Mehmet TIRAŞ

Laiklik müfredata zorunlu bir ders olarak konmalı
6.02.2016
1868

 Laikliğin ne kadar önemli olduğuna döneceğim.

 Gündemden kaçırılanları ve  gündeme girmeyenleri kısa bir özetleyerek fikri takip yapalım.

15 Temmuz darbe girişiminden bu tarafa üç hafta geçti hiçbir sorunumuzu ele almış değiliz ve her şey altüst olmuş bir durumdayız.

Çok büyük bir belirsizlik yaşıyoruz toplum olarak,darbe girişiminin atlatılamadığını hatta ikinci bir darbe girişimi gelebilir diye Emniyetten açıklamalar gelirken..Emniyet darbe girişimi olmasa da nokta atışlı suikastların olabileceğini, bu terör eylemlerinin muhalefet parti liderlerine de olabilir veya başka bir kişi ve kesimleri de hedef alabileceği üzerine toplumu tedirgin eden açıklamalar yapıyor.

Bir korku çemberi etrafımızı sarmış durumda.

Başbakan Binali Yıldırım OHAL’i biz devlete yönelik uygulayacağız demişti ama OHAL uygulamaları bugüne kadar  yargı ve parlamentoyu devre dışı bırakarak Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK)AKP’ye muhalif olan kesimlere uygulanıyor.

Bir İlin valisi ve savcısının talimatıyla her kişi ve kurumlar hakkında gözaltına almalar,kapatmalar ve mal varlıklarına el koymalar keyfi işliyor,yandaş medya da her gözaltına alınanlar hain ilan ediliyor, masumiyet karnesi yok sayılıyor.

Erdoğan’a ve AKP’ye muhalif olan gazeteciler ve muhalif olan sivil toplum örgütleri,düşünce kuruluşları,gazeteciler,yazar-çizerler çok büyük bir baskı altına alınarak etkisiz hale getiriliyor.

Muhalif olanlar FETÖ terör örgütünün müttefikleri diye suçlanması ise başka bir linç kültürünün baskısıyla karşı karşıya kalıyorlar.

Elbette 15 Temmuz darbe girişimi çok çok önemli ama hayatta devam ediyor ve toplumsal sorunlarımızı ve olayları sakin bir kafayla tartışmaktan da başka bir çıkış yolumuz yok.

Çok ciddi sorunlarımız var ve  kar topu gibi büyüyerek karşımıza çıkıyor.

Başta da söylediğimiz gibi  silahlı FETÖ/PYD örgütünün darbe girişimi affedilir bir durum değil, mutlaka üstüne  gidilmeli ve bu silahlı kalkınmaya kalkışanlar ve destekleyenler, halka kurşun sıkanlar en ağır bir şekilde yargı önünde hesap vermeli ve gereken en ağır cezaya çarptırılmalılar.

Gündemde olması ve ivedi olarak önlem alınması gereken hayati olan önemli konuları bir hatırlatalım:

Başta Türk Silahlı kuvvetleri olmak üzere kamudaki FETÖ terör örgütünün kadrolaşmasını temizlerken;  çok hassas olunmalı,kılı kırk yararak ayıklanmalı ve hukukun içinde kalınarak yapılmalı ve intikam duygusuyla hareket edilmemeli.

Birde bu terör örgütüne kim yer ve yataklık ettiyse sıfatı ve mevkisi ne olursa olsun, bu kişiler ve kurumlar  terör örgütü kadar sorumludur bu da gözden uzak tutulmamalı.

Bir örgüt düşünün ve devletin bütün kurumlarına nüfus etmiş kılcal damarlarına kadar girmiş  ve ülkeyi yönetenlerin bundan  haberi yok, buna kim inanır.

Gelelim gündemden kaçırılanlara ve medyanın görmediklerine ..

2016 yılının ilk yedi ayında iş kazaları altında iş cinayet ekonomisinin sonucu   ölen işçi sayısı  Toplam 1049 olarak açıklandı.

Temmuz 2016  ayında ölen  işçi sayısı ise  133 .

Ölen işçiler arasında yaş grupları ise iş cinayetinin bir başka vahşi tablosunu ortaya çıkartıyor.

Ölen işçinin 12’si çocuk,bu da yüzde 4’de tekabül ediyor.

 118’i erkek ve 15’i kadın.

Ölen işçi çocukların yaşı 14 ve alt grubunda düşünebiliyor musunuz; ağzında süt kokan,parkta oynaması gereken çocuklar,bu kadar vicdansızlaşmış bir cinayet ekonomisi işliyor ülkede.

Bugüne kadar AKP’nin 14 yıllık iktidarında 16 bin işçi cinayet ekonomisiyle hayattan koparıldı bu sayıya 2016 tarihinde ölen ve ölecek olan sayı dahil değil.

Türkiye’de her gün ortalama iş kazası altında 4 işçi ölürken, 6 işçi sakat kalıp  iş göremez duruma düşüyor.

Türkiye’de  bir yılda iş kazasında ölen işçi sayısı AB üyesi 27 ülkede olan iş kazalarının tam 7 katı.

Erdoğan işçi ölümlerini işin fıtratında var diyor Türk-iş ve Hak-iş konfederasyona bağlı sendikacılarda Erdoğan’ı ve AKP’nin politikalarını övüyor.Ağlar mısın güler misin?

Birde gündeme getirilmemek için çaba sarf edilen görünmez ve duyulmaz çığlık var..

O da ceza evlerinin durumu  tutuklu ve hükümlü sayısı.

Adalet Bakanlığının Temmuz 2016 tarihi itibarıyla son üç ayda Türkiye’deki cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü sayısı 187 bin 647 kişi ile tarihinin en doluluk seviyesine çıkarken,toplam cezaevleri ve infaz kurumu sayısı 367’yi buldu..Buna 15 Temmuz darbe girişimiyle gözaltına alınan ve  tutuklanan 13 bin kişi dahil değil.

Türkiye’de Şubat 2016 Tarihi itibarıyla 290 kapalı cezaevi,60 müstakil  cezaevi var,2 çocuk ıslah evi,5 kadın cezaevi,3 çocuk kapalı cezaevi var. Ama 105 cezaevi ile 34 ek bina ise 2006 ile 2016 yılları arasında yani son 10 yılda AKP hükümeti döneminde yapıldı.

2002 yılında 55 bin 609 tutuklu ve hükümlü ile iktidarı devralan AKP hükümeti Nisan 2016 tarihine kadar tutuklu ve hükümlü sayısını 4 kat  artırarak 187 bin 647’e  çıkarttı.

Böyle giderse  15 Temmuz darbesiyle gözaltı ve tutuklu furyasından ne çıkar bilmeyiz ama bundan sonra TOKİ ağırlığını cezaevleri inşaatına  verecek gibi gözüküyor.Bu konuya ne yandaş medya değiniyor ne de siyasi iktidar ve muhalefet partileri tabi HDP hariç.

Bir başka sorun ülke ekonomisi tam 9 yıldır yerinde saymaktan çıkıp, geriye doğru gidiyor turizm sektörü kan ağlıyor yılda 20 milyar dolar olan bu sektördeki gelirin zararının en az 12 milyar dolar olacağı açıklanıyor.

Medyada bunlar haber olmuyor;merkez medya  tam bir sessizlik ve yurttan sesler korosu hakim olmuş durumda, Erdoğan’ı ve çevresini rahatsız edecek ne bir program yapılıyor ne de aykırı bir ses merkez medyanın ekranlarına çıkartılıyor.

17/25 Aralık gibi cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla ilgili birisi bu konuyu gündeme getirsin; hemen yaftalanıyor ve FETÖ’cü terör örgütünün darbeci medyada destekçileri diye hedef gösteriliyor.

Hiçbir camide yolsuzluk ve rüşvet üzerine bir vaaz verilmiyor kul hakkından bahsedilmiyor.

15 Temmuz darbe girişimini 17/25 Aralığın devamı olarak bir kampanya yürütüyorlar..

 15 Temmuz darbe girişimini 17/25 Aralık yargı darbesinin devamı olarak gösteriyorlar.  

Ya HDP’nin demokrasi mücadelesinden Erdoğan tarafından dışlanması ise kabul edilir bir durum değil.

Yukarıda sıraladıklarımız özetlersek;işçiler ölüyor,cezaevleri az geliyor ve gerçek mesleğini yapan gazeteciler işten atılıyor ve  suçlu ilan edilip tutuklanıyorlar.

Bunları hatırlattıktan sonra yazımıza başlık ettiğimiz konuya dönelim.

Laiklik başlı başına evrensel bir değer olduğu gibi, çok dinli ve kültürlü toplumların vaaz geçilmez bir sigortasıdır.

Laiklik, demokratik hukuk devletinin olduğu   toplumlarda  vaaz geçilmez bir kavram olarak uygulanır .

Laik bir ülke de devlet zorunlu din dersi de vermez, tek dine ve mezhebe de hizmet etmez ve laik devlet bütün dinlere eşit mesafeli durur.Bizde ise tam tersi tek dine ve mezhebe hizmet eden bir laiklik uygulaması var.

Laikliğin kısa ortaya çıkış tarihçesi.

İngiltere’de sanayinin ilk geliştiği yıllarda hükümet bir karar alır,çalışanların artık zorunlu olarak saat takmalarını mecbur kılar,vakidin iyi değerlendirilmesi için.

Hükümetin almış olduğu bu karara Kilise karşı çıkar ve hükümetle aralarında gergin tartışmalar olur.

Kilise zorunlu saat takılmasının insanları zorlamadır ve dinde bunun yeri yoktur diye karşı çıkar.

Hükümet ise bu bir zorlama değil saat bir zamanı değerlendirme aracı olduğu için,çalışanlardan zorunlu olarak saat takmalarını istemektedir ve hayatımızı düzenlememiz ve çalışma düzeni için çok önemli olduğunu söyler.

Kilise içinde, hükümetin bu açıklamaları karşısında kendi içinde bir tartışmaya dönüşür ve kiliseden bir kesim hükümetin kararını savunur ve  bizim kilise olarak görevlerimiz  içinde olmadığını ve hükümetin haklı olduğunu savunurlar..

Artık din ile devlet ilişkisini belirlememiz gerek diye bir tartışma yaparlar..

Kilise, biz insanları ahrete mi hazırlayacağız yoksa dünyevi işlerle mi uğraşacağız.

Kilise olarak  bizim asli görevimiz insanları ahrete hazırlamak olduğuna göre, dünyevi işleri de siyasiler yapmak zorunda diye tartışmaya son verirler ve Laiklik kavramı ortaya çıkar.

Laikliğin ortaya çıkmasıyla;Din işlerinin devlet işlerinden ayırt edilmesi, devletin bütün dinler karşısında eşit mesafede olması ve din işlenirin dini cemaatlere bırakılması konusunda anlaşılır ve böylece yürürlüğe girer.

Laikliğin böyle bir çarpıcı geleneği olduğuna göre bizde laiklik neden evrensel anlamda uygulanmıyor?

Bizde laiklik evrensel anlamda uygulanmadığı  gibi muhafazakar kesim tarafından da; din tüccarlarının dinsizlik argümanı olarak,  Laikliği inançlı insanları   etkisiz hale getiren bir kavram olarak yıllarca anlatırlar.

Kuran kurslarında,imam hatip okullarında çocuklara sorun laiklik deyince ne anlıyorlar veya hocalar öğrencilerine laikliği nasıl anlatıyor?

Evrensel anlamda bilimsel Laikliğin  temel eğitimde zorunlu bir ders olarak okullarda okutulması durumunda;demokratik bir hukuk devletinde, laik  çağdaş bir eğitimin önemi ve uygulamasının, farklı inançtan olanların hayatında çok önemli bir yer alırken;seküler bir sistemin işlemesine ve yerleşmesine de pozitif bir alt yapı  sağlayacaktır.

Demokrasiyi, hukuku,laikliği de  içine alan insan odaklı,bireyi öne çıkartan;çağdaş,yer yüzüyle karşılaştıran,bilimsel bir eğitimin verildiği ülkede darbeler ve diktatörlük  bir ülkenin gündemin de olamaz.

Onun için diyoruz ki,artık laiklik müfredata zorunlu bir ders olarak konulmalı ve okutulmalı..Bir de bunun yanına ağrılıklı olarak felsefe ve fizik derslerini  koyalım,on yıl sonra o toplumun pozitif olarak nereye geldiğine inanamazsınız.

Dünyanın her yerinde ve tarihe baktığınızda insanlar aldıkları eğitimle şekillenir ve kendine yön verir.

Not:Laiklik üzerine bir kitap önerisi, ”SEKÜLER ÇAĞ” adında Charles TAYLOR’un  1032 sayfadan oluşan,İş bankası yayınlarından çıkan tuğla gibi bir kitabını okuyorum.Okullarda okutulması gereken önemli bir kaynak olduğunu belirtir,okurlarıma hararetle tavsiye ederim.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar