Hidayet Şefkatli TUKSAL
Ne zamandır bahsetmek için vesile aradığım ancak bugüne kısmet olan bir kitap var önümde. Araştırma sürecinden beri haberdardım kitaptan ve merakla bekliyordum bir bebeğin doğumunu bekler gibi. 2012 ekim ayında bebek dünyaya geldi ve adı Malan Barkirin oldu Şivan Perwer’in bir şarkısına atıfla... “Evlerini yüklenip bilinmeyen diyarlara gittiler” diyordu Şivan şarkısında,“çıyanlar ve yılanlar yedi etlerimizi “ diyordu sonra... Evet, tahmin ettiğiniz gibi “zorunlu göç” mağdurlarının hikâyeleri var bu kitapta, “keşke olmasaydı, keşke bu kadar kötülük yapılmasaydı” diye diye okuduğunuz... İkisi Kürt dört kadın (Özlem Yağız, D. Yıldız Amca,Emine Uçak Erdoğan ve Necla Saydam) tarafından gerçekleştirilen mülakatlarla, zorunlu göç mağdurlarının tanıklıkları dile getirilmiş. Kitabın önsözünde Özlem Yağız’ın belirttiği gibi, bu tanıklıklarda dile getirilen “can yakıcı olayların gerçeğe ne kadar tekabül ettiği” sorusu,“Eksiği var, fazlası olduğunu sanmıyoruz!” şeklinde cevaplandırılıyor Yağız tarafından. Çünkü mülakatlarda konuşulanların bir kısmı, yayımlanmamak şartıyla anlatılıyor yazarlarımıza. İnsanlar kendilerini hâlâ güvende hissetmiyorlar, o eski günlere geri dönme korkusunu hâlâ içlerinde taşıyorlar ve tedbirli davranmak istiyorlar. Kamuya açık bir yüzleşme ve helalleşme aşaması gerçekleşmedikçe de, bu korkuyu ve güvensizliği hep içlerinde taşıyacaklarını anlıyoruz tanıklıklardan.
“Bakmak” gönülsüz bir ilişkidir
Yazarlar, AK Parti iktidarının ilk dönemlerinden itibaren, AB sürecinin de zorlamasıyla bazı adımların atıldığını belirtiyorlar ancak, bu zorunlu göç meselesiyle gerçekten yüzleşmek isteyen bir iradenin ortaya çıkmadığını düşünüyorlar: “Yüzleşme eylemi açıktır ki toplumun içinden gelen bir dinamiği ve gönüllü bir özeleştiriyi gerektirir. Ve her şeyden önce ‘görmektir. Dıştan gelen dinamiklerle veya konjonktür gereği bir sorunun varlığını kabul etmek ise sadece ‘bakmak’ demektir. Bakmak gönülsüz bir ilişkidir. Bütün gönülsüz ilişkiler gibi biraz kerhen, biraz yamuk...” Zorunlu göçe tabi tutulan Kürt vatandaşlarla, pazarlık usulü, asgari limitlerle işi tatlıya bağlama çabası, bu insanların yaşadıkları telafisi mümkün olmayan kayıplar karşısında, devlet denen iradenin/ mekanizmanın sefilliği olarak beliriyor tanıklıklarda. Ermeni, Süryani ve Ezidilerin yaşadıkları ise, vahşi can pazarının bir başka versiyonu...
İyi niyetli yanlış bir iş
Dört başörtülü kadın arkadaşın, bu muamelelere maruz kalan insanlarla konuşma ve anlama çabası epeyce yadırganır çevrelerinde, iyi niyetli ama yanlış bir iş yaptıkları söylenir. Bu mağduriyet ve vahşet hikâyelerini bunca yıl sonra tekrar deşmenin topluma bir faydasının olmadığı ileri sürülür. Ancak, “sessizliği talep etme”nin iyi niyetle dahi olsa bilinçli ya da bilinçsiz bir unutturma eylemi olduğuna inanan yazarlarımız çıktıkları yoldan geri dönmezler. Yaşadıkları günleri kimi zaman ağlayarak, dehşetle, korkuyla anlatan insanları dinlemeye devam ederler. Çünkü yaralarını açıp göstermenin; üstelik bunu sizi yaralayan bir topluma seslenerek yapmanın dayanılmaz ağırlığının farkındadırlar. Yazarlarımızın inandıkları şudur: “Bütün bu yaşananları anlatmanın, hazmetmenin yükü yalnızca mağdurlara bırakılıyor ve üstelik ‘geçen geçmiştir’ mantığı ile toplum sessizliğe mahkûm edilirse, asıl felaket orada başlar.”
Arkadaşları olmaktan gurur duyduğum bu dört kadına, pek çok zorlukla baş ederek gerçekleştirdikleri bu kitap için sizin huzurunuzda bir kez daha teşekkür ediyorum. Malan Barkirin’i okursanız, siz de bu duygularımı paylaşacaksınız, eminim.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Muhafazakâr camiada deprem
4.04.2021 - Kadınları zapturapt altına almak uğruna…
28.03.2021 - İlahiyatlar, ilahiyatçılar ve dini kanaatleri açıklama hakkı
12.12.2020 - Periler, periler, periler…
23.11.2020 - Kadınların konuşabildiği günler
2.01.2020 - Makbul olmayan dindar kadınlar
13.10.2020 - Tasavvuf alanının sorunları
29.09.2020 - Tarikatlar konusunda kişisel tecrübelerim
21.09.2020 - ‘Kapatılsın bu şer yuvaları!’ demek çözüm mü?
13.09.2020 - Pembe beyazlar ve siyahlar içinde bir Aşûre günü
5.09.2020
Yazarlar
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
Hrac Madooglu
Butun dunya Turkiyeye dusman nakaratini Kemalist iktidarlar doneminde cok dinledik. Simdi de AK Partinin havuz medyasindan dinliyoruz. AK Partiyi elestiren herkes darbeci, dusman, Turkiyeyi kusatmak istiyor. Bu arada hirsiz bakanlarin ve bunlari satin alan iranli bir sahtekarin dosyalari kapatildi. Gazetelerin ofisleri basiliyor, gazeteciler hapse atiliyor. Erdogan herkesi tehdit ederek hirsizliklari ortbas etmeye calisiyor. Birkac hirsiz hapse girmesin diye 77 milyonluk kocaman bir ulkede ne hukuk diye birsey kaldi, ne insan haklari. Bunun boyle ilelebet devam edecegini mi saniyorsunuz?