İlhami IŞIK
Selahaddin Demirtaş “Korkma! Barış” diye bir yazı kaleme aldı ve kimileri utangaçça, kimileri de kantarın topuzunu kaçırırcasına bayağı kaba ve eleştiriden ziyade içlerindeki öfkeyi kusarak Demirtaş’ı eleştirmeye başladılar. Elbette herkes eleştirilir ve eleştirilmelidir de… Eleştiri, bir fikri canlı tutmak ve hayatın olağan akışına doğru gitmesi için gereklidir de… Yeter ki doğrular içerisinde bir doğru ile beslensin. Ama görünen o ki; yazılan, çizilen ve konuşulanların önemli bir kesimi doğruyu arama veya yazıda var olan eksik ile yanlışı düzeltme ihtiyacından çok, yazıyı ve doğal olarak yazının sahibini itibarsızlaştırma amacıyla yapılıyor. Bu büyük bir haksızlık. Bu haksızlık somut ve kabul edilebilir verilere de dayanmadığı için, kulağa hoş gelen sloganlar dışında bir şey de ifade etmiyor.
İki temel eleştiri üretiliyor. İlki ‘ne değişti veya ne kazandık da barış’ deniliyor. İkincisi de ‘neden bağımsızlık veya farklı statülerde ısrar yok’ deniliyor.
İzninizle ilkinden başlamak istiyorum…
‘Ne kazandık da barış olsun diye bu haykırışı yapıyorsunuz’ deniliyor. Ama en acı gerçek ıskalanıyor. Barış olmadığı için kaybedilen ve telafisi mümkün olmayan zaman ve bu zaman içerisinde yaşanan 50 bin insanın ölümü, on binlerce insanın sakat kalması ve yine on binlerce insanın cezaevlerinde çürümesi. Faili meçhuller… Köy yakmalar… Kürtlerin ve Kürt meselesinin dünyada terörizm tanımı altında kriminalize edilmesi… Sizce barış olmuş olsaydı tüm bunlar yaşanmış olur muydu? On yıl evvel, yani 2015 haziranında Kürtler tarihlerinin en yüksek oyunu alıp 80 milletvekili ile mecliste temsil edilmeye hak kazandılar. 103 belediyeyi kazandılar. Barış sürecini beraber yürüttükleri Ak Parti ilk defa tek başına iktidar olmayı kaybetti ve bu durum Kürtlere iktidar ortağı olma şansı yaratmasına rağmen, “seni başkan yaptırmayacağız” söylemi ile bu şans boşa çıkarılmadı mı? Akabinde Diyarbakır Sur, Cizre, Nusaybin gibi Kürt şehirleri yerle bir edilmedi mi? Ve binlerce insan cezaevlerine konulmadı mı? Başta Selahaddin Demirtaş olmak üzere Kürt siyasetçiler tutuklanmadı mı? Eğer barışta ısrar edilseydi tüm bunlar yaşanır mıydı? Hayır, yaşanmazdı. Barış, tıpkı savaşlar gibi, kimi zaman ne kazandın diye yapılmaz. Bir daha kaybetmemek ve yeni kazanımlar için yapılır. Kürt sorununu çözmek için kullanılan şiddet, Kürt meselesini çözmekten ziyade daha da içinden çıkılamaz hale soktu. Kürt meselesini tekrar Kürt meselesi haline dönüştürmek, yasal ve meşru yöntemlerle çözmek için barış şarttır. Aksine, denenen bütün yollar Kürt meselesini acılara boğmuş ve hep geri bırakmıştır.
Bir diğer eleştiri, herhangi bir siyasi statü talebi olmadan silah bırakılmasına. Bu eleştiriye cevap vermek için yakın bir zamanda yaşanan Güney Kürdistan ve Katalan referandumuna bakmak yeterli.
Güney Kürdistan’da yapılan bağımsızlık referandumu sonrası yaşananlar hepimizin malumu. Anayasal olarak devletin ortağı olan Kürtlerin parlamentosu olmasına rağmen, Kürtler düzenli orduya sahip olmasına rağmen ve dünyada meşru bir bölgesel yönetim olarak kabul görmesine rağmen, yaptıkları referandum sonrası başta bölge ülkeleri olmak üzere bütün Arap ülkeleri ve uluslararası güçlerin tümü bu referandumu kabul etmediler. Güney Kürdistan yönetimi her yönden izole edilmeye çalışıldı.
Bir diğeri, Katalanlar da tıpkı Irak Kürdistanı Kürtleri gibi parlamentoları olmasına rağmen ve İspanya demokrasisine rağmen, bağımsızlık girişimleri dünya tarafından kabul görmedi. Katalan yöneticiler ağır baskı altına alındılar ve tutuklanmalarla karşı karşıya kaldılar. İki örnek de çok ama çok yakın zamanda yaşandı.
Sonuçta, her ikisi de çok daha iyi ve kuvvetli şartlarda bile sonuç alamadılar.
Diyorlar ki; Rojava’da büyük bir Kürt oluşumu oldu. Bu oluşum güçlü bir silahlı güce dönüştü. Bundan ötürü farklı bir siyasi statü (özerklik veya federasyon) olmadan barış olmamalı. — Eğer birazcık bölge ülkelerini tanıyan ve uluslararası güçlerin Kürtlere bakışını bilen birileri olsa, bu taleplerin Kürtlerin kendi başlarına dile getirebilecekleri talepler olmadığını bilmesi lazım. Kürtlerin Rojava’da müttefiki olan koalisyon güçlerinden hiçbirisi, Kürtler için siyasal talepler dile getirmedi şimdiye kadar.
Söyledikleri:
“Kürtler iyi savaşçı.”
“Kürtler DAEŞ ile savaşımızda müttefikimiz.”
“Kürtlerin hakları korunmalı.”
Böyle bir tabloda, farklı bir siyasal talep olduğunda başta Türkiye olmak üzere İran ve Arap devletleri karşı bu talebe karşı çıkmayacaklar mı? Ve ABD ile Batı müttefikleri bu kargaşada Kürtlerin yanında mı olacaklar?
Büyük acılara yol açacak ve Kürtlerin var olan kazanımlarını da kaybettirecek siyasi hamleler yerine, içinde yaşadıkları devletleri demokratik davranmaya zorlayan ve o devletlerin bölünme kaygılarını gideren ama Kürtlere de eşit vatandaşlık başta olmak üzere geniş siyasal haklar elde edebilecekleri alanlar açan bir strateji, daha somut ve gerçekleşebilir değil midir? Daha da ötesi, sanki bu ülkede PKK hiç bağımsızlık için şiddet kullanmamış gibi yapılan eleştirileri anlamak mümkün değil.
PKK, bağımsız birleşik Kürdistan kurmak amacıyla silahlı mücadele etmek için kuruldu ve 1993 yılına kadar silahlı mücadeleye devam etti. Hatta beni bile bağımsız birleşik Kürdistan’ı silahla savunmadığım için kurşunlarla delik deşik etti. 12 Eylül öncesi ve sonrası on binlerce insan işkenceden geçirildi. Daha da ileri giderek, 1992 yılında “Botan – Behdinan Savaş Hükümeti” bile kurdu. Sürgünde Kürt Parlamentosu inşa etti. Bu dönemlerde Kürt coğrafyası tarumar edildi. Günde onlarca sivil insan katledildi. PKK, iç infazlarla yüzlerce insanı öldürdü.
Ve sonra “demokratik cumhuriyet” tezini kabul etti. Ama şiddet devam ettiği için değişen hiçbir şey olmadı. Kürtlerin payına kan, şiddet ve ölüm düştü. Bir kuşak gençlik yok oldu. Kürt meselesi artık konuşulamaz hale geldi. Terör kabusu Kürt meselesini yuttu.
Demek istediğim, o eleştirdiğiniz her şey denendi ama sahici bir barış denenmedi.
İşte Demirtaş da o yüzden “Korkma, Barış” diyor.
Yazarlar
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.09.2025
14.09.2025
9.09.2025
1.09.2025
23.08.2025
10.08.2025
23.07.2025
14.07.2025
1.07.2025
9.06.2025