Neşe Düzel
“İmza olarak isimlerini değil, sicil numaralarını yazmışlar. Mahkeme sordu: Kim bunlar? Jandarma Komutanlığı’ndan cevap geldi: Bu numaralara kayıtlı personel yok. Sahte tutanak tutmuşlar.”
“Operasyonu, Siyah Panterler diye özel bir birlik yaptı. Ölümlerin asıl sorumlusu odur. Sabaha karşı beşte önce Bayrampaşa’ya geldi. Operasyon 14 saat sürdü. Bitirdikten sonra karşıya Ümraniye’ye geçti.”
“TSK’nın Sahra Talimnamesi 31’de, cezaevleriyle ilgili hükümler var. Siyasi tutukluları düşman gibi görüyor. ‘Bunlar, düşüncelerinden arındırılmalılar’ diyor. İnfaz yasası ve F tipi bu talimnameye dayanıyor.”
***
NEDEN GÜÇLÜ SEVİMLİ
Türkiye’de devletin, askeriyle, yargısıyla, bürokratıyla, hükümetiyle, siyasetçisiyle ve medyasıyla, vatandaşına hep birlikte neler yapabileceğinin en karanlık hikâyelerinden biri, Hayata Dönüş adı altında cezaevlerine yapılan operasyon olmalı. Siyasi mahkûmları F tipi cezaevlerine nakletmek için tam on bir yıl önce 2000 yılının aralık ayında Türkiye’nin dört bir yanındaki 20 cezaevine sabaha karşı beşte aynı anda yapılan bu operasyon çok pis bir olay olarak Türkiye’yi yönetenlerin tarihine geçecek. Hapishanelerde devletin korumasında olması geren insanlar, Jandarma tarafından yakılarak ve kurşunlanarak öldürülürken, dönemin hükümeti, siyasi muhalefeti ve büyük medyası buna alkış tutuyordu. Aradan on bir yıl geçti, bu sistem hâlâ utanmazca işliyor. Mesela Bayrampaşa Cezaevi’nde operasyonu yapan askerler hakkında ancak on yıl sonra dava açılabiliyor, ama bu davada da sadece erler yargılanıyor, asker, sivil bürokrat, siyasetçi kimliğindeki gerçek sorumlular ise yargı önüne çıkarılmıyor. Meclis bu ülkede sanki böyle bir katliam yaşanmamış gibi bu konuyla ilgilenmiyor, bir araştırma komisyonu bile kurmuyor. Vatandaşın hakkı söz konusu olduğunda, siyasetçilerimizin, asker ve yargı vesayetine pek de ses çıkarmadıkları ortaya çıkıyor. Kısacası bu ülkede pek çok katliam yapıldı, bunlardan biri de, adına alay edercesine “Hayata Dönüş” denen cezaevleri operasyonu oldu. Bu operasyonla ilgili açılan davaları başından beri takip eden ve kendisi de bir savcı oğlu olan Avukat Güçlü Sevimli’yle neler yaşandığını ve siyasi tutukluların kaldıkları F tiplerinde bugün neler yaşanmakta olduğunu konuştuk. Çağdaş Hukukçular Derneği yöneticilerinden olan Güçlü Sevimli, Hayata Dönüş Operasyonu-Koğuştan Hücrelere isimli bir de kitap yazdı.
***
NEŞE DÜZEL: On bir yıl önce bugünlerde, 19-22 aralıkta, çeşitli hapishanelerde “Hayata Dönüş” operasyonu düzenlendi. Kaç kişi öldü o operasyonda?
GÜÇLÜ SEVİMLİ: Operasyon, 20 ayrı cezaevine aynı gün aynı saatte yapıldı. En çok ölüm İstanbul’da Bayrampaşa ve Ümraniye cezaevlerinde yaşandı. Sadece siyasi tutukluların kaldıkları koğuşlara yapılan bu operasyonlarda toplam 30 kişi öldü. Bunlardan 28’i tutuklu ve hükümlüydü. Diğer ikisi de operasyona katılan askerlerdi.
Hangi davadan yargılanıyorlardı?
Çoğu DHKP-C tutuklularıydı.
Ölenler nasıl öldü?
Ölen 28 tutukludan sadece biri, Çanakkale Cezaevi’nden Fidan Kayşen isimli bir kadın tutuklu, kendini yakarak öldü. Geri kalanlar ise operasyonu yapan Jandarma birliklerinin açtığı ateş sonucunda öldüler.
Ama o operasyonda yanarak ölen insanlar oldu. Bunlar nasıl yandı?
Bu insanlar kendilerini yakmadılar, bu insanlar operasyonu yapanlar tarafından yakıldılar. Dediğim gibi, Hayata Dönüş operasyonunda ölenlerden sadece biri kendini yakarak hayatını kaybetti. Bakın... Cezaevlerinde ölüm orucunu sürdüren tutuklular, operasyondan bir gün önce 18 aralıkta şunu söylediler. “Eğer operasyon yapılırsa, biz bu operasyonu protesto için kendimizi yakacağız” dediler. Nitekim, Bayrampaşa, Ümraniye, Çanakkale, Bursa ve Uşak cezaevlerinde ölüm orucunda olan toplam yedi tutuklu operasyon başlayınca kendilerini yaktılar. Ancak ölenlerden Fidan Kayşen dışında hiçbiri kendini yakma sonucunda ölmedi. Hepsi de askerlerin açtığı ateşle öldü. Mesela Bayrampaşa’da altı kadın yanarak öldü. Bunlar da kendilerini yakarak değil, yakılarak öldüler.
Kim yaktı onları?
Jandarmanın operasyonu sırasında bombalar ve bazı kimyasal maddeler kullanıldı. Bu operasyonda yangın makineleri de kullanıldı. Çok sayıda gaz bombası atıldı. Bu bombalar koğuşlarda yangın çıkardı. İşte bu altı kadın tutuklu sıkıştıkları koğuştan çıkamadılar ve orada yanarak öldüler. Bayrampaşa’daki C-1 koğuşuydu bu. Bu kadınlar ölüm orucunda olan ve operasyon olursa kendilerini yakacaklarını açıklayan tutuklular değillerdi. O kadınlar 20 yaşlarındaydılar ve kömür oldular. Aileleri teşhis edemedi ve hepsine DNA testi yapıldı. Hatta iki cesedin kimliğini DNA testi bile belirleyemedi. Çünkü onlardan geriye kömürden bir top kalmıştı. Aileler rastgele aldılar cenazeleri.
Gaz bombalarının yangın çıkaracağı bilinir mi?
Bilinir tabii. Koğuş gibi dar bir alana gaz bombalarını yoğun bir şekilde attığınızda orada yangın çıkar. Zaten bu Adli Tıp raporunda da var. Operasyon sırasında, özellikle Bayrampaşa ve Ümraniye cezaevlerinde, delinen çatılardan ve tavanlardan aşağıya, koğuşlara çok sayıda gaz bombaları atıldı. Oysa bu bombaların kapalı mekânda kullanılması yasak. Bunlar ancak dış mekânda kullanılabiliyor. Çünkü bu göz yaşartıcı gaz bombaları kapalı mekâna atıldığında, oradaki insanları hem boğarak öldürüyor hem de o mekânlarda yangın çıkarıyor. Tavanları delip koğuşlara bu bombalardan binlerce atmışlar.
Mahkûmların operasyonu yapan askerlere ateş ettiği söylendi. Mahkûmlara ait silahlar bulundu mu?
Bayrampaşa ve Ümraniye cezaevindeki operasyondan sonra basına bazı silahlar gösterildi. Ancak yargılamalar sırasında bunların tutuklulara ait olduğunu ispatlayan hiçbir şey ortaya çıkmadı. Ölenler dâhil tüm tutuklulardan el swabı alındı, hiçbirinde silahın elde bıraktığı barut izi çıkmadı. Zaten Adli Tıp raporu da şunu yazdı. “Jandarmanın bulunduğu taraftan tutuklulara çok sayıda atış tespit edilmişken, tutukluların bulunduğu taraftan askerlerin bulunduğu tarafa hiçbir atış tespit edilemedi” dedi. Jandarmaya atılmış tek bir mermi yok.
Kimyasal maddeler de kullanıldı dediniz. Hangi kimyasal silahlar bunlar? Neye dayanarak bunu söylüyorsunuz?
Ümraniye ve Bayrampaşa’da vücutları yanıp da hayatta kalan çok sayıda tutuklu var. Bunlarda ilginç olan şu, vücutları yanmış ama giysilerine hiç bir şey olmamış. Öyle ki, kıyafetlerinde is bile yok. Ama o kıyafetlerin içindeki bedenleri yanmış. Bu insanların operasyondan sonra çekilmiş fotoğrafları da var.
Mümkün mü bu? Böyle bir silah var mı?
Evet var. Biz bunun beyaz fosfor olduğunu düşünüyoruz. Beyaz fosforu İsrail Filistin’de çok kullandı. Giysiler yanmıyor, vücut yanıyor. Mesela Hacer Arıkan. Yüzü, boynu, elleri, vücudu yandı... Hacer Hanım’ın burnu bile yok, suratı yok. Ama onun da elbisesi tertemizdi. Zaten operasyondan hemen sonra Bayrampaşa’daki bazı kadın tutuklular şöyle ifadeler veriyorlar: “Yukarıdan bir tüp sarkıttılar. Bu tüpten yarı sıvı yarı gaz gibi bir şey fışkırttılar. Bu fışkırtıldığı anda bir anda havada bir alev topuna dönüştü ve üzerimize geldi” diyorlar. Beyaz fosforun bilimsel olarak kimyasal özelliğinizi araştırdığınızda bu ortaya çıkıyor.
Ne çıkıyor?
“Beyaz fosfor havayla temasa geçtiği anda alev topu halini alır” deniyor. Nitekim Ümraniye Cezaevi’nde Yıldız Ercan isimli bir kadın gardiyan operasyondan bir yıl sonra istifa ediyor ve istifa dilekçesinde, “Bu operasyon bir katliamdı. Ben o sırada cezaevindeydim. Tutuklular katledildiler” diyor. Biz, mahkemede onun istifa mektubunu talep ettik. Bu mektup cezaevinden geldi.
Savunma avukatı olarak kendisiyle görüşmediniz mi?
Davada tanıklık etmesi için çok aradık ama bulamadık ki. Korktuğu için yurtdışına kaçtığı söyleniyor.Ekmek ve Adalet isimli bir sosyalist dergiye röportaj verdi ve kayboldu. Ümraniye Cezaevi’ndeki operasyonla ilgili olarak, “İnsan boyunda tüp gibi şeyler getirdiler ve bunları büyük vinçlerle çatıya taşıdılar” diyor. Tutuklular da gardiyanla benzer bir şey söylüyorlar. “Tavandan tüp gibi bir şey sarkıttılar” diyorlar.
Hayata dönüş ismini verdikleri bu operasyonun kararını kim verdi?
Bunun kararı, hükümetin ve askerlerin katılımıyla Milli Güvenlik Kurulu’nda alındı. O sırada DSP-ANAP-MHP koalisyon hükümeti iktidardaydı. Başbakan Bülent Ecevit’ti. Başbakan yardımcıları da Mesut Yılmaz ve Devlet Bahçeli’ydi. Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, İçişleri Bakanı da Saadettin Tantan’dı. Bu iki bakan birlikte çalıştılar.
Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’ydu... Jandarma Genel Komutanı kimdi?
Aytaç Yalman’dı. İstanbul Jandarma Bölge Komutanı da Engin Hoş’tu. Hayata Dönüş operasyonu aslında bir mutabakat operasyonudur. Muhalefet partileri de bu operasyonu desteklediler. Siyasi tutuklu ve hükümlülerin kaldıkları cezaevlerindeki koğuşlara müdahale etmeyi ve bu siyasi tutuklu ve hükümlüleri F tipi infaz sistemine geçirmeyi devlet hep düşünüyordu.
Operasyonu kim düzenledi?
Silahlı Kuvvetler’in yaptığı bir askerî operasyon bu. Polis bu operasyonlarda geri planda kaldı. 20 ayrı cezaevinde yapılan operasyonlarda Elazığ, Halkalı gibi yerlerden getirilen Jandarma Komando taburları görev aldı. Ayrıca Ümraniye ve Bayrampaşa cezaevlerindeki operasyonlara Ankara’dan özel bir birlik de getirildi. Bütün bu birliklerin sevk ve idaresini İstanbul İl Jandarma Bölge Komutanı Engin Hoş yaptı. Yani, bu operasyonda, cezaevlerinin kendi Jandarma bölükleri kullanılmadı. Biliyorsunuz Türkiye’de cezaevlerinin dış güvenliğini orada görevli bir Jandarma bölüğü sağlıyor.
Bayrampaşa Cezaevi'nin güvenliğinden sorumlu olan Jandarma bölüğünün komutanı Binbaşı Zeki Bingöl, operasyon sırasında kendilerinin çatışmaya girmediğini, Ankara'dan gelen bir özel ekibin içeriye girerek çatışmayı gerçekleştirdiğini söyledi daha sonra. O özel ekibin kim olduğu biliniyor mu?
Benim de Ankara’dan getirilen özel birlik dediğim bu işte! 1998’de özel olarak kurulmuş ve Ankara Güvercinlik’te konuşlanmış bir birlik bu. Operasyon yapma kabiliyeti çok yüksek. Tamamı muvazzaf askerlerden oluşuyor. Bunlar PKK’ya yönelik operasyonlara da katılmışlar. Bu özel birlik, Ümraniye ve Bayrampaşa’da operasyon yaptı. Diğer cezaevlerine gitmedi. Savunma ve Havacılık diye Genelkurmay’ın desteklediği bir dergi var. O dergideki bir yazıda bu birlik tanılıyordu. Bu birliğe “Siyah Panterler” deniyor. Hatta o tanıtım yazısında bu birliğin Hayata Dönüş operasyonuna katıldığı da yazıyordu.
Operasyonu Siyah Panterler mi yaptı?
Tabii. Müdahale Birliği onlar. Ümraniye ve Bayrampaşa’da müdahale eden ve ölümlerden asıl sorumlu olan birlik budur. Zaten en büyük ölüm de bu iki cezaevinde oldu. Bu birlik sabaha karşı saat beşte önce Bayrampaşa’ya geldi. Operasyon on dört saat sürdü. Bu operasyonu bitirdikten hemen sonra Anadolu yakasına Ümraniye’ye geçti. Yani operasyonu ikiye bölünüp yapmadı. Çünkü az sayıda muvazzaftan oluşan özel bir birlik bu. Özel silahlar kullanıyorlar, tulum gibi kıyafetler giyiyorlar. Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığı’na bağlı bunlar.
Niye böyle bir operasyon düzenlediler sizce?
Operasyonun amacı, F tipi cezaevlerine geçişti.
Neden özel bir ekip getirdiler?
Böyle bir operasyonu sıradan erlerin yapması mümkün değil. Özel silahlar kullanıldı. Mesela Ankara’dan gelen bu özel birlik P-90 diye küçük bir silah kullanıyor. G-3 gibi büyük bir tüfek kullanmıyor. Mermisi farklı bu silahın. Zırh delici özelliğe sahip. Başbakanın korumaları da bu silahı kullanıyorlar.
O dönemde hapishanelerden sorumlu olan kimdi?
Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun. Bu operasyonun asıl mimarlarından biridir. Başından beri bu operasyonu isteyen, organize eden bürokratların içinde ilk sırada geliyor. Bu zat, sonradan Yargıtay üyesi oldu. Şimdi de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeliği yapıyor. 2004’te dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek’ten üstün hizmet madalyası aldı. Alma sebebi de Hayata Dönüş operasyonuydu. Zaten bu zatın oradaki görevi boyunca iki icraatı oldu. Bir F tipi cezaevleri, iki Hayata Dönüş operasyonu.
Hayata Dönüş operasyonuyla ilgili davalar sürüyor mu?
Sürenler de var bitenler de. Zaten bugüne kadar açılan davaların yüzde 90’ında operasyondan sağ kurtulan tutuklular sanık oldu. Cezaevi idaresine isyan etmekle ve devlet malına zarar vermekle suçlandılar.
İsyan ettiler mi?
Hayır. Zaten bu mümkün değil. 20 ayrı cezaevine sabaha karşı beşte aynı anda girildi ve bu insanlar, operasyon yapıldığında koğuşlarında duruyorlardı. Aslında tutuklulara açılan davalar, yapılan operasyonun tamamlayıcısı bir özelliğe sahip olan davalardır. Operasyona bir kılıf bulabilmek için tutuklulara bu davalar açıldı. Tutuklulara bir suç atfederek bu işin soruşturulması ve operasyonu yapanların suçlanması engellenmek istendi. Sonuçta operasyonu yapan askerler aleyhine çok az sayıda dava açılabildi. Şu anda askerlerin yargılandığı iki dava var. Ümraniye ve Bayrampaşa davaları bunlar. Ben iki davayı da takip ediyorum.
Siyah Panterler mi yargılanıyor?
Hayır, onlar hiç yargılanmadılar. Bizim suç duyurularımıza ve dilekçelerimize rağmen, mahkemeler sadece erlere dava açtı. Sadece erler yargılanıyor. Asıl müdahaleyi yapan Jandarma birliği ve bu operasyonu yöneten üst rütbeli askerler hiçbir şekilde yargı sürecine dâhil edilmiyor. Bu kişiler özel şekilde korunuyor. Oysa...
Evet, oysa...
Oysa, Jandarma’dan Ümraniye ve Bayrampaşa’yla ilgili mahkemelere operasyon planları geldi. Ümraniye’deki operasyon planının adı “Bora ve Atmaca”, Bayrampaşa’dakinin adı “Tufan”. Bu müdahale planlarında hangi birliklerin ve hangi üst rütbeli askerlerin komutasında görevli olduğu yazıyor. Mesela bu operasyon belgelerinde Jandarma Genel Komutanlığı Harekât Dairesi Başkanı Osman Özbek’in imzası var. Yani sorumluların isimleri biliniyor. Bu belgelere dayanarak bile dava açılabilir ama mahkeme dava açmıyor.
Dava kimlere açılabilir?
Osman Özbek. Osman Özbek’in bağlı olduğu Jandarma Genel Komutanı Aytaç Yalman. İşin genelkurmay başkanına kadar gitmesi gerekir. İstanbul için konuşursak, İstanbul Jandarma Bölge Komutanı Engin Hoş var. İstanbul İl Jandarma Alay Komutanı Halil İbrahim Tüysüz ... Bu alay komutanlığında görevli Albay Mehmet Ay. En önemlisi o dönemde Jandarma Özel Asayiş’in komutanı Albay Burhan Ergin. Bunların hepsinin adları o planlarda var. Tabii bu operasyonlardan siyasetçiler ve sivil bürokratlar da sorumlu. Dönemin başbakanı Ecevit ve yardımcılarından başlayarak Ali Suat Ertosun’a kadar onlar hakkında dava açılmasını istedik ama olmadı.
Peki, bugün sonuçta kim yargılanıyor?
Bayrampaşa’yla ilgili davada sadece Elazığ Jandarma Komando Taburu erleri yargılanıyor. Hatta bu davada öyle bir komedi yaşandı ki, taburun komutanına mahkeme takipsizlik kararı verdi. Ümraniye’yle ilgili davada da yine Halkalı Komando Taburu’ndan sadece bazı erler yargılanıyor.
Mahkeme hangi aşamada?
Ümraniye davası 2004’te açıldı ve Üsküdar İkinci Ağır Ceza’da hâlâ sürüyor. 200 küsur er yargılanıyor. Bora ve Atmaca isimli müdahale planlarında adı geçen komutanların en azından tanık olarak dinlenmesini istiyoruz, mahkeme bunu bile reddediyor. Üstelik erlerin ifadeleri de bulundukları şehirlerde alınıyor. Yargılamanın yüz yüzeliği ilkesi gereği İstanbul’a çağırılmaları ve avukatlar olarak onlara soru sorabilmemiz lazım ama mahkeme hiçbir talebimizi kabul etmiyor. Bu dava hiç ilerlemiyor. Geçen yıl Bakırköy 13. Ağır Ceza’da açılan Bayrampaşa davası ise kısmen daha iyi gidiyor. Tutuklu ve hükümlüleri öldürdükleri iddiasıyla 39 erin yargılandıkları dava bu. Operasyondan ancak on yıl sonra açılabildi bu dava.
Neden bu kadar geç açıldı?
Soruşturmayı Eyüp Cumhuriyet Savcılığı yürüttü. Bu soruşturma üç savcı gördü. İlk savcı Cafer Koman Sakarya’ya sürüldü. Operasyondan sonra Bayrampaşa’da ilk keşfi yapan da oydu. Jandarma Komutanlığı’nı bu keşif çok kızdırdı. Müdahale ettiler. Çünkü o keşiften sonra bilirkişi raporu çıktı. Tutukluların hiç silah kullanmadığı, ateşin Jandarmanın bulunduğu taraftan açıldığı, çok fazla sayıda gaz bombası kullanıldığı, insanların kendilerini yakarak ölmedikleri 2001 şubatında çıkan o bilirkişi raporunda yazıldı. Hayata Dönüş operasyonunun bir katliam olduğu ilk kez o raporla ortaya çıktı.
Siz bu olayla ilgili yazdığınız kitabınızda, “12 Eylül ile devletin gizli anayasası haline geldi” dediğiniz bir talimnameden söz ediyorsunuz. Ordunun Sahra Talimnamesi’nde ne diyor?
Aslında CIA’in bir şeyi bu. 1950’lerin sonunda Özel Harp Dairesi’nin kurulmasıyla birlikte Türkçeye böyle çevrilmiş. O talimnamede cezaevleriyle ilgili hükümler de var. Mesela siyasi tutukluları düşman gibi görüyor. “Bunlar, düşüncelerinden arındırılmalılar” diyor. Bunun için de sürekli baskılanmalarını, yalnız bırakılmalarını, aileleriyle bağlarının koparılmasını öneriyor. Bu talimnamenin hükümleri 12 Eylül 1980 darbesinden sonra infaz kanununa neredeyse aynen geçti. Devletin bugünkü cezaevi politikası, infaz yasası ve F tipi cezaevi modeli bu talimnameye dayanıyor.
Operasyon, öldürmek amacıyla mı yapıldı?
Tabii ki. Bu operasyonda imhanın amaçlandığı ortada. Kullanılan silahlar ve maddeler buna işaret ediyor. Çok üst düzeyde bir şiddet uygulanmış.
Hapishanelerde bir direniş vardı o sırada. Neye direniyordu mahkûmlar?
Sadece ölüm orucu eylemi vardı. F tipine direniyorlardı. Siyasi tutuklu ve hükümlüler F tipini insan haklarına aykırı buldukları için ve tek kişilik hücrelere geçmek istemedikleri için, bununla ilgili kamuoyu oluşturmak amacıyla açlık grevine başladılar ve sonra da bunu ölüm orucuna çevirdiler.
F tipi hapishanelerle ilgili en büyük sorun ne?
F tipi cezaevlerindeki en büyük sıkıntı, bu infaz modelinin yalnızlaştırmaya yönelik olması. Tutuklular bir ve üç kişilik odalarda tutuluyorlar. Mesela şu anda tek kişilik odada kalan çok sayıda tutuklu var. Siyasi tutukluların talebi büyük koğuşlarda kalmak değil. Onlar, izolasyon uygulamasının bitirilmesini istiyorlar. Düşünün havalandırmaya bile çoğu zaman tek başlarına çıkıyorlar. Tek kişilik odada kalan, gardiyandan başkasını göremiyor. Üç kişilik odada kalanlar ise sadece birbirlerini ve gardiyanı görüyorlar. Bazı yan yana olan odaların havalandırması ortak. Günde iki kez birer saatten havalandırmaya çıktıkları düşünülürse, en fazla beş kişi biraraya geliyorlar ve sonra kendi odalarına geçiyorlar. Temel sorun bu.
Dünyadaki hapishaneler nasıl?
Avrupa’da ve Amerika’da koğuş tipi de var, F tipi de var. Ancak oralarda, Türkiye’deki gibi siyasi tutuklu ve mahkûm yok.
Bu olaydaki gerçek suçluların ceza alacağı konusunda ümitli misiniz?
Hayır, çok ümitli değilim. Çünkü bu operasyon devletin her kanadının ve tüm siyasi partilerin mutabık olduğu bir operasyon. Bu mutabakat sürüyor. Sürmeseydi, F tipindeki uygulamalar değişirdi. AKP iktidara 2002’de geldi. Cezaevlerinde F tipine karşı 2000 yılında başlayan ölüm oruçları 2007’de bitebildi. Ölüm oruçlarında 90’dan fazla insan öldü. Bunun iki katı kadar insan da sakatlandı. F tipi hâlâ yürürlükte. Üstelik bunlarda dayak ve işkence var.
İşkence mi var?
Evet. Özellikle son iki yıldır Tekirdağ F tipinde şöyle şeyler var. Gardiyanlar hücrelerine girip mahkûmları ve tutukluları dakikalarca dövüyorlar. Tekirdağ F tipinden çok ciddi şikâyetler geliyor. Ayrıca F tiplerinde sürekli hücre cezası veriliyor. İnsanlar havalandırmaya çıkarılmıyor. Ayrıca sürekli mektup ve disiplin cezaları verilerek mahkûmların infaz süreleri uzuyor.
Hayata Dönüş operasyonun önlenmesi, mahkûmlarla anlaşılması mümkün müydü?
Mümkündü. Tutukluların kabul edebileceği bir şekilde F tipine geçilebilirdi. Nitekim o dönemde tutuklularla devlet arasında arabuluculuk yapan dönemin İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman ve Mehmet Bekaroğlu, tutuklularla güzel bir noktaya gelindiğini söylediler. Ama devlet o noktaya gelmedi ve operasyon düzenledi. Sonuç çok feci oldu. Açılan davalarda, bütün engellemelere rağmen öyle bilgi ve belgeler ortaya çıktı ki... Operasyonu yapanlar bile yaptıklarının arkasında duramıyorlar bugün. Birbirlerini suçluyorlar.
Kim, kimi suçluyor?
Mesela Osman Özbek, “benim dahlim yoktu” dedi. Oysa bu operasyonda Harekât Daire Başkanı’ydı. Özbek, Kanal 7’de, dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ü ve dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici’yi suçladı. Oysa Bayrampaşa Cezaevi Savcısı Fikret Ünalan da, Ferzan Çitici de operasyondan sonra düzenlenen, “mahkûmların bomba attıklarını, silah kullandıklarını, kendilerini yaktıklarını” söyleyen tutanağı imzalamadılar.
O tutanağı savcılar imzalamadı ama gazeteler ve televizyonlar yayınladı öyle mi?
Evet, aynen öyle. O tutanakta imzaları bulunan güvenlik görevlileri var. İmza olarak isimlerini değil, sadece sicil numaralarını yazmışlar. Biz bunların kimler olduğunu mahkemeden talep ettik. Jandarma Genel Komutanlığı’ndan “Bu sicil numaralarında kayıtlı hiçbir personel yok” diye cevap geldi. Resmen sahte tutanak tutmuşlar! Bu gerçek de Bakırköy’de süren davada daha yeni ortaya çıktı. Anlayacağınız Hayata Dönüş operasyonuyla ilgili gerçek sorumluların hiçbiri yargılanmıyor! Bunlar bırakın yargılanmayı, tanık olarak bile dinlenmiyorlar! Bu yüzden Meclis de devreye girmeli ve araştırma komisyonu kurmalı.
Meclis bu konuda hiç araştırma yapmadı mı?
Hayır yapmadı. Bu konuda hiç komisyon kurulmadı. Oysa Meclis araştırma komisyonları da birçok gerçeği ortaya çıkarabiliyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.12.2013
15.09.2013
23.04.2013
22.04.2013
15.04.2013
25.03.2013
18.03.2013
11.03.2013
10.12.2012
4.12.2012