Oya BAYDAR
Her gün iki, üç, beş… Artık gazetelerin iç sayfalarında bazen tek sütun, bazen bayrağa sarılı bir tabut fotoğrafıyla birlikte biraz daha büyücek bir haber. Televizyonlarda, ölü yıkayıcı kılıklı erkânın saksı gibi dizildikleri birkaç saniyelik cenaze görüntüleri. Birbirinin aynı resimler, tekrarlana tekrarlana gerçekle bağlantısı kopmuş, kof ezbere dönüşmüş basmakalıp nutuklar; kanıksama. Ve asla kanıksanamayacak acı; ateşin düştüğü yerin, anaların, babaların, eşlerin, kardeşlerin acısı, hele de babalarının tabutuna sarılan minik yavrular.
“Şehit” dedikleriniz; “şehitlik” gibi dinsel-toplumsal kültürümüzde yüceltilmiş bir kavramı kullanarak hırsınız ve iktidarınız uğruna ölüme-öldürmeye gönderdiğiniz evlatlarımız bizim.
Beka sorunu da, dış tehdit de, algı operasyonunuzdan ibaret
Sürekli savaş politikaları izlerken, yedi düvelle düşmanlaşırken, insanlarımızı kendi çıkarlarınız için kendi açtığınız cephelere ölmeye-öldürmeye gönderirken, vatan savunması diye cebimize el atıp ekmeğimizi küçültürken ardına sığındığınız “beka sorunu” ve “dış tehdit” planlı programlı yürüttüğünüz bir algı operasyonundan, kitlelere yönelik bilinç saptırmasından ibaret.
Savaşçı politikalar izlemedikçe, şu veya bu bahaneyle komşu ülkelerin topraklarına girip sınırlarını ihlal etmedikçe, Orta Doğu gibi girift ilişkiler-çelişkiler yaşanan bir bölgede arı kovanlarına çomak sokmadıkça Türkiye’ye yönelik bir tehdit, hele de bekayı (ilelebet varlık!) tehlikeye atacak bir durum yok. Amacınız sınır güvenliği olsaydı gerçekten, o sınırları cihatçılara değil Suriye Kürtleri’ne emanet ederdiniz. Oradan Türkiye’ye yönelik bir saldırı veya tehdit olmadı. PYD=PKK= terör denklemini kurarak tehdit algısını kendiniz imal ettiniz, çünkü bu işinize geliyordu.
İdlib gösterip Afrin’i vurmak
Son günlerde, Astana uzlaşması çerçevesinde gündeme gelen İdlib’de cihatçı unsurları, El Kaide türevlerini, IŞİD kalıntılarını temizlemek için girişildiği izlenimi verilen harekât, yine aynı teraneyle gerekçelendiriliyor: Sınır illerimize yönelebilecek tehditleri engellemek, bekamızı korumak…
Rusya’nın verdiği görevle İdlib’de cihatçı temizliği taşeronluğuna soyunan AKP iktidarının asıl derdinin İdlib olmadığını bilmeyen yok. Mesele Afrin; yani PYD, yani Suriye Kürtlerinin kendi topraklarını savunup kendi yurtlarında statü kazanarak, kendi yönetimlerini kurarak (dikkat: bağımsız devletlerini değil) özgürleşmeleri…
İktidarın Kürt fobisi ülkemizi savaşa, militarizmin güçlenmesine, savaş harcamalarının, silahlanmanın hepimizin cebinden karşılanmasına, halkın yoksullaşmasına sürüklüyor. İdlib adımının asıl hedef olan Afrin’e yönelmesi ve “Kürt koridoru”nun engellenmesi belki bu iktidarın son “çılgın projesi” olacak ama o süreçte Türkü ile Kürdü ile bütün yurttaşlar ve tüm bölge bedel ödeyeceğiz.
CHP ve Avrasyacı ulusalcı kesimler AKP’nin izinde
Vahim olan; iktidarın beka ve dış tehdit söyleminin CHP yönetimi tarafından da paylaşılması. Kuzey Irak referandumu sırasında CHP’nin dış ilişkilerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz’ın ağzından dile getirilen tavrı “Âtıl kalıyorsunuz, hemen kararlı müdahale gerek, Barzani’nin referandum adımı, hele hele bağımsızlık talebi asla kabul edilemez” şeklindeydi.
Sınır Ötesi Harekât tezkeresine verilen destek de aynı tavrı yansıtıyordu. Nedeni ister kitlelerde kabaran şoven milliyetçi duyguları oya tahvil etme; ister “bana da terörist derler” korkusu; ister bu partinin milliyetçi-devletçi refleksi olsun Suriye Kürtleri, Rojava, Kuzey Irak Kürtlerinin bağımsızlık talebi, vb. konularda CHP yönetimi (CHP’liler demiyorum, pek çoğunun böyle düşünmediğini biliyorum) savaşçılık, militarizm ve Kürt fobisinde AKP ile yarışıyor.
MHP’den söz etmeye bile gerek yok; Bahçeli fütuhat rüyaları görüyor; Musul, Kerkük yetmiyor, ilhak edilecek 84., 85. şehirlerin/bölgelerin peşinde. Bunun için 5000 silahlı Ülkücü göndereceğini, bunun ulusal ve uluslararası hukukta suç olduğunu bile düşünmeden açıklamayı sürdürüyor.
Milliyetçi sağ kadar -hatta daha fazla- başını Perinçekçi Avrasyacıların çektiği ulusalcı sol da, Erdoğan iktidarının savaşçı, yayılmacı, militarist, Kürt fobisine dayalı siyasetinin takipçisi ve destekçisi durumunda.
Başımıza geleceklerden hepiniz sorumlusunuz
Bu tehlikeli gidişat bir an önce durdurulmazsa, kısa dönemde başımıza gelecek belaların baş sorumlusu, kuşkusuz bu politikaların mimarı Erdoğan AKP’sidir. Ama… askerî müdahalelere, silahlanmaya, bölgedeki operasyonlara, savaşçı politikalara, militarizmin yükselişine açık şekilde karşı çıkmayan; barış ve çözüm için diretmeyen, örneğin adalet için yüründüğü gibi barış için de Suriye’nin, Irak’ın, Güneydoğu’nun halklarıyla birlikte sınır boylarında yürümeyen, en azından muhalefetini bu çizgide kurmayan siyasî partiler, hareketler, örgütler, kişiler de ortak sorumludur.
Kaybedilecek canların, örselenecek yaşamların yanında lâfı bile olmaz ama işin başka bir boyutunu da unutmayalım. Silahlanma ve savaş harcamaları yakın tarihin en yüksek düzeyine ulaşmaya aday. Bir günlük sınırötesi harekâtın maliyeti bile dudak uçuklatıcı. Bütün ekonomik kalkınma palavralarına rağmen bütçenin verdiği açık, silahlanmaya ayrılan meblağ, hepsi bizlerin cebinden çıkmaya başladı bile. Önümüzdeki günlerde hayat daha da güçleşecek, ekmeğimiz daha da küçülecek. AKP’ye muhalefet ettiklerini sananların vatan, millet, şehitlik diye afyonlanmış kitleleri uyandırmak için ellerinde altın fırsat var. İktidarın elinin halkın cebine uzanmasının, ekmeğimizin küçülmesinin temel nedenlerinden birinin bu savaşçı politikalar olduğunu, çözümün barışta aranması gerektiğini anlatmak…
Yazının başlangıcına, içimi çok yakan konuya dönecek olursam; temenni değil korkuyla söylüyorum, yarın İdlib’den, öbür gün Afrin’den “şehit” cenazeleri geldiğinde, ölen evlatlarımızın günahı Kılıçdaroğlu’nun söylediği gibi sadece AKP’nin değil, “Ne işimiz var İdlib’te, ne işimiz var Afrin’de, Kuzey Irak’ta” demeyenlerin tümünün omzundadır.
O sözü sevmem çünkü insan yaşamı teferruat değildir; ama “Mevzubahis olan vatansa gerisi teferruattır” diyenlerin de söz konusu olanın vatan değil Erdoğan’ın iktidarı olduğunu hatırlamalarında şiddetli yarar var.
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024