Orhan MİROĞLU-Taraf yazıları
Avrupa’da toplama kamplarıyla ilgili haberler 1942 yılında bütün dünyaya yayılmaya başladığında, insanlar bu anlatılanlara inanmak istemediler. Anlatılanlar o kadar korkunç şeylerdi ki, savaştan sağ çıkanlar, tam da anlatılanların bu korkunçluğu nedeniyle, toplama kampları hakkında ileri sürülen yığınla bilgi ve tanıklığı inkâr etme eğilimi gösteriyorlardı.
Toplama kamplarından sağ olarak kurtulanların kendileri dahi, radyoların ve haber ajanslarının yaydığı hikâyelere inanmak eğiliminde değillerdi. Çünkü SS subayları tarafından daha önce uyarılmış ve sistemli bir propagandanın hedefi haline gelmişlerdi.
Yazının başlığı Simon Wiesenthal’in bir kitabının adıdır: Katiller Aramızda.
S. Wiesenthal, kendi ailesinden 89 kişiyi kaybetmiş, savaştan sonra hayatını Nazi savaş suçlularının yakalanmasına adamış ve çok sayıda savaş suçlusunun yakalanıp İsrail’de yargılanmasını sağlamış bir yazar.
Primo Levi, Boğulanlar Kurtulanlar adlı eserinde, Wiesenthal’ın kaleme aldığı bu kitaba atıfla, SS milislerinin tutukluları sinsice uyarmaktan büyük bir zevk aldığını söylüyor ve Wiesenthal’ın kitabından bir alıntı yapıyor:
“Bu savaş nasıl sona ererse ersin, size karşı savaşı biz kazandık; tanıklık etmek için bir tekiniz bile hayatta kalmayacak, ama biriniz kaçmayı başarsa bile dünya onun anlattıklarına inanmayacak. Belki kuşkular, tartışmalar, tarihçilerin araştırmaları olacak, ama kesin bilgiler bulunmayacak, çünkü sizinle birlikte kanıtları da yok edeceğiz. Geriye birkaç kanıt kalsa, içinizden birileri yaşamını sürdürse bile, insanlar anlattığınız olayların inanılmayacak kadar vahşice olduğunu söyleyecekler: Bunların müttefik propagandasının abartmaları olduğunu belirtip, size değil, her şeyi yadsıyacak olan bize inanacaklar. Lagerlerin tarihini yazdıracak olan bizleriz.” (Primo Levi, AGE, Can Yay. Sayf: 9)
Uzun bir anlatı oldu belki, ama burada söylenenler sanki bugünün Türkiye’si için söylenmiş sözler gibi duruyor. Kanıtların yok olduğunu düşünenler, bu davalardan bir şey çıkmaz diyenler, insanların mağdurlara değil, hâlâ kendilerine inandıklarını düşünen cellatlar, celladına tapan mağdurlar, başka bir tarih yazımının asla mümkün olmadığına inananlar..
Bu genel tablo maalesef 2. Dünya Savaşı sonrası Avrupa’sıyla birçok bakımdan örtüşüyor. Türkiye’de bugün en önemli davalar için toplumun geniş bir kesiminde derin kuşkular, delillere ulaşamama durumu ve bütün bu kötülükleri yapan ve hâlâ da yapmak arzusunda olan güce asla dokunulamayacağına dair güçlü bir inanç mevcut.
Bu tablo içinde, Türkiye’de, zulmün tarihini kimler yazacak, zulüm görenler mi, yoksa bu zulmü uygulayanlar mı, sorusu bence belirleyici bir soru haline geliyor.
Bizim de tıpkı 2. Dünya Savaşı’nı yaşamış Avrupalı halklar gibi, hakikate derin bir şüpheyle yaklaşmak, kurbanlara ve mağdurlara değil, muktedirlere inanmanın rehavetine kapılmak ve siyasi kültürümüzün en belirleyici özelliklerinden olan, devletin o hiçbir zaman hesap vermeyecek olmasına ilişkin güçlü bir kanaatimiz var.
Gerçi Avrupa’da hiçbir şey Nazilerin sandığı gibi gitmedi. Avrupalılar bu netameli tarihi zalimlerin elinden çekip çıkarmayı bildiler. Avrupalı entelektüeller, sanatçı ve düşünürler savaş sonrası Avrupa’sında, tarih yazımını, bizdeki gibi, resmî tarih yazıcılarının eline bırakmadılar. Savaş sonrasının acılarıyla, yüzleştiler ve hesaplaştılar. Avrupa Birliği projesi bu hesaplaşma üzerinden inşa edilmiş bir insanlık projesi olmaktan başka nedir ki?
Oysa bizde her şey yeni başlıyor. 1915’in tarihi, İttihatçıların ve Kemalistlerin yazdığı gibi duruyor. Ona daha dokunulmadı. Halkın ve aydınların, üniversitelerin genel kanaati, hâlâ ve büyük oranda, bu resmî tarihin verilerine ve inkâra dayanıyor.
Öte yandan, Cumhuriyet’in kuruluşuyla beraber yok sayılan, kitlesel katliamlara uğrayan Kürtlere yapılanların inanılmayacak bir tarafı kalmadı.
Mağdurların artık Meclis’e taşınan anlatımları ve tanıklıkları, insanı insanlığından utandıracak örneklerle dolu. Ama yine de Türk halkının bütün bu tanıklıklara ve yaşanmış olan şeylere ne kadar inandığını bilmiyoruz. İnanmak da yetmiyor. İnanıp da, bütün bunları müstahak olarak gören ve “isyan edene başka ne yapılacaktı ki” diyebilecek olanların sayısının epey kabarık bir sayı olduğunu düşünüyorum.
Hem Kürt meselesi, hem Anadolu’nun etnik temizliğe uğratılması hadisesinde, genel bir dezenformasyon amaçlı yürütülen psikolojik harbin bir ayağı Türkiye’de ama bir ayağı da dünyanın ta öbür merkezlerinde ve çok etkili yöntemlerle sürüyor.
Ergenekon davası, netameli bir geçmişi günümüze bağlayan bir dava oldu. Dolayısıyla dün Kürt katliamları –Dersim ve benzeri– ve Ermenilerle Süryanilere karşı girişilen etnik temizlik söz konusu olduğunda, dünyanın ve Türk halkının kendilerine inanmalarını isteyenlerin zihniyetiyle, Ergenekon davalarını içerde ve dışarıda, itibarsızlaştırmak için yoğun bir psikolojik harp uygulayanların zihniyeti de, amaçları da aynı.
Yüzyıl sürmüş bir zulüm tarihini, o zulmü iliklerine kadar yaşamış halkların elinden çekip çıkarmak..
Başarısız oldukları söylenemez.
Türk halkı 1915’e, Dersim’e, yakın zamanda JİTEM’in işlediği cinayetlere ne kadar inanıyorsa, Kürt halkı da PKK’nin iç infazları ve muhaliflerini yok etme hikâyelerine ve olaylarına o kadar inanıyor desek, herhalde çok da yanlış olmaz.
Nürnberg Mahkemesi’ndeki yargılamalar, Ekim 1946’da sona erdi.
Bir ay sonra, kasım ayında Amerikan bölgesinde yapılan bir ankete katılan Almanların yüzde 37’si, “Yahudilerle, Polonyalıların yani Ari olmayanların yok edilmesini Almanların güvenliği için gerekli gördüklerini” dile getirdiler.
Bugün Ergenekon anlayışını –İttihatçılığı– ve Ergenekon tipi örgütlenmeleri Türk ırkının geleceği için gerekli görenlerin ekseriyette olduğunu düşünmek doğru değil.
Ama Türkiye’de gerçek tarihin, “ulusal güveni ve geleceği” buralarda arayanlarla buna karşı çıkanların mücadelesiyle belirlendiğinden hiç kuşku duymamak lazım.
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.10.2012
3.09.2012
1.09.2012
30.08.2012
27.08.2012
25.08.2012
23.08.2012
20.08.2012
18.08.2012
16.08.2012