Kemal CAN
Uzunca süredir kuruluşu beklenen, üzerinde erken tartışmalar başlatılan partilerden ilki kuruldu. Ahmet Davutoğlu’nun liderliğindeki Gelecek Partisi, kuruluş dilekçesini vererek resmiyet kazandı. 154 kurucusu arasında çok sayıda AKP’li eski milletvekili, belediye başkanı, teşkilat yöneticisi yer alıyor ama çok şaşırtıcı veya dikkat çekici bir vitrini olduğu pek söylenemez. Partinin yörüngesini ve iddialarını düzenlenen basın toplantısında Davutoğlu anlattı. Ortaya konulan vizyonun beklendiği gibi çok yeni unsurlar içermediği, yine açıklamada altı çizildiği gibi agresif bir dili olmayacağı anlaşılıyor. Fakat bunlar daha başlangıçtan “Buradan bir şey çıkmaz” demek için yeterli değil.
İzleyenler bilecektir, Gazete Duvar’da daha önceki üç yazıda, yeni parti girişimlerinin kendi güçleri, becerileri ve iddialarından bağımsız bazı sonuçlar yaratabileceği bir siyasi zemin oluştuğunu yazmıştım. Yani bu partilerin kadro ve söylem düzeyinde çok yeni ve güçlü bir çıkış yapmalarından -veya olmayan bir rüzgar yaratabilmelerinden- çok, oluşmaya başlayan yeni zeminle ilişki kurup kuramayacakları daha önemli olacak. Bu pencereden bakılınca, nispeten hızlı bir toparlanma ile kurulan Gelecek Partisi’nin, oluşan bu zemine nasıl yaklaşacağı hakkında niyet düzeyinde ve imkanları konusunda da varsayım düzeyinde ipuçları yakalamak mümkün.
Gelecek Partisi hazırlık sürecinde izlediği yöntem, Davutoğlu’nun önceki açıklamaları ve şimdi de kurucular kurulunun bileşimiyle, AKP’nin mücavir alanından fazla uzaklaşmayacağını gösteriyor. Babacan’ın kuracağı partiyle mesafenin nedenlerinden birinin de bu olduğu söylendi. Davutoğlu’nun tanıtım toplantısında dile getirdiği “Geleneğe bağlı özgürlükçüdür siyaset anlayışımız. Geleneğe bağlılığımız gelenekten kopuş değildir” sözlerini bu tercihin ifadesi olarak dinlemek mümkün. Pek çok meseleyle ilgili olarak mevcut durumu ve mevcut iktidarı sorun olarak açıkça ima eden ama tüzel kişilik olarak AKP’yi karşısına almayan bir çizgi tutturmaya çalışılacağı ve yakın hedefin AKP tabanı olarak düşünüldüğü anlaşılıyor.
Şeffaflık, siyasi ahlak yasası, imar rantının vergilendirilmesi, yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü gibi konularda, mevcut duruma ilişkin rahatsızlığa temas edip çok da yeni öneriler sıralanmıyor. Özellikle ekonomi meselesi konunun güncelliği düşünüldüğünde dikkat çekici bir zayıflıkta. Davutoğlu’nun doğrudan kendi alanı olduğunu düşündüğü dış politika, “popülist dil değişecek, iç siyasete malzeme yapılmayacak” sınırında ele alınıyor. Çeşitli haberlerde spota çıkartılan “anadilin eğitimde ve sosyal hayatta kullanımı” ve cemevlerinin statüsü bile aslında çok ileri ve yeni vaatler sayılmaz. Peki, “Zamanı geçmiş eski sözleri tekrar etmeye değil yeni şeyler söylemeye geliyoruz” cümlesinin altı nasıl dolacak?
Gelecek Partisi’nin, AKP içinden gelişen rahatsızlık potansiyeli ve siyasetin genelindeki krize, bir üslup ve kadro sorunu olarak yaklaşmayı deneyeceği anlaşılıyor. “Ortak akıldan uzaklaşma, sorunlu lider kültü ve edilgen kadro” gibi göndermeler doğrudan AKP teşkilatlarına gidiyor. “Susmaya değil konuşmaya, bağırmaya değil sakince anlatmaya geliyoruz. Surat asmaya değil tebessüm etmeye geliyoruz” cümleleri de “yumuşak muhalefet” tercihini işaret ediyor. Bu tercihin imkanlarının, dikenli bir dil seçen Akşener’in ve gerilimde iktidarı yalnız bırakan İmamoğlu kampanyasının aldığı farklı sonuçlar açısından gözden geçirilmesi isabetli olur. İktidarın ve özellikle Erdoğan’ın, tansiyonu kolayca ele geçirebildiği çatışmaları daha çok istediği sır değil.
Gelecek Partisi’nin yeni olmamakla birlikte en dikkat çekici ve siyasi gündemi etkileyebilecek çıkışı, hiç kuşkusuz açıkça parlamenter sistemden yana olduğunu açıklamış olması: “Yeni sistemle birlikte; karar alma süreçlerinde ve yetki kullanımında yaşanan daralma yönetimde ciddi bir verimlilik, etkinlik ve güven sorunu ortaya çıkarmanın yanında, demokratik standartlarda da sert bir düşüşe yol açmıştır. Bu sistem devam ettiği takdirde demokratik toplum düzenini sürdürmek mümkün olmayacaktır. Bu çerçevede, ülkemizin tarihi tecrübesi ve mevcut yapısını göz önünde bulundurarak, her türlü vesayetten arındırılmış demokratik bir parlamenter sistemi savunuyoruz.” Sıfırdan yazılacak bir yeni anayasa ve yeni bir siyasi partiler yasası, bu çıkışın vaatleri olarak sıralanıyor.
Ciddi araştırmalar, hatta iktidara yakın bazı anket kuruluşlarının bulguları, sistem değişikliğine desteğin referandumun epey gerisine düştüğünü gösteriyor. AKP içindeki başkanlık pişmanlarının da hiç az olmadığı anlaşılıyor. Ayrıca mesele sadece soyut bir demokrasi sorunu olarak algılanmıyor. Ekonomik konular başta olmak üzere, hemen her alanda yaşanan tıkanma ve yönetim zafiyeti açık biçimde hissediliyor. Son olarak, eski AKP Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman Kurt’un gündeme getirdiği “kadro satışı iddiaları” gibi gelişmeler bu başlığın altına yerleşiyor. Erdoğan, gösterdiği kişisel dirençle soyut olduğu düşünülen sistem tartışmalarını somut bir soruna dönüştürüyor. Bahçeli’nin hararetli savunusu da AKP tabanındaki şüpheyi büyütüyor.
2018 Seçiminin erkene alınmasının gerekçesi olan ekonomik krizin, siyasi gündemin en belirleyici başlığı olacağı ve seçmen davranışlarında önemli kaymalar yaratacağı konusunda geniş bir mutabakat vardı. Hatta iktidar da konuyu böyle değerlendirdiği için, ekonomik krizin etkilerini bastırmayı birinci öncelik olarak ele aldı. Göstergelerde ciddi bozulmalar yaratan ekonomik kriz, beklendiği ölçüde dramatik siyasi sonuçlar yaratmadı veya iktidar sonuçları kontrol edebildi. Buna karşılık yerel seçimde başka türlü siyasi gündem kurma girişimlerinin etkili sonuçlar alabildiği görüldü. Cephe muhalefetinin yerini alan zemin muhalefeti, blok siyasetini iyice zorlayan iktidarın yanlış stratejisinin de desteğiyle başarılı oldu. Başarılı olan, -iddiaların aksine- “yumuşaklık” değil, oyun kurmak yerine oyun alanını değiştirme denenmesiydi.
Destek konsolidasyonunu, otoriterliğini derinleştirerek sürdürme kararlığında görünen ve bunun için de konjonktürel avantajlara güvenen iktidar karşısında Gelecek Partisi gibi aktörler etkili olabilir mi? Bu sorunun çok geniş bir tartışma açacağı muhakkak. Ancak aktör, oyun alanı ve oyun tarzı çeşitlenmesinin, otoriter popülist siyasetin çok hoşlandığı bir durum olmadığı açık. Bu yüzden iktidar, çatışma alanında aynılaştırdığı muhalefet ittifakını kendi içinde parçalama yöntemlerini deniyor. Kendi içinden çıkan parti girişimlerinin bu açıdan yaratacakları yeni zahmet dolayısıyla bile önemli rahatsızlık vermesi mümkün. Bu partilerin çıkış performanslarını nispeten önemsiz kılan bir diğer faktör son araştırmalarda kararsız grubunun iktidar seçmeninden gelen akışla hızla büyümesi.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025
19.11.2024
11.11.2024
7.11.2024
2.11.2024
3.09.2024
14.06.2024
20.04.2024