Murat Sevinç

Minder…
24.07.2025
66

Gökçer Tahincioğlu ve Ceren Bayar, birkaç gün önce DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’la güzel ve ses getiren bir söyleşi yaptı. Sağolsunlar.

Bakırhan’ın bazı ifadeleri öne çıkarılarak tartışıldı, tepki gösterenler ve destekleyenler oldu. Bu yazıda Bakırhan’ın başvurduğu ‘minder’ metaforu üzerinde durmayı istiyorum.

PKK’nin (artık ‘ke’ye ‘ke’ diyebiliyor muyuz, resmî izin çıktı mı?!) sembolik silah bırakma töreni elbette çok önemli-değerli bir gelişme, unutulmayacak tarihsel ‘an’lardan biri. Sonrasını tam olarak kestirmek ise ne yazık ki sahip olmadığım falcılık hasleti gerektiriyor. Ancak tüpten çıkan macun misali, bir kez o görüntü yayınlandıktan sonra artık ‘olmamış’ gibi davranmak olanaksız. Yinelemekte zarar yok, bugün tanıklık ettiğimizin bir sonraki iktidarın elini ve işini çok rahatlatacağını düşünüyorum.

Biri çocuksu biri sorunlu

Kürt sorunu ve silah bırakma konusunda tepkiler muhtelif, tasnif etmek sonraki yazıların konusu olsun. Şimdilik şu kadarını söylemek yeterli olur sanırım:  Konuyu, Milattan Sonra 2025 yılında hâlâ “Kürt arkadaşlarım var” ve “Özal da Kürt’tü” düzeyinde ele almak ne denli çocuksu ise haklı olarak kafa karışıklığı yaşayan, sürecin aktörlerine güven duymayanlara ‘barış karşıtı’ muamelesi yapmak da o denli sorunlu. Samimiyetle endişe duyan yurttaş ile Kürt sorununda olumlu adımlar atılırsa ekmeğinden ve düşünce konforundan olacak her sektörden üçkâğıtçıyı özenle ayırmakta yarar var. Aksi takdirde herhangi bir şey konuşmak mümkün olamıyor.

Endişenin nesnel/somut nedenleri, gerekçeleri var. Dediğim gibi, bunlar sonraki yazıların konusu olsun.

DEM Partili idareciler iki arada bir derede

DEM Partili idarecilerin iki arada bir derede kaldığını düşünüyorum. Yukarı tükürseler bıyık aşağı tükürseler sakal. Kişisel olarak, ‘Devlet ayrı hükümet ayrı’ nevi afyonu hiçbir zaman benimsemediğim için, ‘Biz hükümetle değil devletle görüşüyoruz‘ yaklaşımını da gerçekçi bulmuyorum. Benim bir şeyi anlamlı bulup bulmadığım onu olduğundan daha doğru ya da yanlış yapmıyor kuşkusuz. DEM’liler, ‘benim yaklaşımım’a göre görüşmeleri iktidardaki ittifakla sürdürüyor ve şu aşamada söz konusu tutum ‘kaçınılmaz’ kabul edilebilir.

Bir siyasi partinin ve hayli deneyimli bir hareketin tercihlerini sorgulama, akıl dağıtma makamında değilim. Eleştiri ise hak ve gereklilik. Zira görüşülen iktidar ülkeyi çeyrek yüzyıldır yönetiyor, yabancımız değil, tanıyoruz.

Bakırhan, söyleşide katıldığım çok şey söylemiş. Ancak ‘iki arada bir derede’ hal, bu söyleşide de görülebiliyor. Bir yandan baskı altındaki CHP’ye destek oluyor, diğer yandan onu baskı altına alanlarla görüşmek zorunda olduğunu açıklamaya çalışıyor; hiç kolay değil.

Bakırhan’ın bir yerde, mealen “CHP bizim adayımızı desteklesin o zaman” sözleri ise belli ki pek anlaşılmak istenmedi; kendilerinin de ülke yönetmeye ehil insanlar olduğunu anlatmak için söylediği açık. Gerek DEM yönetiminin gerekse başta Özgür Özel olmak üzere halihazırdaki CHP yönetiminin şu âna dek gayet dengeli ve birbirine saygılı bir tutum geliştirdiği kanısındayım. Aksi yöndeki tüm çabalara karşın!

Bakırhan’ın ‘minder’i

Bakırhan CHP masada olacak mı” sorusunu yanıtlarken şöyle demiş:

“Tabii ki olmalı ve bence masada olacaklar. Sayın Özel’le görüşüyoruz. Masada mücadele etmek gerekiyor. Masa, siyaset minderi gibidir. Minderden kaçan kaybeder. Barışı kazanmak istiyorsak minderde olmamız gerekiyor. Antrenörleriyle, teknik ekibiyle masada olmalıyız…

Açıkçası ben şöyle düşünüyorum. CHP, kurucu değerleri ve tarihsel misyonu gereği, Kürt meselesini yüz yıllık birikimiyle ele alma sorumluluğuna sahiptir. Meseleyi dönemsel krizlere veya iktidarın günlük politik manevralarına bir tepki olarak değil, Türkiye’nin demokratikleşmesinin en temel unsuru olarak görmelidir. Sorunu kalıcı bir toplumsal barış ve eşit yurttaşlık projesinin merkezine yerleştirmek, CHP’nin tarihsel kimliğine en yakışan tavır olacaktır.

Bunun, sadece bir kesimin değil, tüm Türkiye’nin geleceği için atılacak önemli bir adım olacağı kanısındayım. 100 yıllık bir meselede çözüm iradesi olmayı reddetmek, masada yer almamak bence Türkiye’ye yapılacak en büyük kötülük.” 

Bakırhan, lafı sıklıkla mindere-masaya getiriyor ve orada toplanmanın gereğinden söz ediyor. Asıl müzakerenin yapılacağı yerin o minder olduğu konusunda ısrarcı gibi. Minder, malum, boyu posu, kuralları, hakemi belli bir zemin ve siyasette çok başvurulan bir benzetme. ‘Er meydanı’ gibi. Fakat ‘masa’dan farklı olarak uzlaşmayı değil, galip gelmek için canhıraş, kan ter içinde mücadeleyi çağrıştırıyor. 

Eğer masa ve minder birlikte kullanılacaksa naçizane önerim, minder sözcüğünü masa yerine değil, siyasetin bütünü için kullanmak olabilir. O siyaset minderinde birden çok masa kurulabilir ve böylece herkes kendisini bir masa çevresinde oturmak zorunda hissetmez. Bunu, CHP’nin komisyon çalışmaları konusundaki muhtemel tutumundan bağımsız bir saikle söylüyorum.

CHP’nin bileceği iş

Doğrusu, CHP ve Özel’in (kuşkusuz İmamoğlu’nun ve tüm CHP teşkilatının) 19 Mart’ın ardından sürekli siyaset minderinde olduğunu ve o minderin en pırıltılı figürüne dönüştüğünü düşünüyorum. CHP, şükürler olsun ki sonunda iktidarın kendisi için uygun gördüğü sınırların dışına çıktı, üzerindeki ölü toprağını attı ve o siyaset minderinde kendi siyasetini yapmaya başladı. Yaptıkça da başarılı oldu ve olacak. 

Hal böyleyken, minderi bütün bir siyaset olarak düşünmekte yarar olabilir. O minderin bir kenarındaki bir masaya oturup oturmamak başka konu. Kaybetmek ve kazanmak tartışması da ancak böyle bir siyaset ‘zemin’inde mümkün olabilir. Hiçbir kuralını belirleyemediğiniz minder yalnızca bir masaya indirgenir ve daraltıldıkça daraltılırsa orada yok yere hırpalanmak da ihtimal dahilindedir. 

Özgür Özel CHP’sinin ve Ekrem İmamoğlu’nun aylardır şekline şemailine kendilerinin karar verdiği bir ‘siyaset’le mücadele ettiğini, üyelerine yönelik baskıyı bertaraf etmek için olağanüstü çaba harcadıklarını ve bu esnada Kürt sorunu kapsamında atılan adımlara yönelik gayet aklı başında siyaset izlediğini, ‘köstek’ olmadığını görüyorum. Çoğu yurttaş gibi. Minder üzerindeki bir masaya oturup oturmayacakları ise CHP’nin bileceği iş. Velev ki CHP bu koşullarda masada olmayı tercih etmedi; bu, Bakırhan’ın iddia ettiği gibi ‘çözüm iradesi olmayı reddetmek’ anlamına gelmeyebilir. Doğum nedenleri gibi, devasını bulmanın da belki yıllar süreceği bir sorunun çözümünden söz ediyorsak eğer.

Devam edeceğim…

Yazı önerileri:

Kemal Can’ın ‘tartışabilmek’ üzerine, içimi ferahlatan yazısı.

Ali Yaycıoğlu’nun ‘ulus devlet-millet sistemi’ yazısı, son bir haftadır konu üzerine yazılmış en derli toplu makale.

Köşe komşum Mustafa Alp Dağıstanlı’nın son ‘dil’ yazısı.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar