Hasan Bülent KAHRAMAN
Bazı insanlar ölür, hayat durur, her şey susar. İnsan içinde yaşadığı günün gerçeğini, acı ve sevincini o ölümün sessizliği içinde kavrar. Gece yarısına yakın bir saatte gelen John Berger'in ölüm haberi benim için öyleydi, hayatın bütün keşmekeşini, meşakkatini, dağdağasını bir kenara itti, her yer derin bir sessizliğe gömüldü.
Yaşadıklarımızın, acı, hüzün, kırgınlık dolu yaşadıklarımızın ağırlığı, bu bilgenin hayatımda bıraktığı derin, anlamlı ve daima suskunlukla yüklü ağırlık içinde hiç de öyle geriye çekilmedi, tam tersine her zamankinden daha fazla öne çıktı fakat 'sırlandı' diyeyim.
Daha önce de söylemiştim.
İnsan bazen hayatı hiç tanımadığı, yüzünü görmediği ama en yakın akrabasından, dostundan bile daha fazla içinde hissettiği bazı sanatçılarla, edebiyatçılarla yaşar. Onların yayınlanacak kitaplarını, albümlerini, filmlerini kendisine ait en büyük heyecanlardan biri olarak bekler.
Neredeyse kırk yıldır tanıdığım, yapıtlarını okuduğum, görüşleri üstünde düşündüğüm John Berger gene onlardan biriydi.
Daha geçen hafta onun 90. yaşı nedeniyle birbiri peşi sıra yayınlanan Landscapes ve Confugurations isimli kitaplarını okumuştum.
Confugurations'ın daha ilk satırında, 80 yıldır yazıyorum diyordu. Bunlar hayatın kıyısına, köşesine yayılmış küçük notlardı.
Ama bir bilgenin elinden çıkmış en kısa bir cümle bile bize başka ufuklar açmaya yeter.
Bilgelerin önemi yazdıkları her satırı kendilerinden çıkarıp bize mal etmeleri, her satırda bize ait bir gerçekliği dile getirmeleridir.
Onlar değildir artık konuşan, yazan, gösteren, bizizdir. Berger'in o küçük yazılarını da bu duyguyla okumuştum.
Geçen yıl da sanat yazıları Portraits'te bir araya getirilmişti. Alışıldık sanat eleştirileri değildi bunlar. Gene bütün bilgelerin yaptığı gibi Berger de ne yazarsa yazsın hayatüstünde düşünüyor, konusu ne olursa olsun hayat hakkında bir şeyler söylüyordu.
Berger gibi bilgelerin hayat üstünde düşünürken bir tek meselesi vardır: insan!
Antik Yunan felsefecilerinden beri düşünürler bu bağlamda ikiye ayrılır. İnsan üstünde düşünürken bile başka şeyleri dile getirenlerle, başka konular, kavramlar, olgular hakkında yazarken bile insanı söz konusu edenler. Berger 'insancı'lardandı.
Bu nedenle insana ait olan gerçekliği keşfetmeye durdu. İlk yapıtlarında kaçınılmaz şekilde görülen mekanikliği giderek kendi içine çekilerek aştı. Görme Biçimleri hepimize bakmayı öğretti. Öyle söyleyeyim: biz bakıyorduk, o görüyordu!
Sonra gerçekten bilgece kitaplar yazdı.
Nesneleri, kavramları kimsede olmayan, eşi bulunmayan bir duyarlılıkla kavradı. Hiçbir zaman yazarlığının önüne geçmeyen ressamlığının elbette bunda bir payı vardı.
Bütün yazdıklarının iki ağırlık noktasından biri eğer insansa diğeri vicdandı.
Vicdanı olmayan insan olamazdı.
'İnsancılığı' ('insancıllığı' değil!) ve dünyaya vicdanla bakması onun solculuğunun bir uzantısıydı. Ya da tersi: solculuğu, insancılığının ve vicdanının bir sonucu olarak biçimlenmişti. İngiliz solculuğunun entelektüel- hümanist bireşiminin Berger'den daha somut bir adını bulmak olanaksızdır.
Romanları bütün bu özelliklerinin felsefe kıyısına çekilmiş metinleriydi.
Günü geldiğinde gitti derin Fransa'nın bir köyüne çekildi. Orada daima büyük bir hassasiyetle ve kavrayışla yaklaştığı köylülerle, doğayla, hayvanlarla birlikte yaşadı.
Her şey yazdı, şiir, roman, deneme, eleştiri.
Ama ben daima onun tüm bu yazdıklarını öreten bir sessizlik duydum.
Yazısı kılı kırk yaran bir dikkatle, incelikle ilerlerken ve hatta Berger bilakis sesini yükseltirken bile ben onun derin bir sessizliğe çekildiğini, bir sessizlik içinden konuştuğunu, sessizliğin sesiyle dünyaya bir cevap üretmeye çalıştığını hissettim.
Geçen yıl yayınlanan ve Yücel Göktürk'ün kendisiyle telefonda yaptığı bir röportajı içeren güzel kitapta da o sessizliği duymuştum. Zaten o da söyleşinin belli yerlerinde susuyordu.
O sessizlik bir sesti, uğultuydu. Tıpkı kar yağarken duyulan sessizlik gibiydi. Tıpkı her şeyi üreten toprağın sessizliği gibiydi.
Düşüncenin, vicdanın, duyarlılığın sessizliğiydi.
Ama gene tıpkı kar yağarken ve tohum toprağı yarıp çıkarken oluşan, sadece duyanların duyduğu bir uğultusu, kükremesi vardı.
Şimdi ise her yer gerçekten beton kadar tok bir sessizlik içinde.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
13.05.2025
5.05.2025
6.03.2025
26.02.2025
13.02.2025
6.01.2025
18.11.2024
31.10.2024
23.10.2024
8.10.2024