Mehmet TIRAŞ

BABAM EVİ UZAK OLSA ÇİT DEMİRİ ALTIN OLSA
3.03.2013
3388

 Sanayinin gelişmediği,ulaşımın iletişimin zor olduğu dönemlerde,başka köyden gelin gelen kadınlar geldikleri köyde kendilerini farklı anlatırlar, tanıdıklarına hava atarlarmış;babam evinden biz böyle yaşardık, böyle giyinirdik,gelenimiz gidenimizden misafir ağırlamaktan,kendimize zaman bulamazdık;iki misafir odamız olur,birinde kadınları birinde erkekleri ağırlar,gelen misafirlerin atlarına bakan da b ir azabımız vardı,diye hayal ettiklerini gerçekmiş gibi hava atan yeni geline,köyün deneyimli kadını karşılık vermiş:” babam evi uzak olsa övünmesi kolay olsa,babam evinin çit demir altındandır ” diyerek kompleksi gelinin havasını alır..Başka bir gelin başlamış anlatmaya;babam evinin dört traktörü var ,bu dört traktör yetmiyor bir tane daha alacaklar,deyince,kadının biri kızım demiş; bir reçberin evinde dört tane tırpan,orak,kürek,keser,balta,anadut yok bu nasıl bir evmiş,aslı yok yaylasında beş yüz koyunum yayılıyor,desen,der.Tabi birde hamileliğini mizahlaştırma geçermiş kadınlar arasında dışarıdan köylerine gelin gelen kadınlar için:

“Babası evinde hamile kalan kız,gelin olduğu köye yaklaşınca  bu köye mi gelin geldim,bu köyde ben yedi ayda bir doğum yaparım,demiş.”

Biz toplum olarak nedense kendimizi olduğundan fazla gösteren hayal ettiklerimizle gerçek yaşadıklarımızı birbirinden ayırt edemeyen bir kültürel yapıya sahibiz,bunu toplumun hiçbir kesimini ayırt etmeden söyleyebiliriz.Mütevazilik bizde yok gibi bir şeydir,bürokratlarımızda ve siyasilerimizde çok rastladığımız sözler vardır;vatandaş sorunun muhataplarıyla, soru sorup veya tartışmaya girdiğinde; vatandaşa  karşında devletin bakanı,valisi var konuşmana dikkat et,haddini bil gibi,babalanmalar ve fırçalar atılır.

Çetin Altan’ın köşesinde okumuştum ve çokta etkilenmiştim;ABD’de zenginler mal varlıklarıyla gündeme gelmekten utanırlarmış.Bizde ise ,sen kaç paralık  adamsın,paran kadar konuş,seni parayla tartarım palavralarıyla kendimizi ifade etmeye çalışırız.

Bizde,bir kişiyle tanıştığınızda kişi adının arkasından  mesleğini söylemez,kendini met etmeye başlar, saymaya,falanca ildenim,eğer kendisi alevi veya Sünni ise ilçelerini de belirtir, ben aleviyim ve alevi değilim anlamında bu genellikle Sivas-Malatya,Kahramanmaraş,Çorumlular  arasında tanışmalarda çok sık geçer.Sivaslı alevi ise Sivaslı hemşerisine yakanlardan mısın yakılanlardan mısın,Maraşlı ise katledenlerden misin,katledilenlerden mi,diye?Ama asıl söylenmesi gereken meslek ikinci veya üçüncü sırayı alır “ne iş yapıyorsun sorusu “pek geçerliliği yoktur sanayi devrimini tamamlamamış,kent kültürünü şiar edinmemiş,sosyal olmayan,bizim gibi her beş kişiden dördünün köylü gibi yaşadığı toplumda.

Toplumun daha çok feodal bir yapısıyla kimliğini koruyan yörelerimiz vardır, bunların başında da doğu ve Güney Doğu gelir, bu bölgenin insanları da Kürdüm dedikten sonra bölgesini söyleyip falanca aşiretteniz,diye, kendini tanıtmaya başlar hatta bizim aşiretin her bölgede bir kolu vardır,en büyük aşiretlerdeniz,diyerek de  hava atarlar.Halbuki,aşiret kültüründe bireyin özgürlüğü yoktur, ailenin reisi dedir,kabile gibi bir yaşam vardır.Ya din referanslı konuşuyoruz ya ırk veya mezhep boyutuyla geçer ömrümüz ama hijyen bizde pek gündeme gelmez,yıkanmayan biri için şöyle bir benzetme yapılır çokta hoşuma gider adama niye yıkanmıyorsun,diye sormuşlar?

Adam da,” doğduğumda ebe yıkamış ölünce de imam yıkayacak” diye cevap verir.Çetin Altan da;Türkler banyo yaparlar ama iç çamaşırı değiştirmezler,diye bizim yıkanmaya ne kadar önem verdiğimiz konuda ironi yapar.

Eğer bir gün yolunuz düşerse mutlaka düşüyordur,cami avlusunda oturan cemaatin arasında bir çay için ve konuşulan sohbete bir kulak verin,sanat,edebiyat,müzik,sinema ve tiyatro hatta değişim gibi kavramlar üzerinde bir cümle duyamazsınız,çağsal dünyaya düşünce ve nesne katacak bir tartışmaya tanık olamazsınız.Birde İslamcı cemaatin içinde kılık kıyafete dikkat edin içlerinde beyaz gömlek giyen bir tane fert bulamazsınız,ben bunu İslamcı yazar Şevki Eygi’nin bir gazeteye verdiği mülakattan yola çıkarak gözlemledim, gerçekten de yazarın analiz çok doğru.Beyaz gömlek bir gün giyilir koyu renk ise en az üç gün kir göstermez.Gerçi bu beyaz gömlek örneğini cami cemaatiyle dar tutmakta haksızlık olur,toplumun diğer kesimleri için de geçerli bu.

 Biz tekrar gelin,kaynana,görümce,elti tartışmaları üzerine biz turumuza devam edelim.

Ortaklık gemisi yürümüşte elti gemisi yürümemiş,derler.iki elti eğer samimiyse bilin ki kaynana ve görümceyi ortak düşman seçtikleri için bir arada olurlarmış.

Görümcesinden çok çeken gelin ,görümcesine beddua ederken;görümce görünmez köylere gelin gidesin/gelin olduğu evde de, benden fazla çekesin,diye yakınırmış.

Feodal bir kültürün hakim olduğu ve hala da devam eden gelin ile kaynananın  bir arada oturduğu evlerde temel anlaşmazlıklara konu olmuş çok hikayeler  vardır..

Gelin ile kaynananın anlaşamamanın  olduğu yerde gelin kocasına, anası da faturayı oğluna kesermiş.

Gerçekten,annesiyle karısının anlaşmazlığının arasında kalan bir erkeğin işi bir ülkenin dış politikası kadar zor desek,abartmamış oluruz.Çünkü bir tarafta severek ve sevdiğin eşin,bir tarafta varlığını ona borçlu olduğunuz anneniz var ve her ikisini de memnun edecek bir tavır alacaksınız, hiç düşündünüz mü,aldığınız karardan her ikisi de memnun olmayacak.Bu  o kadar zordur ki eşinizden ayrılmanız,başka biriyle evlenmeniz halinde, başka biriyle evlenmenizde annenizle anlaşacağı anlamına da gelmez..Ama Annenizi nasıl memnun edeceksiniz, bu daha karışık bir sorun olarak yaşamınızda ve beyninizde  kabuk bağlamayan bir yara gibi durur.

Kaynanalar gelinlere gece kuşu oğlanı gece dolduruyor sabahta benim üzerime salıyor;gelinlerde kaynanalara oğlunun ağzına bal damlatıyor konuşurken ama ben gündeme gelince de zehir akıtıyor,diye aralarında yorumlar yaparlarmış.

Çok maniler  söylenir kaynana gelin için:kaynanamın donu/ben yıkamama onu,kaynanayı napmalı/kaynar kazana atmalı/yandım gelin dedikçe/altına odun atmalı.

Kocasını koynuna alan uyanık gelin kocasına bir gün demiş ki;annen beni dövmeni çok istiyor,sen bana vuruyormuş gibi yap bende bağırıp çağırayım,yalvarayım sana tövbe bir daha yapmam, annen ne derse o olacak,deyip rol yaptırırmış..Ardından da ateşli bir sevişme yapar gece kocasına boğazına gerdanlık dövme yaptırırmış,sabah kalkınca da iki de bir dülbentini başından çıkartır saçını düzeltir gibi başını gök yüzüne diker,kayın validesine ve görümcesine boğazında göveren yerleri göstererek mesaj verirmiş. Kayın validesi ve görümcesi de bunlar gece kavga etmediler mi, bu neyin nesi,diye ana kız aralarında gelinlerinin bu karışık mesajını okumaya çalışırlarmış.

Yeni gelinden bir fırça öyküsü: “gelin, bir kayınvalidesine bir de kaynatasına fırça basar,buna dayanamayan kaynana ne yapıyorsun kızım gelin böyle davranır mı” diye sorunca?

”annemin vasiyeti var bana,sessiz gelini hem oğlu düzer hem de kaynatası” diye karşılık verir gelin.

 Anadolu kültüründe  geleneksel yaşanan ailelerde gelin erken kalkacak ve geç yatacak, hizmette de kusuru olmayacak,dinleyecek ama cevap vermeyecek, verecekse de kayın validesi, kaynatasının,görümcesinin ve onların yakınlarının hoşuna gidecek şekilde verecek.

Gelinler,anlaşamadıkları kayın valideleri için şöyle bir tanım yaparlarmış;kadın kendisi kocasıyla gençliğini ve aşkını yaşamamış ya ,bizim de yaşamamızı istemiyor, oğlunu benden kıskanıyor,canım sen doğurduysan ömür boyu senin koynunda kalacak değil ya..Sen emzirdin ama senin verdiğin sütün tadı benim verdiğim tatla benzerliği var mı,kavun tatlı ben ne yapayım sözünden haberi bile yok..

Bu gelin- kaynana vır vırı bitmez,tükenmez şekilde devam edip gidecek,nerede duracağını da şimdiden kestirmek mümkün değil,biz yazıyı bir fıkrayla sonlandıralım.

İki samimi arkadaş  kış mevsiminin  sertliğinden, havaların soğukluğundan yakınırken,arkadaşı demiş ki, bizim ev hiç ısınmıyor,yatakta boğazlı kazakla,başımda bereyle yatıyorum,arkadaşı da senin ev çok sıcak oluyor,der tersine..

Arkadaşı,”sen benim evin sıcak olduğunu nereden biliyorsun” diye sitem eder, kendini yalanlayan arkadaşına!.

“Sen geçen gün memleketine gitmiştin  dışarıda hava gece eksi yirmi dereceydi,ben senin evde kaldım,ben atletsiz yenge donsuz yattık” demiş.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar