Murat Sevinç
lk yazı…
Türkiye’deki hükümet sistemi tartışmasına ve muhalefetin önerilerine dair bir mini ‘yazı dizisi’ kaleme almayı deneyeceğim.
Yazılar, yaşamı boyunca bu konularla hiç ilgilenmemiş, doğal olarak herhangi bir şey okumamış, buna mukabil sürekli ‘duyan,’ söz konusu tartışmanın ‘kavramlarını’ ve o kavramların ‘tarihini’ merak eden okura yönelik olacak. Olabildiğince kısa ve kolaylıkla okunur köşe yazıları.
Bir süredir sıklıkla, özellikle İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’den işitiyoruz ‘güçlendirilmiş’ parlamenter sistemi. Bildiğim kadarıyla CHP de açıkça böyle bir sistemden yana olduğunun altını çiziyor. HDP ve Saadet Partisi bu terminolojiyi aynı açıklıkta kullanmasa da yine anladığım kadarıyla benzer bir hükümet biçiminden yana. Bu da demektir ki Türkiye er ya da geç parlamenter sisteme dönecek.
Okuduğunuz ‘ilk’ yazı, dönülmek istenen parlamenter yapının temel ilkelerinin nasıl oluştuğuna değil, dile getirilen önerinin ‘güçlendirilmiş’ kısmından ne anlaşılması gerektiğine dair.
“Ben parlamenter sistemden yanayım” diyen biri, ne diyordur? Bu ifade ‘neye’ ilişkindir?
Sürekli ‘güçler ayrılığından’ ve bu iktidar döneminde güçler ayrılığının ortadan kalktığından söz ediyoruz. Ayrı olmasını savunduğumuz ‘güçler’ hangileridir?
Çok basit: Yasama, yürütme ve yargı. Yani, uymak durumunda olduğumuz yasaları yapan (yasama), o yasalara uyarak yöneten (yürütme) ve uymayanları yargılayarak haklarında hüküm veren (yargı) üç organ. Günlük dilde, yasaları yapan organa ‘meclis’, yöneten organa ‘hükümet’ ve yargılayan organa ‘mahkeme’ diyoruz. Demek ki, meclis, hükümet ve mahkemeler birbirinden ayrı olmalı.
Peki böyle bir şey mümkün mü, bu organlar birbirinden ayrılabilir mi? Ayrı ‘olmak’ ne demek? Olmazlarsa ne olur?
Söz konusu ayrılık ‘hükümet biçiminin’ başkanlık mı, yarı başkanlık mı yoksa parlamenter mi olduğuna göre değişiyor. Daha sonra anlatmaya çalışacağım başkanlık sisteminde güçler arasındaki ayrım çok daha belirgin. Parlamenter sistemde ise yasama ve yürütme güçleri arasındaki ayrım çok keskin değil ve gün gelir, seçim sonuçlarına göre, tümüyle ortadan kalkabilir ya da kalkmış görünür.
Dolayısıyla parlamenter sistemde ‘güçler ayrılığı’ demek, aslında özellikle ‘yargı organının’ diğerlerinden ayrı olması gerektiği anlamına gelir. Demek ki gerçek ve zorunlu ayrılık, mahkemelerin diğer ikisinden ayrılığıdır. Çünkü dünya tarihi içinde çok genç bir örgütlenme biçimi olan ve adına ‘devlet’ denilen aygıtının temelinin ‘adalet’ olduğu düşünülür.
Tarihsel olarak o devletin ve o adaletin nasıl oluşup dönüştüğü, bu yazının konusu değil. Çok daha basit bir ayrımdan söz ediyorum. Hep işittiğimiz ‘Adalet mülkün temelidir’ sözündeki ‘mülk’ devlet demektir. O temel sarsıldığında, haliyle devletin sarsılıp çökeceği varsayılır. Bu yüzden mahkemeler karar verirken meclisten ve hükümetten bağımsız davranabilmelidir.
Peki diğer ikisi ayrı olmamalı mı? Olmalı tabii. Ancak bu ‘ideal’ çoğu zaman kâğıt üzerinde olduğu kadar kolaylıkla gerçekleşmez. Çünkü mecliste çoğunluğu elde eden parti, hükümet kurup yönetme yetkisini alır. Eğer o parti çok oy ve sonucunda çok sandalye elde ettiyse, hem yasama organı hem de yürütme organı aynı siyasi görüşün eline geçer.
Hukuksal/kurumsal olarak ayrı gibi görünseler de aslında birleşmişlerdir. Örneğin parlamenter sistemin anavatanı olan İngiltere’de şu anda meclis çoğunluğu Muhafazakâr Parti’nin elinde ve doğal olarak hükümeti de onlar kurduğu için, yasama ve yürütme aynı siyasi ideolojinin egemenliğinde. İşte mahkemelerin bağımsız olması özellikle bu ‘birleşme’ anlarında daha da önem kazanır.
Ancak bazen bu birleşme tam olarak gerçekleşmez. Bir parti meclis sandalyelerinin çoğunluğunu alamazsa, hükümeti birden fazla parti kurar ki bunun adı, koalisyon. O zaman meclis çoğunluğu, birbirine yakın partilerin elinde demektir.
Meclis çoğunluğunun kimin elinde olup olmadığı, yasa yapma ve yönetme güçlerinin birleşmesine neden olabilir olmasına, ama burada söz konusu birleşmenin olumsuz sonuçlarını azaltmak için başka mekanizmalar devlere girer. Seçim kanunları, parti kanunları, içtüzükler, gelenekler vs.
Şimdi, konu parlamenter sistem. Başkanlık ya da yarı başkanlık üzerine de konuşuyor olabilirdik. Önemli olan öncelikle ne üzerine konuştuğumuzu tespit etmek. Bunlar hükümet sistemleri. Meclis ve hükümetler arasındaki ilişkilerin düzenlenme biçimlerine dair. Örneğin, bir siyasal düzenin ‘demokratik’ olup olmamasıyla doğrudan ilgisi yok.
Ne demek bu? Bir ülkenin hükümet sistemi parlamenter, siyasal sistemi demokratik ya da ceberut olabilir. Bir ülkenin hükümet sistemi başkanlık, siyasal sistemi demokratik ya da ceberut olabilir. Bir ülkenin hükümet sistemi yarı başkanlık, siyasal sistemi demokratik ya da ceberut olabilir.
Demek ki, bir hükümet sistemini tercih etmek zorunlu olarak demokratik siyasal sisteme yol açmayabilir. Çünkü ‘demokrasi’ kavramı, siyasal sistemleri tanımlar, hükümet biçimlerini değil. İki ayrı düzeyde yer alan kavram söz konusu. Düzeyler birbirine karıştırılırsa, doğru bir tartışma yapılamaz ve haliyle sağlıklı bir sonuca varılamaz.
Örneğin ‘devlet biçimleri’ için de aynı şey söylenebilir. Bir devletin biçimi ‘cumhuriyet’ ya da ‘monarşi’ olabilir ve o devletler demokratik-ceberut olabilir. Batı Avrupa’da azımsanmayacak sayıda demokratik sistemin devlet biçimi monarşi.
İyi hoş da, aralarında hiç ilişki yok mu? Olmaz olur mu, elbette var. Mesele, aralarında ilişki olan bu kavramların ‘düzeylerinin’ farklı olduğunu kavrayabilmek.
Örneğin, “ABD başkanlık sistemi ile yönetiliyor, biz de başkanlığa geçersek demokratik oluruz” cümlesi, külliyen bilim ve tarih dışıdır ve ancak her kavramın düzeyi birbirine karıştırılırsa kurulabilir. Benim, “Kıvanç Tatlıtuğ çok yakışıklı bir erkek, ben de mavi lens takarsam onun kadar yakışıklı olurum,” dediğimi farz edin.
İşte bu cümleyi okuduğunuzda ne hissettiyseniz, diğerini okuduğunuzda da aynını hissetmelisiniz. Nasıl ki Tatlıtuğ ile aramızdaki tek fark göz rengi değilse, ABD ile aramızdaki tek fark da ‘hükümet biçimi’ farklılığı değil. Bir siyasal düzenin tek bir unsurunu alıp kendi siyasal düzeninize ‘aktardığınızda’ aynı/beklenen sonucu vermez, vermeyebilir. Sonraki yazılarda açacağım bu konuları…
Okuduğunuz yazıda, devlet biçiminden (cumhuriyet/monarşi) değil, siyasal sistemden (demokratik/ceberut) değil, yalnızca ‘hükümet sisteminden’ yani parlamenter sistemden söz ediyorum.
Parlamenter sistemi diğer hükümet biçimlerinden ayıran ‘iki’ ve son derece basit temel ilke var: Yürütme organı iki başlıdır ve hükümet parlamentoya karşı sorumludur! Bu kadar.
Yürütme organının bir başı devlet başkanıdır, diğer başı hükümet. Sistemin en saf halinde (İngiltere gibi), devlet başkanları yalnızca sembolik yetkilerle donatılmıştır; dolayısıyla yetkileri ya hiç yoktur ya da var olanı kullanmazlar. Adları, kral, kraliçe ve cumhurbaşkanı olabilir.
Yürütmenin diğer başı ‘hükümettir’ ve tüm yetki ondadır. Çünkü meclise karşı siyasal sorumluluğu vardır. Yetki ve sorumluluk paraleledir. Yetkiyi kullanan yürütme organının ‘kurumsal’ sorumluluğu Allah’a değil, parlamentoya karşıdır.
Demek ki saf parlamenter sistem, güçlü hükümetin ve onu denetleyen güçlü meclisin olduğu sisteme verilen isim.
Türkiye’de konuşulan ‘güçlendirilmiş’ parlamenter sistem ne anlama geliyor?
Burada ‘güçlendirilmiş’ sıfatının kullanılmasına dair iki şey söylenebilir sanırım. Bir: Kastedilen; güçlü, yetkili ve siyasal sorumluluğa sahip bir hükümet ile onu denetleyen prestijli bir meclisin varlığı olmalı. İki: Kamuoyunu daha kolay ikna etme çabası. ‘Eskiye dönüyoruz’ ile ‘daha güçlü bir sisteme dönüyoruz’ arasındaki psikolojik eşik farkı.
Konuya sık aralıklarla devam edeceğim. Sonunda hedefim, bir sistemin demokratik işleyişi için siyasal sistemin demokratik olup olmadığının, hükümet sisteminin şeklinden daha önemli olduğunu, hiç olmazsa birkaç okura anlatabilmek. On yıllardır anayasa tartışıyor oluşumuzun tek müsebbibinin genellikle ‘günahsız’ anayasa metinleri olamayacağını, başka nedenler aranması gerektiğini. Ezcümle, mesele, bir erkeğin illa mavi lens takmak istemesi değil, bir ömür boyunca ‘neden benzeyemiyorum’ diye dertlenmesi. Oysa gerçeklerle bağını koparmayıp bir kez dürüstçe aynaya bakabilse…
Yazarlar
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.06.2025
18.05.2025
10.05.2025
1.05.2025
22.04.2025
24.03.2025
20.03.2025
18.02.2025
13.02.2025
10.02.2025