İhsan YILMAZ
Nahda lideri Gannuşi, bilge bir filozof olmasının ve çoğulcu bir demokraside 22 yıl yaşamasının sonucunda, İslam’ın siyasi bir ideoloji sayılmasının yanlış olduğunu açıkça ifade etti. Belki bundan bir sonraki aşama, daha önce de yazdığım gibi İslam’ı güç, iktidar ve devlet üzerine yoğunlaşmış bir mantalite ile değil; hak, hukuk, adalet, iyilik, fazilet, ahlak, yardımlaşma, sosyal barış, zulme itiraz, hakperestlik ve fedakârlık gibi daha insani kavramlarla yorumlamak. Yani, bu kavramları İslam anlayışının, fıkhının, felsefesinin, ilahiyatının ve hatta kelamının periferisinden ve marjinlerinden alıp tam da merkezine yerleştirmek.
Gannuşi şunu görmüştür: Tunus gibi ileri düzeyde modernleşmiş ve pek çok açıdan çoğulculaşmış bir toplumda, İslam’ı bir sosyal mühendislik enstrümanı yapmak, güçlü bir şekilde iktidara gelinse ve kalınsa bile zulmü netice verecektir. Bunu da AKP ile yaşanan Türkiye tecrübesinden gayet net olarak artık bilebiliyoruz. Sonuç, İslam’ın lümpence uygulanması ve hatta iğfal edilmesidir. AKP sayesinde, İslam, zulmü, despotizmi, devlet-lider kutsayıcılığını ve halkların afyonlamasını onaylayan Makyavelist bir din görüntüsüne bürünmüştür. Toplumda giderek artan sayıda insan İslam’dan nefret eder hale gelmiştir. İleride kendi seçmenlerinin bir kısmı da dahil, pek çok insan açık ve gizli inançsız hale gelecektir.
Bediüzzaman’ın ve Gülen’in, on yıllardır haykırdıkları dinin siyasete bulaştırılmasının din için zehirleyici etkileri olacağı tezi maalesef AKP döneminde ispatlanmış bir haldedir. AKP ile ilgili kısım nispeten daha kolay. Ancak Hizmet gönüllülerinin siyasetçilere yakınlaşmış çok azınlıktaki bir kısmının, 2007-2012 arası nasıl olup da kendi “sivil İslam” teolojilerinin rağmına, İslamcılara benzeşmeye başladıkları daha çetrefil bir konudur.
Elbette sadece geçmişe değil geleceğe dair de söz söylemek gerekir. İslamofobiklerin, ulusalcıların ve bir kısım katı-Kemalistlerin iddia ettiğinin aksine, dindarların da aynen Aleviler, Kürtler, ateistler, sosyalistler vs. gibi devletin her yerinde ve de başında olma hakları elbette vardır. Ancak, Gülen’in altını çizdiği üzere, böylesine çoğulculaşmış ve her fikirden, ideolojiden, dini anlayıştan pek çok insanın bulunduğu bir toplumda belli bir dini anlayışı devlete hakim kılmak zulümdür. İnsan hak ve hürriyetleri, adalet, barış, hukuk, eleştiri hakkı gibi konularda hakem ve empoze edici olan devlet anlayışı bir Müslüman için –en azından çoğulcu bir toplumda- fazlası ile yeterli olmalıdır. Ve bir Müslüman bu fikirleri savunan herhangi bir sağ ya da bence daha iyisi sol partide siyaset yapmayı yeterli bulmalıdır. İslamcı, Hristiyancı, Yahudici ve hatta İslami parti bile birilerine ayrımcılık yani adaletsizlik ve zulüm yapmayı kabuk etmek anlamına gelir. İslam’ın böyle bir şeyi teşvik etmesi düşünülemez.
Bir bireyin dinini hem özel hem de kamusal alanda yaşamak istemesi gayet tabiidir ve demokratik bir haktır. Ancak, dini yaşamak istemeyenler ya da başka dini yaşamak isteyenler için de bu böyledir ve onlar kimseden daha eksik insan ya da daha az vatandaş asla değildir. Devlet hepsine eşit yakınlıkta adil bir hakem olmak durumundadır. Bu durumda, kamusal alanda, başkasının özgürlüğünü kısıtlamayacak dini aksiyonlar da elbette olabilir. Ancak bir birey kendi dini anlayışını devletin tek tip uygulamasını asla istememelidir. Dinini ise kamusal alanda sivil toplum kuruluşları, cemaat ve tarikatlar yolu ile yaşamayı, temsil etmeyi ve istiyorsa barışçıl şekilde yaymayı yeterli görmelidir.
AKP zulmü inşallah bunu en azından ona muhalif olan dindarlara ikna edici şekilde göstermiştir.
Yazarlar
-
Fehmi KORU“Uyuşturucu” deyip de geçemeyiz 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolGençler yargıda beraat etti 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBahçeli “demokrat” Erdoğan “ayak direten” mi? 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENDeğer çürümez, çürüyen insandır 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAÖcalan'ın Umut Hakkı, Hukuki Zemin ve Barış Süreçleri... 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlkenin siyasi şablonu 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİNeydi o düşürülen İHA öyle? 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞCHP’nin yeni gölge kabinesinin* düşündürdükleri 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünHelsinki Nihai Senedi 50 yaşında… 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZSürece çomak sokanlar ve sigortasız süreç 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUSolun bölünmüşlüğü ve Öcalan 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKonut satılıyor da ne oluyor? 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBatı Asya’da yeni düzen arayışı 17.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURBelki de çürüyen toplum değildir? 17.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEİslâmî renkler: Fırsat mı, tuzak mı? 16.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump Doktrini: Küreselleşmenin krizi ve yeni Amerikan stratejisi 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNABD’ye Palmira şoku ve olası yansımaları 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRDünyada küresel ara buzul dönemi: Eski düzen çökerken Türkiye'yi hangi riskler ve fırsatlar bekliyor 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞABDULLAH ÖCALAN’ ın “REEL SOSYALİZMİ…” 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANHafif hafif yılı toparlayalım 15.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.07.2016
8.02.2016
7.02.2016
3.02.2016
26.06.2016
22.06.2016
18.06.2016
16.06.2016
14.06.2016
12.06.2016