Neşe Düzel
|
||
![]() “Anayasa Komisyonu oy birliği şartı arıyor. Radikal Türk milliyetçisi MHP ile radikal Kürt milliyetçisi BDP’nin Kürt sorunu üzerinde ortak bir noktaya geleceğini düşünebiliyor musunuz? Mümkün değil!”
“Bırakın anayasayı tamamlamayı, yeni anayasaya başlayacağımızdan dahi şüpheliyim ben. Uzlaşma Komisyonu ölü doğdu. Çalışmasını düzenleyen 15 ilke, sanki baştan anayasa nasıl yapılmasın diye konuldu.”
“KCK illegal bir örgüt ise ve şiddeti tahrik ve organize ediyorsa, bu operasyonlar yapılmalı. Nitekim operasyonları eleştirenler de dâhil herkes KCK’nın legal olmadığını kabul ediyor.”
*** NEDEN ERGUN ÖZBUDUN
*** NEŞE DÜZEL: Yeni anayasanın önümüzdeki yıl içinde tamamlanacağı söyleniyor. Bir yıl içinde tamamlayabilir miyiz anayasayı? ERGUN ÖZBUDUN: Ben tamamlamak değil, yeni anayasaya başlayabileceğimizden dahi şüpheliyim. Meclis’te partiler arasında bir Uzlaşma Komisyonu’nun kurulmasıyla sanki yeni anayasa için büyük bir adım atılmış gibi bir intiba ve beklenti var toplumda ama… Anayasa Uzlaşma Komisyonu bence ölü doğmuş bir bebek.
Uzlaşamazlar. Komisyon’un çalışma usulleri hakkında on beş maddelik bir düzenleme kabul edildi. Mesela oybirliği şartı aranıyor. BDP’nin ve MHP’nin, Kürt sorunu üzerinde ortak bir noktaya gelebileceğini tasavvur edebiliyor musunuz? Radikal Türk milliyetçisi bir parti ile radikal Kürt milliyetçisi bir partinin ortak bir noktada buluşması mümkün değil. Dört partinin oybirliği sağlayamayacağı daha pek çok sorun var. Dolayısıyla “oybirliği” şartı, o komisyondan bir metin çıkmayacağını zaten gösteriyor. Ayrıca Komisyon’un çalışmalarını baştan itibaren zora sokan başka ilkeler de var.
Mesela bir parti Komisyon’a katılmayı reddederse çalışma duruyor. Diyelim ki, dört partiden biri olan BDP ya da MHP, “ben bu işte yokum” derse Komisyon dağılmış oluyor. Hatta bir parti üç oturama gelmezse, Komisyon faaliyetlerine son veriyor. Bir başka gariplik de, eğer Komisyon’da bir anayasa metni oluşursa, bu metin, Meclis Anayasa Komisyonu’nda ve Genel Kurul’da değiştirilemeyecek.
Meclis’i tamamen devreden çıkarmak demek bu. Böyle bir şey mümkün değil. Bu yöntemle, yüzde altı oy alan bir partiye kesin bir veto hakkı tanımış oluyorsunuz. Oysa son sözü söylemeye hukuken de, siyaseten de hakkı olan Meclis Genel Kurulu’dur. Dolayısıyla Komisyon’un çalışmasını düzenleyen 15 ilke, sanki bu anayasa işi nasıl olmasın diye konuldu baştan.
Çok zor. Mesela MHP ve CHP, bu değişmez maddelerin, “kırmızıçizgileri” olduğunu söylüyorlar. Hatta MHP’nin vatandaşlık tanımı ve Türk milleti kavramı gibi başka kırmızıçizgileri de var. Eğer gerçekten yeni anayasa yapma niyetleri varsa, işe kırmızıçizgilerle başlamamaları gerekir. Üstelik mevcut Anayasa’daki bu değişmez maddeler milli iradenin ürünü falan da değil. Bu değişmez maddeler, beş darbeci generalin iradesinin ürünü!
Anlaşamazlar. Çünkü Kürt siyasi hareketinin talepleri de adeta devlet içinde devlet kurmayı amaçlayan maksimalist talepler. Bu aşırı talepleri hiçbir parti ve hükümet kabul etmez.
Bunların makul olanları yer alabilir. Makul ve meşru talepler üzerinde geniş bir konsensüs oluşabilir. Ama anadilde eğitimi ikiye ayırmak lazım. Eğer anadilde eğitimden kasıt, Kürtçenin ve diğer anadillerin talep üzerine seçimlik olarak okutulmasıysa, bu meşru bir taleptir. Anayasa değişikliğine gerek kalmadan bugün dahi gerçekleştirilebilir bu. Çünkü Anayasa’nın 42. maddesi, Kürtçenin ve gerekiyorsa diğer anadillerin devlet okullarında seçimlik okutulmasına engel değil. Arzu ederse siyasi irade bunu yarın dahi başlatabilir. Ama bazı Kürt çevrelerinin ve onların taleplerini sempatiyle karşılayan bazı köşe yazarlarının anadilde eğitimden anladıkları sanki bundan farklı.
Kimse kusura bakmasın ama matematiğin veya fiziğin Kürtçe okutulması Kürt gençlerine ne fayda sağlayacak?
Göstermelik birkaç saat Türkçe takviyeli bir eğitim, birbiriyle iletişim kuramayacak, birbirini anlamayacak iki toplum yaratır neticede Türkiye’de. Bunun doğru olduğuna kani değilim.
Hak olduğuna da kani değilim. Yabancı kolejler istisnai bir durumdur. Çocuğun anadili Türkçedir. Çocuk ailesiyle, arkadaşlarıyla Türkçe konuşur. Türkçe gazete, dergi okur. Ama Türkiye’de on beş milyon insanın neredeyse anaokulundan başlayarak kendi anadilinde eğitim görmesini kabul ederseniz, o zaman hakikaten bu ülkede iki toplum yaratmış olursunuz. Bu iki topluma mensup fertlerin…
Birbirini anlaması çok zor olur o zaman. Meseleler şablonlar halinde ak ve kara terimleriyle ele alınmamalı. Devlet okullarında Kürtçe ve Arapça, Lazca, Çerkezce gibi diğer anadillerin okutulması meşru bir haktır. Üstelik bu Kürtçe dili eğitimiyle de sınırlı kalmamalı, Kürt edebiyatı ve tarihi de okullarda seçimlik bazda öğretilmeli ama tepeden tırnağa Türkçenin dışında bir eğitim bir hak değildir. Toplumu bölecek, birbiriyle anlaşamayacak insanlar haline getirecek bir sistem bir hak değildir.
Özerklik konusunda da ya hep ya hiç, ya ak ya kara şablonlarıyla düşünüyoruz. Kürt meselesini eğer çözeceksek, bunu ancak Türklerin ve Kürtlerin çoğunluğunun desteğini alacak makul-orta yol çözümlerle çözebiliriz. Eğer özerklikle kastedilen devlet içinde devlet olmak ise, yani bir federe devletin dahi yetkilerini aşan yetkilere sahip olmak ise, bu olmaz. Bunun olmayacağını Kürt siyasi hareketi idrak etmeli. Ama eğer Kürtlerin istediği özerklik, AB’nin yerel yönetimler yapısını kabul etmekse, elbette bu olabilir. Buna sonuna kadar taraftarım. Ama şu anda görünen, Kürt siyasetinin bununla yetinmeyeceği. Kürt siyasetinin şu anda istediği statü, özerkliğin çok ötesinde bir statü. Mesela talep edilen öz savunma gücü nedir?
Öz savunma gücü, özerk birimin kendi silahlı kuvvetlerine sahip olmasıdır. Bu, yerel özerklikle de, federal sistemle de bağdaşamaz. Çünkü bu, özerkliğin değil, devlet olmanın bir vasfıdır.
Yok. Sadece mahalli hizmetleri düzenleyen belediye zabıtası türü birimler var. New York devletinin veya Almanya’da Hamburg şehrinin kendine mahsus ordusu yok. Üstelik öz savunma gücünü kimler oluşturacak? Büyük ihtimalle dağdan silahlarıyla beraber inecek PKK’lılar oluşturacak. Bunu hiçbir devlet kabul edemez. Üstelik KCK anayasası, sadece Türkiye’deki Kürtleri de ilgilendirmiyor. İran, Irak ve Suriye’deki Kürtlerle de konfederal ilişki kurulmasını öngörüyor. Yani Türkiye’deki Kürt yapısı bir anlamda devletin dışişleri faaliyetlerinin de bir kısmını icra etmiş oluyor. New York devletinin İtalya’daki Toskana eyaletiyle karşılıklı dış ilişkiler yürütmesini düşünebilir misiniz? Kürt siyasetinin talepleri, federalizmi de aşan talepler. Kabul edilmesi mümkün değil.
Evrensel demokratik normlara ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na uygun bir yerel yönetim reformu ve yerel yönetimlerin yetkilerinin genişletilmesi hem mümkündür, hem de gereklidir. Ama bunun ötesinde devlet içinde devlet olmak kabul edilemez. Türkiye’nin bir bölgesinde ülkenin hukuk düzeninden ve hatta genel ekonomik düzeninden farklı kendi yasama, yürütme ve yargı organları bulunan, kendi silahlı kuvvetleri olan totaliter bir tek parti hâkimiyetine dayanan bir rejim kurulmasına hiçbir devlet izin vermez. Kendi ülkesinin bir bölümü üzerinde bu tür bir rejimin kurulmasına seyirci kalmaz.
