Mehmet Ali ALÇINKAYA
Sayın Abdullah Öcalan'ın Umut Hakkı, Hukuki Zemin ve Barış Süreçleri...
Kalıcı ve sürdürülebilir bir barışın mümkün olabilmesi, Sayın Abdullah Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum Perspektifi’nde vurgulandığı üzere, hukuki, siyasal ve toplumsal alanların eşzamanlı ve bütünlüklü biçimde dönüştürülmesine bağlıdır. Uluslararası deneyimler de göstermektedir ki çatışma çözümü ve barış inşası süreçleri, ancak bağlayıcı, öngörülebilir ve evrensel hukuk ilkeleriyle uyumlu bir çerçeveye oturduğunda toplumsal karşılık bulur. Bu bağlamda barış, yalnızca şiddetin sona erdirilmesi değil; toplumların öz iradesinin tanındığı, demokratik yaşamın kurucu ilkeler temelinde yeniden örgütlendiği tarihsel bir dönüşüm sürecidir.
Bu çerçevede, "hukuki zemin olmadan, barış süreçleri yürümüyor" tespiti evrensel bir ilkeye işaret eder. Hukuk, barışın ardından ele alınacak tali bir alan değil; barışın kendisini mümkün kılan kurucu zemindir. Devletin, barışın muhatabı olarak, derhal hukuk zeminine dönmesi; istisna rejimleri, keyfi uygulamalar ve güvenlikçi reflekslerle genişletilmiş yetkilerden vazgeçmesi bu nedenle zorunludur. Hukukun askıya alındığı koşullarda barış değil, yalnızca geçici sessizlikler üretilebilir.
Umut Hakkı; Barışın Hukuki ve Siyasal Anahtarı
Sayın Abdullah Öcalan'ın umut hakkının uygulanması, barışın hukuki zeminini açan temel eşiği ifade eder. Umut hakkı; mutlak tecrit ve süresiz cezalandırma rejimlerinin sona erdirilmesini, insan onuruna dayalı hukukun işletilmesini ve siyasal çözüm kanallarının açılmasını kapsar. Uluslararası insan hakları hukuku ve çağdaş ceza adaleti anlayışı açısından bu hak, yalnızca bireysel bir talep değil; barışçıl çözüm ve demokratik diyalog ortamının ön koşuludur.
Devletin umut hakkını tanıması, hukukla ilişkisinin yeniden kurulması anlamına gelir. Bu adım, yargının siyasallaşmasına son verilmesi, ceza infaz rejiminin evrensel normlara uygun hâle getirilmesi ve siyasal sorunların güvenlikçi yöntemlerle değil hukuki-siyasal araçlarla ele alınması yönünde güçlü bir irade beyanıdır. Umut hakkının yok sayılması ise barış ihtimalinin sistematik biçimde askıya alınması ve hukukun istisna hâline getirilmesi anlamına gelir.
Hukuki Zemin ve Demokratik Modernite
Demokratik modernite perspektifinde hukuk, güvenlikçi ve dışlayıcı devlet pratiklerinin aracı olmaktan çıkarılarak çoğulculuğu, eşitliği ve katılımı esas alan bir yapıya kavuşturulmalıdır. Güncel barış tartışmaları, mevcut hukuki rejimlerin sınırlarını ve yapısal krizlerini daha görünür hâle getirmektedir. Hukukun siyasallaştığı, keyfileştiği ve toplumsal meşruiyetini yitirdiği koşullarda kalıcı barıştan söz etmek mümkün değildir.
Bu nedenle devlet, hukuku bir yönetme tekniği ya da bastırma aracı olarak değil; toplumsal sözleşmenin ortak zemini olarak yeniden tanımlamak zorundadır. Demokratik hukuk; toplumların çoklu kimliklerini, inançlarını ve kültürel varlığını tanıyan, yerel-demokratik mekanizmalarla beslenen ve geniş bir toplumsal mutabakata dayanan bir çerçeveyi gerektirir. Umut hakkı, bu dönüşümün somut ve başlangıç niteliğindeki adımıdır.
Barış; Müzakere Değil Toplumsal Sözleşme
Uluslararası barış literatürüyle de uyumlu biçimde, güncel barış perspektifi barışı dar anlamda teknik bir müzakere sürecine indirgemez. Barış; toplum ile siyasal iktidar arasındaki tarihsel gerilimlerin demokratik yollarla çözülmesini, zor ve baskı yerine rızaya dayalı bir toplumsal sözleşmenin inşa edilmesini ifade eder. Bu sözleşme, ancak devletin kendisini hukuka bağlaması ve hukukun üstünlüğünü fiilen kabul etmesiyle mümkündür.
