Münir AKTOLGA
SADECE DARBEYE KARŞI OLMAK DA YETMEZ, MADALYONUN BİR DE ÖBÜR YÜZÜ VAR.. “GELİNİM SANA SÖYLÜYORUM, KIZIM GENE SEN ANLA”!!
Aşağıda H.Gülerce'nin makalesinden bir alıntı yaptım, ama isterseniz siz gene de makalenin tümünü bir okuyun [1]..
“İslam coğrafyası, iki asırdır Batı’nın sömürge zihniyetine karşı kendini arıyor. Bu, kendisi olmadan, kendi mana kökleri üzerinde ayağa kalkmadan beyhude bir arayış. Kendini arıyor ama kendinden haberi yok. Batı’yı iyi bilmiyor, iyi analiz edemiyor. Bir de kurt gövdenin içine girmiş. Despot yönetimler, baskı rejimleri halkların ensesinde boza pişiriyor. Bunun tek bir sonucu oldu. İslam coğrafyasındaki bütün arayışlar, birer tepki hareketi doğurdu. Ne kadar güçlü olursa olsunlar, tepki hareketleri denge gözetemezler ve dengeyi koruyamazlar… Toplumun önemli bir kesiminde endişe, güvensizlik, karamsarlık ve tepki doğururlar. Hâlbuki esas olan müspet harekettir. Dinin özündeki adalet, emaneti ehline verme, istişare, herkesi kucaklama, mülâyemet ile hareket etme, hatta Batı demokrasilerinde olmayan şefkat, merhamet, Allah’ın rızasını gözetme öne çıkarılmalıdır. Müslüman Kardeşler teşkilatına (İhvan’a) ve diğer İslami hareketlere kaynaklık eden kanaat önderleri, sadece tepkiden bahsettiler. Problemi insanda çözmeyi tercih etmediler, edemediler. Mısır’da mesela Müslüman Kardeşler, iyi organize olmuş bir muhalefet hareketiydi ama iktidara hazırlıklı değillerdi. Halk tabanında vardılar ama başka bir yerde yoktular.
Bir yalancı Arap Baharı’ndan sonra kendilerini iktidarda buldular. Yapabilecekleri tek şey vardı, ona da yanaşmadılar. Mursi’nin son dakikada talep ettiği uzlaşmayı, en başta yapabilirlerdi. Laik kesimle, liberallerle, dünya ile diyalog ve uzlaşma yolunu açabilirlerdi. Paylaşmayı başlatabilirlerdi. Herkesi kucaklayarak güzel bir sayfa açabilirlerdi. Ne Mısır’ın dinamiklerini önemsediler, ne Batı’yı kaale aldılar.
İslam coğrafyasında mütedeyyin insanlar, yönetime talip olacaklarsa dini referans almamalıdırlar.Din, siyasete vasıta yapılınca her şeyden evvel dinin özü zarar görüyor. Dine karşı bir saygısızlık oluyor. Ayrıca kendisini samimi Müslüman olarak gören, kabul eden geniş kitleler kendilerini dışlanmış hissediyorlar. Daha da önemlisi, birikmiş tepkilerin sonucunda yönetime gelindiği için hassasiyet gösterilmesi gereken temel meselelerde çoğunlukla farkında olmadan bir ötekileştirme zihniyetine saplanılıyor. Toplumun büyük bir kesiminde itibarsızlaşma, ötekileşme hissiyatı kamçılanıyor.Mütedeyyin insanlar için zemin; demokrasi, hukukun üstünlüğü, paylaşma ve evrensel insani değerlerdir. Ancak böyle bir zeminde, kimseyi ürkütmeden, endişeye sevk etmeden, güven sorunu çıkarmadan bir yönetim sergileyebilirler..”
Ben Gülerce'nin -ve de Gülen'in!- görüşlerine katılıyorum. Ancak bir noktanın altını çizmek kaydıyla! O da şu:
“Paylaşmaya-uzlaşmaya” evet, ama hangi zeminde olacak bu?. Eskiden beri varolan Devletçi sistemin zemininde mi, yoksa yeni yaratılan-yaratılacak olan demokratik cumhuriyet zemininde mi?.. Eğer, uzlaşmadan-paylaşmadan kasıt eski zemin üzerinde bir uzlaşma-paylaşma ise (ki, Gülerce’nin makalesinde burası net değil bana göre; çünkü, “bu uzlaşma işini en başta yapacaklardı” sözü her yana çekilebilir!) bu, “eski köye yeni bir ortak” daha ilave etmekden başka bir anlama gelmez ki, ben buna karşıyım!. Ama, yok eğer yeni-burjuva demokratik zemin üzerinde, dizginleri elde tutarak bir uzlaşma-paylaşmaysa kastedilen.. bu şarttır ve de hayati öneme sahiptir.
Nitekim, AK Parti bu işi on yıldır çok iyi başardığı için, bu dengeyi çok iyi gözettiği için süreci bu günlere kadar getirebildi bizde.. Erdoğan’ın kişiliğinde bütünleşen jakoben bir dönüştürücülükle-değiştiricilikle, uzlaşmacı, paylaştırıcı bir yaklaşım bizde burjuva demokratik devrim sürecinin -Gülerce’nin söylediği anlamda- sigortası oldu. Eskiyi yıkarak, dağıtarak değil, eskiyi değiştirerek, eskinin içinde biriken üretici güçleri bir bütün olarak kucaklayıp onları yeniye entegre ederek başardı Türkiye bu işi.
Bunun en güzel örneğini, AK Parti iktidarının eski sistemin temel taşlarından olan İstanbul burjuvazisi karşısında izlediği politikada gördük. Birgün bile tutup da demediler ki, “gelin bakalım hesap vereceksiniz, var mıydı öyle o darbeleri falan desteklemek!.. Neydi o 28 Şubat’lar falan öyle”, demediler!.. Bu taraflara hiç girmediler! “Amaç bağcıyı dövmek değil, üzümü yemek” diyerek kendi işlerine soyundular. Küreselleşme süreci zaten bazı problemleri çözmede yardımcı oluyordu. Öyle ki, eskinin o Devletçi burjuvaları da artık başbakanın uçağında diyar diyar dolaşarak yeni pazarlar, yatırım alanları arama sürecine katılır hale gelmişlerdi. Yani, o eski ithal ikameci-Devlete sırtını dayayarak tekel kârıyla iç pazarı sömürerek varlığını sürdüren burjuvazi de kabuk değiştiriyor, onlar da, kendi varoluş koşullarını küreselleşme süreciyle bütünleşmekte arar hale gelmişlerdi artık. Bu durumda niye hala onlarla uğraşacaklardı ki? Tamam, zihinsel olarak onlar belki halâ eski kafa yapılarını değiştirememişlerdi, ama ne fark ederdi ki, bilinç dışı hale gelen bazı kültürel kalıntıları zamana bırakmak daha doğru olurdu. Önemli olan üretmekti, daha iyi kalite malları daha ucuza üretebilmekti artık. Hem sonra, bir yandan küresel sermayeyi ülkeye çekmeye çalışırken diğer yandan niye içerdeki sermayeyle uğraşacaklardı ki! O zaman demezler miydi adama, “bu ne pehriz bu ne lahana turşusu”!
Bakın, bu konuyu artık yazmayacağım diyordum ama , söz döndü dolaştı gene aynı yere geldi!. Tamam, bir Mursi olayı artık Türkiye’de tekrarlanamaz. Nitekim de görüyorsunuz, bazılarının çabalarına rağmen Gezi olayı falan o yönde geliştirilemedi!. Çünkü, Türkiye’de çok daha gelişmiş bir kapitalizm var bugün. Ve de en önemlisi, son elli yıla yayılan -daha ötesi de var tabi- bir demokrasi mücadelesi birikimi var Türkiye’nin; ama gene de tehlike henüz geçmiş değil. Evet, eskinin kabukları kırıldı, ama yeni henüz daha oyunu eskinin alanında oynuyor. Kazanımlar henüz daha kayıt altına alınamadı. Yani yeni henüz daha burjuva demokratik sistemin oyun kurallarını ortaya koyamadı. Baksanıza bir Kürt sorunu, ya da bir Alevi sorunu bile halâ duruyor yerinde. Aslında çok basit sorunlar bunlar. Herkes de biliyor bunların nasıl çözülebileceğini. Ama olmuyor işte, niye peki? Tekke ve Zaviyeleri yasaklayan kanunu kaldıracaksın kardeşim, bunun başka yolu yok! Niye kaldıramıyor peki AK Parti bunu? Korkuyorlar açıkçası, bu yönde adım atarsak, “vay bak, bunların niyetleri belliydi zaten, bunlar devrim kanunlarını bir bir ortadan kaldırıyorlar, yarın cumhuriyeti de yok edecekler” derler mi diye korkuyorlar! Niye korkuyorlar peki? Kendi güçlerinden henüz daha emin değiller bu noktada da ondan! Aynı şey Kürt sorunu ve yeni anayasa sorununda da geçerli. BDP’nin önerilerinin çoğunu AK Parti de benimsiyor aslında. Örneğin, vatandaşlık konusu, örneğin, sistemin ademi merkeziyetçi yönde geliştirilmesi konusu, ya da anadilde eğitim konusu.. ama adım atmaktan korkuyorlar bu yönde, niye mi? Gene aynı gerekçe: Bu yönde adım atarsak acaba provokasyon olur mu?..
Ee, peki kardeşim madem öyle de niye önce bu problemi çözmüyorsunuz? Çok açık, bu işin temelinde İTTİFAKLAR SORUNU yatıyor. BİTTİ!.. Kiminle mi ittifak yapacaksınız? Benimle değil herhalde!!. O “liberalleri” falan da bırakın bir yana! “Milliyetçileri” de unutun! Zaten sizler de biliyorsunuz, bu halk kim daha iyi hizmet verirse onu dinler!.. Peki ne kaldı o zaman geriye? Hani, son zamanlardaki tavrınızla Taksim’de boyunlarına “ne sağcıyım, ne solcu, çapulcuyum çapulcu” pankartını asma noktasına kadar getirdiğiniz o İstanbul burjuvaları var ya, ittifaktan bahsederken onları kastediyorum! Bir ucu o “liberallerde”, diğer ucu yerli ve yabancı medyada, öteki ucu da “uluslararası finans kapitalde” olan o küçümsediğiniz İstanbul burjuvalarını!. Adamlar o kadar yaklaşıyorlar, ediyorlar, Doğu’ya-Güneydoğu’ya gidiyorlar, yatırıma, çözüme hazırız diyorlar, yok olmaz diyorsunuz adeta! İlla da illa takmışsınız kafayı bir “faiz lobisi” paranoyasına, rotayı bambaşka bir yöne doğru değiştirmeye çalışıyorsunuz. Bütün dünyaya karşı savaş ilan edecek noktaya geldiniz adeta; niye?
Bir süredir usanmadan yazıp duruyorum. Türkiye’nin yükselişi, AK Parti’nin zaferi bir 21.yy olayıdır. Bunun 19 ve 20.yy lara özgü “Kapitalizmin Gelişmesinin Eşit Oranda Olmaması Kanunu” ile alakası yoktur.. Yani Türkiye, daha önce bir Almanya’nın ya da Japonya’nın yaşadığı süreci yaşamıyor. Hani, geriden gelerek, ulus devletin gölgesinde dünya pazarlarında kendisine daha geniş yer ayarlama-açma mücadelesi değildir Türkiye’nin mücadelesi. Türkiye, “uluslaşırken küreselleşme sürecine” bağlı olarak BARIŞ İÇİNDE KAZAN KAZAN politikasını uygulayarak yükseliyor. Daha iyi kalitede daha ucuza üreterek ilerliyor.. Ama birileri bunu anlamıyor. Onlar sanıyor ki, Türkiye, tıpkı Almanya’nın daha önce yaşadığı düreci yaşayan ulus devlet formatıyla yükselen emperyalist bir ülke olma namzeti. Ve ha bire bu yönde gaz vermeye devam ediyorlar! O, “finansal Ergenekon’a” karşı savaş çığlıkları, “faiz lobisi” paranoyaları falan, hep bu, süreci yanlış değerlendirmeyle, Türkiye’nin, 21.yy dinamiklerine göre, ulus devlet gücüne bağlı olmadan yükselen bir ülke-bu anlamda bir yumuşak güç-olduğunu kavrayamamayla ilgili..
Hep altını çiziyorum, bir virüs bu Erdoğan’ın başına musallat olan!. İnsanın içini gıdıklayan, “yürü ya kulum sen herşeye kadirsin” diye ona gaz veren, uyuşturucuya benzer etkileri olan, tam anlamıyla bir ideolojik virüs. Eğer bu tehlikenin farkına varılmazsa, eğer rota tekrar şu on yıldır izlenen sağlıklı yöne çevrilemezse hiç iyi görmüyorum ben gidişi.. Kimse öyle kendine fazla güvenmesin!.. Aşırı güven, kendi içinde güvensizliği de taşıyan en büyük tehlike önümüzdeki.. Bu ne mi demek? Bakıyorum o jakoben-devrimci insanlara da, sanki basiretleri bağlanmış gibi böyle bakıp duruyorlar sürece!.. “Paket” falan diyorlar, “anayasa” diyorlar birşey çıkmıyor ortaya!.. Yok efendim, tekrar liderlerle görüşmekmiş de, yok tatile giriliyormuş da!!. O zaman çıkıp ta kendi görüşlerinizi açıklasanıza! Bugüne kadar davrandığınız gibi açık olsanıza topluma karşı. Şunu unutmayalım; sadece dış dinamiklerle-dışardan esen o rüzgarla-yürümez o karşı devrim gemisi! . O rüzgarlar iç dinamiklerle birleşerek rol oynarlar. Bu nedenle, “uluslararası komplo” paranoyasını falan bırakalım da, kendi içimizde bizi provoke eden o ideolojik virüsü keşfetmeye çalışalım!..
Yazarlar
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023