Pelin CENGİZ

İklim Değişikliği Kanunu'ndan sansür çıktı
21.05.2024
307
Yeni gündeme gelen bir kanun taslağı ile birlikte Türkiye, ilginç bir mühendislik çalışması ile karşı karşıya olabilir. Neden derseniz, bu sorunun cevabı yeni İklim Değişikliği Kanunu taslağında yer alıyor. Bahçeşehir Üniversitesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Serkan Köybaşı, iktidarın neden böyle bir kanun çalışmasına ihtiyaç duyduğunu anlattı.

Yeni gündeme gelen bir kanun taslağı ile birlikte Türkiye, ilginç bir mühendislik çalışması ile karşı karşıya olabilir. Neden derseniz, bu sorunun cevabı yeni İklim Değişikliği Kanunu taslağında yer alıyor.

Bu yıl içerisinde TBMM gündemine gelmesi beklenen kanun taslağı pek çok belirsizlik hatta Anayasa’ya aykırılık içeren maddeye sahip olmasıyla tartışmaların odağında yer alırken, iklim değişikliğiyle mücadele konusunda izlenecek politikaların çerçevesini net şekilde çizmemesiyle de eleştiriliyor. 

Bir adım geriden: “Gizli’’ olarak işaretlenmiş bir taslak metin, ilk olarak Ağustos 2023’te Ankara Sanayi Odası’nın internet sitesinde yayımlandı, sonra kaldırıldı. Metne bugün de Batı Akdeniz İhracatçılar Birliği sitesinden ulaşmak mümkün. Ancak konuyla ilgili resmî kurumlardan yapılmış bir açıklama olmadığından, kamuoyunun kanun taslağının son hâline ilişkin bilgisi epeyce sınırlı.

Taslakta ne var değil de, ne yok diye bakalım

Birincisi böyle bir kanunun olmazsa olmazı olarak görülebilecek bir emisyon azaltım hedefi yok. Sayısal bir hedefin olmamasının yanı sıra takvimsel bir hedef zaman da yok. Somut adımlar sorumluluk alacaklarla ve zaman çizelgesi ile birlikte tarif edilmiyor. 

Taslakta iklim adaleti, kırılgan gruplar, ihtiyatlılık gibi ifadeler bulunsa da, bunların nasıl gerçekleştirileceğine dair hiçbir yöntem, model ya da uygulama alanı belirtilmiyor

Belirsizliklerle dolu, göstermelik ve aslında altında emisyon ticaret sistemini düzenleme niyeti olduğu açıkça görülen bir metin olduğunu söylemek mümkün. 

"Karbon azaltımı için ne sayısal, ne tarihsel hedef var"

Konuyla ilgili değerlendirmelerine başvurduğumuz Bahçeşehir Üniversitesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Serkan Köybaşı ile önce iktidarın neden böyle bir kanun çalışmasına ihtiyaç duyduğunu konuştuk:

“İklim Değişikliği Kanunu, Paris Anlaşması’nın devamı olarak devletlerin yapması gereken bir düzenleme. Anlaşmanın iç hukuktaki yansıması olarak yapılıyor. Türkiye, 2015’te imzalanan Paris Anlaşması’nı onaylamayı çok geciktirdi, 2021’e kadar onaylamadı. 2012’de onaylamasının sebebi de AB’nin Yeni Yeşil Düzeni ve Yeşil Mutabakat’a geçişiydi. Çünkü AB, Yeşil Mutabakat çerçevesinde ticareti, diğer ülkelerle yapılan ticareti de bağlayacak şekilde düzenlemek istedi.

Ülkeler belli bazı karbon salım azaltımlarını yapmadıysa o zaman gümrükte daha fazla vergi istenecek. AB ile ticarette mal satmak daha da zorlaşacak. AB’nin ticaret yaptığı ülkelerin de satacağı ürünleri üretirken karbon salmaması gerekiyor ya da belli bir projeksiyonda emisyonları azaltıyor olması gerekiyor.

Türkiye, 2021’de biraz da o panikle Paris Anlaşması’nı onayladı ve ardından şimdi dolaşımda olan o taslağı hazırladı. Yani, “İklim değişiyor, bizim de önce azaltımla sonra uyumla adapte olmamız lazım” gibi bir bakış açısıyla değil, AB ile ticaretimiz baltalanmasın gibi bir politika ile hazırlandığını anlıyoruz.”

Sadece şimdikini değil, gelecekteki hükümetleri de bağlamalı

Paris Anlaşması çerçevesinde her ülkenin vermesi gereken bir Ulusal Katkı Beyanı var. Bunun beş yılda bir hazırlanması ve Paris Anlaşması kurumlarına sunulması gerekiyor. 

Köybaşı’nın bu noktada bazı önemli hatırlatmaları var:

“Bu bir kanun değil aslında bir idari işlem. İdari işlemler seviye olarak kanunların hukuken altında olan işlemler. İklim değişikliğine bağlı karbon salımı azaltımlarının da bir kanunla belirlenmesi gerekir. Çünkü böylece kanunlar idari işlemleri bağladığı için, salım azaltımlarını kanunla düzenlediğinizde böylece sadece şu anki hükümeti değil, daha sonraki hükümetleri de bağlayacak bir millî irade ortaya koymuş oluyorsunuz.

Mesela, şu anki taslakta hiçbir sayısal hedef yok, hiçbir tarih hedefi yok. Şu tarihte şu kadar karbon salım azaltım hedefi koyuyoruz gibi hiçbir vaat yok, hiçbir çerçeve çizilmemiş. Bütün irade yürütmeye bırakılmış, burada yürütmeden anladığımızda cumhurbaşkanı. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün 2053’te karbon emisyonlarında net sıfır hedefi koyar, Erdoğan gider başka biri cumhurbaşkanı olur hedefi 2070’e uzatır. Bunu diyememesi için kanunda bunun yazılması gerekir. Kanunda Türkiye Devleti’nin hedefi 2030’da şu kadar azaltım, 2053’te net sıfırdır, şu tarihten itibaren de salım konusunda eksiye geçecek gibi ifadeler olmalı. Bir devlet politikası olarak ortaya konduğu zaman ilerideki hükümetleri de bağlar, yani yürütmeyi de ve elbette cumhurbaşkanını da bağlar. Bunun olmadığı bir kanunun da hiçbir anlamı yok. Bu bir iklim değişikliği kanunu değil.”

Köybaşı’nın kanun taslağında esas dikkat çektiği 3. Madde’nin 5, 6 ve 7’nci fıkralarının üzerinde özellikle durmamız gerekmesi. Çünkü, bunlar son derece sorunlu ifadeler içeriyor. Eğer, taslak bu hâliyle yasalaşırsa ve muhalefet partileri Anayasa Mahkemesi’ne giderse, bu maddelerin iptal edilme ihtimali de mevcut.

  • Taslakta yer alan 3. Madde’nin 5. Fıkrası şöyle diyor: 

“Kurum ve kuruluşlar ile gerçek ve tüzel kişiler; iklim değişikliği ile mücadelede azaltım ve uyum hedeflerinin gerçekleştirilmesi için, planlama araçlarına ve bu Kanunun amacının gerçekleştirilmesi doğrultusunda alınacak tüm tedbirlere ve düzenlemelere uymakla ve bunları uygulamakla ve ayrıca bu kapsamda plan ve projelerini yapmak, yaptırmak, uygulamak ve uygun görüldüğünde yatırım yapacak olan gerçek ve tüzel kişilerin projelerini desteklemekle yükümlüdürler.”

İktidarın her projesini 'desteklemekle yükümlü' olacağız

Köybaşı’nın değerlendirmeleri şöyle:

“Bu madde Anayasa’ya aykırı. CHP, bunu Anayasa Mahkemesi’ne götürürse bunun iptal olma ihtimali çok yüksek. Bu kanun çerçevesinde yapılacak tüm işlemlere, alınacak tüm tedbirlere, yapılacak tüm düzenlemelere bütün kurum, kuruluş ile gerçek ve tüzel kişilerin uyması ve karşı çıkmaması yükümlülüğü getiriliyor. 

Hükümet bu kanun çerçevesinde derse ki, 'Yeşil enerjiye geçişte nükleer sıfır karbon salımı yapıyor, iklim değişikliği ile mücadele eden bir enerji türüdür ve kanun kapsamında nükleer enerji yatırımları yapıyorum', kimse buna karşı çıkamayacak. Çünkü, artık bu projeyi desteklemekle yükümlüyüz. Yapılacak yeşil enerji ihalelerine yönelik eleştirileri önlemeye çalışıyor olabilirler. Yine Avrupa’dan alınan plastik atıklara yönelik itirazları engellemek için olabilir. Bu tarz otoriter yaklaşımlar Kuzey Kore’yi hatırlatıyor. 'Desteklemekle yükümlü' olmak ancak Kuzey Kore’de göreceğimiz ifadeler.”

  • Taslakta yer alan 3. Madde’nin 6. Fıkrası ise şöyle diyor: 

“Başkanlık; 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kendisine verilen görevler dahilinde ve bu Kanunda belirtilen hedefler doğrultusunda gerekli gördüğü tüm tedbirleri almak, koordinasyonu sağlamak, planlama veya uygulama araçlarını ilgili kurumlarla işbirliği içerisinde yapmak veya yaptırmakla yetkilidir.” 

Köybaşı, bunun da çok geniş bir düzenleme olduğunu belirterek, “Burada amaç idari teşkilatlara çerçeve çizmek. Siz çerçeve çizmeden eğer koordinasyon yetkisi verirseniz bu yetki devrine girer. Kanunla yapılması gereken işi siz yürütmeye bırakıyorsunuz demektir. Meclis kendi yapması gereken işi Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile kendi üzerinden İklim Değişikliği Başkanlığı’na bırakıyor. Bu yasama yetkisinin devridir, bu biraz daha teknik bir Anayasa konusu” ifadelerini kullanıyor.

İklim değişikliğinin değil kalkınmanın önceliği var

  • 3. Madde’nin 7. Fıkrası’nda şöyle deniyor:

“Ulusal Katkı Beyanı’nda; Başkanlık tarafından belirlenecek sektörlere ilişkin somut ve sayısal hedeflerin yanı sıra iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlanması amacıyla ulusal ve yerel düzeyde belirlenecek eylem ve hedefler ile emisyon azaltımını destekleyecek, çevresel bütünlüğü gözetecek ulusal veya uluslararası finansal mekanizmalar da yer alır. Ulusal Katkı Beyanı’nda ülkenin kalkınma öncelikleri ve özel koşulları göz önünde bulundurulur ve bu çerçevede önlemler alınır.” 

Köybaşı’nın bu maddeye ilişkin eleştirisi ise şöyle: 

"Maddenin bu fıkrası da sorunlu ancak Anayasa’ya aykırılık yok. Bu maddenin son cümlesi zaten bu kanunun tamamen göstermelik olduğunu anlatan bir cümle. Paris Anlaşması kapsamında verilen Ulusal Katkı Beyanı’nda ülkenin kalkınma öncelikleri ve özel koşulları göz önünde bulundurulur ve bu kapsamda önlemler alınır deniyor. Ülkenin kalkınma öncelikleri iklim değişikliğinden önce gelir deniyor. Daha sonraki hükümetleri sayısal hedeflerle ya da emisyon azaltım hedefleriyle bağlamıyorsunuz ama bu kalkınma maddesiyle bağlıyorsunuz. Gelecek hükümetler iklimi değil kalkınmayı öncelemek zorunda bu maddeyle.”

Toplamda 17 sayfadan oluşan taslağın ilk 10 sayfası iyi niyetlerle, sadece kelime olarak geçen ve hatta içi doldurulmayan, ne olduğu tanımlanmayan şeffaflık, adil geçiş, ihtiyatlılık gibi kelimelerle dolu. İhtiyatlılık gibi bir ilkeye yer veriliyor ancak bundan ne kastedildiği anlatılmıyor. Bu haliyle de taslak tamamen göstermelik bir nitelikte. 

10. sayfadan sonrası ise tamamen emisyon ticaret sistemiyle ayrıntılandırılmış. Buradan da niyetin ne olduğu daha iyi anlaşılıyor. AB’nin kendisiyle ticaret yapan tüm ülkeleri zorunlu tutacağı Yeşil Mutabakat sisteminin dışında kalmamak ve ticaretin aynen devam edebilmesi sağlamak için oluşturulmuş.

Diğer yandan, Köybaşı’nın Almanya’da alınan bir karara ilişkin önemli bir paylaşımı da var:

‘‘Karşılaştırmak gerekirse, örneğin Almanya Anayasa Mahkemesi, Neubauer kararı ile bu konuda çok net kriterler belirledi. Dedi ki, 'Kanunda mutlaka çerçeveyi çizmelisin; emisyon azaltımı için normatif çerçevenin ötesinde, izlenecek politikaları dahi kanunda göstermelisin; hatta 2030’dan sonraki politikaları belirleyecek ayrıntıları dahi yazmalısın.'

Meclis’te kanun yapılırken çerçevenin iyi çizilmesi gerekiyor ki, yürütme ona göre iklim değişikliğiyle mücadele edebilsin ve etme yükümlülüğünün de altına girsin. Mücadele ederken sınırlar aşılmamalı ve insanlar, hangi haklarının ne şekilde sınırlanabileceğini bilmeli.

İkinci olarak hükümetler, ileri tarihli bir iklim değişikliği için azaltım yapmaya çalışırken, oy kaybetmekten korkuyor. Parlamentonun iklim kanununda, ilerideki hükümetleri de bağlayacak bir çerçeve çizmesi gerekir. Dolayısıyla kısa erimli ve belirsiz değil, uzun yıllara yayılan, somut, düzenleyici bir işlem olmalı kanun. Almanya Anayasa Mahkemesi örneğinde, ilerideki hükümetleri de aynı hedefe bağlayacak, yoldan sapmalarını engelleyecek bir kanun yapılması gerektiği söyleniyor. Gerçekten de Almanya Parlamentosu, mevcut kanununu bu çerçevede güncellemek zorunda kaldı.’’

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar