Kemal CAN

Kemal CAN
Kemal CAN
Tüm Yazıları
2025 giderken
28.12.2025
81

Hem dünya hem bölge hem de Türkiye açısından fazla hareketli bir yılı tamamlıyoruz. Son zamanlarda her sene öyleydi denilebilir belki ama 2025, yıllar sonra da hatırlanacak özel bir gündeme sahne oldu. Üstelik bu gündem, “aman sonunda paçamızı kurtardık” denilerek geride bırakılmaya pek uygun sayılmaz. Peşimizden geleceği yetmezmiş gibi, herkesi önüne katan bazı süreçlerin -belki hızlanarak- “aynen” devam edeceği anlaşılıyor. Umutlu ve iyimser olmak için gündemin değişmesini (yenileneceğini) beklemek yerine, gündemi belirleyenlerin çeşitlenmesine veya etkilerindeki değişime odaklanmak daha isabetli görünüyor. En başta da; her şeye rağmen, iyi bir yeni yıl istemekten vazgeçmemek.

Arayan bulur

Dünya açısından 2025’in en önemli değişikliği, Trump’ın ikinci dönemine başlamasıydı. Ortadoğu’dan Karayipler’e, Ukrayna’dan Çin’e, küresel ticaret düzeninden diplomasiye, ekonomik tercihlerden yeni medya düzenine kadar her alanda bütün yıla damgasını vurarak “beklentileri” boşa çıkarmadı. Erdoğan’ın ve Şara’nın kritik Beyaz Saray ziyaretlerinin de yer bulduğu bu rüzgâr, Türkiye’yi ve doğrudan ilgili olduğu pek çok konuyu etkiledi. 2026, Trump’ın ilk adımlarını attığı çeşitli başlıklarda -daha hayırlı görünmeyen- yeni sonuçlar almak isteyeceği hatta yeni şaşırtıcı ataklar yanında, mevcut zorlamaları artıracağı bir yıl olacak gibi.

Trump ve Şara
2025 giderken: Ahmed eş-Şara, Beyaz Saray’a giden ilk Suriyeli lider oldu.

Son zamanlarda dünyanın en belalı aktörü olan Netanyahu, 2025’in kabusu olmayı da başarmıştı. Dalgalar halinde gelen saldırılarla on binlerce insanın -bütün dünyanın gözü önünde- öldürülmesi yılın büyük trajedilerinden biriydi. Gazze, dünya tarihinin en gözü dönmüş katliamlarından olması yanında, dünya kamuoyunun çaresizliği ve “batının” ikiyüzlülüğü konusunda ibretlik bir örnek oldu. Suriye’de ikinci yılına giren yeni dönemi de Dürzi ve Alevi katliamlarıyla devam etti. Süren savaşlar, iç çatışmalar, saldırılar insan kıyımını devam ettirdi. İŞİD bile Avusturalya’da geri dönmeyi denedi. Birilerindeki insan (aslında canlı) öldürme hevesi hiç düşmüyor.

Bölge dinamikleri

Türkiye’nin kuzeyi-güneyi, doğusu ve batısıyla yakın coğrafyasındaki (bölgedeki) gerilimler -bazılarında geçici sakinlik yaşansa bile- pek yatışmış görünmüyor. Ukrayna savaşının “yıldızı” yapılan SİHA’lar oraya buraya saldıran ve düşen serbest uçuşa devam ediyor. İsrail’in hayli agresif bir stratejiyle Ortadoğu’yu şekillendirme gayretleri, Güneyden Batı’ya doğru yayılıyor, Kıbrıs’tan Yunanistan’a doğru ilerliyor. Ancak gelecek yılın -verilen son tarihler dolayısıyla- en kritik bölge meselesi, yine yeni Suriye. Hem Suriye’nin bütününde olup bitecekler hem de özellikle Rojava’daki gelişmeler, yine sıcak ve artık pek de saklanmayan baskın gündem olacak. Şam ile SDG arasında bir mutabakat çıksa bile -ki daha önce çıkmıştı- kolay bitmeyecek bilek güreşi, yakın gündem olarak duruyor.

Şara ve Mazlum Abdi
2025 giderken: Suriye’de Şam yönetimi ve SDG anlaşabilecek mi?

Suriye, Türkiye iç politikasının Erdoğan tarafından rölantiye alınmış “süreç” başlığıyla da doğrudan ilgili. Zaten öyleydi şimdi daha fazla öyle. İktidar cephesinin “çok önemli bir iş yapıyoruz” diyerek yola çıktığı hatta mecburiyet olarak sunduğu “süreç”, Erdoğan’ın komisyon raporuna da yazdırdığı gibi yine gelip Hakan Fidan’ın sözünü ettiği “Kürtlerin ev ödevi” konusuna bağlanmış durumda. Aşamalar, eşikler, kapılar, acayip hareketli bir yılın sonunda kimseyi yeni bir yere çıkarmış görünmüyor. Bu noktada umutlu olmak için direnenlerin elinde, zaten daha önceden mutabık kalınmış ve yine çoğunluğu “Kürtlerin ev ödevi” listesinden atılmış adımlardan fazla bir şey yok. Olanlar hiç az değil belki ama paylaştırılınca kimseye yetmediği de ortada.

Memleketin halleri

2025, Türkiye’de “süreçler” yılıydı. Kürt meselesindeki süreç, bir yılın sonunda neredeyse hiçbir şey yapmadan -sadece nazlanarak- yürüttüğü strateji sayesinde iyice Erdoğan’ın kontrolüne geçti. Bazı külliye danışmanlarının tekrar ederek belletmeye çalıştığı gibi; iyimserlerin imanla beklediği asıl sorunun konuşulduğu, asıl çözümün ışığının görüldüğü, demokratik entegrasyonun tartışıldığı aşamalar, artık daha uzağa ertelendi. Süreç sadece yavaşlamakla kalmayıp, başka ajandaların manyetik alanındaki dalgalanmaya doğru ilerliyor. Bu konuda sadece AKP’liler değil, sürecin kategorik karşıtları ve konuyu “aldatma-aldanma” parantezine sıkıştırmak isteyenler de pek memnun. Tribünlerde küfür edenler kadar bu küfürleri sağlam bahaneye çevirebileceğini düşünen “süreç aktörleri” de hoşnut.

İmralı heyeti erdoğan görüşmesi
2025 giderken: Anayasa gündemi “Terörsüz Türkiye” süreci ile nasıl ilişkilendirilecek?

Erdoğan birkaç konuşmasında anayasa gündemi için 2026’yı işaret etmişti. “Terörsüz Türkiye Süreci”nin bu konuyla nasıl ilişkilendirileceği artık AKP ajandasının önceliklerine ve taktik manevra takvimine tabi. Erdoğan’ın, önümüzdeki yılın bir bölümünü anayasa bahsine ayırması, dört işlem siyasetinin ağırlığını yeniden artıracaktır. 2025’de CHP’nin -yüksek Özgür Özel performansıyla- her yönden gelen ideolojik kılıklı tazyiklere direnme başarısını hatırlayınca; gelecek yıl bu baskıların daha artacağını düşünmek sürpriz olmaz. 19 Martı (şimdi 9 Mart’ı) da denkleme eklersek, üç sürecin Erdoğan’ın siyasi tanzim ajandasında buluşturulması, siyaseti yine sığ sulara çekmeye çalışacak.

19 Mart veya İmamoğlu davası

İBB Davası’nda ilk duruşma için 9 Mart’a tarih verildi. Öncesinden başlayacak hareketlilik ve duruşmalar sırasındaki medya -özellikle iktidar medyası- performansı, bu başlığın tekrar canlandırılmasına dönük olacak. Bu gayret, bütün çabalara rağmen ikna olmayan genel kamuoyunun kanaatini muhtemelen yine değiştirmeyecek ama bu ihtimal CHP’nin aktif seçmenini tedirgin etmeye de devam edecek. Ancak dava etrafındaki kumpasın CHP’nin liderliğini ve özellikle İmamoğlu-Özel aksını daha çok hedef alması ihtimali epey yüksek. CHP’nin -önüne hedef olarak koyduğu- “2026’yı seçim yılı haline getirme” enerjisinden çalmak, mümkünse bu enerjiyi ortaya çıkmadan zayıflatmak iktidarın en önemli motivasyonu olacak.

Ekrem İmamoğlu
2025 giderken: İBB davası 9 Mart’ta başlayacak.

Uzunca bir süredir Türkiye siyaseti davalar etrafında şekillendiriliyor. Yargı en önemli siyasi araçlardan biri. Geçen yıl siyasi alet çantasına çok daha hızlı hareket imkanı sağlayan “operasyonlar mekaniği” eklendi. Neredeyse günlük bir periyodla yeni dalgalar ve yeni başlıklar ortaya çıkıyor. Uyuşturucu, seks, bahis, kara para, mafya, borsa gibi pek çok konuda; çok geniş bir yelpazedeki popüler isimleri içeren; spordan sanata, adliyelerden medyaya kadar her alana yayılan operasyonlar gündeme geliyor. Vur-kaça uygun, kapsamı çok esnek, sündürmeye, yaymaya çok müsait, meraklısı bol. Davalarla böyle keyfi ve herhangi bedeli olmaksızın siyaset tanzim edilebiliyorsa, operasyonlarla da her alanı dizayn etmenin mümkün olacağını fark etmek zor değil. Davalar operasyonlar, gündem kurup değiştirmekten ziyade kurallar konulamayan (hatta kuralsızlaştırılan) alanları yönetmenin yöntemi haline geldi.

Asgari ekonomi

2025 asgari -ama gerçekte ortalama- ücreti açlık sınırının altına indiren son bir hamleyle tamamlandı. Buradan bakınca -daha iyi bir numarası yoksa- iktidar için 2026 pek seçim yılı gibi görünmüyor demektir. Birkaç yıl içinde büyük servet transferinin ya da düpedüz yapılan talan ve soygunun, “ekonomi çarklarına verdiği zarar”, yine ekmeğine çökülen dar gelirlilere ödetiliyor. Türkiye, yeni yıla ayın ilk yarısını otelde maaş bittikten sonrasını otogarlarda tamamlayan emekliler; parası çıkışmadığı için kayıt donduran öğrenciler; boğaz tokluğuna çırak olarak çalıştırılırken ölen liseli çocukların olduğu ülke olarak giriyor. Ekonominin sürdürülebilirliğiyle değil, iktidarın sürdürülmesiyle ilgili bir program için göreve gelen Şimşek, hala önümüzdeki yılı düzlüğe çıkılacak yıl olarak müjdelemiyor, hep yaptığı -ve yapması istendiği- gibi biraz daha öteye randevu veriyor.

CHP ekonomide kaynak bulabilecek mi?
2025 giderken:

2025’i yine onlarca insanın haksız ve hukuksuz biçimde (yargı kararlarına rağmen) hapiste tutulduğu; Selahattin Demirtaş’ın, Figen Yüksekdağ’ın, Osman Kavala’nın, Selçuk Kozağaçlı’nın, Tayfun Kahraman’ın, Can Atalay’ın ve daha onlarca insanın ailesinden uzak tutulduğu; tutukluluğunun ceza olmaktan çıkıp özel bir cefa, eza pratiğine çevrildiği biçimde tamamlıyoruz. Zeytinlikleri, kentleri inşaata, madene, açgözlülüğe kurban veren; sokaktaki hayvanlara yemek verme şefkatinden bile “insanlık” korkusu tehdidi algılayan düzenlemelerle bitirdiğimiz bir yıl oldu 2025. Böyle bir özet çıkardıktan sonra, “iyi seneler” diye nokta koymak çok anlamsız gelebilir. Ancak kötülüğün bu kadar pervasız olduğu bir zemine karşı en kuvvetli savunma; daha iyi olmasını, başka türlü olmasını çok daha güçlü biçimde beklemek ve istemek olmalı. İyi seneler.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar