Metin Gürcan
Çok değil daha yüzyıl öncesine kadar Sevr travması yaşamış, 1915'te Çanakkale'de, 1921'de Sakarya Savaşı'nda uçurumun eşiğinden dönmüş bir milletiz. 1900'lerin başlarının çalkantılı ortamı, sonrasında Milli Mücadele dönemi, daha sonra İkinci Dünya Savaşı, daha daha sonra Soğuk Savaş döneminde Sovyet Birliği'nin hemen dibindeki NATO'nun güney kanat ülkesi olma hâli ve çalkantılı 1990'lar Türkiye'yi hep temkinli, riskten kaçınan ve kazanacaklarından çok kaybedeceklerine odaklanan, statükoyu kutsayan, reelpolitik dengeleri gözeten bir dış politikaya yöneltti. Kısaca 26 milyon kilometrekarelik bir imparatorluktan küçüle küçüle 780 bin kilometrekareye sıkışmış bir ulus-devlet olarak "Yurtta Barış, Dünyada Barış" prensibi gereği dış politikada ana stratejimiz (Grand Strateji) savunma odaklı, daha da küçülmemeyi (bölünmemeyi) esas alan, 2.5 cephede kendini savunabilen (doğuda ve batıda eş zamanlı konvansiyonel savunma yapabilirken içeride de etnik/dini veya ideolojik bölücü silahlı çabalara karşı koyabilen) bir mimari üzerine kurgulandı.
O nedenle dış politikada hep savunmada, hep temkinliydik. Hep statükoyu kutsadık.
Ama bu ürkek ceylan duruşu emperyal kodlarımıza pek de uygun değil. Aynen diğer emperyal toplumlar; mesela Almanlar, İngilizler, Fransızlar, Ruslar, Japonlar gibi.
Büyümek. Jeopolitik ve jeoekonomik etki ve ilgi alanlarımızı genişletmek. Büyümek, daha da büyümek, revizyonist bir tutumla statükoyu esnetmek, daha da esnetmek ve hatta mümkünse statükoyu parçalayıp atmak ve yeni statükonun mimarı olmak.
2018 yazından başlayan Türk tipi Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile bu emperyal vizyonu yeniden keşfetmiş gibiyiz. Büyümek, jeopolitik ve jeoekonomik etki ve ilgi alanlarımızı genişletmek, statükoyu önce esnetmek hatta gerekirse parçalamak istiyoruz. Tarihimizden aldığımız güç ve devşirdiğimiz meşruiyetle, yeni kazandığımız silahlı İHA'lar, İHA merkezli ağ yapısı çatışma, yeni nesil kara-hava muharebesi taktikleri, daha etkili ateş desteği, özel operasyon yetenekleri, elektronik harp, komuta/kontrol, iletişim gibi askeri yeteneklere de güvenerek etki ve ilgi alanlarımızda statükoyu esnetme ve gerdirme çabalarımız 2020'de tavan yaptı.
Artık askeri gücümüzün dayattığı kaba güçle, çok da diplomasiye gerek duymadan, Osmanlı bakiyesi coğrafyalarda racon kesebiliyoruz. Statükoyu çok da takmayan bir revizyonist askeri aktivizm içindeyiz.
Herkes BÜYÜK Türkiye istiyor. Bunun memlekette, iç siyasette de derin karşılığı var. Muhalefette bile bu konuda kafa net. Atara atar, gidere gider bir dış politika. Hele bir de içinde askeri güç varsa tadından yenmez. Suriye'de, Libya'da, Doğu Akdeniz'de ve de en son Karabağ Çatışmalarında gördük. Muhalefetin de desteklediği bir jeopolitik genişleme ihtiyacı bizimkisi.
Ama stratejiyi belirlemek için soralım: Niçin büyümeliyiz?
Evet, Niçin büyümek istiyoruz? Büyümek, 2020'li yıllarda, yani yüz yıl sonra kaçamayacağımız bir kader mi? Biz büyümemek istesek bile bu kaderden kaçamayacak mıyız?
Veya eski Grand Stratejimiz'in devamı mı? Yani küçülmemek ve bölünmemek için mi büyümeliyiz? Yani mesela Diyarbakır'ı kaybetmemek için mi Afrin'de olmalıyız? Veya Ege Denizine sıkışmamak için mi Libya'da asker bulundurmalıyız?
Veya "büyümek için büyümek" de olabilir hedefimiz. Yani bu hedef belki provokatif, belki de çok riskli ama vasat da müsait bölgede. PKK gibi, IŞID gibi silahlı devlet dışı aktörlere karşı konvansiyonel üstünlük sağlayabiliyoruz. Hafter güçleri gibi devletimsi askeri güçleri binlerce kilometre ötede yerel partnerlerle Trablus'tan püskürtebiliyoruz. Hatta ve hatta Azerbaycan'la Ermenistan gibi devletleri bile tokatlayabiliyoruz. Bu da bize kendimizi "iyi hissettiriyor". Özellikle iç siyasette. Sınır ötesinde asker kullandı mı yüzde 60 toplumsal destek cepte. Hele ki Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Pençe operasyonlarında gördük ki söz konusu PKK'ya karşı sınır ötesi operasyonsa toplumsal destek yüzde 75'lere çıkıyor. O zaman iç siyasette yarattığı "kuvvet çarpanı" etkisi nedeni bile dışarıda büyümeyi cazip kılıyor. İç siyasette herkesi ütmek ve bir kimlik ve güven inşa etmek için bile dış politikada büyümek için risk almaya değer.
Veya bu büyüme isteğinin sebebi dışarıda da aktör olmak ve muhatap alınmak olabilir. İngiliz Savunma Bakanı'nın Türk silahlı İHA'larının başarısına dair övgü dolu sözlerini duyunca veya Batı'da bir gazetede veya düşünce kuruluşunda dışarıdaki revizyonist askeri aktivizmimizi öven bir yazı/analiz çıktığında yüreğimizin yağları eriyor. "Vay be" diyoruz "Biz neymişiz!" Bir de hemen sonra beliren o özgüven hissi "Bizden öncekiler de ne uyutmuş şu koca milleti. Bölgeye nizam veriyoruz diğer ülkeler sus pus. ABD'ye, Rusya'ya ve Avrupa'ya bile ayar veriyoruz."
Başarı olursa zaten "şahsımın" başarısı. Başarısızlık ihtimali mi? Düşünmesi bile vatana ihanet. İşi "Beka" söylemi üzerinden kurgulayıp "Kimin Bekası?" sorusunun sorulmasına izin vermeyince iş tamam.
Zaten algıyı yönetmek devleti yönetmek olunca, medyada da kontrol tam olunca, şeffaflığa gerek yok. Hesap verebilirlik desen o da Yüce Meclis'te şimdilik tatilde. Yani hem içeride hem de dışarıda yol boş, bas gaza. "Büyümek ve şahsımın bekası" için büyü.
Ama Suriye'de, Libya'da, Doğu Akdeniz'de ve en son Karabağ'da gördük ki revizyonist askeri aktivizmimiz mevcut statükoyu esnetiyor. İyi de esnetiyor. Ancak bir türlü yıkamıyor. Tabiri caizse duvara çarpıyoruz onu yıkmak için. Sahada bir etki üretiyoruz. Bu etki duvarı esnetiyor. Duvar esnedikçe esniyor ama bir türlü yıkılmıyor. Sonra da belki bizim lehimize biraz içeriye giriyor ama sonra tekrar statikleşiyor.
İlginç bir paradoks bizimkisi: Statükoyu esnetebiliyoruz sahadaki taktik hamlelerimizle. Yani taktik İHA'larımıza takılı 45 kg'lık mikro akıllı MAM'L mühimmatla sahada askeri zaferler kazanıyoruz ama bu askeri zaferler çatışma alanlarında mevcut diplomatik statükoyu yıkıp yeni statükonun tanımlayıcısı yapmıyor bizi.
Hatta Moskova bizi çözmüş olmalı ki en son Karabağ'da gördüğümüz gibi donmuş bir sorunun bizim ve İsrail'in askeri desteği ile Azerbaycan lehine çözülmesine imkan tanıyor. Sonra da bizim bodoslama esnettiğimiz statüko yumuşayınca kendi lehine yeni bir statükoya dönüştürebiliyor. Biz silahlı İHA'larla sahayı yumuşatıyoruz. Bu sayede Moskova 2016'daki Lavrov Planı olarak bilinen Karabağ'a Daimi Rus Barış Gücü hedefine sayemizde ulaşıveriyor. Ve de Rus askeri 2012 yılında Gebele üssünü boşaltarak terk ettiği Azerbaycan topraklarına geri dönüyor.
Ama olsun. Bu "zafer" sayesinde Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev büyük ihtimal son nefesine kadar Başkanlık kartını cebine koymuş oluyor. Bu açıdan yeni statüko çok da sorun değil onun için. Keşke böyle bir "son nefese kadar Başkanlık kartına" dönüşebilecek bir askeri zaferi Allah birilerine de nasip etse (!) Ama ah şu can sıkıcı seçimler ve bir türlü aşamadığın yüzde 50 engeli.
Yeniden BÜYÜK Türkiye: Ama nasıl?
Siyasi tarih acımasız. Sizce devletler arası savaşlar pek de insanların kontrol edemeyeceği şekilde geliveren bir kader mi? Yoksa savaş karar alıcıların bilinçli tercihlerinin hasılası ortaya çıkan bir sonuç mu?
Mesela 1871-1890 arasına dayanan Bismark'ın "Denge Politikası" sayesinde Almanya'nın hem birleşmesi hem de barışçıl büyümesi mümkün olmuştu. Ama ne zamanki Bismark Almanya'sının denge politikası ve diplomasiye dayanan barışçıl yükselişi, 2. Wilhelm'in yayılmacı dış politikası, askeri ve endüstriyel güce dayanan öz güveni ile yer değiştirdi o zaman çarşı karıştı.
Şimdi bu tarz benzer bir paradoksu Çin'de görüyoruz. Şu ana kadar barışçıl olan Çin'in yükselişi yavaş yavaş kulvar değiştiriyor. Ne de olsa günün sonunda kaynaklar kısıtlı ama ulusların siyasi hırsları sonsuz.
Türkiye'nin bölgesel askeri aktivizmine dair özellikle Batı medyasında çıkan haber ve analizi içimizin yağlarını eritiyor ama bu büyümemiz ve statükoyu esnetme çabamız acaba dışarıdan nasıl gözüküyor?
Bir de paradoksumuz var: İktidarın Türkiye'nin önüne koyduğu "Beka (yani küçülmemek için büyümeliyiz)" temelli ve güvenlikleştirilmiş bir büyüme. Hâl böyle olunca biz "güvenlikleştirilmiş" bir büyüme çabasına girdikçe bunun en son ABD'nin CAATSA yaptırımları ve AB'nin olası yaptırımlarında olduğu gibi Türkiye'ye ekonomik maliyetleri olacak gibi. Bizimkisi ekonomik olarak küçülme riski getiren jeopolitik bir büyüme hedefi. Görünen 2021'de "Ekonomi mi yaptırımları mı?" ikilemi üzerinden bu paradoksu çok yaşayacağız. Mesela sınırımızın 500 km ötesinde uçan uçakların gözüne ışık tutmak, hatta onları 250 km'den düşürmek için aldığımız, bu sayede bizi jeopolitik büyüten S-400'leri yaptırımların ağırlaşması pahasına aktive etmek mi etmemek mi? Bu soru 2021'de "Yeniden Büyük Türkiye: Ama nasıl?" esas sorumuzun da cevabı olacak gibi.
Gerçekten de mevcut statükoda Türkiye'ye biçilen rollere artık sığmıyoruz. Giydiğimiz elbise bize küçük geliyor. Bize yeni bir elbise lazım. Türkiye büyümeli.
Ama "büyümeden" ne anlıyoruz? Mesela bir ülkede ekonomik refahın artması, demokrasi ve özgürlük alanlarının genişlemesi, itibarlı küresel endekslerde yukarıya doğru çıkış da büyüme demek değil mi?
Libya anlaşmasını ve Doğu Akdeniz'deki haklarımızı savunmak için silahlı bir tokuşmayı göze alıyoruz. "Mavi Vatan" ya ölürüz ya da öldürürüz. Ama eğitim kalitesinin ölçüldüğü PISA endeksinde yerlerde sürünmemiz veya BM İnsani Gelişme Endeksindeki vasat görünümümüzle mücadele için aynı kararlılığımız yok. Demek ki küresel endekslerdeki büyümeyi pek umursamıyoruz.
O zaman soralım: Acaba Türkiye'nin dış politikada büyümesi daha ekonomi, refah ve insani gelişmişlik odaklı hale getirilebilir mi? Türkiye'nin barışçıl büyümesi mümkün mü? Acaba büyümemiz ne kadar demokratikleştirilebilir?
Bence 2021'de dış politika alanında muhalefetin temel görevi, diğer ülkelerle her jeopolitik tokuşmada iktidarın arkasına dizilivermek değil yukarıdaki temel soruların cevaplarına kafa yormak olmalı.
Yazarlar
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.09.2021
9.09.2021
11.08.2021
5.04.2021
2.01.2021
16.03.2020
23.11.2019
31.08.2017
12.08.2017