Kadri GÜRSEL
Fiziksel, zihinsel ve ruhsal bakımlardan canlılık kazandıran, kuvvetlendiren, iyi hissettiren iksire ‘tonik’ denir.
Siyasette de kimi sözcükler bazen tonik etkisi yapsın diye kullanılır.
İktidarda geçirdiği süre yirmi yıla yaklaşan siyasi bünyenin çaresiz yorgunluğu, biriktirdiği sorunlara çözüm bulmak için gereken beden ve zihin gücünden yoksunluğu, artık sahibini korkutan bir uyuklama hali meydana getirmiş olmalıdır. Cansızlık kadar, gidilecek yolun da tükenmesi, iktidarın bedenini ileriye doğru hareketten sakıt kılmaya başlamıştır.
Şimdi kendi örgütü, muktedirin bir zamanlar başkaları için yaptığı ‘avara kasnak’ benzetmesini hak etmektedir. Olduğu yerde dönüp duruyor ve güç aktarmıyor.
İşe yarayan bir enerji üretemeyen, var olanı da kullanamayan her türlü örgüt zamanla çürür, çözülür. İktidarda da, miadını doldurmuş olmaktan ileri gelen gevşeme ve dağılma emareleri bolca mevcuttur.
Dolayısıyla, bu gidişata engel olmak için muktedirin taraftarları üzerinde tonik etkisi uyandıracak bir sözcüğe ihtiyacı vardı. Gövde ve taban, bu sözcüğü duyunca irkilip silkinmeliydi, saflar sıklaştırılmalıydı.
Akıllarına yeni bir sözcük gelmiyor olmalıydı ki zaten iktidarın bir sorunu da buydu, eskiye müracaat edildi.
Envanterdeki ‘darbe’ sözcüğü yeniden tedavüle sokuldu: Bu kez ‘darbe söylentisi’ olarak, bir tamlama halinde… ‘Darbe’ tamlayan, ‘söylenti’ tamlanandı.
Bir efekt yaratmak için iktidar gazetelerindeki köşelerde “Darbe söylentisi var” minvalli yazıların yayımlanması gerekiyordu.
14 Şubat’ta üç iktidar gazetesinin, başlıklarında ‘darbe’ sözcüğü geçen birer köşe yazısıyla çıkması elbette tesadüf olamazdı.
Buna göre sözde ‘darbe söylentisi’, güya ‘fısıltı gazeteleri’ tarafından, İlker Başbuğ ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘siyasi ayak çıkışları’yla ilişkilendiriliyordu.
İlker Başbuğ’un 28 Ocak’ta Haber Global adlı TV kanalında söylediklerini, var olduğu iddia edilen darbe söylentileriyle ilişkilendirmenin akıl ve mantıkla neden bağdaşmayacağını anlatmak için eski Genelkurmay Başkanı’nın ne dediğini anımsatmak yeterlidir:
“FETÖ’nün siyasi ayağı yok dersek gerçeği inkar olur. Bunun yargının çıkarması ve siyasi iradenin ağırlığını koyması lazım. 26 Haziran 2009’da yasalar torba yasa olarak gündeme getiriliyor. Bu TSK ile ilgili bir kanun teklifi. Bu yasa 25 Haziran’ı 26’sına bağlayan gece yarısı oluyor. (…) Bahsedilen yasa teklifine göre askeri şahıslar askeri mahalde işlediği suçlar da dahil özel yetkili mahkemelerde yargılanacak. Bu bir kere anayasaya aykırı. (…) Bu kanun teklifini kim hazırladı? Tamamen FETÖ ile ilgili bu araştırılsın.”
İlker Başbuğ ne demiş?
2009’da askerlerin askeri mahalde işledikleri iddia edilen suçlardan dolayı Fethullahçı kadroların elindeki özel yetkili mahkemelerde yargılanmasını mümkün kılan bir siyasi hamleyi anımsatmış…
Ve Başbuğ bu özel yetkili mahkemeler konusuna ilk kez değinmiyor. 10 Şubat tarihli yazısında Çiğdem Toker, Başbuğ’un bundan 10 yıl önce de, Genelkurmay Başkanlığı’nı Işık Koşaner’e devrettiği törende yaptığı konuşmada özel yetkili mahkemelerin yetki ve sorumluluklarının acilen ele alınması gereğini vurguladığından bahsetmişti. Aradaki tek fark, Başbuğ’un 10 yıl sonra daha açık konuşması.
Başbuğ’un sözlerinin bir ‘darbe söylentisi’yle ilişkilendiğinden bahsedenler, bir ‘darbe söylentisi’nin gerçekten de var olduğu izlenimini yaymak isteyenlerden başkası değildir.
İktidardan yansıyan bu meşum mantığa göre, AKP ile Fethullahçı örgüt arasındaki ittifak döneminde bu ikisinin birlikte yaptığı fenalıklardan söz edince, ‘darbe söylentisi’yle ilişkiye geçmiş oluyorsunuz. Bu eski ittifakın birlikte işlediği cürümler çok uzun zamandır eleştiriliyor ve anımsatılıyordu. Ortada bu bakımdan yeni bir durum yok. Yeni olan, iktidarın ‘darbe söylentisi’ efektine ihtiyaç duyması.
Keza, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 11 Şubat’ta partisinin grup toplantısında Erdoğan’ı ‘FETÖ’nün siyasi ayağı olmak‘la suçlaması da yeni değil. CHP Genel Başkanı’nın önceki yıllarda da birçok kez bu yönde konuştuğu kayıtlarda.
Yenilik, Kılıçdaroğlu’nun ‘siyasi ayak’ suçlamalarının ‘darbe söylentisi’ iddiasına inandırıcılık katsın diye kullanılmasıdır.
‘Darbe söylentisi’ efektiyle ilişkilendirilen üçüncü husus da Amerikan düşünce kuruluşu ‘RAND Corporation’ın geçen ocak ortasında yayımladığı Türkiye raporunda geçen bir cümle. ‘Türkiye’nin Milliyetçi Yönelimi – ABD-Türk Stratejik Ortaklığı ve ABD Ordusu’na Etkileri’ başlıklı 242 sayfalık raporun 29’uncu sayfasında, ‘bazı gözlemcilerin, Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki orta kademelerin üstlerinden duyduğu rahatsızlığın, bir noktada yeni bir darbe teşebbüsüne yol açabileceğine inandıklarından’ söz edilmiş.
RAND’ın bu fevkalade spekülatif ve netameli görüşe raporunda yer vermesi, olumsuz manada dikkat çekici ve izaha muhtaç.
Ayrıca, ‘Türkiye’de bundan böyle askeri darbe olmayacağı’ şeklindeki, kesinlik içeren bir görüşü savunmanın mesnedi ne kadar mevcut değilse, “Türkiye’de gelecekteki belirli bir noktada darbe teşebbüsü olabilir” demek de çok saçma ve bir düşünce kuruluşunun raporunda yer almayı gerektirecek herhangi bir bilgi değeri taşımıyor.
RAND’ın Türkiye raporundaki bu darbeli cümleye siyasi anlam atfetmek doğal karşılanabilecek bir tepki, lakin konumuz açısından işin püf noktası tepkinin zamanlamasında.
İktidarın medyası ve köşe yazarları, RAND raporunun içindeki ‘darbe uyarısı’na ocak ayının ortasında, rapor yayımlandığında dikkat çekselerdi, tepkilerini ‘zamanlıca ve doğal’ olarak nitelendirmek mümkündü. Raporun içinde ‘darbe uyarısı’nın da yer aldığını duymamış olamazlardı çünkü iktidara yakın birkaç sosyal medya hesabında, bir iktidar gazetesi ve bir internet sitesinde bu konuya değinildi. Lakin bir ay önce, iktidar medyası ve sözcüleri bu raporu mesele etmemeyi tercih ettiler.
