Mümtazer TÜRKÖNE

Mümtazer TÜRKÖNE
Mümtazer TÜRKÖNE
Tüm Yazıları
Hapishaneler artık iktidar teknolojisi üretmiyor
3.10.2025
17
Muhalefeti hapse atarak hüküm sürmek iktidarları çok bayat ve maliyetli bir teknolojiye mahkûm eder. Çünkü iktidar, bu kadar baskıdan ürken kendi yandaşlarını da kaybeder. Her iktidar geçici, yandaşlar geleceklerini bugünün iktidarının yol açtığı öfkeye neden kurban etsinler? Meşruiyet kaybı tam olarak işte budur. Hapishane artık güç vermiyor, eldekileri de heba ediyor. Basiretli tüccar zarar ettiği bu teknolojiden vazgeçmek zorunda.

TBMM’de, Meclis başkanının odasında Erdoğan’ın, CHP hariç geri kalan parti liderleri ile verdiği kalabalık fotoğrafın arasına, photoshop tekniği ile Ayşe Barım’ın epeyce zayıflamış resmini yerleştirip, siyasetin hangi istikamette ilerleyeceğini tahmin etmeyi deneyin.

Bir ilişki var mı?

Hukuka dönerek yumuşama, yargı sopasıyla siyasî krizler yaratıp muhalefetin kolunu kanadını kırmak yerine müzakere ederek ve uzlaşarak demokrasi sınırları içinde yönetişim dönemi mi başlıyor?

Bir tek bu fotoğrafa göre hüküm veremeyiz. 2023’ten bu yana “yumuşama” tabir edilen bahar rüzgârları birkaç kez ülkeyi kapladı. Hepsi geçici oldu. Bugün itibarıyla siyaset sahnesi, Saray’ın muhalefeti toptan imha kastıyla giriştiği seri operasyonların kâbus gibi çöktüğü daracık bir alana tıkılmış vaziyette.

Meclis’teki fotoğrafa, benzerleri çok tekrarlandığı için tek başına anlam yüklemek erken olur. Arkasından bir şeyi gelmesi lâzım.

Neyin?

Ayşe Barım’ın devamının.

Feti Yıldız’ın Anayasa’nın 90. maddesini öne sürerek, AİHM kararlarının uygulanmasını istemesi, Meclis’teki fotoğraftan çok daha anlamlı bir işaret olabilir.

AİHM kararları dendiği zaman, bu ayın 8’inde Selahattin Demirtaş kararı var. Bu karar aynı dosyada yargılananları kapsıyor. AYM kararları ile birlikte Osman Kavala, Can Atalay ve benzer durumda olanlar var.

Anayasa’nın 90. maddedeki amir hükmüne rağmen, AİHM kararlarının, aynı şekilde anayasanın açıkça bağlayıcı kılmasına rağmen AYM kararlarının uygulanmaması, İktidar sahiplerinin hukuk devletine ve anayasa düzenine açıkça meydan okuması anlamına geliyor. Vatandaşlar açısından da temel haklar düzeninde anayasal güvencelerin işlemediğini gösteriyordu.

Türkiye’nin normalleşmesi ve siyasetin yapıcı şekilde yumuşaması için atılacak ilk adım bu yüzden Demirtaş’ın, Kavala’nın, Atalay’ın, Ayşe Barım’ın dışarda olduğunu gösteren resmine benzer bir fotoğraf vermesine bağlı olacak. Meclis’teki fotoğraf değil.

Umut veren çok daha önemli bir şey var. İktidar teknolojisi olarak özgürlüğü yok etmek üzerine bina edilen hapishanenin artık bir işe yaramaması. Tutuklamalar, tutuklu yargılamalar artık iktidara güç temin etmiyor, rakiplerini ezip yok etmesine yetmiyor.

İktidar tekniği olarak Hapishane:

Bir vatandaşı kolundan tutup hapse atmak bir tedbir veya ceza olmaktan önce doğrudan iktidarın güç pratiğidir. Foucault’nun meşhur kitabı Hapishanenin Doğuşu’nu okursanız, basit ve yalın bir teknik olarak başlayan bu pratiğin günümüzde tam olarak bir teknolojiye dönüşmesini takip edebilirsiniz.

Foucault hapishanenin, yargı sisteminin değil iktidarın bir aygıtı olduğunu ısrarla vurgular. Bu aygıt iktidarın doğrudan insan bedeni üzerinde hakimiyet kurmasını sağlar. Hapishaneye tıkılan birinin kendine ait bir zamanı, özel hayatı, gündelik alışkanlıkları; özgürlüğün ötesinde aklınıza gelebilecek, hayallerinden başka hiçbir şeyi yoktur. İktidar koltuğunu hapishane üzerine yerleştiren bir güç, herkesi işte bu her şeyinden mahrum bırakmakla tehdit etmektedir.

Eskiden tutuklu yargılananların tutulduğu yerler ile mahkûmların cezalarını çektikleri yerler iki farklı mekân idi. Birincisine tutukevi veya tevkifhane, ikincisine ise cezaevi denirdi. Ayasofya’nın dibinde, şimdi lüks bir otel olan edebiyatımıza epeyce malzeme veren eski binanın kapısında hala “Sultanahmet Tevkifhanesi” yazar. Tutuklu yargılama, iktidar marifetiyle bir cezaya dönüşünce aradaki fark ortadan kalktı. Tutuklular ile mahkumlar aynı çatı altında, sadece farklı koğuşlarda tutulmaya başlandı.

Hapishane, iktidarın maskeli cellat gibi tehditkâr yüzüdür; ancak yönetecek bir ülkeniz var, ne yapacaksınız? Herkesi tehdit ederken hukuk düzenini alt üst ederseniz ortada halkın karnını doyuracağı bir ekonomi, düzgün-düzenli bir devlet olarak kuracağınız uluslararası ilişki alanı kalmaz.

Geldiğimiz yer işte burası.

Uzun bir parantezin sonu:

15 Temmuz, ülkeyi tüccar mantığı ile yöneten iktidarın eline baskı araçlarını ve bir iktidar kulesi olarak hapishaneyi kullanma bahanesini verdi. Dikkat ederseniz bugün anayasaya aykırı bir şekilde cezaevinde özgürlüğünden mahrum bırakılanların tamamı, 15 Temmuz’un OHAL düzeninin kurduğu ağa takılanlardı. CHP’yi hapishaneler eliyle tasfiye operasyonları bu zincire eklenip bugünlere geldi.

Muhalefeti hapse atarak hüküm sürmek iktidarları çok bayat ve maliyetli bir teknolojiye mahkûm eder. Çünkü iktidar, bu kadar baskıdan ürken kendi yandaşlarını da kaybeder. Her iktidar geçici, yandaşlar geleceklerini bugünün iktidarının yol açtığı öfkeye neden kurban etsinler? Meşruiyet kaybı tam olarak işte budur.

Hapishane artık güç vermiyor, eldekileri de heba ediyor. Basiretli tüccar zarar ettiği bu teknolojiden vazgeçmek zorunda.

Tutuklu yargılamayı muhalefeti silmek için bir güç pratiğine dönüştüren iktidar, artık dışardan meşruiyet de satın alamıyor. Kapılar kapanmış durumda. Ayakta kalmak için kendi meşruiyetini üretmek zorunda.

İktidarın muhalefet için sahnelediği hapishane sergüzeşti artık hiçbir işe yaramıyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar