Mehmet TIRAŞ

KIRMIZI ALARM!
22.12.2025
489

Siz bugüne kadar hiçbir televizyon kanalında “Kuraklık”  üzerine bir tartışma programı dinlediniz mi?

Dinlemediniz…

Toplum olarak işimiz gücümüz siyaset, kuraklıkla gelen tehlikenin farkında bile değiliz.

Farkında olmak için toplu ölümlerin olması mı gerekir?

Ne ülkeyi yöneten-yönetmeye talip olan siyasilerin, toplumun ve medyanın gündemine “Kuraklık ve Susuzluk” magazin haberleri kadar yer almıyor.

Hâlbuki su demek yaşam demek…

Tüm canlılar ‘SU’ ile hayat buluyor, su yoksa yaşam da olmuyor yerleşik düzende.

Üstelik bize Orta Asya’dan kuraklık nedeniyle Anadolu’ya göç ettiğimizi öğrettiler.

Şimdi ne yapacağız, kuraklığı önleyemezsek buradan nereye gideceğiz?

Öyle bir kuraklık dönemi yaşıyoruz ki; Türkiye’nin 861 barajının ortalama doluluk oranı yüzde 20’lerin altında.

Eğer yakında yeterli kar ve yağmur yağmazsa barajlardaki doluluk oranı daha da düşecek.

Tehlike bu kadar büyük.

Türkiye’nin kısa bir göl-gölet ve akarsu, Baraj sayılarını hatırlayalım;

Türkiye’nin 300 Göl ve Gölet’i var.

1600 civarında da akarsuyu bulunuyor.

2024 yılı itibarıyla da 861 tane de Barajı var.

Akarsular genellikle Karadeniz, Ege, Akdeniz ve İç Anadolu gibi farklı bölgelerde yer almaktadır.

Ancak maalesef bu akarsuların da her yıl debisi düşüyor.

Bu ne demek?

Barajlar durgun suların önüne yapıldığı için akarsuların debisinin düşmesi, barajların doluluk oranına da yansıyor.

Türkiye’nin son 50 yıl içerisinde 36 gölü tamamen kurudu,14 gölü de kurumayla karşı karşıya.

Kuraklık ülkenin her bölgesinde kendini çok ciddi boyutta hissedilmeye başlandı.

Örneğin Konya ilinin sınırları içinde bulunan üç asırlık bir tarihi olan “Akşehir Gölü” kurudu.

 Akşehir Gölünün kurumasında aşırı kuyu vurmaları sonunda, yeraltı suları çekilince gölün yerini çölleşme aldı.

Yeraltı sularının çekilmesi sonucu Konya’da ekilebilir arazilerde yüzlerce metre kareden oluşan “obruklar” oluşmaya başladı ama hiçbir önlem de alınmadı.

Kırşehir sınırları içinde bulunan göçmen kuşların da konaklama yeri olarak  bilinen Seyfe Gölü  can çekişiyor.

Sakarya ile Kocaeli sınırlarının içinde  bulunan Sapanca gölünde kuraklık nedeniyle, göl de su seviyesi düştükçe  iki Belediye arasında su kavgalarının ayyuka çıktığını  medyadan okuyoruz.

Baraj ve göllerdeki sular çekildikçe balık türleri de azalıyor hatta bazı balıkların türleri yok oluyor.

Susuzluk tarım ürünlerini etkiliyor.

Kıtlığı çekilmiyor ama fiyatlar el yakıyor ancak  vatandaş meyveyi tane ile alırken…

Bir de bizim akıldan yoksun siyasiler; ”Türkiye’nin toprakları bereketli demiyor mu?”

Suyun olmadığı yerde verim mi olur?

Kuraklıklar doğal olarak yaz aylarında çöl sıcaklarına dönüşmesiyle orman yangınlarını da tetikliyor.

Her orman yangını orman alanlarını daralttı gibi yağışların da azalmasına neden oluyor.

Thorthwaite(metrolojik koşullara bağlı ölçümlere) göre Türkiye’nin su potansiyeli 180.66 milyar metreküp olarak hesap edilmiş.

Devlet Su İşlerinin (DSİ) 2022 yılı verilerine göre;Türkiye’nin 112 milyar metreküplük su potansiyelinin 94 milyar metreküpünü yerüstü,18 milyar metreküpünü ise yeraltı su potansiyeli oluşturuyor.

Toplam su potansiyelinin 57 milyar metreküpü kullanılırken.

Bunun 44 milyar metreküpü yani yüzde 77’si sulama suyu,13 milyar metreküpe tekabül eden yüzde 23’ü ise içme-kullanma ve sanayi suyu olarak kullanılıyor.

Ülke nüfusunun artmasının yanında, ilkel su kullanmaya devam etmemiz  ve planlı ve programlı bir su politikamızın olmaması, ileride toplum olarak bizi daha da tehlikeli kurak ve susuz günler bekliyor.

Kişi başına düşen kullanabilir yıllık su miktarının 2030 yılında 1.200 metreküpe,2040 yılında 1.16 metreküpe, 2050 yılında ise 1.069 metreküpe düşmesi bekleniyor.

Görüldüğü gibi susuzluk tehlikesi her geçen gün daha da büyüyor.

Biz tarımda hala bitkileri ilkel ve “vahşi salma su” yöntemiyle suluyoruz.

Tarımda damlama ve yağmurlama sistemine geçemedik.

Modern sulama sistemine geçemeyince kıt olan su rezervlerimiz yetmeyince, her geçen gün daha da susuz kalma yolunda hızla ilerliyoruz.

Mutlaka ivedi olarak yağmur ve Karsularını toplama, evlerde kullanılan suları tekrar bir arıtma sistemiyle kullanılabilir yöntemi bulmamız kaçınılmaz.

Bunun yeryüzünde gelişmiş toplumlarda çok örnekleri var.

“Doğanın kanunlarına uyalım, doğanın genleriyle de oynamayalım.”

Doğayı hoyratça kullanmanın sonucu…

Karadeniz de HES’lerle akarsuların yollarını değiştirmeye kalktık,ağaçları kestik ve  sonunda  Karadeniz gibi bir bölge de, kuraklık ve heyelanlar yaşanmaya başladı.

Doğanın kanunlarını bilmez ve uygulamazsanız doğa acımasız bir düşmandır.

Deprem kundaktaki bebekleri öldürmüyor mu?

Kuraklık ve susuzluk alarm veriyor ama…

Siyasal iktidar ve siyasiler :“Kuraklığa ve susuzluğa karşı önlem almak için toplu ölümleri mi, bekliyorlar?”

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar