Neşe Düzel
“AK Parti’nin ‘ben sisteme hâkimim’ demesi çok büyük bir yanılgı. Eğer askerî vesayet bittiyse ve sistemde tek hâkim sensen neden Genelkurmay’ı Milli Savunma Bakanlığı’na bağlamıyorsun peki?”
“AK Parti, demokrasi ve hukuk devleti inşa etme iddiasından vazgeçti. AK Parti kendisi statükocu bir güce dönüşüyor. Acaba Başbakan, bu vaatlerden vazgeçmenin karşılığında başkanlık rejimi mi istiyor?”
“Fenerbahçe Orduevi’nde başka adlar altında generaller için apartmanlar, beş yıldızlı oteller yapılıyor. Böylece bu beş yıldızlı otellerin parası bütçeden çıkıyor ve oraya denetim için girilemiyor.”
***
NEDEN ÜMİT KARDAŞ
Türkiye’de olaylar son dönemde adeta bir ters bir yüz örülüyor. Önce hesap sorma, temizlik adına operasyon yapılıyor insanlar içeri alınıyor. Sonra bir büyük operasyon daha yapılıyor aynı insanlar tahliye ediliyor. Sistemdeki suç çeteleriyle mücadele etmek için önce bir kanun çıkarılıyor, bu kanun uyarınca yargı harekete geçiyor soruşturmalar yapıyor, iddianameler hazırlıyor, sonra hemen bir kanun daha çıkıyor, yapılan soruşturmalar, hazırlanan iddianameler adeta çöpe gidiyor. Vesayet sistemini bitirmek için referandum yapılıyor, Anayasa değiştiriliyor, ardından hiçbir yasa değiştirilmediği için ve daha da önemlisi siyasi iktidarın vesayet sistemiyle sorunu bittiği için vesayet geri geliyor. Siyaset-asker-yargı ilişkilerinde neler oluyor? Peş peşe gelen tuhaf yargı kararları ne anlama geliyor? Cinayetle suçlanan Özel Harekâtçı polisler hukuksal nedenlerle mi tahliye edildiler? Mehmet Ağar’ı mahkûm eden hâkimi kim, niye görevden aldı? Hrant Dink’i tehdit eden MİT’çiler zamanaşımıyla nasıl kurtuldular? Referandum yaptık, Anayasa’yı değiştirdik ama yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlayabildik mi? AKP’nin yargı üzerinde bir ağırlığı var mı? Ergenekon’un üstü kapatılıyor mu? Terörle Mücadele Kanunu neden değiştirilmiyor? Neden bir hukuk reformu yapılmıyor? Bütün bu soruları Fatih Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Ümit Kardaş’a sorduk. Güvenlik sektörü konusunda çalışmaları olan Emekli Askerî Hâkim Kardaş’ın şiir kitaplarının yanı sıra “Hukuk Devlete Sızabilir mi”, “Demokrasi ve Hukuk Krizi” isimli kitapları var.
***
NEŞE DÜZEL: Adalet sistemimizde birçok değişikliği gerçekleştiren referandumdan sonra biz bugün nasıl bir yargıyla karşı karşıyayız?
ÜMİT KARDAŞ: Yargı sistemimizin referandumdan sonra düzeldiğini söyleyemeyiz. Çünkü adalet sisteminde yapılması gereken değişikliklerin devamı gelmedi. Biz hâlâ adil yargılanma hakkının uygulanmadığı bir sistem içindeyiz. Özel yetkili mahkemeler ve askerî yargı gene yerinde duruyor. Askerî yargının yetki genişliği sürüyor. Askerî Yargıtay, Askerî Danıştay devam ediyor.
Vatandaş açısından bu nasıl bir sonuç yaratıyor?
Demokrasilerde, vatandaş suç işlediğinde hangi mahkemede yargılanacağı bilir. Bizde bilmiyor. Ceza mahkemesine mi, özel yetkili mahkemeye mi yoksa askerî mahkemeye mi gidecek bilmiyor. Oysa hepsinde farklı bir hukuk ve farklı usuller uygulanıyor. Bu ne demek?
Ne demek?
Bizde hukuk yok demek bu. Kabul edelim! Hukukun askıya alındığı, kurmaca bir hukukun yaratıldığı bir sistem içindeyiz biz. Bu sistemin yargısı da kurmaca, hukuku da kurmaca. Yani yargı da sanal, hukuk da sanal bizde. Hukuka bağlı, hukukun üstünlüğü prensibine dayalı demokratik bir rejimimiz yok bizim.
Referandumdan evet oyu çıkmasının sonucunda Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısı değiştirildi. HSYK hâkim ve savcıları atayan ve onlara terfilerini veren çok önemli bir kurum. Bu değişiklikle yargının bağımsızlığını sağlayabildik mi peki?
Referandumda “evet ama yetmez” derken umudumuz buydu. HSYK’nın tepesindeki yedi kişinin birbirini belirlediği sistemin daha demokratik hale gelmesini istiyorduk. HSYK üyelerinin seçilmesi daha demokratik bir hale geldi ama bu kurulun uygulamalarının nasıl olacağını süreç içinde göreceğiz. Yalnız şu âna kadar ortaya çıkan bazı ipuçları, HSYK hükümetin etkisinde kalıyormuş gibi bir izlenim yaratıyor.
Bu ipuçları neler?
Deniz Feneri Davası’nda yaşananlar... Özel Harekâtçı polislerin tahliyesinin nöbetçi hâkim tarafından yapılması. Bunlar, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığıyla ilgili soru işaretleri yaratıyor. Şu ortaya çıkıyor ki, yargıda köklü bir değişiklik gerekiyor. Birtakım değişikliklerle sistem değişmiyor. Hâkimlerimizin ve savcılarımızın zihniyeti aynen sürüyor. Kendilerini hukukla bağlı hissetmiyorlar.
Eskiden bir “yargı vesayetinden” söz ediyorduk ve yargı 28 Şubat gibi süreçlerde hep darbecilerden yana çıkıyordu. Bu yargı vesayeti kırılmadı mı?
Kırılmadı. Statüko yerinde olduğu gibi duruyor. Vesayetçi rejim bütün kurumlarıyla, zihniyetiyle, uygulamalarıyla, yaptıklarıyla duruyor yerinde.
Siz de bahsettiniz. Arka arkaya tuhaf kararlarla karşılaşıyoruz. Örneğin geçen gün nöbetçi mahkeme, haklarında cinayet dâhil çok ciddi suçlamalar bulunan eski Özel Harekâtçı polisleri tahliye etti. O polislerin suçlarını ortaya çıkaran Ayhan Çarkın tutuklu ama diğer polisler serbest. Bunu nasıl açılıyorsunuz?
Yargıda hâlâ, cinayetleri devlet adına yapılmış fiiller olarak görüp, bunları cezalandırmayan, bunları meşrulaştıran zihniyette ve tutumda insanlar var demektir bu. Biz, Kürt işadamlarının ölüm listelerinin Milli Güvenlik Kurulu’nda Cumhurbaşkanı Demirel’in önünde, bu ülkenin başbakanlarının önünde konuşulduğunu biliyoruz. Düşünün, Cumhurbaşkanı Demirel, “Devlet rutin dışına çıkabilir” diyor. Bu fiilleri meşrulaştırma işte buralardan geliyor. Nitekim Mehmet Ağar ne diyor? “Biz devlet için yaptık, biz devlete hizmet ettik” diyor.
Peki, o Özel Harekât polisleri saf hukuksal nedenlerle tahliye edilmiş olabilirler mi?
Gazetelere yansıdığı kadarıyla hukuksal bir neden gözükmüyor ortada...
Bunlara yurtdışına çıkma yasağı da konulmadı... Tahliye edilen polislerin, kaçması halinde onları tahliye eden yargıcın hukuki bir sorumluluğu olur mu?
Tabii ki olur. Bir müfettiş gönderilir ve o tahliyelerin mevcut dosyadaki delillere uygun olup olmadığı ortaya çıkarılabilir. Çünkü o tahliyelerden sonra, yurtdışına çıkma yasağı gibi mutlaka adli kontrol tedbirlerinden birinin mutlaka uygulanması lazımdı. Bunun araştırılması lazım. Görevi ihmal ve kötüye kullanma gibi suçlar işlenmiş olabilir.
Peki, bu suçun gereği yapılır mı?
Bizim yargıda bu suçlar sık sık işlenir ama gereği yapılmaz.
Mehmet Ağar’ı mahkûm eden ve bu polisleri tutuklayan yargıcı da görevden aldılar. Bunu nasıl izah etmek gerekir?
Aslında bu, müthiş bir iktidar mücadelesi. Mehmet Ağar faktörünü iyi değerlendirmek lazım. Ağar herhangi biri değil. Mehmet Ağar meselesi nereye uzanıyor çok önemli. Çünkü Ağar’ın karakutu olduğu söyleniyor. Onun söyleyeceği şeyler dönemin Cumhurbaşkanı’nı ilgilendiriyor. Milli Güvenlik Kurulu’na kadar gidiyor iş. O kurulda cumhurbaşkanı, başbakan, genelkurmay başkanı, kuvvet komutanları ve bakanlar var. Oralara kadar gitmesi gereken bir soruşturma bu. Bu soruşturmayı hangi noktada kesmeye çalıştıklarının soru işareti var şimdi burada.
Yargıcı görevden alarak, soruşturmayı Özel Harekâtçı polislerde mi kesiyorlar?
Bizde hep öyle olmuştur. Soruşturmalar hep en altta kullanılan insanda kesilmiştir. Eğer en alttaki de “ben bildiklerimi söylerim ha” diye imalarda bulunursa, onları da kurtarma yönünde bir şeyler yapılır ve bu en alttakiler de tahliye edilir. Sistem böyle işler. Şimdi bir ölçüde bunu yaşıyoruz.
Mehmet Ağar’ı mahkûm eden ve Özel Harekâtçıları tutuklayan yargıcı HSYK mı görevden aldı?
Evet. Biraz önce, mesele bir yerlere gidiyor ve belki bu engellenmek istiyor diye bir saptama yaptık ya... Acaba HSYK’ya etki eden bir güç var mı? Şimdi bütün mesele budur.
Vesayet sistemi dediğimiz ve referanduma “evet” diyerek değiştirmeye çalıştığımız tam da bu sistem değil miydi bizim? Yargıdaki vesayet sistemi bitmedi mi?
Tabii bitmemiş oluyor. Netice itibarıyla vesayet sistemini yürütenin illa asker olması gerekmiyor. Sivil bir kurum ya da organ da, sivil bir kişi de vesayet sistemini sürdürebilir. Türkiye artık bu tekçi felsefeden çıkıp çoğulcu felsefeye geçmeli. Demokrasiyi sıfırdan inşa etmeli. Ama bu konuda hiçbir işaret yok. Daha önce ne deniyordu? “HSYK, statükonun vesayeti altında” deniyordu.
Şimdi ne deniyor?
Şimdi hangi eleştiri yapılıyor? “HSYK, hükümetin etkisinde” deniyor. O zaman da mesele şu noktaya gelip dayanıyor. “Hükümet belli soruşturmalarda nereye kadar gitmek istiyor” sorusuna varılıyor. Mesela Susurluk soruşturmasını üç beş Özel Harekâtçıyla mı kapatmak istiyor yoksa o dönemin kudretlilerine kadar mı gitmeyi planlıyor? Hükümet hakikaten Ergenekon soruşturmalarını bir sonuca ulaştırmak istiyor mu, istemiyor mu?
Susurlukçuları tahliye ederek, Ergenekon soruşturmalarını sonuca ulaştırabilir mi? Ergenekoncuları içeride tutabilir mi?
Şike soruşturmasında da aynı şey yaşandı. O zaman şöyle düşünebilirsiniz. Siyasi otorite, bütün bu soruşturmaları belli bir zaman içinde belli bir noktada afla veya zamanaşımıyla ortadan kaldırmak mı istiyor? Böyle tahliyelerle yargılama sürecini sulandırmayı mı arzuluyor?
Bu soruları sizin cevabınız nedir?
Adalet ve Kalkınma Partisi, yeni bir felsefeyle yeni bir demokratik rejim kurma arzusundan, hukukun üstünlüğüne bağlı bir hukuk devleti inşa etme iddiasından vazgeçmiş gözüküyor. Ak Parti statükocu bir güce dönüşüyor ve büyük bir fırsat kaçırılıyor. Çünkü bugünkü Türkiye hiçbir sorununu statükocu anlayışla çözemez. Kürt sorununu da, Alevi meselesini de çözemez. Karşılıklı tavizler vererek, rejimi kıyısından köşesinden düzelterek yola devam edemezsiniz. Tabii bu noktada Başbakan’ın beklentileri de çok önemli.
Başbakan’ın beklentileri ne olabilir sizce?
AK Parti bir değişim rüzgârıyla ve değişim vaadiyle iktidara geldi Sorunları çözeceğini vaat etti. Topluma yeni sivil bir anayasa vaat etti. . Eğer Başbakan’ın kendisi için bir beklentisi olmasaydı, bu yolda ilerlenirdi. Acaba Başbakan, bu vaatlerden vazgeçmenin karşılığında başkanlık rejimi mi istiyor? Tayyip Erdoğan 2014’te etkili bir cumhurbaşkanı mı olmak istiyor? Erdoğan’ın, cumhurbaşkanının bugünkü yetkileriyle tatmin olması mümkün değil.
Yargıda son yaşananlar ve yapılan tahliyeler, Erdoğan’ın başkanlık sistemi için belli kesimlerle girişebileceği olası pazarlıkların ve uzlaşmaların bir sonucu mu sizce?
Biraz öyle gözüküyor. Oysa başkanlık sistemi Türkiye açısından sakıncalı. Bu sistem, Amerika’da federatif yapı üzerinde uygulanıyor. Bizde de Kürt sorununun çözümü için merkezin bazı yetkilerini yerele devretmesi gerekiyor. Bu yapısal değişikliği gerçekleştirmeden, merkezde, başkanlık sistemine gittiğiniz takdirde, bu değişiklik Türkiye’yi otoriter bir rejime götürür. Başbakan Türkiye’nin büyük meselelerini çözerek tarihe geçebilirdi ama bu büyük fırsat kaçıyor.
Hrant Dink, tehdit eden MİT’çiler de zamanaşımı nedeniyle kurtuldular. Bunu nasıl açıklamalıyız?
Sistem böyle işliyor. Kurtarmak istediklerini kurtarıyor. Yargı da bağımsız değil zaten. Konunun üzerine gidemiyor. Hükümet Hrant Dink davasında hakikaten gerekeni yapmadı. Kolluk ve MİT, hükümetin elinde. Hükümet istediği görevli hakkında soruşturma başlatabilir ama başlatmıyor. Mesela vali muavininin ve o iki MİT görevlisinin soruşturma kapsamına baştan girmeleri gerekiyordu. Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü de sorumluydu ama bu kişi sonra vali oldu. Çünkü hükümetin eski statükoyla uzlaşarak devam ettirdiği bir vesayet rejimi var bugün. Biz yanılgı içindeyiz.
Hangi konuda yanılıyoruz?
“Üç, beş general içeri girdi. Askerî vesayet bitti. Artık tamam bu iş” diye kamuoyunda yanlış bir algı oluştu. Oysa vesayet kurumları duruyor. Kaldı ki içeride yatan generallerin ve askerlerin şartları orayı orduevine çevirecek kadar fevkalade iyi. Vesayet rejiminde hiçbir değişiklik yok. Siyasi iktidarın gücü yargının ve Silahlı Kuvvetler’in üzerinde bir ölçüde arttı, o kadar. 30 ağustosta dört general gitti, hiç şansı olmayan bir general Genelkurmay Başkanı oldu. Bu general diğerlerine göre daha ılımlı olabilir ve siz bu konjonktürde vesayet rejimine hâkim gözükebilirsiniz ama yarın konjonktür değiştiğinde, değiştirmediğiniz bu vesayet sistemi sizi eskisi gibi gene mağdur eder. Üstelik sadece sizi değil bütün Türkiye’yi mağdur eder. Bu yüzden AK Parti’nin “ben sisteme hâkimim” demesi çok büyük bir yanılgı. Çünkü o zaman sorarlar ona.
Ne sorarlar?
Eğer askerî vesayet bittiyse ve sistemde tek hâkim sensen neden Genelkurmay’ı Milli Savunma Bakanlığı’na bağlamıyorsun? 1324, 1325 sayılı iki kanun var. Biri, Genelkurmay’ın, diğeri Milli Savunma Bakanlığı’nın yetkilerini ve görevlerini düzenliyor. 1970’te Milli Savunma Bakanlığı Kanunu’nun içi boşaltıldı ve terfiler dâhil her konuda Genelkurmay Başkanlığı yetkili kılındı. Kendi bütçesini yapıyor, her türlü makamla yazışabiliyor. Yani özerk!
Demokrasilerde bu mümkün mü? Silahlı bir güç bizde hâlâ özerk, öyle mi?
