Münir AKTOLGA
BOHR-HEİSENBERG VE KUANTUM TEORİSİNİN KOPENHAG YORUMCULARI
Şimdi biraz da bilimsel düzeydeki bu devrimin baş aktörleri olan insanlara (başta Bohr ve Heisenberg olmak üzere kuantum teorisinin “Kopenhag yorumcularına”) kulak verelim, bakalım onlar nasıl yorumluyorlar kuantum teorisini!. Tamam, Heisenberg’in “Belirsizlik İlkesi” bilimde ve felsefede bir devrimdi, bu açıktı; ama bütün bunlar ne anlama geliyordu, bunlar insanın doğaya bakışını nasıl etkileyecekti; bundan böyle varoluş sorununun nasıl ele alınması gerekecekti? İşte, iş bu noktaya gelince durum biraz karıştı!.
“Madem ki bilmek ancak ölçme işlemiyle-yani etkileşmeyle- gerçekleşiyor, o halde ölçme-bilme nesnesinin ölçme işleminden önce de varolup olmadığı konusunda birşey söyleyemeyiz” diyordu Bohr ve Heisenberg’in de içinde yer aldığı Kopenhang’cılar!. “Çünkü”, diyorlardı, “varlığını bilemeyeceğimiz bir şey üzerinde tartışmak da abestir”!. “Önemli olan, o an -yani ölçme işleminin gerçekleştiği an- yaratılandır”. “Ki, onu da o an etkileşerek yaratan zaten biziz”-yani ölçme işlemini yürüten öznedir-!..”Ya ondan öncesi mi diyorsunuz”? “Ondan öncesi, “hiçbir maddi gerçekliğe tekabül etmeyen potansiyel bir gerçekliktir”; “örneğin, ölçme işleminden önce ölçme nesnesi olan bir elektronun varlığı sadece onu temsil eden bir dalga fonksiyonundan-ihtimaldalgasından-ibarettir”. “Hiçbir maddi gerçekliğe tekabül etmeyen, sadece elektrona ait öz değerleri temsil eden bu ihtimaldalgası, herhangi bir ölçme işlemi yapıldığı zaman ortaya çıkması muhtemel olan değerleri ihtiva eder o kadar!.
Bu ne peki şimdi? (şu an tartıştığımız kuantum fiziğinin kendisi değil, onun yorumudur, bunu unutmayalım! ) Bir yanıyla sübjektif idealizmin, diğer yanıyla ise yeni türden bir pozitivist bilinemezciliğin yattığı bir ucube değil midir bu da?.Bir yanlışa karşı çıkarken işi başka bir yanlışa doğru yokuşa sürmek değil midir? Evet, ölçme nesnesinin gözlemci için ancak ölçme işlemi esnasında objektif bir gerçeklik haline geldiği doğrudur; ama ya ondan, yani ölçme işleminden öncesi? Bu konuda Kopenhang’cıların yaklaşımı tamamen sübjektiftir, idealist-yeni tipten pozitivist bir yaklaşımdır. Neden mi?
1.Bu tür bir yaklaşım “yeni tipten bir pozitivizmdir” çünkü; onlara göre esas olan ölçme işlemi esnasında yaratılarak varolan olduğundan, ölçme işleminden öncesi yok değerindedir! Gene aynı, “üzümünü ye bağını sorma” mantığı! “Varlığı bilinemeyen birşeyin varolduğundan da bahsedilemez” deyip noktayı koyuyor Kopenhagcılar! Bu durumda geride kalan da sadece, Einstein’ın deyimiyle “bir hayalet dalgası” oluyor! “Maddi hiç bir gerçekliğe tekabül etmeyen” bir idee dalgası (ihtimal dalgası) gözlemci onunla etkileştiği an birden maddi bir gerçeklik haline dönüşüveriyor! Tipik sübjektif idealist pozitivist bir yaklaşım! “Şeyler ancak biz onları düşündüğümüz, ya da onlarla temas haline geldiğimiz zaman vardırlar” mantığı, bitti, gerisi yok!..
2-Klasik materyalist pozitivizmde de aslolan an’ın içindeki maddi gerçekliktir ama bu o an gerçekleşen etkileşmeye bağlı olarak ortaya çıkan izafi bir oluşum değildir, “objektif mutlak bir gerçekliktir”, yani “kendinde şey maddedir”!. Tamam, bu noktada arada bir uçurum var. Çünkü, kuantum fiziği an’ın içinde varolanın “mutlak” değil, o an yaratılan İZAFİ bir gerçeklik olduğunu söyler; ama dikkat ederseniz, “an”ın içinde varolanın geçmişi-o noktaya nasıl geldiği- konusunda aradaki bu fark kayboluyor!. Materyalist pozitivizme göre “bu zaten önemli değildir”; hem sonra, “madde mutlak bir gerçek” olduğu için, “o zaten ezelden beri vardır”; ezelden beri varolan mutlak gerçeklik şekil değiştirmektedir o kadar! Dikkat ederseniz tam bu noktada metafiziğe-bilim dışı bir inanca saplanıyor materyalist felsefe de. Çünkü olay, yani varoluş olayı, öyle ne olduğu belli olmayan, bilim dışı “kendinde şey” bir maddenin şekil değiştirmesi olayı değildir; her anın içindeki etkileşmeyle varolan izafi gerçeklik, o an söz konusu etkileşmeye bağlı olarak yeniden yaratılandır..
Neyse, tartış, tartış (bu tartışmalar halâ devam ediyor aslında) en sonunda şöyle bir çıkış yolu bulunur:
Denilir ki, “bütün bu sonuçların günlük hayatın akışı içindeki makroskobik cisimler için pratik bir anlamı yoktur”! “Yoktur, çünkü, makroskobik nesneler üzerinde ölçme işlemi yaparken, ölçü aletlerimizin onları değiştirme açısından önemli bir etkisi olmayacaktır. Bu nedenle, günlük hayatın akışı içinde biz gene rahatlıkla, “şeyler, bizden, gözlemciden, ölçme işleminden bağımsız olarak var olan objektif realitelerdir diyebiliriz”! Örneğin, bir arabaysa söz konusu olan, “araba, trafik polisinden bağımsız olarak var olan objektif bir realitedir diyebiliriz”!. “Belirli bir anda, belirli bir yeri ve hızı var mıdır o arabanın, vardır; tamam o zaman, trafik polisinin yaptığı da sadece, zaten kendisinden bağımsız olarak var olan bu değerleri tesbit etmekten ibarettir”! Günlük hayatımızı belirleyen bakış açısının özü budur işte!. Bu alanda, bir elektron için söyleyemeyeceğimiz şeyleri kolaylıkla bir araba için söyleyebilirdik!.Önemli olan işin pratik yararı - kullanım değeri değil miydi! Biliminsanları da varsınlar daha ötesini tartışmaya devam etsinlerdi!!.
İşte, günlük hayatımız dediğimiz mekanik dünyamızın “gerçekleri” bunlardır. Öyle bir dünya ki bu, hep bu türden kabuller üzerine kurulmuştur! Uygulamaya -günlük hayata- yönelik esasa ilişkin olmayan yaklaşık değerlere, pratik çözümlere (ve de tabi, bu türden bir zemini temel alan klasik fiziğe-bilime) kimsenin bir diyeceği olamaz, burası açık!. Ama, ya buradan yola çıkarak, günlük hayatın akışı içinde işimize yarayan bu pratik kabulleri (bunların belirli sınırlar içinde geçerli olan pratik kabuller olduğunu unutarak) bir dünya görüşünün temelleri haline getirirsek!.. Buna ne diyecektik! Meselenin özü burada işte!
Hem sonra, “fizikçiler varsın kendi aralarında tartışmaya devam etsinler” diyoruz, ama iş burada bitmiyor ki! İşin içine insan ve toplum da giriyor sonunda, bu arada sınıf mücadeleleri de giriyor! Olayın bu yanını da ele alacağız ama, önce şu zaman konusuna da bir açıklık kazandıralım!
Sahi, zaman nedir?
Öyle, “objektif-mutlak gerçeklik” olarak zaman diye birşey de yoktur!!.
Zaman, bir durumdan başka bir duruma geçiş sürecinde, aradaki ivmeli hareketle birlikte oluşur. Dış kuvvetin etkisiyle birlikte, “ilk durumdan” başlayıp, “son duruma” ulaşılıncaya kadar devam eden etkileşmeler esnasında -izafi olarak- gerçekleşir. Yani, zamanın gerçekliği, bir dış etkiye karşı cevap verilirken ortaya çıkar. Değişim, etkileşimle birlikte, sistemin bir noktadan başka bir noktaya ulaşmasıysa, zaman da bu eylemin gerçekleştiği “süre” oluyor. Buradaki “eylem” dışardan gelen etkiye (girdi) karşı oluşan reaksiyondur; sistemin cevabıdır. Zaman ise, girdinin içerdeki bilgiyle işlenmesi, sistemin reaksiyon modelinin aktif hale getirilmesi ve sonra da bunun gerçekleştirilmesi süresidir. Eğer etkileşme değişime yol açmasaydı (her etki bir değişime yol açmaz) zaman da olmazdı. Bir etkileşmede bir şeyin değişmesi için aşılması gereken eşik, onun kuantize yapısından kaynaklanır. Yani ancak belirli enerji muhtevasına sahip paketlerin (girdi) alınıp verilmesiyle olur değişim. Zaman da bu kuantumların-paketlerin alınıp verilmeleri esnasında gerçekleştiğinden, o da aynı şekilde kuantize bir yapıya sahiptir.
Zamanın, madde-enerjinin uzayda yer-durum değiştirmesiyle oluştuğunu söyledik. Örneğin, eğer sonsuz hızla hareket etmek mümküm olsaydı, bir durumdan diğerine geçiş sonsuz hızla gerçekleşebilseydi, böyle bir durumda zaman da olmazdı.
Zaman, değişimle, objektif gerçeklik halinde var oluşla birlikte ortaya çıktığı için, ondan ayrı düşünülemez. Ama buradan, öyle her yeri kaplayan(sahne gibi) bir uzayın var olduğu ve zamanın da böyle bir uzayda, madde-enerjinin bir yerden başka bir yere nakledilmesi esnasında, bunun “süresi” olarak oluştuğu sonucu çıkmaz! Çünkü, ne öyle mekanik bir sahne, ne de öyle sürekli akan bir zaman ve onu ölçen bir saat vardır! Hepsi de kendi içinde kuantize birer enerji alanı olan, içiçe geçmiş “sahnelerin” oluşturduğu bir yapıdır evrensel oluşum. Zaman da, bunların kendi aralarındaki ilişkilerle oluşuyor.
Zamanın, bir durumdan başka bir duruma geçilirken, yani, madde-enerji-bilgi biçim (şekil) değiştirirken gerçekleştiğini söyledik. Bir durumdan başka bir duruma geçmek ise, son tahlilde, informasyon işleme süreci dediğimiz etkileşme olayıdır. Belirli bir madde-enerji şeklinde kodlanmış olan bir informasyon geliyor, sistemin içinde daha önceden depo edilmiş olan bilgiyle işleniyor -etkileşiyor. Bu işlemin -etkileşmenin- sonunda da madde-enerjinin yeni bir biçimi olarak kodlanmış yeni bir bilgi oluşuyor. Bilgi, her durumda, madde-enerjinin belirli bir yoğunlaşma biçimi olduğundan, bir durumdan başka bir duruma geçiş de, son tahlilde dış dünyayla bir enerji-informasyon alış verişi olayı olarak gerçekleşiyor. Enerji alışverişi ise, enerjinin yoğunlaşmış olduğu belirli paketlerin (bunlara kuantum deniyor) alınıp verilmesi olayıdır. Çünkü enerji, öyle bir yerden başka bir yere su gibi akan, “sürekli” bir akışkan değildir. Kuantize enerji paketlerinden oluşan bir alan şeklinde gerçekleşir. Bu paketlerin ve alanın oluşumu ve değişimi de özünde bizzat uzayın yapısının değişmesi olayıdır. Çünkü her yeni yapı kendi uzayıyla birlikte oluşur. Daha önceden varolan bir uzaya sonradan paraşütle iner gibi inilmez! Madde-enerji-bilgi-obje-uzay bunların hepsi bir ve aynı şeydir. Zaman da bu “bir ve aynı şeyin” değişiminin ve “var oluşunun” bir boyutu olarak gerçekleşiyor. Olaylar ve objeler, su gibi akıp giden mutlak bir zamanın içinde, belirli “an”larda belirli noktalarda bulunarak gerçekleşmiyorlar.
Zamanın bir durumdan başka bir duruma geçiş aralığında oluştuğunu söyleyince insanın aklına hemen, zamana bağlı olmayan bir ortamda gerçekleşen hareketler geliyor; örneğin belirli bir kuantum seviyesinde zamana bağlı olmayan bir ortamda varlığını sürdüren bir elektronun durumu geliyor!
Bu konudaki açıklamaları daha sonraya bırakarak, önce biz insan söz konusu olunca durum nedir onu bir görelim:
PEKİ, İNSAN VE TOPLUM SÖZ KONUSU OLDUĞU ZAMAN DURUM NEDİR?..
Şöyle soralım: Madem ki günlük olayların akışı içinde, mekanik makroskobik dünyada klasik fizik-bilim halâ geçerlidir, yani bu alanda olayları ve nesneleri halâ objektif mutlak gerçeklikler olarak ele alarak (tabi yaklaşık değerler olarak!) işimize yarayan sonuçlar elde edebiliyoruz, peki, insan ve toplum söz konusu olduğu zaman durum nedir, burada da gene aynı mantık geçerli midir; yani, klasik fiziğin-bilimin geçerliği için koyduğumuz o “mekanik makroskobik dünyanın sınırları” insanı ve toplumu da içine alıyor mu; insan ve toplum söz konusu olduğu zaman da klasik bilimin varoluş anlayışını, ve de pozitivizmi-onun toplum mühendisliği anlayışını halâ “işe yarayan araçlar” olarak kullanabilir miyiz?
Hayır kullanamayız! Mekanik-makroskobik dünyanın doğal sistemleri için (interaktif anlamda belirli bir benliği olmayan “cansız” varlıkları kastediyoruz) geçerli olan yukardaki faydacı mantık, insan ve toplum söz konusu olduğu zaman tamamen geçerliğini kaybeder. Neden mi?
“İnsan”, “insan” diyoruz hep, nedir o “insan” dediğimiz şey, basit bir moleküller yığını mıdır? “Hayır” mı diyorsunuz, nedir o halde insanın varlığını temsil eden şey-instanz? Almancada “selbst” İngilizcede “self” Türkçede de bizim “nefs” ya da “benlik-kimlik” diye tanımladığımız nöronal bir etkinlik değil midir bu son tahlilde? Yani, adına insan dediğimiz gerçeklik, son tahlilde, nöronal ağlarda gerçekleşen ve her an değişen bir “aksiyon potansiyeliyle” -elektriksel bir sinyalle- temsil edilen bir etkinlik-instanz değil midir! Peki nasıl oluşuyor bu nöronal ağlar ve bu ağlarda ortaya çıkan aksiyon potansiyelleri?
“Nöronal ağlar”, hafızamızda kayıt altında tuttuğumuz informasyonları temsil eden sinapslardan oluşuyor. Çevreden gelen informasyonları değerlendirip işleyerek -yani öğrenerek- ürettiğimiz her bilgi beynimizde sinaps adı verilen kendine özgü nöronal yapılarla temsil ediliyorlar. İşte bizim, benlik adını verdiğimiz kimliğimizi oluşturan nöronal ağlar bu şekilde ortaya çıkıyorlar. Yani, son tahlilde, bir informasyon işleme sistemi olan beynimizin ürettiği ve daha sonra da kayıt altına aldığı bilgileri temsil eden yapılardır bunlar. Ne kadar çok şey öğrenmişsek, öğrenilen her bilgiye denk düşen bir sinaps ve buna göre biraz daha karmaşık hale gelen bir nöronal ağ sistemi oluşuyor beynimizde. Belirli bir anda gelen bir informasyonu değerlendirirken de her seferinde bu ağlardan gerekli olanlar aktif hale geliyorlar. Gelen informasyon nedir, ne değildir, buna karşı cevabımız ne olacaktır, bütün bunlar bu ağlarda oluşan elektriksel akımlarla-aksiyon potansiyelleriyle-değerlendiriliyorlar. Ve sonunda da “bir karara varıyoruz” ve diyoruz ki, “aaa, bak tamam şöyle”, ya da “böyle”, “evet” , ya da “hayır”! Peki ne demek bütün bunlar, kim veriyor bu cevapları, ya da, meydana gelen bu cevaplar kimi neyi temsil ediyorlar? Sizi! Çünkü, o cevapla birlikte aynı anda siz kendinizi-kendi benliğinizi de yeniden üretmiş oluyorsunuz!. Yani öyle “objektif mutlak bir gerçeklik” olarak bir Ahmet, ya da Mehmet yoktur ortada!. Çevreyle etkileşme içinde, çevreden gelen informasyonları değerlendirip işleyerek bir sonuç ürettiğiniz an, bir aksiyonpotansiyeli olarak kendi benliğinizi-kendinizi de yeniden üretmiş oluyorsunuz! Aynı şekilde, öğrendiğiniz her yeni bilgiyle birlikte beyninizdeki nöronal ağlara yeni bir bağlantı-sinaps-daha ilave edileceğinden, o andan itibaren siz artık daha önceki siz olmaktan çıkmış, kendinizi de yeniden üretmiş oluyorsunuz.
Ama bakın, kendinizi yeniden üretmiş oluyorsunuz derken bunu doğru anlamak lazım! Benlik kendi kendini tek başına yeniden üretmiyor!! Çevreyle birlikte yapıyor o bu işi. Çevre sizi etkiliyor, siz de onun etkisini değerlendirip yeni bilgiler üretirken kendinizi de yeniden üretmiş oluyorsunuz. Hani nerde burda “kendinde şey” “objektif mutlak gerçeklik”! Siz, her an, yaşamı devam ettirme mücadelesi içinde çevreyle etkileşerek kendini yeniden yaratan-yaratılan İZAFİ OBJEKTİF bir gerçeksiniz. Olay bu kadar basittir! Bu nedenle, günlük hayatımızı kuşatan mekanik makroskobik doğal -yani cansız- sistemler için geçerli olan sınırlar, insan ve toplum söz konusu olunca geçerliğini kaybeder. Bu alanda geçerli olan, kuantum fiziğini de içine alan evrensel sistem yasalarıdır. Yani, hiç heveslenmesinler, toplum mühendisi pozitivistlere ekmek yok bu alanda!..
Burada hemen kızımla aramızda geçen bir diyaloğu aktarmak istiyorum size: Elif şimdi Amerika’da doktora yapıyor. Aramızda bu diyaloğun geçtiği zamandan bu yana da on seneye yakın oldu galiba. Elif o zamanlar Almanya’da Osnabrück şehrinde üniversitede Cognitive Science -Bilişsel Bilim- okuyordu. Bir hafta sonu, ya da okul tatiliydi, bizim yanımıza eve gelmişti ve bu konuları tartışıyorduk onunla. Birden bana dedi ki, “ne yani baba, ben şimdi Osnabrück’te olduğum zaman yok mu oluyorum senin için”! Hani o Einstein’ın, “Paris şehri sizden bağımsız objektif-mutlak bir gerçekliktir, siz orada olsanız da olmasanız da o sizden bağımsız bir gerçeklik olarak varlığını sürdürmektedir” sözü vardı ya, ona benzer bir soruydu bu da! Madem ki herşey ilişki-etkileşme içinde karşılıklı olarak biribirini yaratarak varoluyordu, bu anlamda şeyler izafi gerçekliklerdi. “O halde” diyordu Elif, “Osnabrück’teyken benim sana göre yok olmam gerekir”, “ama ben “gerçekte” varolmaya devam ediyorum”!..
Ben de ona bir insanın varolmasının ne anlama geldiğinden başlayarak şöyle cevap vermiştim: Madem ki insan bir moleküller yığını değildir, ve bir insan için varolmak demek belirli bir self’e yada selbst’e -benliğe- sahip olarak gerçekleşmek demektir, sen Osnabrück’teyken aramızda objektif bir ilişki olmadığı için bu durumda sen benim için (tabi ben de senin için) sadece potansiyel bir gerçeklik olarak varlığını sürdürmüş oluyorsun. Bu durumda ben senin varlığını ancak beynimde sana ilişkin olarak daha önceden oluşan sinapslarla-sanal düzeyde algılayabiliyorum. Arada objektif bir etkileşme olmadığı için bu durumda biz seninle biribirimiz için potansiyel gerçeklik durumunda oluyoruz. Bu nedenle, ayrı şehirlerde iken, yani aramızda bir etkileşme-ilişki yok iken, sen ve ben kendi çevrelerimiz içinde gerçekleşen ilişkilere göre bir anlama sahip olan izafi-objektif benliklere –self/selbst- sahip olarak gerçekleşiyoruz. Ama örneğin, telefonla konuştuğumuz an, ya da sen buraya geldiğin an durum değişiyor. Arada başlayan o etkileşmedir ki, anında bizi biribirimize göre gene izafi-objektif gerçeklikler haline dönüştürüyor. Burada belirleyici olan varlığımızı-kimliğimizi belirleyen nöronal ağlardır. Seninle, telefonla bile olsa konuşmaya başladığımız an, aramızda gerçekleşen informasyon akışıdır ki, bu ağları etkileyerek onları biribirimize göre izafi-objektif gerçeklik haline dönüştürüyor; işte o an bizim biribirimizi objektif gerçeklikler olarak yarattığımız andır..
Paris şehri de öyle. Biz orada yokken de “var” o gene!!. Ama onun bu varlığı o an onun içinde bulunduğu ilişkilerin-etkileşimlerin sonucu. Bizimle ilişkileri içinde düşünüldüğü zaman onun o anki varlığı bizim için potansiyel bir gerçeklik. Ne zaman ki biz Paris’e ulaşırız ve oradaki etkileşmelere dahil oluruz, ancak o zaman biz de Paris’in objektif bir gerçeklik olarak oluşmasına katkıda bulunmuş oluruz. Görüldüğü gibi, “objektif gerçeklik” kavramı mutlak değil izafi bir kavramdır. Tek bir insanın oradaki etkileşmelere dahil olması Paris gibi büyük bir kentin objektif varlığını ne kadar etkiler, bu ayrı bir konudur. Elbette ki, pratikte bunu hesaba katmayacağımız için, “Paris bizden bağımsız bir şekilde varolan objektif bir gerçekliktir" der çıkarız işin içinden, ama bu işin özünü değiştirmiyor..
DEVAM EDECEK
KUANTUM TEORİSİ VE REALİTE ANLAYIŞI
Kuantum teorisine göre (ki, Kopenhang yorumcuları da böyle düşünüyorlar) ölçme nesnesi olan bir elektronun gözlemciden bağımsız objektif-mutlak bir varlığı söz konusu olamayacağından, olmayan bir şeyin belirli bir andaki yerinden ve hızından da bahsedilemeyecektir..Buraya kadar tamam; ama işte tam bu noktada bazı sorular ortaya çıkmaya başlıyor, şöyle ki;
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023