İhsan YILMAZ
Başlığın rahatsız ediciliğinin farkındayım. Maksadım kimseyi rahatsız etmek değil. Ama görünen gerçekliği kendi perspektifimden rahatsız edici olsa da sevgili okuyucu ile paylaşmamayı hakperest ve vicdanî bulmam.
Ümmetin bireylerinin Müslümanların çoğunlukta oldukları ülkelerde rahat, huzur, hukuk, ekonomik refah, iyi eğitim, iş imkânı, din ve fikir özgürlüğü bulamayıp, Batı ülkelerine, ölümü de göze alarak göç ettikleri acı bir gerçek. Siz bakmayın Kutup’u, Mevdudi’yi her şeyleri ile benimseyip “Batı deccaldir” diyenlere ve dünyayı dâr ul-harp ve dâr ul-İslam gibi artık arkaikleşmiş ve bu devirde zararlı şekilde ayrıştırıcı hale gelmiş İslamcı bir terminoloji ile tanımlamaya çalışanlara.
Bediüzzaman’ın yüzyıl önceden dâhiyane gözlemciliği, basireti ve feraseti ile “Avrupa ikidir” tespitini silikleştirmeye kimsenin hakkı yok. Bediüzzaman, Batı’nın zalim, emperyalist ve vahşi kapitalist yönlerinin altını çizdikten sonra hukuku, sanatı ve bilimi ile Batı medeniyetinin insanlığa sunduklarını bize hatırlatır. Yine, müminlerde pek çok kafir sıfatının, gayrimüslimlerde ise pek çok mümin sıfatının olduğunun altını çizer.
Profesör Abdulkadir Civan’ın birkaç defadır bize hatırlattığı üzere Kur’an ve Sünnet’ten yola çıkılarak, 4 farklı alanda, yüzlerce başlıkta hazırlanan İslamilik indeksinde Batılı demokrasiler başta yer alırken, Müslüman çoğunluklu ülkeler en dipteler. Sonuçta da, Londra, New York, Berlin, Paris, Kopenhag gibi kozmopolit şehirler, İslam’ın her yönü ile rahatça yaşanabildiği ve ümmetin yüzlerce farklı etnik kimliğe, dile, renge, meşrebe, mezhebe ve kültüre sahip milyonlarca ferdinin vatan edindiği mekanlar haline dönüşmüş durumda. İşin ibadet ve kutsiyet yönü bir tarafa, bu Batılı şehirler ümmetin merkezleri haline dönüştüler. Bir başka deyişle, bu şehirler, ümmetin birer minik kopyalarının huzur içinde hayat sürdüğü kamusal alanlar halindeler.
Bu coğrafi ve sosyo-kültürel gerçeklikle eşzamanlı ortaya çıkan bir başka fenomen daha var. Ümmetin fertleri artık çok büyük oranda birbiri ile Arapça değil İngilizce anlaşıyor. Hacda, umrede, Mısır’da, Suriye’de Araplarla konuşurken 3-5 kısa cümle Arapçadan sonra mecburi bir zillet ile İngilizceye dönmek zorunda oluşum her aklıma geldiğinde içimi acıtır. Maalesef ilahiyat mezunlarımızın büyük çoğunluğunun Arapça konuşma pratikleri belki biraz daha iyidir. Diğer milletlerin mensupları için de aynı durum söz konusudur. Özgürlük Zamanı Bayram Özel programında dile getirmiştim, İslami ilimlerde artık pek çok ciddi ve kaliteli çalışma, Arapça değil İngilizce yayınlanıyor.
Pek çok Müslüman âlim Batılı ülkelerin dünya çapındaki kurumlarında fıkıh, kelam, İslam felsefesi, hadis, tasavvuf, siyer, tefsir, İslam tarihi, Müslüman sosyolojisi üzerine bol miktarda ve kaliteli eserler veriyor. Bu alanlardaki pek çok seminer, konferans ve atölye çalışması İngilizce yapılıyor. Endonezyalı, Lübnanlı, Mısırlı, Myanmarlı, Bulgaristanlı vs. Müslüman öğrencilerimin İngilizce dilinde İslami konularda doktora tezi yazmasına benzer şekilde, dünyanın pek çok yerinde İngilizce mastır ve doktora tezleri üretiliyor. Ümmetin öğrencileri de hocaları ve âlimleri de artık birbiri ile İngilizce konuşuyor. Yani artık ümmetin ilim ve bilim dili de ağırlıklı olarak İngilizce. Elbette başta Arapça olmak üzere başka dillerde de ilmi üretim devam ediyor ama bunların kaliteli olanları az. Bu kaliteliler de bir şekilde İngilizceye zamanla çevriliyor. Zamanın ruhunu anlamak için olduğu gibi İslami ilimlerin geldiği en son noktaya da vakıf olmak için artık İngilizce bilmek gerekiyor.
Profesör Özgür Koca’nın isabetle vurguladığı üzere müçtehit olma şartlarına artık bir İslam dili olan İngilizceyi iyi bilmeyi de eklemek gerekecek.
Yazarlar
-
Fehmi KORU“Uyuşturucu” deyip de geçemeyiz 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolGençler yargıda beraat etti 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBahçeli “demokrat” Erdoğan “ayak direten” mi? 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENDeğer çürümez, çürüyen insandır 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAÖcalan'ın Umut Hakkı, Hukuki Zemin ve Barış Süreçleri... 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlkenin siyasi şablonu 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİNeydi o düşürülen İHA öyle? 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞCHP’nin yeni gölge kabinesinin* düşündürdükleri 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünHelsinki Nihai Senedi 50 yaşında… 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZSürece çomak sokanlar ve sigortasız süreç 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUSolun bölünmüşlüğü ve Öcalan 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKonut satılıyor da ne oluyor? 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBatı Asya’da yeni düzen arayışı 17.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURBelki de çürüyen toplum değildir? 17.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEİslâmî renkler: Fırsat mı, tuzak mı? 16.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump Doktrini: Küreselleşmenin krizi ve yeni Amerikan stratejisi 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNABD’ye Palmira şoku ve olası yansımaları 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRDünyada küresel ara buzul dönemi: Eski düzen çökerken Türkiye'yi hangi riskler ve fırsatlar bekliyor 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞABDULLAH ÖCALAN’ ın “REEL SOSYALİZMİ…” 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANHafif hafif yılı toparlayalım 15.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.07.2016
8.02.2016
7.02.2016
3.02.2016
26.06.2016
22.06.2016
18.06.2016
16.06.2016
14.06.2016
12.06.2016