İktidarın darbeli RAND raporunu bir ay gecikmeyle nihayet kullanmaya başlamasının izahı şu: Sözde ‘darbe söylentisi’ RAND raporu tarafından tetiklenmedi; bu RAND raporundan iktidar, şimdi ihtiyaç duyduğu ‘darbe söylentisi’ efektini yaratmak için yararlandı.
14 Şubat tarihli köşe yazıları sayesinde ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’a darbe sorusu yöneltmenin zemini oluştu. Erdoğan da bir gün sonra Pakistan dönüşünde uçağındaki medya mensuplarından birinin, “Türkiye’de bu saatten sonra darbeye niyetlenecek kimseler var mıdır?” şeklindeki sorusuna, “Evet, vardır” ya da “Yoktur” diye bir cevap vermedi… “Vardır” dese, bu ‘darbe niyetlileri’nin kim olduklarını açıklamakla da mükellef olacaktı. Bunun yerine Erdoğan bir ‘darbe varsayımı’ hakkında konuşmayı yeğledi:
“Böyle bir şey olduğu anda bizim milletimiz ‘Kapıdan dışarı çıkalım mı çıkmayalım mı’ demez. Elinde neyi var neyi yok herkes meydanlara dökülür. Bunun en güzel cevabını 15 Temmuz’da verdik. Bundan sonra da milletimin aynı şekilde karşılık vereceğine olan imanım kesinlikle tamdır.”
İktidarın ‘darbe söylentisi’ kampanyası, Erdoğan’ın ‘darbe söylentisi’ne gerçeklik atfedilmesi amacına hizmet eden bu cevabı ile zirveye tırmandı. Kampanya, bu yazı yazıldığı sırada saraydaki bazı gözden düşmüşlerin katkılarıyla da devam ediyordu.
‘Darbecilik’, bu iktidar dönemindeki güç mücadelelerinde işe yarayan bir suçlama oldu.
Milli Görüş’ü iktidardan indiren 28 Şubat post-modern darbesinin yarattığı travma, muhafazakar/İslami/İslamcı tabanın ruhunda ve zihninde derin izler bırakmıştı. Darbecilik suçlaması, AKP-Cemaat ortaklığı sırasında devletin ele geçirilmesi için düzenlenen komplolar sırasında da başarıyla kullanıldı. Neden sonra, iktidara karşı gerçek darbe teşebbüsü, eski ortağı Fethullahçı örgütün askeri ayağından geldi.
Bu nedenlerden ötürü, ‘darbe söylentisi’ çıkarmanın çözülme emareleri gösteren tabanın, reisleri etrafında yeniden kenetlenmesi sonucunu doğuracak bir şartlı refleksi harekete geçirmesi beklenebilir.
Ezcümle, iktidar sözcüleri ve medyasının ortaya koyduğu argümanlara bakarak, Türkiye’de gerçekten de bir ‘darbe söylentisi’ olduğuna inanmak mümkün değil. Ama ‘darbe söylentisi olduğunu’ iddia edenler var ve hepsi de iktidarın adamları.
Darbe dedikoducuları hakkında yazmak istemezdim. Ne var ki iktidar medyasının ‘darbe söylentisi kampanyası’nın vardığı seviye beni bu konuya ilgisiz kalmaktan alıkoydu; dedikodu kampanyasının siyasi maksadı hakkında yazmak kaçınılmaz oldu.
Kampanyanın sadece ‘siyasi tonik’ işlevi görmekle kalmayıp, hedefi bunun ötesine geçen güç kavgaları için kullanılıp kullanılmayacağını ise zaman gösterecek.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.03.2020
5.03.2020
26.02.2020
20.02.2020
17.02.2020
4.02.2020
19.01.2020
9.01.2020
6.01.2020
3.01.2020