Murat Sevinç
Her şeye ‘onay vermek’ zorunda ve makamında hissediyorlar. Her şeye…
Ne olursa olsun memlekette, onların ‘değer’ süzgecinden geçmek zorunda. Süzgecin niteliğini, ne zaman kullanılması gerektiğini, şekli şemailini belirliyorlar. Belirlemeyi hak görüyorlar. Kerameti kendinden menkul o süzgecin, neden kendilerinden başkası tarafından ciddiye alınması gerektiğine dair anlamlı bir yanıtları yok. O yanıtı vermek için gerekli sorulardan yoksunlar. O soru ve yanıt için elzem olan bir çıkış noktasına sahip değiller.
Sırtlarını dayadıkları ‘iktidar’ dışında ne var şu hayatta sahip oldukları, güvendikleri, idealize ettikleri? Dertleri ne, nihai bir idealleri var mı? Örneğin birini gerçekten seviyorlar mı, herhangi bir insanı, canlıyı, doğayı sevme yetenekleri mevcut mu? Her ne olursa olsun peşinden gidecekleri bir düş? Sahipler mi?
Onlara kendilerini iyi hissettirecek, işlerini yürütmelerine yardım edecek, zenginleşmelerini sağlayacak ‘güç’ bir yana; hatta o gücün varlığı da değil, ‘ihtimali’ dışında, sadakat duydukları bir şey yok gibi. Gücün kaynağı değiştiği gün, yenisine iltifat düzecekler hep birlikte.
Haliyle, yalnızca iyilik, kötülük, kibir gibi hayli öznel ve kaçınılmaz biçimde göreceli niteliklerle açıklanamaz onlardaki ‘onay verme’ ve ‘süzgeçten geçirme’ arzusu. Kendilerini ayakta tutan, istedikleri hayatı yaşamalarını sağlayan iktidara zarar verecek her olay karşısında, çoğu zaman muktedirin kendisinden dahi alıngan olmak, daha sert tepki vermek, daha dışlayıcı davranmak zorundalar.
Sahip olduklarını kaybedemezler. Başka hiçbir yaşam ve ahlak tercihi o nimetlere ulaşmalarını sağlamayacak. Emekleriyle, alın terleriyle, yetenekleriyle, nitelikleriyle değil; bir yerde olmayı tercih ettikleri, bunu kendilerine yedirebildikleri; daha da fenası, başka bir yerde olamayacakları için sahipler. Birilerinin bakıp “Allah kimseyi düşürmesin” dediği yer, orası.
Hal böyleyken; açlık, aç kalmak değil onların gözünde. Yoksul olamaz bir insan. Yoksulsa, bunu dile getiremez. ‘Açım’ diyorsa yalancıdır. Kurulu düzene çomak sokmak istiyordur. O çaresizlik, süzgeçlerinden geçmiyor. Yoksulluk geçmiyor. Bir insanın, bir toplumun başına gelebilecek en alçak olgu olan yoksulluğun dile getirilmesine dahi tahammülleri yok. Akşam pazarında çöpleri karıştıranın öfkesini, çığlığını, kendi sonları ve sahip oldukları her şeyi yitirme ihtimali olarak algılıyorlar. Çığlık susturulmalı. Öfke bastırılmalı. Gerekirse üç beş kuruş verip açlığın üzeri örtülmeli.
Sıvasız gecekondusuna gelince asker evladının cenazesi, o yoksul gurur duymalı biriciğinin şehitliğiyle. Duymuyorsa, haddi bildirilmeli. ‘Gurur duy’ talimatına uymadığı için. ‘Mutlu ol’ emrine yüz çevirdiğinden. Oysa zengin, hiçbir zaman şereflendirilmedi şahadet ile. Yoksul can verirken, varlıklının payına hep gurur dağıtmak düştü. Bu apaçık gerçeği görüp dile getirenler, kuşkusuz değerler süzgecinden geçmeyecek, sözü onaylanmayacak, kınanacak, ayıplanacak, soruşturulacak.
Asansörden düşecek, kaynak yaparken tersanede ölecek, aracın altında kalacak işçi. Yerin yüzlerce metre altında, madenci. Ciğerini kaybedecek kot taşlayan. Bir kamyonetin kasasında boğulacak kadınlar. Yollara saçılacak mevsimlik garibanların cenazeleri. Fıtrat bunlar. İşin doğasında var. Başka bir şey duymaya tahammülü yok. ‘Fıtratın,’ ‘kaderin’ ötesindeki her bir sözcük, bölücülük, bozgunculuk, teröristlik.
Kadınlar katledildi. Katlediliyor. Babaları, oğulları, kayınpederleri, akrabaları, kocaları, sokağın iti kopuğu, haysiyetsizi katlediyor kadınları. Her yaşta, her konumdaki kadınlar. Ama politik değil bunlar, olamaz. Kadın cinayetleri politik, diyemezsin. Duymak istemiyor. Siyaset karışır o zaman. Siyasi olana siyaset karıştırmakla itham edilirsin. Gerekirse o yapar siyaseti. İşin içine onların isteği hilafına ‘siyaset’ sokmak, iktidarı ve siyasetçileri sorgulatır.
Yok hayır, o ölümler sizin zannettiğiniz ölümler değil. Ayrıca, o saatte ne işi varmış orada, o kıyafetle üstelik. E yanındaki kocası da değilmiş. Akşam bir kadeh içki mi içmiş. Su testisi su yolunda kırılmış, desene. Neden onun eşine, kızına zarar veremiyorlar?!
Tren kazası olur. İnsanlar ölür. Siyasal bir sorumlu aranmasını doğru bulmuyor. Kazadır, olur. Kader etmesin. Bir anne çok mu tepki gösterdi evladının acısıyla, soruşturma açılır. “Allah rahmet eylesin” dediler ya, daha ne desinler, ne yapmaları bekleniyor!
Deprem olur. İnsanlar enkaz altında. Allah’ın takdiridir. Binaların sağlam olup olmaması peki? Ruhsatlar. İmar değişiklikleri. İmar afları. Deprem toplanma alanlarının AVM oluşu? Ya deprem için ödenen vergiler? Soramazsın. Değerlere aykırı. Kaderi inkar edecek halin yok ya. Soran bozguncudur, haindir. Vatandaş da suçlu hem, hani deprem çantaları?!
Her şeyi devletten beklememek gerek. Bir mermi kaç lira, hiç düşünüyor musun? Depremde enkaz altında kalanları iktidarı eleştirmek için kullanmaya kalkıp konuyu siyasete çekmeyin. Ölümlerin nedeninin siyasetle ne ilgisi var? Konuyu oraya getirmeyin.
Üstelik ölenler Türk mü, Kürt mü? Her cenazeye üzülecek halleri yok doğrusu. Stadyumda bombayla parçalanmış insanların anısını yuhalamışlar zamanında. Sahi, o bombalarla parçalanan insanların cenazesinin değerine hiç ikna olmadılar. Gar’da parçalananların, ha keza. Düşüncelerini benimsemediklerinin öldürülmesi, hiç ilgilendirmedi onları ve üstün değerler süzgecinden geçemedi.
Sivas’ta yakılanlar gibi. Hoş gelmiş dedeleri…
Birileri, kardeşler, toplu olarak canına kıydı İstanbul’da. Bir süre sonra ülkenin farkı yerlerinde, yoksulluktan kaynaklandığı iddia edilen intiharlar gerçekleşti. Tatmin olmadılar bir türlü, birileri siyaset yapsın da iktidarı yıpratsın diye ölmüş gibilerdi sanki.
Pistten çıkan uçakta öldü yolcular. Kaza hakkında eleştirel konuşan pilot- eğitmen, firma tarafından işten çıkarıldı hemen. Bir gazete kendisini PKK’lı ilan etti 24 saat içinde. Oluyordu böyle şeyler her yerde, işin içinde siyasi sorumlu aramanın vs. alemi yoktu.
İkna edemiyorlar kendilerini, bazı ölümlere. Bir insan, ‘çocuklarım aç, dayanamıyorum’ diyerek kendini yaktı. Şehrin orta yerinde. Vefat etti. İnanmadı kimileri. İnsan parasızlıktan kendini yakar mı? Psikolojik sorunları vardır. Hem, çocukları için ayda 50-60 lira yardım alıyormuş devletten. Hayır, yoksulluktan olamaz bu iş. İnsanın kendisini ‘yakmış olmasıyla’ pek ilgilenmediler. Yanarak can veren insanın, ‘çocuklarıma bakamıyorum’ çığlığından etkilenmediler. Yine değerler süzgecinden geçebilecek bir ölüm gerçekleşmedi.
Yaşarken umursamadıklarının, ölümlerine, ölüm biçimlerine de ikna olmuyorlar. Kendilerine, düzenlerine, değerlerine layık bulmuyorlar ölenlerin göçüp gitme yol ve gerekçelerini. Yarattıkları medeniyete yakıştıramıyorlar hiç birimizi, ne dirimizi ne ölümüzü…
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.09.2025
9.09.2025
4.09.2025
17.08.2025
14.08.2025
8.08.2025
1.08.2025
24.07.2025
7.07.2025
4.06.2025