Sezin ÖNEY

Sezin ÖNEY
Sezin ÖNEY
Tüm Yazıları
Bir avuç gökyüzü
24.10.2015
1843

 Bugün, ben bu satırları yazarken, Türkiye’nin köşe yazarlarının babası Çetin Altan’ın yeni hayatının ilk günü…

Evet işte; bazen de gitmek zorundayız; başka bir hayata, başka bir yere, bir başlangıca…

O da gitti işte…

Çetin Altan’ın dediği gibi, “değerli olmayı, önemli olmaya tercih edenlerin” dönemindeyiz. Sadece politikada değil, hayatın her alanında böyle; Çetin Altan’ın ömrünü verdiği yazı dünyasında da.

O, değerli bir yazar; gerçekten de yetenekli bir yazar. Artık bu dünyada olmaması da bu gerçeği değiştirmiyor. Yazıları, nesiller boyu okunacak; geride bıraktığı dünya ne kadar değişirse değişsin, insani hâller üzerine yazdığı için, insan olmanın tuhaflıkları, heyecanları, iç titreten basitlikteki karmaşık hâlleri üzerine yazdığı için hep ilgi çekecek, düşündürtecek.

Yazı yazan, yazmak isteyen çok kişi var ama Çetin Altan gerçekten de yazar. “İdi” demiyorum, onunla ilgili yazarken geçmiş zamanı kullanmıyorum çünkü yazıları gibi, o da “zamansız” biri. Zaman dışı, zaman ötesi, zamana karşı…

Ben daha doğmadan yazdığı bir yazısında okuruyla insanlık hâlleri üzerine dertleşirken, en temel meselelerimizle ilgili şöyle diyordu;

Ama aşk, gerçek aşk, gerçek aşkın sevişmesi… Pek az insana nasip olacak kadar, bütün insanlığın ömürler boyu aranıp taranıp da kolay kolay bir türlü bulamadığı tek ve mutlak mutluluktur dünyada.

Bu kadar arandıkları hâlde neden bulamazlar bu mutluluğu insanlar? Evlenme yükünün hantal ağırlıkları, mutlulukları kıskananların mutluluklara engel olmak için yaptıkları baskılar; kadınların aşkın tadını çıkaracaklarına, âşıklarının canını çıkarmaya kalkacak kadar karşı cinse ezik ve hınçlı olmaları; erkeklerin kadınları eşitlik dışı görecek kadar basit ve ilkel kalmış bulunmaları… Binbir türlü saçma sapan pislik asidi ki, içinde mutluluk şekillenmeden erir kaybolur. Bu arada toplumu ödemeden, gerçek bir özgürlüğün zaferini iktisaden sağlamadan, aşkı geçinme vasıta etmeye kalkan bedavacılar da büsbütün sulandırırlar, berbat ederler bu harikulade muhteşem beraberliği…

İnsan olmanın en güzel hâlini, âşık olmayı ve âşık olanlara kurulan binbir tuzağı anlatan bu zamansız satırlar, az önce de yazılmış olabilirdi.

Birçok yazı yazan, aşk, insan hayatının meşgaleleri, “çalışmak ve sevişmek” üzerine bir şeyler çiziktirmiş olabilir ama yazar büyüsü, kelimelere dokunmak ve dokunuşuyla onlara hayat vermek başka bir şey…

Mesela, “küçük şeyler” diye başlayıp sözcüklere can vermek, siyasete ilişkin tek bir kelime etmeden hem gelmiş geçmişin koşullarından olaylarından, coğrafyadan mekândan da azat çok da politik okunabilecek bir yazı yazabilmek değerlidir, yetenektir.

Gene yazıyı Çetin Altan’a bırakalım:

Küçük şeyler vardır. Maddenin, enerjinin, çocuk yapma gücünün dışında, insanı insan kılan küçük şeyler. En hayalsiz gerçekçi, en inançsız nihilist, en kuru pozitivist bile ara sıra çocukluğundan bir sayfayı hatırlar.

Bilmem ıstakozların yaşamını bilir misiniz?

Istakozlar kabuk değiştirirken derinlerdeki kayaların diplerine gizlenirler. Çünkü o sırada, düşmanlarına karşı güçsüz ve çaresizdirler.

İnsanların da böyle, kabuklarından sıyrıldığı anlar vardır. Bu anlarını kimselere göstermek istemezler.

Arkadaşınız:

–Yahu birden niye daldın?, diye merak etmiştir.

Gülerek:

 –Hiç!, dersiniz.

Ve sonra yine, ev kiraları üstüne konuşmaya devam edersiniz.

Bir el tutuşu küçük bir şeydir. Selam küçük bir şeydir. Gülümseme küçük bir şey… Ama sevinirsiniz. Ama mutlu olursunuz.

 Bunların üstünde durmaz gibi görünürsünüz. Kişiliğiniz, ıstakoz kabuğu kalınlığındaki bir ‘boşver’in zırhı içindedir.

Boşvermezsiniz. Uyumadan önce, bazı bazı düşünürüsünüz böyle şeyleri. Sevinçle can sıkıntısının mekanizmasını, bu küçük şeyler yönetir.

İnsanlar, iç dilleriyle konuşma cesaretini kendilerinde bulsalar, elbet daha kolay ve daha candan anlaşırlardı.

Fakat olmuyor işte. Herkes kendininkini göstermeden, karşısındakinin güçsüz noktasını arıyor. Fırsat bulunca da zehirli bir hançerle arkadan vurmaya kalkıyor.

Küçük şeylerin tadıyla acısını kendimize bırakmaya ve yapay bir kuvvet maskesi altında, insanlığımızın en gerçek yanlarını birbirimizden saklamaya mecburuz.

Böyle dese de, mecbur olduğumuza gerçekten inansa Çetin Altan, yazı yazamazdı.

Tüm zorluklarına rağmen, kırılgan olan güzelliğin peşine düşmeye, elde edilmesi çok zor kaybedilmesi çok kolay olan için savaşmaya adadı ömrünü… Zahmetli, anlardan ibaret mutluluklara…

Onun için bütün insanlığı bu mutluluğa eriştirmek için savaşanlar haklıdırlar. Çare olarak da:

–Sevişmeyi geçinmeye ve mecburiyete köle etmekten kaçının, geçinmek için çalışın ve aşk için sevişin, derler.

Mutluluğun tılsımı sevdiğin işte doya doya çalışmak ve sevdiğinle doya doya sevişmektedir çünkü…

Çetin Altan, tüm yazarlar gibi, gerçekten yazar olabilenler gibi yazılardan oluşan “bir avuç gökyüzümüz”. Teşekkürler büyülü kelimeler için.

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar