Metin Gürcan
Olay-1: 30 Ağustos Zafer Bayramı etkinlikleri kapsamında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde verilen resepsiyona Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın eşi Şule Akar Hanımefendi’nin, Kuran-ı Kerim tilaveti ve ardından edilen dua boyunca başını şalla örtmesi damgasını vurdu. Böylece ilk kez bir Genelkurmay Başkanı eşi, bir resepsiyonda başörtüsü ile görüntülenmiş oldu ve konu sosyal medyanın gündemine oturdu.
Olay-2: Geçen Cumartesi Isparta’da, acemi bir erin çarşı iznine çıkarken giydiği ve İsmailağa Cemaati kimliğini yansıtan kıyafeti nedeniyle hakkında soruşturma başlatıldığı haberi bugün medyaya yansıdı. Daha önce acemi birliğine teslim olurken bu kıyafetle Nöbetçi Astsubay tarafından nizamiyeden kışlaya girmesine izin verilen acemi er, aynı kıyafetinin izin günü Nöbetçi Subay olan yarbayın müdahalesi ile ‘çarşısının kitlenmesine’ ve daha askerliğinin üçüncü haftasında soruşturma geçirmesine neden olacağını tahmin edebilir miydi? Bunu bilmiyoruz ama bu olayın ortaya çıkardığı bir çarpıcı gerçek var: Bu askeri o kıyafeti ile nizamiyeden içeriye kabul eden astsubay ile iki hafta sonra aynı kıyafeti nedeniyle hakkında soruşturma başlatan yarbayın laiklik algıları birbirinden kesinlikle farklı. Popüler akıl ‘Astsubayın davranışı mı yoksa yarbayın davranışı mı doğru?’ sorusunu tartışır ve mesele siyasallaşır. Ama benim sorum daha derin: Hangisi doğru hangisi yanlış tartışmasına girmeden, şu anda Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’nın aynı kışlasında bu kadar farklı iki laiklik algısı olması anormal değil mi?
Olay-3: 15 Temmuz’dan sonra Harp Okullarının kapatıldığını biliyoruz. Daha sonra Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanarak açılan Harp Okullarına sivil üniversitelerden ara sınıf öğrenci alındığını da medyadan öğrendik. Bu öğrencilerden gelen ve BİMER’e de yansıyan şikayetlerin başında Harp Okullarında yakın mesafede namaz kılmak için yeterli cami/mescit olmaması gösteriliyor. Örneğin Kara Harp Okulu’ndaki tek cami ile en uzak tabur binası arası mesafe yaklaşık 600 metre. Her vakit namazında camiye gidiş ve gelişin zaman aldığı ve mesaiyi aksattığı gerekçesi ile namaz kılan öğrenciler tabur binalarında da mescit açılmasını istiyormuş. Yaklaşık 300 Harbiyelinin eğitim gördüğü tabur binalarına mescit açılmasına izin verildi diyelim. Bu sefer namaz kılan Harbiyeliler taburlardaki koğuş, dershane, kafeterya, eğitim alanı gibi farklı bölgelere de mescit ister mi? O zaman Kara Harp Okulu’na yüzlerce küçük mescit yapmak lazım gelecek. Acaba Kara Harp Okulu’nda namaz kılan Harbiyelilerin ibadet ihtiyaçları ile okulun mesai disiplini arasındaki hassas denge gözetilerek kaç mescit olmalı? Acaba her tabur bölgesine tek bir mescit mi açmalı? Yoksa Koğuşlar bölgesi, kafeterya, dershane bölgesi ve eğitim alanlarına ayrı ayrı dört mescit mi açmalı?
Yoksa dershaneler bölgesindeki her kata, koğuşlar bölgesindeki her kata belki de sayıları on beşi geçecek mescit mi açılmalı? Peki Kara Harp Okulu’nda namaz kılan Harbiyelilerin ibadet ihtiyaçlarını kolayca, en az zaman ve sürede karşılamaları ile okul içindeki mesai disiplini, profesyonel/sembolik normlar ve askeri etik arasındaki ALTIN ORAN’ı belirleyecek ve standardize/disiplinize edilmiş bir TSK Laiklik algısı var mı? Ki bu sayede bir Kara Harp Okulu ile Deniz Harp Okulu’nu, bu iki askeri okulla Astsubay Meslek Yüksek Okulu’nun arasında laiklik algısı açısından uyumu (standardizasyonu) sağlayalım.
TSK tarihi arka planı ve stratejik kültürü nedeniyle sert-laik bagajları olan bir ordu. Daha on yıl öncesine kadar biricik evlatlarının yemin törenlerine alınmayıp törenleri nizamiye dışından seyretmek zorunda kalan veya orduevlerinde subay oğlunun düğününe giremeyen annelerin hikayelerini duyardık. Veya beş on yıl öncesine kadar namaz kıldığı için TSK içinde terfi edemeyen, sürgün tayinleri yaşayan, özlük hakkı kaybına uğrayan subay ve astsubay hikayelerine de aşinayız. Bir kısmımıza göre 15 Temmuz 2016 kanlı kalkışmasından sonra TSK ‘Elhamdülillah bu bagajlarından hızla kurtuluyor.’ Ama aslında beğensek de beğenmesek de her birinin tarihi/sosyo-kültürel kökeni olan bu bagajlardan bu kadar hızlı bir şekilde kurtuluvermek ne kadar doğru? Tamam hiç kimse 28 Şubat 1997’deki TSK’nın laiklik algısını, yani eskiye dönmek istemiyor ama yeniye dair ölçü, altın oran ne? Bu sorular neden önemli? Çünkü TSK’nın laiklik algısı ve dinle ilişkisi ne yazık ki sadece askeri değil aynı zamanda toplumu da tanımlayan sosyo-kültürel bir olgu. TSK eski laiklik algısını bırakıp yeni bir ‘şeye’ dönüşürse toplum da yeni bir ‘şeye’ dönüşür. Bu konuda İslam dünyasında en iyi örnek Ziya Ül Hak dönemi (1978-1988) Pakistan Ordusunun yaşadığı dönüşüm. Ordunun bir kısmının önce dindarlaşması, sonra Selefileşmesinin yarattığı sorunları ve bunun ordunun profesyonel ve askeri etik normlarını nasıl zehirlediğini biliyoruz. Diğer örnek ise İsrail ordusu. İsrail ordusunda son on yılda Ortodoks Yahudi eğilimlerin arttığına, hatta İsrail Ordusu’nun bazı özel birliklerinde dini radikalleşmenin bile başladığına dair yazılan çizilen pek çok yazı ve rapor var.
Soru basit: Acaba TSK dinden ne kadar özgürleşmeli ve bünyesi içinde dinin özgürleşmesine ne kadar müsaade etmeli? Bu basit soru aynı zamanda iki daha karmaşık soruya da neden oluyor:
- Bu basit soruyu kim cevaplayacak? Sivil seçilmiş elitler mi yani soru ‘siyasi’ mi, yoksa askeri elitler mi yani soru ‘teknik/bürokratik’ mi?
- TSK’nın Türkiye genelindeki sayıları 200’ü aşan birlik/kışlasında bu sorunun aynı şekilde, aynı yöntemle ve aynı oranda cevaplanabilmesi için gerekli standardizasyon ve disiplinize etme mekanizmasını kim ve nasıl kuracak? Çünkü bu kritik soruda ‘komutan keyfiyeti’ istemiyoruz. TSK’nın dinle ilişkisi konusunda A komutanı gelince şöyle uygulama, B komutanı gelince böyle uygulama olmasın. Aynı zamanda ‘birlik keyfiyeti’ de istemiyoruz. Yani X Harp Okulu’nda tüm Harbiyeliler için sadece bir cami varken Y Harp Okulu’nda her koğuş ve dershane katında mescit, okul bünyesinde onlarca mescit istemiyoruz.
Karar vermemiz bir soru daha var: Sizce ordu ile toplumun laiklik algısında bir sivil-asker boşluğu olmalı mı? Yani ordunun laiklik algısı, toplumun laiklik algısından daha sert mi olmalı, yoksa ordu doğrudan toplumun aynası mı olmalı? Mesela toplumda Cuma namazı kılma oranı ile TSK’nın tüm kışlalarındaki Cuma namazı kılma oranı birbirine eşitse mi mutlu/huzurlu oluruz yoksa TSK kışlalarındaki Cuma kılma oranı toplumun genelindeki orandan daha düşükse mi? Veya ordudaki oruç tutma oranı toplumdaki orana eşitse mi kendimizi daha güvende hissederiz yoksa daha düşükse mi? Doktora tezimin önemli bulgularından biridir: TSK içinde rütbe düştükçe laiklik hassasiyeti de azalıyor. Yani rütbe ile laiklik hassasiyeti arasında doğrusal orantı var. Gene önemli bulgularımdan biri de; TSK içinde rütbe düştükçe dindarlık düzeyi artıyor ve ordu merkez-soldan merkez-sağa çekiyor (ki sözleşmeli subaylık sisteminin bu sağa çekmede katkısı büyük). Bu bizim için iyi bir şey mi?
Şimdi laiklik algısı bağlamında ordu-toplum mesafesi açısından Olay-1’i yani Sn. Şule Akar Hanımefendi’nin 30 Ağustos Resepsiyonunda Kuran okunurken ve dua esnasında şalı ile başını örtmesini irdeleyelim. Öncelikle temel varsayımımız şu: Sn. Şule Akar’ın bu davranışı hiç bir baskı, etkileme veya görüşme olmadan tamamen kendi içinden gelerek yaptığını farz ve kabul ediyoruz.
Somut gerçekler: Sn. Şule Akar sivil bir kişi. TSK ile arasında kurumsal/profesyonel bir bağ yok. O halde laiklik algısı açısından sivil toplumun bir parçası. Yine olayın gerçekleştiği mekan bir ‘kamusal mekan’ olsa da kamusal mekanda devletin sivil elitleri ve eşleri açısından baş örtüsü tartışmalarını çoktan geride bıraktık. Yani mekan açısından da onun bu davranışını ‘sıradışı’ yapan bir faktör yok.
Ancak bir başka somut gerçek ise kendisi sivil olmasına rağmen Genelkurmay Başkanı ile evli. Yani o bir ‘Komutan Eşi’ yani ‘Hanımefendi’. Ve o ‘Hanımefendilik’ statüsü TSK’nın kurumsal kültürü gereği onu ne yazık ki üniformasız asker yapıyor.
TSK’da ‘Hanımefendi’ Kültürü
Dünyanın neresine giderseniz gidin her ordunun kimimize saçma, kimimize yanlış, kimimize ilginç gelen profesyonel, askeri etik ve sembolik normları vardır. Ordular bu normlar üzerine inşa edilir. TSK’nın kurumsal kültüründe ‘Hanımefendi’ olmak aynı zamanda eşi olan Komutanın da makamını temsil etmek anlamına gelir. Tam da bu nedenle örneğin bir birlikte, birlik komutanının eşi ‘Hanımefendi’nin tertip ettiği çaya veya kermese giden subay ve astsubay eşleri otobüse eşlerinin rütbe ve kıdem durumuna göre oturur. Çay ve kermesteki görevler rütbe ve kıdem durumuna göre belirlenir. Yüzbaşı eşi albay eşi yanında ‘Esas Duruş’ gösterirken albay eşi general eşinin yanında aradaki kıdem farkını saygısı ile hissettirir. TSK’daki ‘Hanımefendi’ kültürü aslında hukuki ve bürokratik anlamda sivil bir şahıs olan Sn. Şule Akar’ı sembolik açıdan ‘asker kişi’ yapıyor. Ben Şule Hanım’ın daha önce de Kuran okunan 2015 ve 2016 30 Ağustos Resepsiyonlarında başını örtüp örtmediğini bilmiyorum ama katıldığı Şehit Cenaze Töreni ve mevlitlerde Kuran Tilaveti ve dua olunca başını ‘saygı gereği’ kapattığını bilenlerdenim.
Şimdi soru şu: Gerçekte bir sivil ancak sembolik açıdan ‘Hanımefendi’ kültürü nedeniyle ‘asker kişi’ olan Şule Hanım’ın dini hassasiyeti gereği başını şalı ile örtmesi TSK’nın laiklik algısını yıpratır mı? Bu sorunun iki cevabı var:
- Şayet ‘Laiklik algısı açısından ordu ile toplum arasında bir boşluk olmamalı’ diyorsanız yıpratmaz çünkü zaten toplumdaki kadınların büyük çoğunluğu Türkiye’de cenaze, mevlit, mezarlık ziyareti gibi nedenlerle bulundukları bir yerde Kuran okunurken veya dua esnasında başlarını kapatıyorlar. Yani bu durumda Şule Hanım toplumdaki kahır ekseriyetin yaptığı bir davranışı sergilediği için sorun yok.
- Ancak şayet ‘Laiklik algısı açısından ordu ile toplum arasında boşluk olmalı. TSK’nın laiklik hassasiyeti toplumun genelinden daha fazla olmalı’ diyorsanız o zaman Şule Hanım’ın sembolik asker kişiliğine vurgu yapıyor ve onun da ‘asker gibi’ davranmasını istiyorsunuz demektir. Yine temsil ettiği sembolik değerler açısından kendisine özel önem atfettiğiniz Genelkurmay Başkanı eşi olma yani ‘Hanımefendilik’ üzerinden Şule Hanım’ın da laiklik hassasiyeti gereği bu davranışı yapmaması gerektiğini düşünüyorsunuz demektir. Çünkü biliyorsunuz ki TSK’daki ‘Hanımefendi kültürü’ nedeniyle Komutan Eşi yeni bir şey yaparsa o hemen taklit edilir. Bu durumda bakalım bundan sonra Kuran veya dua okunurken başını örten başka general eşleri görecek miyiz?
Bir de Şubat 2017’de Milli Savunma Bakanlığınca yapılan düzenlemeyle, Genelkurmay karargahı, kuvvet komutanlıkları ve bağlı birliklerde görev yapan kadın subay ve astsubaylar başörtüsü takmasına izin verildiğini hatırlatmak isterim. Henüz resmi üniforması içinde başörtülü bir subay görmedik ama başörtülü harbiyeli ve astsubay mevcut.
Sonuç olarak Olay-1, Olay-2 ve Olay-3 çok kritik bir konu olan TSK’nın laiklik algısı ve laiklik algısı açısından ordu-toplum mesafesi ile doğrudan alakalı. Bu konuya çok iyi kafa yorup tesadüfi süreçler, popüler ve magazinsel gündemlerle sürecin bizi yönetmesine izin vermemeliyiz. TSK’nın topluma eşit düzeyde mi yoksa daha yüksek düzeyde mi laiklik hassasiyeti olacağı bir yandan onun operasyonel etkinliği ve profesyonelliği ile ilgili iken diğer yandan geleceğimizle de doğrudan alakalı.
Yazımın sonunda temel sorumu şuraya tekrar asayım: Acaba TSK dinden ne kadar özgürleşmeli ve kendi içinde ne kadar dine özgürlük vermeli? Buna "kim" karar verecek: Sivil elitler mi, askeri elitler mi? Cevabınız?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.09.2021
9.09.2021
11.08.2021
5.04.2021
2.01.2021
16.03.2020
23.11.2019
31.08.2017
12.08.2017