M.Şükrü HANİOĞLU
Türkiye “toplumsal sembollerin belirlenmesi,” “hatırâ duraklarının seçimi” ve “anıların törenselleştirilmesi” konularında çoğulculuk temelli çözümler üretmelidir
Türkiye'de uzun süre tekelci biçimde üretilen "tarih" ile onun "dönüm noktaları" olarak kavramsallaştırdığı toplumsal hatırâ duraklarının sorgulanması "sembol" ve "anma"lar üzerinden yapılan çatışmanın ivme kazanmasına neden olmuştur.
Neolitik çağda medeniyetin temelini atan "proto Türkler"le başlayan uzun süreçte "ne olduğu" konusunda tartışmaya kapalı yargıları dikte eden tekil "tarih," yarattığı kurguyu millet inşa edilmesi ve toplumsallaştırma süreçlerinde araçsallaştırmıştır.
Millî bayramlar, anma günleri, semboller ve merasimler "tarih"in bu alanlarda hizmet sunmasını sağlayan araçlar olmuşlardır. "Osmanlı" tarihini, medeniyet kurucusu bir ırkın öz kültür ve değerlerine yabancı, onlarla çatışan bir inanç sisteminin etkisi altında tereddîye uğradığı bir zaman dilimi olarak kavramsallaştıran, onu "Türklerin parlak geçmişinin kara deliği" olarak "parantezleştiren" resmî yaklaşım, "neyin anılacağı," "hangi sembollerin kullanılacağı" ve "törenlerin nasıl icra edileceğini" bu çerçevede belirlemiştir.
Yaratılan tekil tarih iki ana zaman diliminden seçimler yapmaya çalışmıştır. İlk olarak proto Türkler, Hititler, Sümerler benzeri uzak geçmişin "Türk" toplumları büyüteç altına konulmuş ve güncellikle ilintilendirmiştir. Ancak bu çabalar, malzemenin sınırlılığı ve süreklilik tesisinde karşılaşılan zorluklar nedeniyle belirli bir noktanın ötesine taşınamamıştır.
Kurumlara Etibank, Sümerbank gibi adlar verilmesi, Hitit Güneşi'nin sembol olarak kullanımı benzeri girişimler millet inşa edilmesi ve toplumsal dayanışma oluşturması alanında sınırlı etki yaratmışlardır. Hitit ve Sümer toplumlarında yaşayan "atalar"la kan grubu, brakisefal kafatası, proto Türkçeden türeyen dil benzeri alanlarda varolduğu iddia olunan ortaklıklar, son tahlilde, ortalama bireyin kendisini toplumun ayrılmaz parçası olarak görmesi alanında sınırlı etki yapmıştır. Bu tarihsel kesit, benzer nedenlerle, anlamlı "hatırâ durakları" ve merasimler yaratılmasına da imkân vermemiştir.
Erken Cumhuriyet'in tekil tarihi, bu nedenle, 1919 sonrası üzerine yoğunlaşmıştır. Güçlü lider kültü ile takviye edilen tartışılmaz tarih, Müslüman milliyetçiliğinin ideolojik motor gücünü oluşturduğu "mücahede-i millîye"yi Türklerin Darwinist "mücadele- i millîye"sine dönüştürdükten sonra bunun kilometre taşlarını sembolleştirmiştir.
Binlerce yıllık bir tarihî "yürüyüş"ün altı yüz yıllık "parantezi" olan Osmanlı geçmişine ise ancak lider kültü inşa'ına yardımcı olması durumunda müracaat olunmuştur. Örneğin, Çanakkale Savaşları, bu amaçla emperyal bir ölüm kalım mücadelesinin cephelerinden biri olmaktan çıkarılarak, çağdaş Türk devletinin temellerinin atıldığı bir direniş olarak kavramsallaştırılmış ve önemli bir toplumsal hatırâ durağı haline getirilmiştir.
Millî, dinîye karşı
Erken Cumhuriyet liderleri 1919 sonrasından devşirilen anma günleri ve yaratılan hatırâ duraklarının toplumsal dayanışmayı sağlama, bireylerde aidiyet duygusunu güçlendirme ve millet inşa etme alanında önemli olduğunu düşünmüşlerdir.
Bu Erken Cumhuriyet kadrolarının gerek doğrudan gerekse de Ziya Gökalp aracılığı ile Durkheim'dan aldıkları bir düşüncedir. Avustralya yerlilerinin "corroboree"lerini tahlil eden Durkheim, kolektif âyinlerin, topluluğun değerlerinin bireye nakledildiği, onun aidiyet duygusu ile grubun dayanışmasının güçlendirildiği merasimler olduğunu vurgulamıştı.
Yeni rejim kurucuları önemli tarihî günleri bu tür duyguları ve toplumsal dayanışmayı güçlendirecek "merasim/ âyin"ler olarak araçsallaştırmaya çalışırken iki temel yaklaşımı hayata geçirmeyi düşünmüşlerdi.
