak kentli, küçük burjuva insanı anlatıyordu. Cümleleri bile buna göreydi. Kısa, iki üç bazen tek kelimeden müteşekkil cümleler. Hepsinin sonu da, neredeyse, yan yana üç noktayla bitiyor; belirsizlik, kararsızlık, biraz da tepki: ne haliniz varsa görün, benden bu kadar... Kendisine dönüktü bu duyguların hepsi, aslında.
Neyse, Attila Abi, "Çocuğum" dedi,"Bir gün yolda yürürüken Oktay'la birlikte, bir mahalleden geçiyorduk, çocuklar top oynuyor, bağırış çağırış, onları bana gösterip, 'Ben bunlardan korkup sokağa çıkamazdım' dedi, ben de dönüp, 'Ben de işte o seni korkutanlardan biriydim' dedim" diye meseleyi özetledi.
MÜTHİŞ KİTAP ADLARI
Ama ben Oktay Akbal'ı seviyordum. Garipler Sokağı'nı, sıra arkadaşım Levent'ten (Siber-şimdi nerelerde?) alıp okumuştum. İtiraf: çok sevmemiştim, pek bana göre değildi.
Ama öykülerine vurgundum.
İşin ilginç yanı, kitabının adı Yalnızlık Bana Yasak idi ama yalnızlığı anlatıyordu. Müthiş adlar koymuştu kitaplarına: Suçumuz İnsan Olmak, Önce Ekmekler Bozuldu, Yeryüzü Korkusu... Sadece bu kitap adlarına bakarak bile çok şey söylenebilirdi, yazarlığı hakkında.
Derken 1977 yılında CHP'nin ve Bülent Ecevit'in çıkardığı Özgür İnsan dergisinin sanat-edebiyat bölümünü yapmaya başladım. Bir soruşturma açtım. Edebiyatımızdan 10 roman adı verip bunları yazarlara gönderdim ve kendi öznellikleri içinde 'önem derecesine' göre sırlamalarını istedim.
Vay efendim... Türk edebiyatı tarihinin en büyük kıyametlerinden biri koptu. Ben nasıl olurmuşum da CHP'nin dergisinde Peyami Safa'nın, Kemal Tahir'in adını anar, yapıtlarını verirmişim... O kervana katılanlardan ve en zehir zenberek yazılardan biri Oktay Akbal'dı. Ben de cevap verdim falan... Derken bir sonbahar günü Türk Dil Kurumu'nun düzenlediği bir etkinliğe katıldım.
Attila İlhan'la birlikte gitmiştik.
Fuayede Oktay Bey ile şakalaşıp gülüştüler. Ama beni Fazıl Hüsnü ile tanıştırdıysa da Akbal'la tanıştırmayı unuttu Attila Abi. Çıkışta söyledim, "Tüh, hay Allah" dedi.
Oktay Bey ile Kültür Bakanlığı'nda danışmanlık yaptığım yıllarda tanıştım. Gene bir toplantıdaydık. O gene bir şeylere çatmıştı. Tanıştırınca baktım, müthiş mahcup, gerçekten 'firari' bir insan. Hiç o yazıları yazacak biri gibi değil.
Ama biraz daha derinlemesine düşününce, evet, o yazılardaki sertlik bir küskünlük, kırgınlıktan kaynaklanıyordu.
Tüm öykülerini okudum Akbal'ın, neredeyse bütün yapıtlarını. Ama beni asıl saran günlükleriydi, günceleri.
Onları yazıldığı dönemde okumuştum.
Sonra kitap haline getirildiklerinde okumuştum.
Nihayet Princeton'a gittim, uzun süre ders vermek için.
Geceleri 12'ye kadar çalışıyordum.
Sonra ya bir film izliyor ya da bir şey okuyordum. O arada bu kitapları, günlükleri yeniden okudum. Müthişti!
Oktay Akbal, hiç lamı cimi yok, o metinlerde kendisini bir roman kahramanına dönüştürmüştü.
Hele, eski eşinden ayrıldığı günlerde yazdıkları bir mucizeydi. Akbal evi terk ediyor, başka, içinde hiçbir şeyin olmadığı bir eve yerleşiyor, derken gripe yakalanıyor. Ve âşık... Eski eşinden nefret ediyor.
Sevgilisini aşkla, özlemle, heyecanla bekliyor. Bu kadar içten, özden, nefis metinler çok azdır Türk edebiyatında.
Tekrar edeyim, başlı başına bir romandır o günlükler.
MİNÖR EDEBİYAT
Bütün onları okuduğum zaman, Oktay Akbal'ı, bal gibi bir Fransız yazar olarak canlandırmıştım gözümde. Ne demektir bu? Hiç öyle oryantalizmlere falan gönül indirecek halim yok, kestirmeden söyleyeyim. Bu benzetmeyle onun çok kentli birisi olduğunu düşünmüştüm öncelikle.
Kentte yaşayan, kentler arasında gezinen, kafelere alışkın, barları yoklayan, içki içmekten hoşlanan, ev gezmelerine giden, dostlarıyla buluşmayı seven, dünyaya ilgili bir yazar.
Yabancı dergiler, gazeteler okuyor, çeviriler yapıyor.
Gerçekten de Akbal, bütün o öykülerde, romanlarda apaçık bir şekilde varoluşçuluktan çok etkilenmiş, çok esinler taşıyan, kesin olarak bir savaş sonrası dönem yazarıdır. Hayata olan mesafesinin altında da bu gerçek yatar. Tarihin ve toplumun getirdiklerine tepkisel olmamak o koşullardan süzülüp gelmiş olanlar için olanaksızdır. Gene aynı koşullardan türemiş bazı yazarlar daha iyimser olabilir. Ama Akbal onlardan değildir. Biraz kötümser biraz karamsar ama hayli mesafelidir.
Ben o edebiyatı her zaman 'minör edebiyat' olarak nitelendirdim.
Türkiye'de üstünde yeterince durulmamış bir alandır bu. Ama has edebiyatın da bu sahada biçimlendiğini belirtmek gerek. Bizim şu kısa/ küçük romanlarımızı ayrı bir gözle değerlendirme zamanı gelmiştir. O bağlamda Akbal'ın yeri daha iyi anlaşılacaktır.
Şimdi gelelim Oktay Akbal'ın ölümüne gösterilen kayıtsızlığa. Elbette çok şey söylenebilir. Ama ben bir tek noktanın üstünde duracağım. Ne yazık ki, uzun tarihimizde yazarlarımız, en saf edebiyatı üreten edebiyatçılarımız iki 'bela'dan yakasını kurtaramamıştır. Bunların ilki gazetecilik, diğeri siyasettir. Akbal da bu tuzağa düştü. Önce gazetecilik yaptı. Haydi onu anladık. Ama sonrasında edebiyatçılığını unutturacak biçimde, yazınsal bir üslup kursa da anlamsız bir siyasetçiliğe soyundu. Asıl ağırlığını o Atatürkçülük, aydınlanma yazılarına verdi. Cumhuriyet gazetesiyle özdeşleştirdi kendisini.
Ne düşüncelerine söyleyecek bir şeyim var ne de gazetesine. Akbal bir siyasetçi olamazdı. Fakat neydi eşi aracılığıyla giriştiği o SHP politikaları! Ne gerek vardı?... Edebiyat üslubuyla yazılmış, adeta romantik siyaset yazıları. Bir düşünce adamı ise hiç değildi. O çabalarından geriye bir şey kalmazdı. Kalmadı. Ama ne yazık ki, bu dünyadan bir edebiyatçı olarak değil, tersine, edebiyatçılığını öldürmüş bir siyasetçi, bir 'polemik' yazarı olarak uğurlandı. Tıpkı Attila İlhan gibi. Oysa edebiyatçı kalsaydı hem daha fazla şey yapacak hem de bugün bambaşka bir yerde bulunacaktı. Ne yapalım, gene de ben, işte, edebiyatıyla anıyorum onu, zamanın git gide incelttiği, süzdüğü, şiirleşmiş öyküleri ve günlükleriyle...
Yazarlar
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.06.2025
13.05.2025
5.05.2025
6.03.2025
26.02.2025
13.02.2025
6.01.2025
18.11.2024
31.10.2024
23.10.2024