Yer alabilmesi için Kürtçenin ikinci resmî dil olarak kabul edilmesi lazım. Çünkü resmî dil nedir? Kamu dairelerinde ve devlet işlemlerinde kullanılan dildir. Her kamu dairesinde ve kamu işleminde Türkçenin yanında Kürtçenin de kullanılması, pratikte Kürtçenin ikinci resmî dil olması demektir. Türk toplumunun çoğunluğunu ikna ederlerse bu olabilir ama çoğunluğun böyle bir talebi kabul edeceğini sanmıyorum. Şahsen ben de buna taraftar değilim.
İki resmî dili kabul eden ülkeler var. Mesela İsrail. Arapça ikinci resmî dil. İsrail parlamentosunda Arap milletvekilleri var ve Arapça konuşabilirler. Ama Amerika’da on milyonlarca Hispanik var ve İspanyolca ikinci resmî dil değil. Kürtlerin çoğunluğu oluşturduğu bölgelerin yerel yönetimlerde, belediyelerin ve il idarelerinin işlemlerinde iki dillilik kabul edilebilir. Bu, üniter devlete mani değildir. Mesela İtalya’da bir resmî dil var ama Avusturya sınırındaki Alto Adige bölgesinde çoğunluk Almanca konuşuyor ve orada yerel yönetimlerde İtalyancanın yanında Almanca da kullanılıyor. Ama İtalyan parlamentosunda Almanca konuşma yapamazsınız, mahkemelerde Almancayı kullanamazsınız.
Orada mesele çarpıtılıyor. Bizim Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, eskisinde de yenisinde de, taraflardan birinin Türkçe bilmemesi halinde ona tercüman sağlanması gerekliliği var. Ama sizin benim kadar iyi Türkçe bilen birinin, ben Kürtçe savunma yapacağım diye ısrar etmesi, bir nevi Kürtçenin resmî dil olması anlamına gelir ki, o zaman Meclis’te de Kürtçe konuşma hakkı olsun. Sadece Kürtler değil, Arap kökenli vatandaşlar da Meclis’te ve mahkemelerde Arapça konuşsun. Türkiye’deki tek dil azınlığı da Kürtler değil! Çerkesler, Boşnaklar da kendi dillerini konuşsunlar. İşte bu, fiilen iki resmî dil anlamına gelir.
Belçika. Ama Belçika yapay bir devlettir. 1815’te Almanya ile Fransa arasında tampon bir devlet oluşturmak için kuruldu. Belçika’da Fransızca konuşan Valonlar ve Hollandaca konuşan Flamanlar var. Belçika’nın dışında Avrupa’nın hemen hiçbir devletinde iki resmî dil yok. Sadece bazı devletlerin bölgelerinde iki dillilik var. Ama Türk toplumunun çoğunluğunu ikna edici bir argüman ileri sürebilirlerse iki dillilik düşünülebilir. Dayatmalarla gerçekleşmez bu.
Yüzde yüz olur. Benim her zaman savunduğum fikir bu. Anayasa değişikliğini veya yeni anayasayı beklemeden de yapılabilecek pek çok şey mevcut. Özellikle Siyasi Partiler Kanunu çağdışı, trajikomik yasaklarla dolu. Bunlar bir an evvel tasfiye edilebilir. Aynı şekilde ifade hürriyeti üzerinde evrensel normlarla bağdaşmayan kısıtlamalar da normal kanun değişiklikleriyle kaldırılabilir. Anayasa değişikliğini beklemeden bunları çok daha kolay yapabiliriz.
Olur. Sadece Terörle Mücadele Kanunu’nda değil, Türk Ceza Kanunu’nda da yapılması gereken şudur. Münhasıran fikir açıklaması niteliğinde olan eylemler ile şiddete teşvik ve tahrik niteliği taşıyan eylemler arasında çok daha açık bir sınır çizilmeli. Şiddeti tahrik ve teşvik hiçbir medeni memlekette meşru değil. Ama bizim kanunlarımızda bu sınır açık değil. Ayrıca yargı da kanunu katı uyguluyor ve şiddete yönelik olmayan fikir açıklamaları kovuşturma konusu oluyor. Yargıda ciddi ulusalcı ve devletçi eğilimler var. Bu zihniyet, zaten katı olan hükümlerin daha da katı uygulanmasına yol açıyor. Zihniyeti bir günde değiştiremeyeceğinize göre, Kanunları değiştirmek ve hâkimlerin o konudaki takdir hakkını sınırlandırmak lazım.
Operasyonların yapılması esas itibarıyla doğru. Eğer KCK illegal bir örgüt ise ve şiddeti tahrik ve organize ediyorsa, bu operasyonlar yapılmalı. Nitekim operasyonları eleştirenler de dâhil, hemen herkes KCK’nın legal bir örgüt olmadığını kabul ediyor. Gerçekten bazı eylemler var ki, bunları ancak PKK’nın şehir örgütü düzenleyebilir. Mesela esnafın kepenk kapatmaya zorlanması, kapatmayanların tehdit edilmesi, bölgede kendileri gibi düşünmeyenleri ikna kamplarına alıp, orada bunların “ikna edilmeye” çalışılması, mahkemelerin kurulması, infazların yapılması, bölgede esnaf ve tüccardan haraç alınması... Bunlar legal faaliyetler değil ve bunları Merih’ten gelen insanlar yapmıyor. KCK’yı masum siyasi faaliyette bulunan bir örgüt olarak telakki etmek mümkün değil.
Olabilir. Ama burada sırf intibalara dayanarak, şurada haksızlık yapıldı ya da tanırım iyi çocuktur tipi beyanları da sorumlu bir davranış olarak görmüyorum. Burada yargı sürecine itimat etmek lazım. Yargı hata yapmaz mı? Kıyamet kadar hata yapıyor fakat burada devam etmekte olan bir yargı süreci var.
Elbette uzun tutukluluk süreleri sınırlandırılmalı, yargı süreci kısaltılmalı. Hâkimler de tahliyeyi reddederken hangi somut gerekçelere dayandıklarını açıklamalı. Tutukluluk ancak zaruri hallere inhisar ettirilmeli. Yalnız şu var. Uzun tutukluluk süreleri ve haksız tutukluluklar bugüne has bir olay değil. On yıl, 20 yıl sürmüş davalar biliyoruz biz. Bunlara ses çıkarmayan çevreler, bugün başka kişiler hakkında aynı haksız muamele uygulandığında bunu eleştiriyorlar. Tutarsızlık var. Ayrıca yargı sürecini etkileyecek tarzda eleştirmek de doğru değildir. Çünkü delillere vâkıf değilsiniz. Sıfatı ve konumu ne olursa olsun kimsenin suç işleme imtiyazı yoktur.
Eğer makul bir çizgiye gelirlerse, af dâhil her şey gündeme gelebilir. Makul çizgi, “yerel yönetimlerin yetkilerinin genişletilmesi, vatandaşlık tanımının değiştirilmesi, anayasadaki Türk vurgusunun kaldırılması, Kürtçenin devlet okullarında seçimlik okutulması, Kürtçenin yerelde kullanımı” gibi evrensel demokratik normlar çerçevesinde bir çözümdür. Türkiye’nin çok kültürlü bir ülke olduğunu zihniyetimize artık yerleştireceğiz. Türkiye doğası, coğrafyası ve tarihî gereği tek kültürlü ve tek tip insanlardan mürekkep bir toplum olamaz. Mesela Türkiye’de Arapça konuşan bir milyon insan var. Burada mesele sadece Kürtlerin meselesi değil. Mesele, gayrımüslimler dâhil herkesin eşit olması meselesi.
Bırakılabilir. Avrupa’nın birçok ülkesinde barışçı yöntemler kullanmak kaydıyla ayrılıkçı partilere müsaade ediliyor. Kanada’da, Küçük Makedonya’da, İspanya’da ayrılıkçı parti var. Bakın… Ayrılıkçı parti, ayrılma talebini toplumun çoğunluğuna kabul ettirdiği takdirde amacına ulaşabilir. Şiddet, devrimci halk savaşı başlatma tehditleriyle amacını dayatamaz. Siyaset ya da silah! Birinden birini seçeceksiniz! Hiçbir şekilde şiddete bulaşmamak kaydıyla her parti kurulabilmeli. Venedik Komisyonu’nun kriterleri de böyle. Bir parti ancak iki durumda yasaklanabiliyor. Bir, şiddet araçlarını kullanmak, iki, şiddet araçları kullanılmasını savunmak.
Böyle düşe kalka gideriz işte Yerleşik demokrasiler ile otoriter rejimler arasında gri bölgede kalan pek çok rejim var dünyada. Bu yarı demokrasiler uzun zaman yaşayabiliyorlar. Temenni edilecek bir şey değil ama, Türkiye ileri standartlarda bir demokrasiye kavuşmadan bu şartlarda devam edebilir. Bu şartları değiştirmek için… Anayasa değişikliği şu aşamada gerçekleşemiyorsa, hiç değilse kanunlar düzeyinde anlamlı iyileştirmeler yapmak ve Türkiye’yi bugünkünden daha özgür hale getirmek mümkün. Siyaset, mümkün olabilenin sanatıdır. Biz de şimdilik mümkün olabilen üzerinde yoğunlaşalım. Çünkü yeni anayasa yapmak şu anda mümkün değil!
|
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.12.2013
15.09.2013
23.04.2013
22.04.2013
15.04.2013
25.03.2013
18.03.2013
11.03.2013
10.12.2012
4.12.2012