Açık, şeffaf ve bağlayıcı bir hukuki çerçeve olmaksızın yürütülen süreçler, güven üretmez. Umut hakkının uygulanmadığı bir zeminde toplumsal sözleşmeden söz edilemez; zira diyalog ve çözüm kanalları daha başlangıç aşamasında kapatılmış olur. Devletin hukuk zeminine derhal oturması, barışın samimiyet ölçütüdür.
Demokratik Toplumun İnşası ve Devletin Sorumluluğu
Demokratik toplumun inşası, barış süreçlerinin hem amacı hem de güvencesidir. Toplumun öz-örgütlülüğünün güçlendirilmesi, yerel demokrasinin geliştirilmesi ve sivil toplumun karar alma süreçlerine etkin katılımı, barışın toplumsallaşmasının temel koşullarıdır. Devletin görevi, bu toplumsal dinamikleri bastırmak değil; hukuki güvence altına almak ve önünü açmaktır.
İfade özgürlüğü, örgütlenme hakkı ve siyasal katılım kanallarının açık tutulması, devletin hukuk zeminine dönüşünün somut göstergeleridir. Hukuk, toplumu denetleyen değil; toplumsal iradeyi koruyan ve görünür kılan bir işlev üstlenmelidir.
Kadın Özgürlüğü, Ekoloji ve Onarıcı Adalet
Barış ve Demokratik Toplum Perspektifi, kadın özgürlüğünü ve ekolojik yaşamı barışın ayrılmaz bileşenleri olarak ele alır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ve doğa tahribatının sürdüğü koşullarda barış, yüzeysel bir istikrar durumuna indirgenir. Uluslararası normlar da kalıcı barışın eşitlikçi ve ekolojik bir temele dayanması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Onarıcı adalet anlayışı; geçmişle yüzleşmeyi, toplumsal yaraların sarılmasını ve birlikte yaşam iradesinin güçlenmesini mümkün kılar. Devletin bu süreci cezalandırıcı reflekslerle değil, hukuka dayalı ve onarıcı mekanizmalarla ele alması barışın derinleşmesi açısından yaşamsaldır. Umut hakkı, bu onarıcı sürecin hem hukuki hem de vicdani başlangıç noktasıdır.
Sayın Abdullah Öcalan'ın umut hakkının derhal uygulanması gerekmektedir. Bu talep, bireysel bir hak arayışının ötesinde; barışın, demokratik çözümün ve birlikte yaşamın evrensel hukuki koşuludur. Hukuki zemin olmadan barış süreçleri yürümüyor; devlet hukuk zeminine derhal oturmadan bu zemin kurulamaz. Uluslararası kamuoyunun barış, insan hakları ve demokratik çözüm yönündeki ortak sorumluluğu, devletlerin hukukun üstünlüğünü fiilen işletmesini ve barışı hukukla güvence altına almasını zorunlu kılmaktadır.
Yazarlar
-
Fehmi KORU“Uyuşturucu” deyip de geçemeyiz 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolGençler yargıda beraat etti 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBahçeli “demokrat” Erdoğan “ayak direten” mi? 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENDeğer çürümez, çürüyen insandır 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAÖcalan'ın Umut Hakkı, Hukuki Zemin ve Barış Süreçleri... 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlkenin siyasi şablonu 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİNeydi o düşürülen İHA öyle? 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞCHP’nin yeni gölge kabinesinin* düşündürdükleri 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünHelsinki Nihai Senedi 50 yaşında… 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZSürece çomak sokanlar ve sigortasız süreç 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUSolun bölünmüşlüğü ve Öcalan 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKonut satılıyor da ne oluyor? 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBatı Asya’da yeni düzen arayışı 17.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURBelki de çürüyen toplum değildir? 17.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEİslâmî renkler: Fırsat mı, tuzak mı? 16.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump Doktrini: Küreselleşmenin krizi ve yeni Amerikan stratejisi 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNABD’ye Palmira şoku ve olası yansımaları 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRDünyada küresel ara buzul dönemi: Eski düzen çökerken Türkiye'yi hangi riskler ve fırsatlar bekliyor 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞABDULLAH ÖCALAN’ ın “REEL SOSYALİZMİ…” 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANHafif hafif yılı toparlayalım 15.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.12.2025
11.12.2025
8.12.2025
7.12.2025
4.12.2025
30.11.2025
25.11.2025
23.11.2025
20.11.2025
17.11.2025