Bunlardan birincisi, Durkheim ve dönemin diğer önemli düşünürlerinden alınan, modern dünyada "millî"nin "dinî"nin yerini alacağı ve tedricen kutsallık tekeli oluşturacağı tezi idi. Bu, şüphesiz Erken Cumhuriyet tasavvurunun, "dinlerin kısa sürede tarihe karışacağını" savunan güçlü bilimci varsayımlarıyla da uyum halindeydi. Yeni rejim, bunun yanı sıra "devr-i sâbık" yaratılmasından kaynaklanan "sembol" ve "hatırâ" boşluğunu Eric Hobsbawm'ın "gelenek icadı" olarak kavramsallaştırdığı yolla doldurmaya çalışmıştı. Bu alanda da Fransa örneği taklit edilerek "Cumhuriyet öncesini dışlayan" gelenekler üretilmiş ve hatırâ seçiciliği tekeli tahkim edilmişti.
Emperyal geçmişi paranteze dönüştüren, dinî semboller ve dinle ilintilendirilen kolektif faaliyeti "millî"nin kutsallık tekeli önünde engel olarak gören Erken Cumhuriyet siyasetleri ve icat edilen gelenekler, söz konusu nedenlerle, Üçüncü Cumhuriyet Fransası'ndakini andıran bir çatışmanın tohumlarını atmışlardır.
Ancak dinin, asır sonu düşüncesinin varsayımlarının tersine direnmesi, daha sonra yeni geleneklere, sembollere kaptırdığı alanı geri almaya başlaması, eski gelenekleri canlandırırken "yenilerini" de icat etmesi ve alternatif "tarihler" yaratılması Fransa'dan farklı gelişmelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Çoğulcu çözüm
Millî ve dinî sembol ve hatırâ durakları arasında kızışan rekabet, "gelenek icadı"nın artan hızla sürdürülmesi ve Osmanlı geçmişinin romantikleştirilmesi ile yaratılan alternatif tarih, "anma günleri" ve "tören"lerin sosyal "dayanışmayı artırmak" yerine toplumu "bölenve kutuplaştıran" bir işlev üstlenmesine neden olmuştur.
Gelinen noktada "toplumsal sembollerin belirlenmesi," "hatırâ duraklarının seçimi" ve "anma/ merasimlerin icrası" konularında "rekabetin kızıştırılması" ve "çatışma" yerine "çoğulculuk" temelli çözümler üretilmesi gereklidir.
Bunun gerçekleştirilmesi için ise "dinî" ile "millî"nin çatışmasının "kaçınılmaz" olduğu varsayımının terkedilmesi, tartışılmaz tekil bir "tarih" değil farklı olayları dönüm noktaları biçiminde kavramsallaştırma yoluyla inşa edilen değişik "tarihler"in varolduğunun kabûlü, "gelenek icadı" alanında dayatıcılığa karşı çıkılması ve dışlayıcı parantezler yaratma yerine kapsayıcı devamlılığın vurgulanması gerekmektedir.
Tekelci dayatmalar yerine "farklılık"ın kabûlü ve "uzlaşma"nın tercihi durumunda bunları gerçekleştirmek zannedildiğinden kolay olacaktır. Bu yapıldığında "dinî" ile "millî"nin birbirinin alternatifi olmadan törenselleştirilmesi, tarihî devamlılığın "Osmanlı geçmişi" ya da "Cumhuriyet tecrübesi" parantezine alınmadan vurgulanması ve toplumun gelenek icadı alanında serbest bırakılmasının çok da zor olmadığı görülecektir.
Buna karşılık "dinî-millî" sembol çatışmasını körüklemek, alternatif tarihleri "yeni tekil tarih inşa etmek" amacıyla üretmek, geçmişte paranteze alınmış dönemleri romantikleştirerek sahiplenirken diğerlerini benzer biçimde dışlamak "anma"ları toplumsal çatışma aracı haline getirecektir.
Unutulmaması gerekir ki, toplumların geçmişi nasıl hatırladıkları ve hangi biçimlerde yeniden ürettikleri onların çoğulculuk ve demokrasiyi ne ölçüde içselleştirdiklerinin de önemli bir göstergesidir.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Unuttuğumuz savaş
19.11.2018 - İstiklâl Marşı’nı okuyarak ırkçılık mı yapıyoruz?
12.11.2018 - Otoriter ritüel ve söylemleri eleştirmek “Türklük” karşıtlığı mıdır?
5.01.2018 - “Temsilî demokrasi” krizinde Türkiye
29.10.2018 - “Millî irade-vesayet” kısır döngüsünü kırmak
22.10.2018 - Avrupa’da ne yükseliyor?
15.10.2018 - Ortadoğu Balkanlaşırken Ortadoğulu da Balkanlılaşıyor mu?
- “Sosyal medya”nın demokratikleştirici etkisi: Gerçekleşmeyen hayal
- “Liberal” düşmanlığının hedefi “liberalizm” mi?
24.09.2018 - Eğitimde reform “hukuk sorunumuz”u çözebilir mi?
16.09.2018
Yazarlar
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
































Mourat
Sayin Mucahit Bilici, Ne zamandan beri böyle bir yazi okumamistim. Allah sizin gibi vijdanli insanlari artirsin ve size uzun, saglikli bir ömur versin!