Nihat TAŞTAN

Nihat TAŞTAN
Nihat TAŞTAN
Tüm Yazıları
DİN VE BİLİM İLİŞKİSİ
19.01.2012
4354

 Bu gün bilim adı altında dini inkâr eden materyalist akımlar, dinin bilimle çeliştiğini iddia ederken, aslında kendi yaradılış gerçeğini inkâr ettiklerini ; kendi varlıklarının ezeli ve ebedi bir varlık tarafından var edildiğini görmezden gelirler.

  Bazen de “Şüphesiz bir yaratıcı var, ama O yaratıcıyı kim yarattı ? derler.

 Ve inkârlarında bir adım daha ileri giderler.

  “Neden bir yaratıcı olduğunu düşünüyorsunuz?”Diye sorunca da 

  ’’Çünkü  Samanyolu Galaksisinde bulunan ‘Dünya’ diye adlandırdığımız bir gezegende bulunan bizler gezegende var olan canlı, cansız bütün nimetlerden faydalanıp hükmediyor  ancak kendimize hükmedemiyoruz. Örneğin: Beş duyu organlarımıza,duygularımıza, hüznümüze ve sevinçlerimize engel olamıyoruz.Bir de sonsuz olan uzay boşluğundaki bitmek, tükenmek bilmeyen sınırsız ve dönüşümsüz  enerjiyi  başka türlü açıklayamıyoruz’’Derler.

İşte Kur’an'ın  cevabı:  "Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz, (onu) genişleticiyiz." (Zariyat Suresi, 47)

"O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman'ın yaratmasında hiç bir 'çelişki ve uygunsuzluk' göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir." (Mülk Suresi, 3-4)

"Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O’dur; her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedirler." (Enbiya Suresi, 33)

Tüm bunlardan sonra"O halde yaratıcının gönderdiği vahye dayalı öğretiyi neden reddediyorsunuz?" Diye sorunca da:

-“Bu uçsuz bucaksız uzay boşluğunda basit bir toz kadar bile değilken Allah bizimle niye uğraşsın ki?”derler

 İşte bu nedenle tam bir çelişkiler yumağı haline gelen bilim,hayran olduğu ve acziyetini ifade etmek zorunda kaldığı bu evrenin yaratıcısının, önüne sunduğu Kur'an'a kendi gurur ve kibrinden dolayı tenezzül edip bakmadığından dolayı bu çelişkili durumumuna yüz yıllardır bir cevap bulamamaktadır. Bu iddiaları dile getiren günlük hayatı paylaştığımız insanların kendilerini, bazen ateist, bazen sosyalist bazen materyalist bazen de milliyetçi ve ulusçu olarak tanımladıklarını görmekteyiz.

  Hatta bazıları da bir yaratıcı olduğuna %50 inandıklarını söylerler ve kendileriyle de tam bir çelişki yaşarlar.

 Tıpkı Mekke cahiliye dönemindeki insanlar gibi.(Hatta onlar kadar bile değil.)

 Onlar da Allahın var olduğunu, çok üstün ve her şeyi bilen olduğunu; yedi kat göğü, büyük arşı, güneşi, ayı, yıldızları, dünya ve içindekileri, kendilerini, tüm canlıları, yağmuru rüzgarı,bitkileri ekinleri, yaratan, her şeyi koruyup kollayan ve yöneten, hayatı ve ölümü elinde bulunduran, en aciz kaldıklarında yardımlarına yetişecek olanın Allah olduğunu biliyorlar ve bunu dile getiriyorlardı.Fakat Allahın insan gibi küçük bir varlığın işleriyle ilgilenmediğini düşünüyorlardı.

Görüldüğü gibi Mekke müşriklerinin Allah inancı ile yukarıdaki insan profilinin Allah'la ilgili düşüncesi arasında ciddi bir fark görülmemektedir.

Fakat 1400 sene öncekiler ve günümüz modern, çağdaş, entelektüel inkarcıların ortak eksikliği "Rabb" kavramını rafa kaldırmalarıdır. Çünkü "Rabb" terbiye edendir,hayata müdahale edendir,sorumluluk yükleyendir.

  Bu düşünce sahiplerine şöyle söylemek istiyorum:" Yahu be kardeşim, sizler inansanız ne olur inanmasanız ne olur. Yaradan en güzel şekilde yaratmış.donatmış.Onun verdiği akıl ve zeka ile bilimde sizi mutlu edecek noktalara ulaşıyor,hayranlıktan insanı mest eden gözlemlere ulaşıyorsunuz.

Referans aldığınız bazı batılı bilim adamlarının yaradılış karşısında ki sözlerini de mi görmüyor sunuz?

Yoksa (ki bence öyledir) inandığınızda yüklenmek durumunda kalacağınız sorumluluktan mı korkuyorsunuz?

Buyrun yaratan karşısında hayranlıklarını gizleyemeyerek imanları dilinden dökülen bazı bilim insanlarının sözlerini birlikte okuyalım:

“Bir tabiat kanununu ifade eden her formül, Allah’ı öven bir İlahidir.”  (Maria Mitchell)

“Hangi sahada olursa olsun, ilimle ciddi şekilde meşgul olan herkes, ilim mabedinin kapısındaki şu yazıyı okuyacaktır: “İman et!” İman, ilim adamının vazgeçemeyeceği bir vasıftır.”  (Max  Planck)

“Kainatın yaratıcısına olan inanç, ilmi araştırmanın en kuvvetli ve en asil muharrik gücüdür.” 

“Dinsiz ilim kör, ilimsiz din topaldır.”  (Albert Einstein)

“Ben inanıyorum ki Kur’an da 1400 sene önce ifade edilmiş olan her şey doğrudur ve bilimsel yollar ile kanıtlanabilir... Bu, tüm bilimleri bilen Allah’ın ilhamıdır. Böylece, şunu söylemenin vakti gelmiştir: “Allah’tan başka ilah yoktur ve Hz. Muhammed (as) O’nun elçisidir.” (Prof. Tejatat Tejasen)

                                                    ............................................                                        

Peki, bizim Müslüman camianın; tabi olduğu dinin bilimle ilgili emir ve söylemlerinden haberi var mı? İstisnalar kaideyi bozmamakla beraber üzülerek söyleyebiliriz ki hayır. “bir lokma bir hırka” zihniyeti egemen olduğu için haberleri bile yok. (şeyhleri ve mürşitleri bilir. Onların ne haddine.)

 

Hz. Peygamber’in "İlim Çin de de olsa gidin alın " sözü bize gösteriyor ki İslam bilim öğrenmeye kısıtlama koymamıştır. Ama bunu böyle anlamak istemeyenler İslam coğrafyasında bir dönem müspet ilimleri yasaklayarak (…………) Müslüman bilim öncülerinin, çalışmalarını sekteye uğratmış, gâvur icadı diye uzun bir zaman matbaayı bile almamışlardır. 
İlimden kastımız nedir?
Yunus Emre: "İlim, ilim bilmektir. İlim, kendini bilmektir. Sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır." Demiştir. 

İlim kainatı okumaktır.İlim Allahın adıyla,O'nun adına okumaktır,O'nu okumaktır.Esere bakıp sanatçısını görmek ve O'nu bilmeyi ,tanımayı arzu etmektir.Yeryüzünde sahip olduğu ilmi O'nun adına O'nun kullarının hizmetine sunmaktır. 
Yani ilim yalnızca matematik, mühendislik,AR-GE çalışması vs. değildir. Erdemlilik ve  dürüstlük ilmin bizatihi başlangıcıdır.

Bir bilim adamı erdemli ve dürüst değilse  bilimi kötü yönde de kulanabilir.

Nitekim 6 Ağustos 1945 sabahı ilk atom bombası Enola Gay isimli bir bombardıman uçağı ile Hiroşimaya atıldı. Üç gün sonra 9 ağustos’ta ise Nagasaki’ye atıldı

Sonuç: Nagasaki ve Hiroşima da 140000+110000=250000 bin insan ve diğer canlılar...

Böyle bir bilim de  ahlaksızlığın ta kendisidir.

Allah'ın adıyla okumamanın neticesidir.                                                                                                            

Bu gün batılıların bilimde fen ve teknolojide İslam topluluklarından ve diğer geri kalmış toplumlardan neredeyse elli yıl önde oldukları gerçeği ile karşılaşmamız doğal  bir süreç olmamalıydı.

Bu da müslüman toplumun Allah'ın adıyla okumayı başaramamasının ifadesir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar