Mümtazer TÜRKÖNE

Mümtazer TÜRKÖNE
Mümtazer TÜRKÖNE
Tüm Yazıları
Güç biterse?
3.02.2016
1666

 Anayasa Mahkemesi'nin Can Dündar-Erdem Gül kararına kazan kaldıranlar, ortalığı velveleye verenler aklın-mantığın sınırını aşıp bayırdan aşağıya tostoparlak yuvarlanıyorlar.

Tek sesli bir koronun içinde yer kapanların gözü sadece orkestra şefini takip eder. Yine de ortaya tam bir kakafoni çıkıyor. Anayasa Mahkemesi kararı aslında tek cümle: "Tutuklu yargılamanı doğru bulmuyorum." Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru hakkı kapsamında temel bir insan hakkı ihlali olup olmadığına bakıyor ve sonuçta tutukluluk kararını yanlış buluyor. Bu bir beraat kararı değil, davanın özüne dair bir karar da değil. Öyleyse Cumhurbaşkanı dahil, ortalığı ayağa kaldıranlar sadece serbest bırakılmalarına ve tutuksuz yargılanmalarına itirazda bulunmuş oluyorlar: "Bu gazeteciler mutlaka tutuklu yargılansınlar." İyi güzel de, neden? Tutuklu yargılanmalarında bu kadar ısrarın sebebi ne? Tutuksuz yargılansalar ne kaybedersiniz?

"Tutukluluk" yargılama düzeninde bir tedbir olmaktan çıktı ve iktidarın yargı eliyle kullandığı bir cezalandırmaya dönüştü. Sonunda beraat etmenizin, edeceğinizi bilmenizin hiçbir anlamı yok. Hidayet Karaca'ya, Gültekin Avcı'ya, Mehmet Baransu'ya bir bakın. Bu gazeteciler, Saray'ın sopa olarak kullandığı sulh ceza hakimlikleri aracılığıyla "tutuklanarak" cezalandırılmış oldular. Şimdi de tutuklanma veya açığa alınma ve yahut sürülme korkusu yaşayan yargıçlar marifetiyle "tutuklu kalmak"la cezalandırılıyorlar.

Can Dündar-Erdem Gül kararını ve bu kararı veren mahkemeyi yaylım ateşine tabi tutanlar, tutuklu yargılanmayı bu kadar hararetle savunmalarına başka bir gerekçe bulabilirler mi? "Can Dündar-Erdem Gül tutuklu kalmalıydı". Tamam da neden?

Gücün başkaları tarafından sınırlanmasa bile yine de doğal bir sınırı var. Akıl, mantık ezbere tekrarlanan argümanlarla yürümüyor. Sabah Gazetesi, Anayasa Mahkemesi Başkanı'nı itibarsızlaştırmak için 2008'deki çok doğru bir sözünü hatırlatıyor. Başkan, sadece anayasa hukuku profesörü unvanıyla tam da AK Parti kapatma davasına karşı itirazlarını sıraladığı günlerde Anayasa Mahkemesi'nin iptal karalarını "gerekçesiz" açıklamasını eleştirmiş. Sabah Gazetesi gibi Saray habercileri "evreka" diye bağırıyor. Tamam da Can Dündar-Erdem Gül kararı bir iptal kararı değil ki. Anayasa Mahkemesi, 2010 referandumu ile açılan "bireysel başvuru hakkı" yoluyla önüne gelen bir insan hakkı ihlali başvurusunu karara bağlıyor. Gerekçeyi yazana kadar tutuklu mu tutacak?

Adalet Bakanı Anayasa Mahkemesi'ni "yargıya müdahale" etmekle suçlayarak, bu mahkemeye, yani yargıya alenen müdahale etmiş olmuyor mu? Cumhurbaşkanı'nın "tanımıyorum, saygı da duymuyorum" orkestrasyonunda yükselen seslerin tamamı gelip aynı yere dayanıyor: "Biz bu iki kişinin tutuklu kalmasını istiyoruz." Neden? "Çünkü onlar casus". Ama Anayasa Mahkemesi casus olup olmadıklarına dair bir karar vermiyor ki. Olsun, tutuklu yargılansınlar.

İşte bu ısrar ve mantık hem yargı düzeni ile Saray arasındaki ilişkinin neye göre tanzim edildiğini, hem de mantığının gelip nasıl çöktüğünü gösteriyor. Diktatörlüğün yürütülmesi için bir cezalandırma tekniği olarak "tutuklama"nın devam etmesi lâzım. Etmiyorsa, güç ile yürüyen mantık da dikta arayışları da sınıra gelip dayanmış ve çökmüş görünüyor. Sonuçta iki kişi tutuklu değil tutuksuz yargılanacak. Bu kadar fazla gürültü çıkartılmasının, Anayasa Mahkemesi'nin bu kadar ağır bir saldırı altında bulunmasının sebebi dikta düzeninin çöküşünde aranmalı.

Asıl çöküş Anayasa Mahkemesi'nin kararından değil, bu kararın hemen uygulanmasıyla ortaya çıktı. HSYK'nın kontrolü ile ve Adalet Bakanı'nın "neden serbest bırakıyorsunuz, tutuklu yargılansınlar" diye alenen yargıya müdahalesiyle baskı altına alınmış yargıçlar Anayasa Mahkemesi'ne uygun bir karar verdiler ve tahliyeler bu şekilde gerçekleşti. Kararı kim verdi? Tahliyeler nasıl mümkün oldu, bilen var mı? Cumhurbaşkanı neden "mahkeme direnmeliydi" dedi?

Anayasa Mahkemesi kararı hakkında değil, iktidarın sınırlanması ve denetlenmesi, haksız tasarruflarının ve zulmünün engellenmesi üzerine bir gündemi takip ediyoruz. Öyle anlaşılıyor ki güç kendi sınırlarına dayanmış durumda, hükmünü artık yürütemiyor

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar