Pelin CENGİZ

Avrupa nükleer santrallerinde IŞİD tehlikesi
27.03.2016
1349

Geçen hafta Avrupa, Belçika’nın başkenti Brüksel'de ikisi Zaventem Havalimanı'nda, biri Avrupa Birliği kurumları binalarının yakınındaki metro istasyonunda olmak üzere art arda üç patlamayla sarsıldı. Saldırıları IŞİD üstlendi. Onlarca ölüm ve yüzlerce yaralanmanın şoku atlatılmaya çalışılırken patlamanın hemen ardından Belçika’dan nükleer santrallerde alarm seviyesinin artırıldığı ve Tihange ile Doel nükleer santrallerinin boşaltıldığı haberi geldi. 

 

Aslında Belçika’daki nükleer santrallerle terör saldırıları ilişkisini anlamak için biraz geriye gitmek yeterli. Ekim 2014’te Belçika'nın Hollanda sınırındaki Doel Nükleer Santrali'nde teknisyen olarak çalışan İlyas Boughalab'ın, Suriye'ye giderek IŞİD saflarına katıldığı ortaya çıkmıştı. Boughalab, Belçika tarihinin en büyük teör davası olarak nitelendirilen “Sharia4Belgium” davasının sanıklarından biriydi ve 15 yıla kadar hapisle cezalandırılması isteniyordu. İlyas Boughalab, Doel Nükleer Santrali'ndeki kurulum kaynaklarını kontrol ediyordu. O dönem çıkan haberlerde Fas kökenli cihatçının halen IŞİD bünyesinde çatışmalara katıldığı belirtiliyordu.

 

Bu gelişmenin hemen ardından Aralık 2014’te başka bir olay gün yüzüne çıktı. Belçika'nın en yüksek seviyede korunduğu iddia edilen Doel Nükleer Santrali’nde yapılan incelemede, ağustos ayında santraldeki tribünlerin çalışmasını sağlayan yağ tankının vanalarının kasıtlı olarak açıldığı belirlendi, 65 bin litre yağ boşa aktı. Buhar tribünün yağsız çalışması ve aşırı derecede ısınması nedeniyle 30 milyon avroluk hasar meydana geldi. 

 

Bu yaşanan sabotajın ardından Belçika’daki nükleer santrallerde güvenlik önlemlerinin artırıldığı iddia edildi. Ancak, alınan önlemler santrale ekstra güvenlik kameraları takılmasının ve giriş çıkışların daha sıkı takibe alınmasının ötesinde değildi. 

 

Yakın zamanda ise Belçika’da IŞİD’in nükleer santrallerle ilgilendiği yönünde bir bulgu daha tespit edildi. Zaventem Havalimanı’nı hedef alan intihar bombacıları Halid ve Brahim el Bakraoui kardeşlerin aslında nükleer santrallere yönelik bir eylem planladığı belirlendi. Belçikalı yetkililerin, Paris’te geçen yıl gerçekleştirilen terör saldırılarıyla bağlantılı Mohammed Bakkali’nin evinde Belçikalı üst düzey nükleer santral yetkilisinin evini gözetleyen bir video bulması olayın seyrini değiştirdi.  

 

Bakraoui kardeşler, Belçikalı Nükleer Araştırma Programı Başkanının evinin önüne gizli bir kamera yerleştirdi, polis tarafından aynı terörist ekibin başka bir hücre evinde gerçekleştirdiği operasyon sırasında Bakkali’nin evinde 10 saati aşkın bir video kaydı bulundu. Bu gelişmenin ardından hemen iki nükleer santralde alarm seviyesine geçildi. 

 

Görünen o ki, Bakraoui kardeşler, Belçika’da nükleer santrallere yöneli bir saldırı planı içindeydi. Ancak Paris saldırganlarından Salah Abdeslam’ın 18 Mart akşamı yakalanarak tutuklanması bu planları değiştirmelerine ve yeni bir hedef bulmaları gerekliliğine yol açtı. 

