Hidayet Şefkatli TUKSAL
Tarikat meselesine çocukluğumdan beri aşinayım. Baba tarafından dedem Ohri’de bulunan Halveti tekkesinin müridiydi. Tekke arkadaşları ve şeyhi hakkında epeyce anekdot anlatırdı. Türkiye’ye göç edip, oralardan uzaklaşmış olmasına rağmen, bence sadece bedeni buradaydı; aklı, fikri, gönlü Ohri’de, müezzinliğini yaptığı Ali Paşa camisinde ve tekkede kalmıştı. Sesi çok güzeldi, Rumeli şivesiyle ve Rumeli tarzıyla çok güzel ilahiler okurdu. Namazları kıldırırken adap ve erkana öylesine riayet ederdi ki, sanki evde değil, Ramazan’da İstanbul’un meşhur camilerinden birinde namaz kıldırıyor gibi, tekbirleri, salavatları, dualarıyla tam tekmil bir ritüel ve müzik ziyafeti olurdu. Tabii biz çocuk olduğumuz için bunun kıymetini takdir edebilecek durumda değildik ama İlahiyat Fakültesinin mescidinde o erkana tekrar kavuştuğumda, benim için nostaljik bir deja vu mahiyetine bürünmüştü namaz vakitleri. Evde çok katı ve despot bir adam olmasına rağmen, dini muhabbetler açıldığında ağzından bal damlayan dedem bu hasletlerini içinde büyüdüğü ve var olduğu tekke kültürüne borçluydu. Allah rahmet eylesin.
Anneannem de dini kimliğini her şeyin önüne koyan bir kadındı. Çok genç yaşında kocasıyla beraber hicret ettiği bu ülkede Kuran okutmanın yasak olduğunu bir türlü kabullenmemişti. Oturduğu mahallelerde isteyenlere Kuran öğretmiş, CHP yönetimine ve Batılılaşmaya karşı açıkça muhalefet etmiş bir insandı. Dedem onun bu açık tavrının başlarına bir iş açacağından endişelendikçe ‘Ben buraya dinim için geldim, gerekirse başka ülkeye giderim!’ diyerek restini çeken bir kadındı. Hatta Demokrat Parti’nin de girdiği -gizli oy açık tasnif usulü- ilk seçimlerde dedem korkusundan oyunu CHP’ye verirken, o Demokrat Parti’ye vermekten çekinmemişti. O da bir tarikata bağlıymış, ama nedense bu tarikatın ismi cismi konusunda bir şey konuşulmazdı, biraz sır gibiydi galiba. Bütün gün elinde tespihi, kıpır kıpır ağzıyla herkesin hem sevdiği ve saygı duyduğu hem de biraz çekindiği bir kadın olan anneannem, o günlerin deyimiyle ‘dini bütün’ bir kadındı ama aklına yatmadığı konularda -günahını üstlenme pahasına- dini hükümlere de itiraz ederdi.
Ailemizin bu iki büyüğü evde dindarlığı, muhafazakarlığı ve siyaseten muhalifliği temsil ederken, anne ve babamın jenerasyonu modernliğe daha yakın bir konumdaydılar. Düğünlerde Farah Diba’nın saç stili ve makyajıyla annemin babamla dans ederkenki fotoğrafları hala o sarı albümlerden bana bakıyor. Anneannem, annemdeki modernlik sevdasından haz etmezdi ve babamı bir gün uyararak ‘Bak Sami, ben ona öldükten sonra da karışırım, bilesiniz!’ demişti. Hakikaten, anneannem öldükten sonra bu uyarıyı unutan, belki de ciddiye almayan babamla annem, standartların biraz dışında bir kıyafet satın almışlar anneme. Fakat daha o akşam babam rüyasında ‘Sami! O elbiseyi hemen paralayacaksın!’ diye hışımla kükreyen anneannemi görünce, biz bile görmeden elbise ortadan kayboldu. Benim örtünme, ilahiyat fakültesine gitme serüvenime bu iki büyüğüm de yetişemedi. Yetişebilselerdi, konuşacak ne çok şeyimiz olurdu diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Bunlar çocukluk hatıralarım. Sonra ben büyüdüm, lisede düzenli namaz kılmaya başladım ve bitirdikten sonra da örtündüm. Tesadüfen ya da belki tevafuken A.Ü. İlahiyat Fakültesini kazandım. Sene 1980, 12 Eylül darbesi yeni olmuş, okuldaki hava bir tuhaf, hiç beklemediğim şekilde politize bir ortam var. En belirgin gruplar akıncılar ve ülkücüler… Ayrıca çeşitli Nurcu gruplar, İrancı radikaller, mealciler, darulharpçılar, selefiler var, bir de bizim gibi lise çıkışlı acemi çaylaklar…
Ülkücüler hariç, kızlar erkeklerle hiç konuşmuyor, okulun içinde sessiz hayaletler gibi dolaşıyorlar… Erkekler acaip baskın bir konumda… Zaman içinde öğrencilerin bir de tarikatlarının olduğunu öğreniyorum. Benim için her şey çok yeni, sanki başka bir zaman dilimine ışınlanmış gibiyim… Aslında ailemde dindarlık, tarikat var ama bunlar anneanne-dede jenerasyonuna ait şeylermiş zihnimde demek ki, şaşırıyorum. (O yıl yeni örtündüğümde, her yıl yaptığımız gibi kampa gitmiştik. Kamptaki tek örtülü genç kız bendim ve kıyafetim de bir kot pantolon, bir bluz ve başıma türban şeklinde dolanmış yemeniden ibaretti. Yani gayet soft bir tesettürdü, ancak yine de bayağı bir ilgiye sebep olmuştu. Bir gün abdest alırken kamptaki küçük kızlardan biri beni gördü ve ne yaptığımı sordu. Namaz kılmak için abdest alıyorum, dediğimde: ‘ Aaaaa, babaanneler namaz kılar, sen niye kılıyorsun?’ dedi şaşkınlıkla… İşte benimki de o hesap, tarikat büyüklerin işiydi bana göre de, bu kadar genç insanların ehli tarik olması aklımın almayacağı bir şeydi.)
Okuldaki gruplar yeni gelen öğrencileri kendilerine çekebilmek için kıyasıya bir rekabet halindeydiler. Bir sınıf büyüğümüz abla ya da abiydi o yıllarda. Ben de çeşitli grupların ilgisine mazhar oldum. Kimseden kaçmıyordum, herkesi merak ediyordum. Çağırdıkları yerlere gittim, anlatılanları dinledim, eve gidince de heyecanla evdekilere anlattım. Okulda, sene içinde vize-final gibi bir sistem olmadığı, sadece yıl sonu sınavları olduğu için, dersler pek kimsenin umurunda değildi, o yüzden bu tür faaliyetler rahatlıkla yapılabiliyordu.
Ülkücülerden bir grup, daha sonra Kurtlar Vadisi dizinden tanıdığımız Necati Şaşmaz’ın amcasının şeyh olduğu Kadiri tarikatına mensuptu. Başka bir grup, Galip Hasan Kuşçuoğlu’nun -zikir esnasında şişlerle yanaklarını, karınlarını delmekle tanınan tarikat- halkasına devam ediyordu. Akıncılar ise, Mahmut Sami Ramazanoğlu’na ya da İskenderpaşa’ya bağlıydı. Menzil’e bağlı olanlar da vardı. Tarikata girmeyen kişiler azınlıktaydı. Genel eğilim, ‘Şeyhi olmayanın şeyhi Şeytandır’ fetvasınca herkesin mutlaka bir kapıya bağlanması yönündeydi. İlim ise bir ‘kıylü kaal’ idi ve pek de önemli değildi. Kopya çekmek caizdi. Asıl mesele bir tarikat ya da cemaate dahil olmak, orada hizmet etmek ve bu şekilde mertebe kazanmaktı.
Nurcu gruplar zaten tarikata benzeyen bir yapılanma içindeydi, bu arkadaşların ayrıca tarikatlara intisab edenleri var mıydı, şimdi hatırlayamıyorum ama varsa da istisnai olmalı. Radikaller, mealciler gibi gruplar ya tasavvufa karşıydı, ya da uzaktı, onların gündeminde tarikat yoktu. Sonraları tanıştığım, Ercüment Özkan liderliğindeki İktibas dergisi camiası ise, ülke çapında bir tasavvuf/tarikat karşıtlığı mücadelesi yürütüyordu.
Hocalarımız ise talebelere epey uzaktılar. Bunda, okuldaki siyasi kavgaların payı vardı muhakkak. Kendi akademik çalışmalarına gömülüp, okulu öğrencilere teslim etmiş gibiydiler. Zaman içinde 12 Eylül rejiminin baskıları arttıkça ve vize/ final sistemi gelince, hocalar okulda yavaş yavaş güç kazandılar. ‘Biz bu okuldan, besmele yazmayı bilmeyen adamları mezun ettik!’ hayıflanmasını da duyduk hocalarımızdan. Neyse bu arada, benim de bir tarikat maceram oldu.
Tarikata girmedikçe sanki doğru dürüst bir Müslüman olamayacakmışım gibi bir kanıya kapıldım bu ortamda. Fakat korkuyordum, benim için bilinmezliklerle ve aklımın almadığı şeylerle dolu bir alandı tarikat. Bağlanmak, sorgusuz sualsiz bağlanmak çekindiğim bir şeydi. Aklımdan geçenleri şıp diye anlayacak, rüyalarıma girecek ve beni yönlendirecek biri ile böyle bir bağlılık ilişkisine girmek ürkütücü bir şeydi. Ama bana yardımcı olmayı kafasına koymuş bir ablanın yoğun teşvikleri altında, okulda hocam olan, şeyh olduğunu bilmeden önce sevdiğim ve hayran olduğum Esat Coşan hocanın müridi oldum.
Hocamız, esas olarak öğrencileri sürekli okumaya, çalışmaya, alanlarında iyi olmaya, dünyayı tanımaya yönlendiren, ufuk açan bir insandı ve bu yönüyle ona hayrandım. Şeyh olduğunu öğrendiğimde ilk düşündüğüm: ‘Esat Hoca yalan söylemez, şeyhim diyorsa şeyhtir!’ oldu. Ancak yine de müridi olmaya hemen ikna olamadım, çünkü çok sıkı bir talim sistemine girmek olarak algılıyordum tasavvufu. Farz namazların yanı sıra günde 3 vakit daha nafile namaz kılmamız gerekiyordu. Her an Allah’la birlikte olduğumuz, dolayısıyla en özel hallerimizde bile gayet edepli bir biçimde davranmamız öğütleniyordu. Yalan, dedikodu, gıybet yasaktı. Başkalarıyla ilgilenmeyecektik, kendi kusurlarımızı keşfetmeye çalışacaktık. Boş laf ve boş işlerden kaçınacaktık. Gönlümüzü her an Allah düşüncesi, dilimizi de Allah zikri ile meşgul edecektik. Gurur, kibir, kendini beğenmişlik, övünmek şeytani özellikler olduğu için bunlardan uzak duracaktık. Ve her akşam ‘rabıta’ yapıp, dersimiz olan zikri çekecektik.
Bunları yapmaya gayret ettim aşağı yukarı iki sene kadar. Rabıta yapmak ilginç bir deneyimdi. Her akşam öldüğümü, cesedimin yıkandığını, tabuta konulduğumu, mezara indirildiğimi, yakınlarımın etrafımda ağladığını düşünerek başlıyordum rabıtaya. Sonra başka aşamalara geçiyordum. Bu arada tasavvufi kitaplar da okuyordum. Kitaplarda genellikle dünyayla ilgili bütün isteklerden, heveslerden, arzulardan, emellerden vaz geçmek öğütleniyordu. Ölmeden önce ölmüş gibi yaşamaya dair pek çok menkıbe anlatılıyor, bu konuda yoğun bir telkinde bulunuluyordu. Ancak bunlar zaman içinde bana ağır gelmeye başladı. Daha 18 yaşında bir genç kızdım mürid olduğumda. Dünyadan bu kadar kopmak, ölüm merkezli bir tasavvur içinde yaşamak bana gerçekten ağır geldi. Hocama karşı sevgi ve saygım hep sürse de, rabıtayı, zikri, nafile ibadetleri bıraktım, yoluma sade bir ilahiyat öğrencisi olarak devam ettim. Dinin ilk kaynağından çıktıktan sonra tamamen insanların elinde şekillendiğini fark ettiğimde, bu olgu daha çok ilgimi çekti ve sonraki süreçte tamamen buna odaklandım.
Ancak zaman içinde farklı tarikat ortamlarında da izleyici olarak bulundum. Bunlardan en ilginci rahmetli Oruç Güvenç hocanın, Yalova’daki bir dergahta gerçekleştirdiği 40 gün 40 gece sema etkinlikleriydi. Dünyanın her tarafından, hekimler başta olmak üzere, çeşitli mesleklerden ve farklı dinlerden insanların katıldığı bir etkinlikti bu. 40 gün 40 gece hiç durmadan ilahilerin söylendiği, semaların yapıldığı, sohbetlerin edildiği bir ortamdı. Daha önce hiç sema tecrübesi olmayan genç yaşlı pek çok insan burada doğaçlama bir şekilde sema yapıyor, kitap okuyor, tefekkür ediyordu. Hoca müzikle terapi üzerine çalışıyordu, oraya katılan hekimleri de bu konuda eğitiyordu, sanıyorum artık eşi bu faaliyetleri sürdürüyor.
Sözü çok uzattım ama, tasavvuf alanı buna kökten karşı olan grupların dışında, pek çok kişinin ilgisini çeken bir alan. İnsanlar görünen dünyanın görünmeyen taraflarıyla ilgilenmeyi, maneviyat alemi denilen bir alandan haberdar olmayı talep ediyorlar. Böyle bir talep olunca, tabii ki arz da oluyor, bu talebe karşılık üreten pek çok kişi, ekol, grup ortaya çıkıyor. Sorun talepte değil, ama işin arz kısmında sorunlar var gerçekten. Gelecek hafta devam edelim inşallah.
Yazarlar
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları



























































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.04.2021
28.03.2021
12.12.2020
23.11.2020
2.01.2020
13.10.2020
29.09.2020
21.09.2020
13.09.2020
5.09.2020