Hidayet Şefkatli TUKSAL
Artık ateşi biraz azalmış olsa da, gösterime girdiği günden beri ‘Bir Başkadır’ dizisini konuşuyoruz. Film izlemeye pek meraklı olmayan, hatta zihnimde istemediğim etkiler ve görüntüler bırakıyorlar diye kasıtlı olarak uzak duran ben bile (şahsım yani) bu furyaya kapıldım ve 8 bölümü ara vermeden izleyerek ilk rekorumu kırmış oldum. Sonrasında pek çok mecrada bu filmi konuştuk, konuşulanları dinledik, yazılanları okuduk, hatta farklı mahallelerden bazı eski tanışlarla dizinin karakterleri üzerinden küçük yüzleşmeler yaşar gibi olduk.
İzlerken, burnumun direğinin sızladığı, gözlerimin dolduğu anlar da oldu, hoşlanmadığım sahneler de… Fakat işte korktuğum başıma geldi ve günlerdir zihnimde bu diziyle geziyorum. Sosyal medya hareketliliğine bakıldığında, izleyen pek çok kişinin de aynı durumda olduğu anlaşılıyor. İşin ilginci, bu diziyi ruhumuza bu şekilde çivileyen şeyin ne olduğunu hala tam olarak bulamadık, aramaktayız.
Facebook sayfamda şöyle yazmıştım: ‘Bence bu dizinin yarattığı heyecan ve coşku, eksikli gedikli de olsa, hatta birbirine düşman bile olsa bütün kardeşleri bir araya toplamasında… Onları bir arada görmek hepimizi duygulandırıyor ve bir bayram sabahı bir araya gelmişiz gibi heyecanlandırıyor…’
Evet, ilk izlenimim bu olmuştu, ama hala düşünmeye devam ediyorum.
Bu dizide tabii ki bazı klişe mevzular var, hatta ‘mevzuların hepsi klişe’ bile diyebiliriz. Ancak işte bu klişe mevzuları ele alış ve onlara bakış tarzında yatıyor fark. Bir kere çoğulcu bakış açısını görüyoruz burada. Var saydıklarımız, yok saydıklarımız, yok olmasını dilediklerimiz, yok etmeye çalıştıklarımızın her birinin, gündelik hayatın karmaşası içinde birbirleriyle isteseler de istemeseler de ilişki halinde oluşları üzerinden görünür kılındığı bir ağ örülmüş dizide. Ancak burada anahtar terim ‘gündelik hayat’ bence. Çünkü burada temsil edilen kimliklerin tümünün ideolojik açıdan birbiriyle çeşitli düzeyde kavgalı olduğu göz önüne alındığında, onları bir araya getirmenin tek yolunun, aslında hayat içinde olduğu şekliyle abla-kardeş, hasta (danışan)- hekim, çalışan-işveren, arkadaş-komşu, karı-koca, baba-evlat gibi yapılar üzerinden olması, mevcut olguyu da ıskalamayan bir çözüm bence. Bu ilişkisellik, büyük de bir imkan aynı zamanda. Dizi bence bu imkan üzerine kuruyor hikayesini… Ve de iyi yapıyor…
Bu bakış tarzında birilerinin beklediği ideolojik kesinlik ve keskinlikler yok; ideolojik kimlik temsilleri olarak kurgulanmış kişiler politik bir söylem üzerinden değil, ‘öteki’leriyle gündelik hayattaki karşılaşmaları üzerinden giriyorlar diziye, ancak mutlak bir iktidar sahibi konumunda değiller ötekileri üzerinde, bu denge ilişkiselliği bir şekilde mümkün kılıyor ve sorgulamaya kapı açıyor. Bu yargıya kendi deneyimlerimden varıyorum tabii ki. Çünkü başörtülü bir kadın olduğumdan beri, Peri karakterinin türlü şekilleriyle karşılaştım gerçek hayatta. Başörtüsü takmanın yasaklı olduğu ve binlerce kadını okullarından, işlerinden evlerine savurduğu yıllarda, yasakları savunan her kadının içinde bir Peri vardı. Kadın hareketinin içinde de çok Peri gördük, tanıdık… Ancak fark işte iktidar meselesindeydi.
Dizideki Peri’yle Meryem bir hekim-danışan ilişkisi içindeler ve Peri’nin mesleki olarak bir iktidarı var ama politik iktidarın Meryem’in tarafında olması, bu ilişkiyi bir parça dengeliyor ve aralarındaki ilişkiyi mümkün kılıyor. 28 Şubat döneminde olsaydı Peri bu kadar sabırlı olabilir miydi acaba? Gonca Kuriş (yani tesettürlü bir kadın) konferansını dinlemeye geldi diye çıngar çıkaran, onun salonu terketmesini isteyen meşhur hekimimiz, kadın hakları savunucumuz Türkan Saylan’ı; ikna odalarında genç üniversite öğrencilerini önce kibar kibar ikna etmeye çalışan, edemeyince onları korkutan hatta yumuşak bir üslupla tehdit eden Nur Serter’i bu diziye yerleştirebilir misiniz? Hayır, çünkü onlar iktidardan aldıkları güçle Peri’nin Gülan versiyonunu performe ediyorlardı.
Akademisyen Peri’ler, başörtülü kızları üniversitelerde görünce alarm durumuna geçtiler ve onlar üzerine epeyce akademik araştırma (!) yapıp, daha ne olduklarından haberleri bile olmayan bu kızları, etiketleyip, paketleyip mahkum ettiler. Ellerinde hiç bir delil ve belge olmadan bu öğrencilerin para karşılığında başlarını örttüklerini iddia edenler oldu, hatta YÖK başkanı İhsan Doğramacı bir erkek Peri olarak bunu doğrulayan sözler sarfetti. A.Ü. İlahiyat Fakültesinde en şiddetli başörtüsü yasakları Mualla Selçuk hocanın dekanlığı sırasında yaşandı. Başörtülü öğrenciler üzerine, alternatif bir modernlik durumu kabulüyle sosyolojik araştırma yaptığı için Nilüfer Göle meşhur Boğaziçi Üniversitesinde mobbinge uğradı ve okulu terketti. İçlerinde aktif olarak çalıştığım (2003-2013) on yıl boyunca, kadın hareketi aktörlerinin küçük bir bölümü bu yasaklara karşı çıkarken, çoğunluğun yasakları destekleme bakımından pasif/aktif/saldırgan tutumlarını şaşkınlık, hüzün, acı ve bıkkınlık içinde deneyimledim. En yakın arkadaşlarımdan bazıları, ilkesel düzeyde karşı çıktıkları yasaklar sona erdiğinde bir tür korku ve endişe yaşamaktan kendilerini alamadılar: ‘Ama Hidayet, bak, vapur gişelerinde çalışmaya başlamışlar bile, başı açık kadınları çıkarıp onları alıyorlarmış!’ cümlesini hiç unutamıyorum.
Başörtüsü, bir zamanlar çok söylendiği gibi ‘1 metrelik bir bez parçası’ olarak Türkiye tarihindeki çok önemli yarılmalara, kırılmalara ayna tutan, cürmünden fazla şeye dokunan bir semboldür. Yasakların açtığı yaralar kabuk bağlamıştır ama iyileşmemiştir. Başka yaralarımızda olduğu gibi, yarayı unutmamız istenmiş, sağaltıcı yüzleşmelerden kaçınılmış, kimse özür dilememiş ve kimse de hakkını helal etmemiştir. Bugün hala çokça sancıları, hastalıkları, acıları olan bir toplumsak; kavga etmeden konuşamıyorsak, bunlar hep yaralarımızı inkar politikalarının sonucudur. Bu dizi, bu inkarı kırarak, çoğul kimlikler gibi çoğul yaralarımıza şefkatle dokunarak bir yol açtı; sahici bir iyileşmeye ve helalleşmeye olan ihtiyacımızı hatırlattı, bu kadarı bile izleyenlerde karşılığını buldu.
Demek ki, bir şeyler yapmak lazım, yapanları da tebrik etmek lazım. Diziye emeği geçen herkesi tebrik ediyorum.
Yazarlar
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları

































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.04.2021
28.03.2021
12.12.2020
23.11.2020
2.01.2020
13.10.2020
29.09.2020
21.09.2020
13.09.2020
5.09.2020