Metin Gürcan
Merhaba dostlar. Böyle ara ara önemli gördüğüm dış politika ve güvenlik konularında analitik, bütüncül perspektiften olayları analiz eden ve politika öneren yazılar yazmak niyetindeyim. Çünkü Ver Mehteri tadındaki toksik 'coşkusal gerçekliğin' hepimizi zehirlediği şu kritik günlerde ihtiyaç var.
'Türkiye'nin Suriye grand stratejisi ne olmalı?' sorusu önemli zira Fırat batısında İdlib, Afrin ve Jarablus-Al Rai-Al Bab cebi ile Fırat Doğusunda Barış Pınarı Harekâtı ile tuttuğumuz Rasulayn-Tal Abyad-M4 yolu cebinin akibeti bu soruya bağlı.
Şubat ayı başından beri şu ana kadar 58 şehit, 200'i aşkın yaralı verdiğimiz ve yüz milyonlarca dolar maliyetli İdlib merkezli Bahar Kalkanı Harekâtı 5 Mart Moskova Mutabakatı ile dondu. Aynen Ekim başında Fırat doğusunda başlayan Barış Pınarı harekâtının Ekim sonunda donup kalması gibi.
27 Şubat'ta İdlib güneyinde 34 askerimizin bir hava saldırısı ile şehit edilmesi sonrasında kapsamlı bir harekâta dönüşüp Bahar Kalkanı adını alan askeri çabalarımız 29 Şubat-2 Mart arası ANKA ve TB2 silahlı İHA'larla beraber yoğun topçu ve roket atışları, F16'larımızın Suriye hava sahasına girmeden 30-35 km'den yaptığı AMRAAM hava-hava füze atışları ve kritik bölgelerdeki MANPADS savunması ile zirvesi noktasına ulaştı. Gerçekten de silahlı İHA'larımız ve yoğun topçu/roket atışlarımız özellikle Esad güçleri ile Şii yanlısı milislerin kritik hedefleri ile lider kadrolarına büyük kayıp verdirdi. Ancak İdlib'e sevk edilen 1000'den fazla Şii milis ile Rusya'dan Lazkiye limanına gönderilen iki gemi dolusu zırhlı araçlar sayesinde (ki ilginç şekilde bu gemiler bizim boğazlarımızdan geçti) sahadaki operasyonel resim hızla eski haline döndü.
Türkiye 29 Şubat-3 Mart arasındaki yoğun askeri gayretleri ile İdlib hava sahasında yer yer mevzi hava üstünlüğü sağlayıp taktik etki üretebildi ancak bu etki karada Esad güçlerini ele geçirdikleri yerlerden çekilmelerine yol açacak şekilde bir kara harekâtı ile taçlandırılamadı ve 5 Martta Moskova'da harekât dondu. Bana göre harekâtın donması iyi de oldu. Moskova'nın araya girmesi ve Ankara'nın da uzlaşı yanlısı tutumu sayesinde İdlib nedeniyle Şam'la bir konvansiyonel çatışmanın, İran yanlısı milislerle belki de yıllar sürecek bir Vekalet Savaşının önü alınmış oldu. Ama şimdilik. Çünkü Moskova Mutabakatı hala çok ama çok kırılgan.
Şimdi kritik gün bu gün. Moskova Mutabakatı'na göre 15 Mart'ta Lazkiye'yi önce İdlib'e sonra Halep'e bağlayan kritik M4 yolu üzerinde Türk-Rus ortak askeri devriyeleri başlayacak ve yolun kuzeydeki 6 km.si Türkiye, güneydeki 6 km.si Rusya kontrolünde olacak şekilde bir 'Güvenlik Koridoru' oluşturulacak.
Moskova bu Güvenlik Koridoru'na Lazkiye'deki ve Humeym Hava Üssün'deki askeri varlığını radikallerin (Rusya'ya göre teröristlerin) saldırılarından korumak için şiddetle ihtiyaç duyuyor. Ama sanırım bu Güvenlik Koridoru'nun Ankara'ya yüklediği iki sorumluluk var:
- İlk maliyet Ankara'nın M4 yolu kuzeyinde bulunan ve Moskova Mutabakatı'nı tanımayacaklarını ve savaşmaya devam edeceklerini açıklayan radikallere karşı gerekirse askeri operasyonlar dahil her türlü tedbiri alma sözü,
- Diğeri ise bu Güvenlik Koridoru nedeniyle M4 yolunun güneyinde Rusya (dolayısı ile Esad) kontrolünde yaşamak istemeyen binlerce Suriyelinin önce kuzeye sonra Türkiye sınırına doğru göçü.
Görünen o ki Rusya İdlib'i çok istiyor ama İdliblileri istemiyor. Moskova'nın ve Esad rejiminin amacı bu Sünni muhalif grupları ve ailelerini kuzeye doğru sürmek. Bu da yavaş yavaş gerçekleşiyor.
Moskova Mutabakatı ile Esad güçleri doğuda M5 yolunun kesin kontrolünü ve yaklaşık 3000 kilometrekare toprak, güneyde ise M4 yolunun altında yaklaşık 800 kilometrekare toprak (ki bu topraklar İdlib'in en verimli tarım alanları) kazandı.
Yine halen M5 yolu doğusunda Soçi Mutabakatı kapsamında ve Rusya korumasında olsa da tamamen kuşatılmış 4 gözlem üssümüz, İdlib güneyinde ise aynı durumda 2 gözlem üssümüz var. Ankara İdlib'te nihai bir karar alınmadan bu üslerin geri çekilmeyeceğini sürekli vurguluyor.
Her ne kadar Halep batısında Hizbullah ve bazı Iran yanlısı milis gruplarına yönelik hava saldırılarımızda Şii milislerin lider kadrolarından ölenler olsa da Kasım Süleymani'nin öldürülmesi sonrasında ABD ile gerilim ve Korona Krizi nedeniyle zor günler yaşayan Tahran Ankara'ya sert tepki vermedi ve krizi yumuşatma yolunu seçti. Bu bizim için bir artı. Ama Tahran'ın krizi daha ne kadar daha yumuşatmaya devam edeceği ise meçhul.
Sanırım özelde İdlib konusunda genelde Suriye kuzeyi hakkında Ankara'da 3 yaklaşım ön plana çıkıyor:
- İlk yaklaşım ABD'nin Kasım Süleymani öldürmesi sonrasında giderek yükselen ABD-İran askeri krizden faydalanmayı amaç ediniyor. Bu yaklaşımdakilere göre 'İdlib, Trump'ın Washington'da Kongre ve Pentagon'a karşı elini güçlendirecek şekilde Türkiye'nin Rusya-İran ekseninden uzaklaşmasına imkan verebilir.' Bu yaklaşıma göre Suriye'de Rusya ve İran'a mesafe koyma pahasına ABD ve İsrail ekseni ile bir askeri işbirliğine girmek hem Türkiye'nin artık asimetrik bir 'bağımlılığa' dönüşen Rusya ile ikili ilişkilerini dengeler hem de Suriye'de askeri anlamda daha kalıcı olmasının kapısını açar. Bu nedenle Suriye'de hızla ve sert bir şekilde Rusya-İran treninden inip ABD-İsrail trenine binmek Suriye'deki Türk askeri varlığını daha kalıcı hale getirebilir.
- İkinci yaklaşım ise 'Masayı kimle kurdu isen onunla topla' prensibi gereği özelde İdlib genelde Suriye kuzeyinde nihai resim oluşuncaya kadar Rusya-İran ekseninden çıkmamayı ve kriz sürecini bu şekilde yönetmeyi esas alıyor.
- Son yaklaşım ise Türkiye'deki 'coşkusal gerçeklikten' ve silahlı İHA'larımızın attığı 40 kg.lık UMTAS mikro akıllı mühimmatlarının yarattığı taktik etkiden (burada mikro tanımı önemli) aşırı şekilde etkilenip mevcut askeri kapasitemize güvenerek 'Gerekirse Türkiye kendi bağını kendi keser' şeklinde meseleyi ele alıyor. Ama kimileri eleştirse de sürekli dediğim gibi hava sahası hakimiyeti sorununu aşamamamız ve karada ÖSO'nun taaruzi askeri yetenekleri ile 'alan hakimiyeti/toprak kontrolü konusundaki problemler bu yaklaşımın en temel kısıtları.
Bir şeye çok seviniyorum. Allah'tan Sn. Cumhurbaşkanı ve üst düzey karar alıcılar ilk yaklaşımı benimseyip 5 Mart'ta Moskova'ya gerekirse gemileri yakmak için gitmediler ve bir şekilde Moskova'dan bir uzlaşı çıktı.
Sistematik saldırılarına maruz kaldığım bazı kesimlerin anlamadığı ve benim sürekli tekrar ettiğim şey şu: İdlib'te sahaya 12 bine yakın Mehmetçik'i sürmüşken ve birliklerimiz İdlib'te her yere dağılmışken sert bir U-dönüşü ile uzun müddet içinde seyahat ettiğin Rusya-İran treninden inip ABD-İsrail trenine binmeye çalışırsan bunun faturasını sahadaki Mehmetçik öder. Ödedi de nitekim.
Yine 27 Şubat'ta Mehmetçik'e yönelik hava saldırısı sonrası bir kısım medyamızdaki yorumlar, bazı karar alıcılarımızın ifadeleri İdlib'teki siyasi hedefimizin hızla 'mülteciler için güvenli bölge eldesi ve ateşkes tesisinden' 'Suriye'de rejim değişikliğine' kayıyormuş gibi hissetmemize neden oldu. Unutmamak gerekir ki 'Rejim değiştirmek' çok uzun, yorucu/yıpratıcı ve çok pahalı bir iş. Dünyanın askeri ve ekonomik süper gücü ABD, Afganistan'a 15 yıl, 9800 asker, 1.2 trilyon $ ve Irak'a 13 yıl, 4900 asker ve 2.2 trilyon $ gömerek bunu öğrendi. Kısaca rejim değiştirme konusunda Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok.
Şimdi bu kadar bilgi bombardımanından sonra en baştaki soruya geri dönelim: 'Türkiye'nin Suriye grand stratejisi ne olmalı?'
Bu sorunun cevabı öncelikle askeri değil siyasi. Yani ne askerler ne de silahlar (yani askeri kapasiteniz) bu soruya cevap veremez. Çünkü siyasi karar alıcıların tercihleri neticesinde şekillenecek grand strateji ve uygulanacak politika setlerinin başarısını veya başarısızlığının faturasını seçim sandığında vatandaş verecek.
grand strateji özü itibarı ile ya taaruzi ya da savunmaya yönelik olur. O zaman Suriye'de grand stratejimizin ne olacağını sorusunu şu şekilde formüle edebiliriz: Acaba;
- Suriye'den gelebilecek tehditlerden KORUNMAK için savunma merkezli mi,
- Yoksa Suriye'den toprak/petrol/güç/para KAZANMAK için taaruzi bir bakışla mı Suriye'de bulunmalıyız?
Suriye'de Korumacı bir tutumla bulunuyorsak Suriye kaynaklı risk ve tehditlerden çekiniyoruz, onların Türkiye içine akmasına izin vermemek için tüm askeri, ekonomik, diplomatik ve sivil gayretlerimizi yoğunlaştırıyoruz demektir.
Bu tutum esas ise Entegre Sınır Güvenliği, hem Suriye'de sınıra yakın hem de Türkiye içindeki mülteci hareketlerinin kontrolü, Türkiye güvenliğine yönelik istihbarat eldesi, ne pahasına olursa olsun ateşkesin devamı, Türkiye'deki toplumsal kutuplaşmanın kaldırılması ve hassas sosyo-ekonomik sinir uçlarının törpülenmesi gibi askeri ve sivil gayretler ön plana çıkıyor.
Suriye'de KAZANMAK için bulunuyorsak o zaman risk ve tehditlerden çekinmiyoruz, belki kısa dönemde 1 kaybetsek de uzun dönemde 3-5 kazanmayı hedefliyoruz demektir. O zaman da sıkı ve uzun sürecek bir vekalet savaşı için ÖSO unsurlarına yönelik 'eğit & donat programları', aynen İsrail'in yaptığı gibi gerekirse Şam'daki kritik hedefleri vurulabilecek ve Suriye hava sahasında bölgesel de olsa 'Uçuşa Yasak Bölge' tesis edebilecek askeri yetenekler ile aynen 27 Şubat gecesi yaşadığımız gibi 30'lu, belki de daha fazla kayıplı şehitleri verme ihtimaline rağmen mücadeleye devam etme azim ve kararı gerekir. Ayrıca Suriye'de ne yapıp edip 'kazanma' isteğimiz bir konvansiyonel çatışmayı da tetikleyebilir.
Kısaca 'Suriye'de Nasıl bir grand strateji?' sorusunun cevabı başka bir soru: Suriye'den korunmak için mi yoksa Suriye'de kazanmak için mi Suriye'de bulunuyoruz?
Cevabınız var mı? Hayırlı olsun... O zaman demek ki grand strateji işinden anlıyorsunuz...
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları



















































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.09.2021
9.09.2021
11.08.2021
5.04.2021
2.01.2021
16.03.2020
23.11.2019
31.08.2017
12.08.2017