Evet, özerklik devam ediyor. Kendi mahkemesi, danıştayı, hastanesi, imtiyazları var. Sayıştay Kanunu değişti ama Genelkurmay’ın özerkliği sürüyor. Bu özerk yapıyı Sayıştay denetleyemiyor. Yaptığı harcamalarla ilgili yerindelik denetimi yapamıyor, Genelkurmay’ın kapısından dönüyor. Kamuoyunun savunma harcamalarıyla ilgili bilgilenme hakkına da sınırlama getirildi. Silahlı Kuvvetler’in kantin gelirleri ve harcamaları var. Bunun kontrolü bile yapılamıyor. Kantin harcamalarını kendisi denetliyor. Devletin içinde adeta devlet gibi yapı var. Mesela generallere beş yıldızlı oteller, lojmanlar yapılıyor. Hiçbir şey denetlenemiyor.
İstanbul’da Deniz Kuvvetleri, Beylerbeyi’nde Boğaz’ın dibine Belediye’nin ve vatandaşların gözü önünde dev gibi bir kaçak bina yaptı, o da denetlenmedi.
Fenerbahçe Orduevi’nin içinde de generaller için apartmanlar, beş yıldızlı oteller yapılıyor. Oraya da denetim için giremezsiniz. Bunlar başka adlar altında yapılıyor ve bu beş yıldızlı otellerin parası bütçeden çıkmış oluyor. Söylediğim korkunç bir şey aslında! Oranın ruhsatını denetleyemiyorsunuz. Anlayacağınız apayrı, özerk bir yapı bu. Bu kurumun silah alımlarını da denetleyemiyorsunuz. Bu alımlar hâlâ parlamentonun denetim ve gözetiminin dışında. Sürekli askerî operasyonlar yapılıyor, sürekli silahlar alınıyor. Bu silahlar ne kadar gerekli hiç denetlenmiyor, harcamalar bilinmiyor. Üç-beş generali emekli edip, 30-40’ını da darbe girişiminde bulundular diye içeri attınız diye askerî vesayet hiç biter mi? Bitmez. Arkadan gelenler kimler? Bunlar nasıl geliyorlar?
Nasıl geliyorlar?
Genelkurmay bütün bu özerk yapılanmasıyla, yetkileriyle, imtiyazlarıyla ve denetimsizliğiyle duruyor. Hiçbir şeffaflık yok. Türkiye her an geçmişe dönebilir. Bir bunalım olur ve o gün Amerika’nın işine otoriter bir rejimi desteklemek gelir ve Türkiye tekrar otoriterliğe kayar. Çünkü AK Parti yapısal değişiklik yapmıyor. Biz demokrasi ve hukuk varmış, askerî vesayet bitmiş gibi yaparak kendimizi kandırıyoruz. Türkiye bir an önce sıfırdan bir demokratik rejim inşa etmek zorunda.
Yargı bağımsız mı peki?
Hayır, bağımsız da değil, tarafsız da değil.
Ergenekon operasyonları durdu. Bu, Ergenekon tümüyle açığa çıktığı ve bütün sorumlular yakalandığı için mi oldu yoksa birisi bu soruşturmanın yolunu mu kesti sizce?
Ergenekon ulaşması gereken yere gitmiyor, ilerlemiyor. Son yaşananlardan ve Şike Kanunu’ndaki değişikliklerden sonra Ergenekon’da çok fazla bir şey beklememek lazım.
Çeşitli suçlardan sanık olan askerlere doğru hukuk kararlı bir şekilde ilerliyor ama konu polis ya da MİT olduğunda bir duraklamayla karşılaşıldığı söyleniyor. Bu, doğru bir gözlem mi sizce?
Doğru. MİT ve polis doğrudan hükümete bağlı. Onu koruma refleksi gösteriyor.
Tutukluluk süreleri çok uzun ve iktidar bu süreyi kısaltmıyor. Niye kısaltmıyor sizce?
Adalet Bakanı’nın gerekçesi şu. “Kamu vicdanını rahatsız edecek bir çok suçlu dışarıya çıkacak” diyor..
Kamu vicdanını uzun tutukluluk süresinin de rahatsız ettiğini düşünmüyor mu siyasi iktidar?
Öyle düşünüyor. Ayrıca eğer tutukluluk süresi kısaltılırsa, eşitlik ilkesi gereğince KCK’da tutuklu olanlar da bundan yararlanacak ve tahliye olacaklar. Bunu istemiyorlar. Çünkü siyasi iktidar, siyaseten çözemediği bir sorunu yargıyı kullanarak çözmeye çalışıyor. Meseleye güvenlik konsepti içinde bakıyor. Başbakan, KCK operasyonları hakkında, hâkim ve savcıları etkileyecek, yargı üzerinde baskı oluşturacak şeyler söylüyor. Siyaseten çözmeniz gereken sorunları çözemeyip, bu sorunları yargının önüne hadi sen çöz diye çöplük gibi dökemezsiniz. Yargı bunun altından kalkamaz. Kürtlerin, Alevilerin, gayrımüslimlerin, Türkiye vatandaşlarının hak, hukuk, özgürlük sorunlarını siyasi olarak tartışıp çözeceksiniz. Kürt sorununu sadece yargıyı kullanarak çözemezsiniz. Yargı, zihniyetiyle devleti koruyor.
Terörle Mücadele Yasası evrensel hukuka uygun mu?
Tabii ki uygun değil. Aslında bütün sorun Terörle Mücadele Kanunu’ndan çıkıyor. TMK, Türk Ceza Kanunu’nun içini boşaltan ve sistemde paralel bir özel ceza kanunu yaratan bir düzenlemedir. Muğlâk bir terör tanımı yaparak insanları örgüt üyesi gibi yargılıyor ve cezalandırıyor bu kanun. Bu AK Parti hükümeti çıkardı. O sırada Adalet Bakanı Cemil Çiçek’ti.
TMK ile ne yapılmak istendi?
Bir, cezalar arttırılmak istendi. Oysa Ceza Kanunu’ndaki cezalar zaten yeteri kadar ağırdı. TMK, cezaları bir bölü iki oranında arttırdı. İki, her şey terör örgütünün propagandası yapmak suçuna sokulamıyordu. Şimdi propaganda dendi mi bitiyor iş. Çocukların pankart açmasından gazete röportajına kadar her şey bu maddeye sokuluyor ve insanlar örgüt üyesi olmadıkları halde örgüt üyesi olarak çok ağır cezalandırılıyor. Üç, savunma aşamasında avukatın dosyayı alıp inceleyebilmesi hâkim kararıyla yasaklanabiliyor. Dört, ayrı bir infaz rejimi ve tecrit uygulanıyor. Hapishanede tutuklu ve hükümlü haklarınız ihlal ediliyor. Korkunç disiplin cezaları verilerek, koşullu salıverme hakkı ortadan kalkabiliyor.
AK Parti TMK’yı niye değiştirmiyor?
Hükümet Kürt sorununun çözümünde de başka bir eksene kaydı. Meseleye sadece güvenlik boyutundan bakar hale geldi. Başbakan’ın askerî bürokrasinin ve askerî vesayetin zihniyetini tercih etmesi çok ilginç. Güvenlik konsepti askerî operasyonların yanı sıra polis, kolluk ve yargı operasyonlarını da kapsar. Sıkıyönetim dönemlerinde de konsept hep böyleydi. Türkiye’de şimdi yaşanan bu. Biliyorsunuz... TMK, CMK ve TCK’daki antidemokratik değişikliklerin tümü Cemil Çiçek’in adalet bakanlığı döneminde yapıldı. Şimdi de Meclis Başkanı oldu ve yeni anayasayı yapacak olan uzlaşma komisyonunun başına geçti!
Türkiye, AİHM’de en çok mahkûmiyet alan ülkelerden biri. Evrensel ölçülere sahip bir hukuk sistemi kurabilmek için ne tür reformlar yapmak gerekiyor?
Terörle Mücadele Kanunu’nu kaldıracaksınız. Ceza ve Ceza Muhakemeleri kanunlarında ne kadar antidemokratik hüküm varsa atacaksınız. Ama AK Parti bunu yapmıyor. Çünkü sorunları siyasi yoldan çözemiyor. Çözemeyince de Terörle Mücadele Kanunu’na (TMK) ihtiyaç duyuyor. Siyaseten çözemediği sorunu güvenlik sorunu olarak görüyor ve TMK’ya havale ediyor. Sorunu, insanları içeri atarak, hırpalayarak çözmeye çalışıyor. AK Parti, demokratikleşme iddiasından vazgeçmiş gözüküyor. Statükoyla belli bir biçimde uzlaşıyor. AK Parti’nin kendisi statükocu bir güç haline geliyor. Konjonktür Türkiye’nin gerçek bir demokrasiye geçmesi için müsaitti ama görülüyor ki, AK Parti bu fırsatı heba edecek.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.12.2013
15.09.2013
23.04.2013
22.04.2013
15.04.2013
25.03.2013
18.03.2013
11.03.2013
10.12.2012
4.12.2012