 

Nükleer santrallerin deprem, sel, tsunami gibi afetlere karşı ne kadar savunmasız olduğunu tüm dünya 2011’deki Fukushima kazasıyla anladı. Fakat nükleer santrallere yönelik tehdit sadece doğal olaylarla sınırlı değil. Sabotaj ve terörist saldırıları da kendine çeken bir yapısı var. Bir nükleer santrale yapılacak “başarılı” bir saldırı, ölümler, hastalıklar, yerinden edilmeler, bölgede çok uzun süre devam edecek çevresel tahribatlar gibi çok yıkıcı sonuçlar doğurabilir. 

 

11 Eylül olayları ilk olarak nükleer güvenliği kamuoyunun gündemine getirdi. Bu tarihten önce de güvenlik önlemlerinin yeterli olmadığı gerekçesiyle biliminsanları Nuclear Regulatory Commission’a (Nükleer Düzenleme Komisyonu) uyarılarda bulunmuştu. NRC, bazı düzenlemeler yaptı ancak bu yapılan uyarıların bir kısmı hala karşılanmadı. 

 

Union of Concerned Scientists’e göre (Endişeli Bilim İnsanları Birliği) ABD’deki nükleer santraller hala olması gerektiği kadar güvenli değil. 11 Eylül saldırıları sonrasında nükleer santrallerin uçakla yapılacak saldırılara “dayanıklı” olduğuna ilişkin pek çok argüman geliştirildi. Ancak UCS, nükleer santrallerde hava saldırısına karşı önlemlerin arttırıldığı söylense de hala karadan ve denizden gelebilecek saldırılara yönelik güvenlik açıkları olduğunu belirtiyor.

 

Bu arada, sadece aktif nükleer santraller tehlikede sanmayın. Onların yanında ömrü tamamlanarak kapatılmış, ancak içinde çok ciddi miktarda radyoaktif maddeler bulunan santraller de saldırı tehdit altında. UCS’in en büyük eleştirisi NRC’nin bu güvenlik önlemlerini nükleer santral işletmecileriyle kapalı kapılar ardında konuştuğu ve sivil toplumun da katkılarının dinlenerek sürecin şeffaf işletilmesi gerektiği yönünde.

 

Nükleer santrallerin hiçbiri bombalara dayanıklı inşa edilmiyor. Santrallerin güvenilmez ve kontrol edilemez olduğu yönünde bir tartışma var.

 

Belçika’daki gelişmeler paniğe ve endişeye neden olunca, Almanya da teyakkuza geçti. Ülkenin en büyük çevre örgütlerinden Almanya Çevreyi ve Doğayı Koruma Derneği (BUND) Başkanı Hubert Weiger, “Brüksel saldırılarından sonra nükleeri bütünüyle dışarıda bırakmak için bir neden daha… Artık bu teknolojiyi bırakmamız için her zamankinden çok daha fazla nedenimiz var” dedi.  

 

Almanya Yeşiller Partisi Eş Başkanı Simone Peter de, “AB’de nükleer santrallerin güvenlik testleri bugüne kadar terörist saldırı ihtimali göz önüne alınarak yapılmamıştı. Artık güvenliğe yaklaşımımızda bu konuyu da gündeme almak zorundayız” açıklaması yaptı.

 

Avrupa’da şu ana kadar 400-600 arasında intihar bombacısı olduğu söyleniyor. Bütün Avrupa çapında hücreler birbiriyle ilintili. Bu da hücrelere istedikleri hedefi seçmekte ciddi bir kabiliyet sağlıyor. Bu hücrelerin sayısının da 100’ü aşkın olduğu söyleniyor. Dolayısıyla nükleer santrallere yönelik tehlike henüz geçmiş değil. Avrupa’nın nükleer endüstrisine yönelik yeni tehditler geleceğin en can alıcı gündemlerinin başında gelecek gibi görünüyor.

 

Bu tartışmalardan Mersin, Sinop ve İğneada’da olmak üzere üç nükleer santral planlayan Türkiye’nin de çıkarması gereken büyük dersler var. Yani nükleer santraller artık çevreye verdiği zararlar, kaza riskleri, yüksek maliyetleri, atık sorununun hala çözülememiş olması, santral kapatmaların büyük zahmetleri yanında terör saldırılarına açık hedef olması boyutuyla da tartışmalı.

 

PELİN CENGİZ / HABERDAR

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar