Kadri GÜRSEL
Rusya destekli Suriye ordusunun geçen aralık ortalarında başlattığı İdlib operasyonundaki ilerleyişi, Türkiye ile Suriye’yi açık savaşın eşiğine getirdi, Ankara ile Moskova arasında kriz ortamı yaratmakla kalmadı, çatışma ihtimali doğurdu ve tüm bunların sonucunda ABD, açılan fırsat kapısından içeri ayağını uzattı.
Amerikan heyeti Ankara’ya geldi; Türkiye’ye İdlib’de tam destek sözü verdi. “Yürüyün, arkanızdayız” dediler.
“Yürüyün” derken gösterdikleri istikamet ‘İdlib’in ötesi’ydi.
Bu arada bazı teşvik edici argümanlar da dolaşıma sokuldu: Esad’ın nefesi tükeniyor, parası bitiyordu. Petrol ihracatına getirilen ambargoların ağırlığı altında ezilen İran’ın Şam rejimine eskisi kadar çok para vermesi artık mümkün değildi. Rejimin parası altı ay sonra bitecekti.
Rejim, güneyde geri aldığı bölgeleri yönetemiyordu, yeraltına inen asilerin terör saldırıları istikrar sağlanmasını önlüyordu.
Esad’ın etrafındaki bazı kişiler kendisiyle ilgili hayal kırıklığı içindeydi, Şam’da bir saray darbesinin şartları giderek olgunlaşıyordu.
Rusya’nın kapasitesi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) komşusu Suriye’ye yığdığı ve yığacağı kara gücünü, herhangi bir başka kara gücüyle dengelemeye yetmezdi. Türk topçusunun üstün ateş gücünün karşısında duramazlardı. Türkiye’nin yapması gereken, İdlib sahasındaki Rus hava üstünlüğünün tam hava hakimiyetine dönüşmesini önlemekti. Bunun için bir Suriye uçağını düşürmek bile yeterli olabilirdi.
Rusya’dan sınır aşan bir mukabele gelirse NATO’nun desteği Türkiye’nin arkasında olacaktı.
ABD’nin İdlib’deki vaziyeti, Rusya’ya kaptırdığı Türkiye’yi geri kazanmak için fırsat olarak görmesi doğal.
Bununla kalmıyor elbette… ABD, Türkiye’nin Suriye’de kendisini içine düşürdüğü fevkalade zor durumu, Rusya ile sürdürdüğü ‘büyük güç rekabeti’nde Moskova’nın burnunu sürtmek için kullanmak istiyor.
ABD’nin amacı, Rusya’nın Suriye’de kazandığı zaferin maliyetini azami ölçüde ağırlaştırmak, tahammül edilmez bir noktaya getirmek.
Türkiye, izlediği fevkalade yanlış politikaların zincirleme etkisi sonucunda kendisini Suriye’de gerçek anlamda köşeye sıkıştırdı. İşte ABD, Rusya’ya karşı güttüğü, geçmişte Afganistan’da çok etkili olmuş bu politikanın başarısı için Türkiye’nin krizinden istifade etmek istiyor. Amaç, NATO’nun en büyük ikinci ordusunun Suriye’de savaşa sürülmesi. Kimin yumurtasının önce kırılacağı ise ABD’nin umurunda değil.
Mamafih Türkiye ile ABD arasında 2016’dan bu yana derinleşen tarihsel güven bunalımı giderilmeden, Suriye’de ABD’nin “Arkanızdayız” demesine de güvenilerek yürünecekse, Ankara’nın her iki adımda bir dönüp arkasına bakması gerekecek, ABD gerçekten arkasında mı diye…
Ve bir soru: ABD Ankara’daki muhataplarını arkasında olduğuna ve dolayısıyla Suriye’de Rusya’ya rağmen yürüyebileceğine ikna etmiş olabilir mi?
Bu yerinde bir soru, çünkü Ankara’dan verilen mesajlar, Suriye’deki rejimi yıkma heyecan ve hevesinin yeniden zuhur ettiği izlenimini uyandırıyor.
Misal, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 12 Şubat’ta partisinin TBMM grup toplantısında söyledikleri…
ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Büyükelçi James Jeffrey başkanlığındaki Amerikan heyeti Ankara’da görüşme halindeyken, Cumhurbaşkanı Erdoğan da Türkiye’nin bölgedeki askerilerine ‘en küçük bir zarar gelmesi halinde, rejim güçlerinin İdlib’le ve Soçi Mutabakatı sınırlarına bağlı kalınmadan, her yerde vurulacağını, karada belirlenen sınırların ötesine kadar kovalanacağını’ ilan ediyordu.
Erdoğan’ın bu konuşmasından iki gün önce Suriye ordusu, İdlib’in doğusundaki Taftanaz Hava Üssü’ndeki Türk birliklerine top ateşi açarak beş TSK mensubunun ölümüne neden olmuştu.
Cumhurbaşkanının sözleri Suriye’yi bu tür saldırıların tekrarından caydırmaya yönelik bir uyarı olarak da değerlendirilebilir ama öyle görünmüyor, bu aslında savaş ilanı.
Ve bu savaş ilanının gereği, çok yakın gelecekte yerine getirilmek durumunda kalınabilir. Sözün özü, Türkiye’nin Suriye ile savaşa tutuşma ihtimali artmıştır.
Çünkü mevcut şartlarda Rusya ve Türkiye anlaşmaz ve İdlib’de bir ateşkesin yürürlüğe girmesini acilen temin etmezlerse, TSK ve Suriye Arap Ordusu arasında yeni çatışmaların vuku bulması neredeyse kaçınılmazdır.
Ayrıca, yine Erdoğan tarafından Suriye’ye, Soçi Mutabakatı sınırlarının gerisine çekilmesi için şubat sonuna kadar verilmiş süre var. Bu bir ültimatomdu.
Burada, İdlib’i ülkeye geri kazandırmak veya ilk hedef olarak en azından Lazkiye, Halep ve Şam arasındaki karayolu bağlantısını yeniden tesis etmek için ilerleyen Suriye ordusundan ve onun karşısında, bu harekatı ilk etapta durdurmak için kendi hükümetinin talimatı doğrultusunda İdlib’de mevzilenen TSK arasındaki karşıtlık söz konusu. Amaçlardaki bu zıtlığın çatışma üretmesi, alanın Suriye ordusunun ilerleyişi nedeniyle daralması sonucunda önlenemez hale geldi.
TSK 10 gün içinde İdlib’e iki tugaya yakın güç kaydırdı. Düşman kuvvetler iç içe geçmiş durumda. İdlib’in doğusunda ve güneyinde kalan TSK’ya ait tüm ‘gözlem istasyonları’ Suriye ordusu ve müttefikleri tarafından çevrelendi.
Ve üstelik sahada, Heyet Tahrir El-Şam gibi El Kaide uzantısı, kendi başına buyruk bir fanatik cihatçı grubun varlığı söz konusu.
Kendi haline bırakılacak bir vaziyet değil bu.
Soçi Mutabakatı ise çökmüştür.
Türkiye ve Rusya arasında daha fazla zaman geçirmeksizin yeni anlaşmaya varılması gerekiyor.
Bu olmaz ve ABD’nin arzuladığı senaryo gerçekleşirse karşımıza nasıl bir manzara çıkar?
Öyle görünüyor ki Rusya, ültimatomuna sadık kalıp saldırıya geçen Türkiye karşısında müttefiki Suriye’yi İdlib ve ötesinde kaderiyle baş başa bırakmayacak.
Türkiye ve Rusya’nın bu şartlarda çatışarak birbirlerine kayıp verdirmeleri ihtimal dahilinde olacaktır.
Türkiye ve Rusya, İdlib’de ateşkesi sağlamaz ve sahadaki yeni durumu gözeten bir anlaşmaya varmazlarsa Rusya’nın misillemesinin İdlib’le sınırlı kalacağını varsaymak ise mümkün görünmüyor. 24 Kasım 2015’te Rus Su-24 uçağının düşürülmesinden sonra Rusya’nın uyguladığı yaptırımları anımsatmak yeterlidir.
Türkiye, Amerikan arzuları doğrultusunda İdlib’deki askeri ve siyasi pozisyonunu, yeni bir sığınmacı krizini önleme yönündeki mevzilenmenin ötesine taşırsa, bunun sonucu ABD’nin bir taşla üç kuş vurması olacak.
Birinci kuş Rusya, ikinci kuş Suriye, üçüncü kuş da Türkiye’dir.
Tartışılması gereken, İdlib ve ötesinde girişilecek yaygın bir harekatın askeri sonuçlarının ne olacağından ziyade, Suriye macerasının Türkiye’ye çıkaracağı çok boyutlu maliyettir.
Tuzağa düşüp düşmemek Erdoğan iktidarının, varsa, kalmışsa ferasetine bağlıdır.
Sığınmacı krizini önleme amacından sapan her türlü askeri harekat, sonunda Türkiye’nin içine dönecek bir bumerang etkisi yaratacaktır.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.03.2020
5.03.2020
26.02.2020
20.02.2020
17.02.2020
4.02.2020
19.01.2020
9.01.2020
6.01.2020
3.01.2020