Kadri GÜRSEL
Büyük Britanya geçen cumayı cumartesiye bağlayan gece yarısı, 47 yıldır üyesi olduğu Avrupa Birliği’nden resmen ayrıldı. Artık Avrupa Birliği daha küçük ama Büyük Britanya da büyük değil ve dünya daha düzensiz, daha karmaşık bir yer.
Brexit, kapitalizmin tarihsel krizinin önemli sonuçlarından biri.
2008’de başlayan küresel mali kriz Avrupa’yı derinden sarstı; siyasal altüst oluşlara, toplumsal çalkantılara yol açtı. Krizin bir siyasi ürünü, sağ popülizm ve milliyetçiliğin özellikle de Büyük Britanya’da yükselişe geçmesiydi. Önemli ölçüde sağ popülizmin verdiği siyasi mesaj sonucunda, krizden en çok etkilenen kesimler, ülkelerinin Avrupa Birliği gibi uluslarüstü kurumlara aidiyetlerini en çok sorgulayanların başında geldiler.
Popülizmi tek cümleyle tanımlamak gerekseydi, bu cümle “Yozlaşmış elitlerin yerleşik düzenine karşı halkın iradesini temsil etme ve savunma iddiasında bulunmak” olabilirdi.
Büyük Britanya ise geniş Avrupa’da sağ popülizmin siyasi hükmünü en acı şekilde icra ettiği ülke oldu.
Başlıca amacı, ada ülkesini Avrupa Birliği’nden ayırmak olan siyasi partiler kuruldu. Nigel Farage adlı siyasetçi ise, belagat yeteneğinin de sayesinde bu teşekküllerin lideri ve ‘Brexit idealinin babası’ olarak haricen sivrildi.
Başbakan Boris Johnson ise sağ popülizmin Büyük Britanya’daki yerleşik siyaset kurumu Muhafazakar Parti’deki yüzü.
Popülizm, ortası delik bir ideolojidir. Komünizm, Nazizm ya da İslamcılıkta olduğunun tam tersine, popülizmin merkezinde fevkalade güçlü bir çözüm önerisi yer almıyor. Popülizm çağımızın en karmaşık sorularına en basit ve en yüzeysel ve dolayısıyla yanlış cevapları veriyor.
Reddetmek de bu neviden, popülizmin sevdiği bir cevap.
Sağ popülizmin Atlantik’in öteki yakasındaki siyasi markası ABD Başkanı Trump’ın yasadışı göçmenler sorununu reddetmek için Meksika sınırına ördüğü duvar örneğinde olduğu gibi…
Brexit de Büyük Britanya’yı ele geçiren sağ popülizmin ülkenin büyüyen sorunlarına, Avrupa Birliği üyeliğini reddetmek yoluyla önerdiği sözde çözümdür.
Ama bu sağ popülizmin kendisi bir çözüm değil bir semptom; Büyük Britanya’yı derinden etkileyen küresel krizin yan ürünü. Gelin görün ki Brexit gibi tarihsel bir sonuca yol açtı. Ve 23 Haziran 2016’da düzenlenen ve oyların yüzde 51.9 gibi az bir farkla Avrupa Birliği’nden ayrılma yönünde kullanıldığı Brexit referandumunun bu sonucu, ülkenin genç nesillerine karşı yapılmış büyük bir haksızlıktı aynı zamanda.
Haksızlık ‘Evet’ ve ‘Hayır’ oylarının yaşa göre dağılımında belirginleşiyordu. Yaşı 65 ve üzerinde olanların yüzde 60’ı, 55-64 yaş aralığındakilerin ise yüzde 57’si Brexit’e ‘Evet’ demişti. Buna karşılık 18-24 yaş aralığındaki gençlerin yüzde 73’ü Avrupa Birliği’nde kalmaktan yana oy vermişti. Brexit’e karşı oy kullananlar, 25-34 yaş aralığında yüzde 62, 35-44 yaş diliminde ise yüzde 52 ile çoğunluğu oluşturmuştu (Kaynak: Lord Ashcroft Polls).
Brexit’e ‘Evet’ diyen yaşlılarla ‘Hayır’ diyen gençlerin oy dağılımı şunu anlatıyordu: Yaşlıların çoğu, kullandıkları ‘Evet’ oyunun orta vadedeki neticeleriyle yüz yüze gelmeden yaşamlarını tamamlayacaklardı. Yarın ise dünün yaşlılarının oylarıyla alınmış Brexit kararının sonuçlarına katlananlar, 2016 referandumunda ‘Hayır’ diyen geçmiş zamanın gençleri olacaktı.
Gelecekte, 2016’da henüz genç olan bazıları da sandığa gitmeyerek Brexit’in kazanmasında pay sahibi olmaktan dolayı kendilerini suçlayabilirler. Referandum, katılım oranı düştükçe sakıncaları büyüyen, tehlikeli bir mekanizmadır. Ve eşit oy ilkesi demokrasilerin vazgeçilmezi olduğuna göre, yaşı ilerlemiş olanlardan ülkelerinin muhtemelen göremeyecekleri geleceğine dair sandığa gidip tercih kullanma hakları esirgenemez. Dolayısıyla gençlerin karar süreçlerine katılımını artırmak bu nazenin rejimi sağ popülist çakallardan korumanın yoludur.
Her dört yılda bir tekrarlanan parlamento seçimleri söz konusu olsaydı elbette Brexit’teki gibi bir adaletsizlikten söz edilemezdi. Çünkü seçmenler sandıkta yaptıkları tercihin sonuçlarıyla anında yüzleşirlerdi ve bunları beğenmezlerse bir sonraki seçimde telafi etme şansları olurdu.
İngilizlerin ise Brexit’le ilgili telafi şansları olmayacak. Farkında olarak “İngilizler” diye yazıyorum, çünkü Brexit, nispeten yaşlı, az kazanan, az eğitimli İngilizlerin sağ popülistlerin dolduruşuna gelerek ülkelerini sürükledikleri maceranın adıdır. İskoçya ve Kuzey İrlanda’nın Avrupa Birliği’nde kalma yönünde oy kullandıklarını ve böylece Büyük Britanya’yı ayrıştırabilecek dinamikleri güçlendirdiklerini unutmayalım.
Ağzı iyi laf yapan milliyetçi bir palyaço (Nigel Farage) ile ülkesinin en seçkin okullarında aldığı eğitim sayesinde dünyanın en seçkin sağ popülisti olmaya hak kazanan bir siyasi üçkağıtçının (Boris Johnson) kafakola aldığı İngilizler yüzünden Büyük Britanya, şimdi Avrupa Birliği tek pazarı ve gümrük birliğini, bunların yerine herhangi bir ticaret anlaşmasını koymadan terk etmiş bulunuyor. Avrupa Birliği ile ticaretlerini düzenleyecek anlaşma için çetin bir müzakere süreci onları bekliyor.
Ne gülünç ki Büyük Britanya’nın Avrupa Birliği nezdindeki durumu şu anda Türkiye’ninkinden de dezavantajlı. Türkiye’nin Avrupa Birliği ile en azından, acilen güncellenmesi gerekse de bir gümrük birliği anlaşması var.
Brexit, Avrupa Birliği’ni evet küçültmüştür, ABD’nin stratejik müttefiki Büyük Britanya’nın kaybı Birlik’in Atlantik ötesi bağlarını zayıflatmıştır. Brexit, başlıca nedeni Trump Amerika’sı olan dünyadaki düzensizliği daha da artırmıştır.
Avrupa Birliği eski cazibesinden çok şey yitirmiş olmalıdır ki Brexit mümkün olabilmektedir.
Mamafih Birlik, Brexit şokunu atlattıktan sonra yoluna Büyük Britanya olmadan daha rahat devam edebilir.
Türkiye’nin kaybı
Avrupa Birliği üyesiyken de kendisini Avrupalı olarak görmeyen ve Avrupa bütünleşmesini yavaşlatmaya çalışan Büyük Britanya’nın Birlik’i terk etmesi Türkiye açısından kayıptır. Büyük Britanya, farklı nedenlerden ötürü yine Avrupalı olmayan Türkiye’yi bütünleşmenin çekirdek gücü olan Fransa-Almanya ikilisine karşı destekliyordu. Şimdi Türkiye Avrupa Birliği ile ilişkilerinde bu destekten yoksun kaldı.
Doğu Akdeniz’de Türkiye ile bölgenin diğer aktörlerini açık ya da örtülü biçimde karşı karşıya getiren enerji jeopolitiği krizi, Brexit’in Türkiye ve Avrupa Birliği ilişkileri üzerindeki negatif etkilerinin yakın zamanda gözlemlenebileceği bir konu olmaya adaydır.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.03.2020
5.03.2020
26.02.2020
20.02.2020
17.02.2020
4.02.2020
19.01.2020
9.01.2020
6.01.2020
3.01.2020