Nihat TAŞTAN
Bu gün bilim adı altında dini inkâr eden materyalist akımlar, dinin bilimle çeliştiğini iddia ederken, aslında kendi yaradılış gerçeğini inkâr ettiklerini ; kendi varlıklarının ezeli ve ebedi bir varlık tarafından var edildiğini görmezden gelirler.
Bazen de “Şüphesiz bir yaratıcı var, ama O yaratıcıyı kim yarattı ? derler.
Ve inkârlarında bir adım daha ileri giderler.
“Neden bir yaratıcı olduğunu düşünüyorsunuz?”Diye sorunca da
’’Çünkü Samanyolu Galaksisinde bulunan ‘Dünya’ diye adlandırdığımız bir gezegende bulunan bizler gezegende var olan canlı, cansız bütün nimetlerden faydalanıp hükmediyor ancak kendimize hükmedemiyoruz. Örneğin: Beş duyu organlarımıza,duygularımıza, hüznümüze ve sevinçlerimize engel olamıyoruz.Bir de sonsuz olan uzay boşluğundaki bitmek, tükenmek bilmeyen sınırsız ve dönüşümsüz enerjiyi başka türlü açıklayamıyoruz’’Derler.
İşte Kur’an'ın cevabı: "Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz, (onu) genişleticiyiz." (Zariyat Suresi, 47)
"O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman'ın yaratmasında hiç bir 'çelişki ve uygunsuzluk' göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir." (Mülk Suresi, 3-4)
"Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O’dur; her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedirler." (Enbiya Suresi, 33)
Tüm bunlardan sonra"O halde yaratıcının gönderdiği vahye dayalı öğretiyi neden reddediyorsunuz?" Diye sorunca da:
-“Bu uçsuz bucaksız uzay boşluğunda basit bir toz kadar bile değilken Allah bizimle niye uğraşsın ki?”derler
İşte bu nedenle tam bir çelişkiler yumağı haline gelen bilim,hayran olduğu ve acziyetini ifade etmek zorunda kaldığı bu evrenin yaratıcısının, önüne sunduğu Kur'an'a kendi gurur ve kibrinden dolayı tenezzül edip bakmadığından dolayı bu çelişkili durumumuna yüz yıllardır bir cevap bulamamaktadır. Bu iddiaları dile getiren günlük hayatı paylaştığımız insanların kendilerini, bazen ateist, bazen sosyalist bazen materyalist bazen de milliyetçi ve ulusçu olarak tanımladıklarını görmekteyiz.
Hatta bazıları da bir yaratıcı olduğuna %50 inandıklarını söylerler ve kendileriyle de tam bir çelişki yaşarlar.
Tıpkı Mekke cahiliye dönemindeki insanlar gibi.(Hatta onlar kadar bile değil.)
Onlar da Allahın var olduğunu, çok üstün ve her şeyi bilen olduğunu; yedi kat göğü, büyük arşı, güneşi, ayı, yıldızları, dünya ve içindekileri, kendilerini, tüm canlıları, yağmuru rüzgarı,bitkileri ekinleri, yaratan, her şeyi koruyup kollayan ve yöneten, hayatı ve ölümü elinde bulunduran, en aciz kaldıklarında yardımlarına yetişecek olanın Allah olduğunu biliyorlar ve bunu dile getiriyorlardı.Fakat Allahın insan gibi küçük bir varlığın işleriyle ilgilenmediğini düşünüyorlardı.
Görüldüğü gibi Mekke müşriklerinin Allah inancı ile yukarıdaki insan profilinin Allah'la ilgili düşüncesi arasında ciddi bir fark görülmemektedir.
Fakat 1400 sene öncekiler ve günümüz modern, çağdaş, entelektüel inkarcıların ortak eksikliği "Rabb" kavramını rafa kaldırmalarıdır. Çünkü "Rabb" terbiye edendir,hayata müdahale edendir,sorumluluk yükleyendir.
Bu düşünce sahiplerine şöyle söylemek istiyorum:" Yahu be kardeşim, sizler inansanız ne olur inanmasanız ne olur. Yaradan en güzel şekilde yaratmış.donatmış.Onun verdiği akıl ve zeka ile bilimde sizi mutlu edecek noktalara ulaşıyor,hayranlıktan insanı mest eden gözlemlere ulaşıyorsunuz.
Referans aldığınız bazı batılı bilim adamlarının yaradılış karşısında ki sözlerini de mi görmüyor sunuz?
Yoksa (ki bence öyledir) inandığınızda yüklenmek durumunda kalacağınız sorumluluktan mı korkuyorsunuz?
Buyrun yaratan karşısında hayranlıklarını gizleyemeyerek imanları dilinden dökülen bazı bilim insanlarının sözlerini birlikte okuyalım:
“Bir tabiat kanununu ifade eden her formül, Allah’ı öven bir İlahidir.” (Maria Mitchell)
“Hangi sahada olursa olsun, ilimle ciddi şekilde meşgul olan herkes, ilim mabedinin kapısındaki şu yazıyı okuyacaktır: “İman et!” İman, ilim adamının vazgeçemeyeceği bir vasıftır.” (Max Planck)
“Kainatın yaratıcısına olan inanç, ilmi araştırmanın en kuvvetli ve en asil muharrik gücüdür.”
“Dinsiz ilim kör, ilimsiz din topaldır.” (Albert Einstein)
“Ben inanıyorum ki Kur’an da 1400 sene önce ifade edilmiş olan her şey doğrudur ve bilimsel yollar ile kanıtlanabilir... Bu, tüm bilimleri bilen Allah’ın ilhamıdır. Böylece, şunu söylemenin vakti gelmiştir: “Allah’tan başka ilah yoktur ve Hz. Muhammed (as) O’nun elçisidir.” (Prof. Tejatat Tejasen)
............................................
Peki, bizim Müslüman camianın; tabi olduğu dinin bilimle ilgili emir ve söylemlerinden haberi var mı? İstisnalar kaideyi bozmamakla beraber üzülerek söyleyebiliriz ki hayır. “bir lokma bir hırka” zihniyeti egemen olduğu için haberleri bile yok. (şeyhleri ve mürşitleri bilir. Onların ne haddine.)
Hz. Peygamber’in "İlim Çin de de olsa gidin alın " sözü bize gösteriyor ki İslam bilim öğrenmeye kısıtlama koymamıştır. Ama bunu böyle anlamak istemeyenler İslam coğrafyasında bir dönem müspet ilimleri yasaklayarak (…………) Müslüman bilim öncülerinin, çalışmalarını sekteye uğratmış, gâvur icadı diye uzun bir zaman matbaayı bile almamışlardır.
İlimden kastımız nedir?
Yunus Emre: "İlim, ilim bilmektir. İlim, kendini bilmektir. Sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır." Demiştir.
İlim kainatı okumaktır.İlim Allahın adıyla,O'nun adına okumaktır,O'nu okumaktır.Esere bakıp sanatçısını görmek ve O'nu bilmeyi ,tanımayı arzu etmektir.Yeryüzünde sahip olduğu ilmi O'nun adına O'nun kullarının hizmetine sunmaktır.
Yani ilim yalnızca matematik, mühendislik,AR-GE çalışması vs. değildir. Erdemlilik ve dürüstlük ilmin bizatihi başlangıcıdır.
Bir bilim adamı erdemli ve dürüst değilse bilimi kötü yönde de kulanabilir.
Nitekim 6 Ağustos 1945 sabahı ilk atom bombası Enola Gay isimli bir bombardıman uçağı ile Hiroşimaya atıldı. Üç gün sonra 9 ağustos’ta ise Nagasaki’ye atıldı
Sonuç: Nagasaki ve Hiroşima da 140000+110000=250000 bin insan ve diğer canlılar...
Böyle bir bilim de ahlaksızlığın ta kendisidir.
Allah'ın adıyla okumamanın neticesidir.
Bu gün batılıların bilimde fen ve teknolojide İslam topluluklarından ve diğer geri kalmış toplumlardan neredeyse elli yıl önde oldukları gerçeği ile karşılaşmamız doğal bir süreç olmamalıydı.
Bu da müslüman toplumun Allah'ın adıyla okumayı başaramamasının ifadesir.
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.10.2012
24.08.2012
22.03.2012
27.02.2012
9.02.2012
19.01.2012
23.12.2011
5.12.2011
17.11.2011
26.10.2011