Sezin ÖNEY
Ey aydın müsveddeleri, siz karanlıksınız karanlık. Aydın falan değilsiniz. Sizler ne Güneydoğu’yu ne Doğu’yu buraların adresini bilemeyecek kadar karanlıksınız ve cahilsiniz. Ama oraları bizler kendi evimizin yolu gibi, adresi gibi çok iyi biliriz”…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözleri, 1128 üniversiteli öğretim görevlisinin imzalarını taşıyan, “Barış için Akademisyenler” grubunun bildirisine, o metni imzalayanlara yönelikti… Ya da gerçekten öyle mi?
Tam da değil; bu sözler, popülist söylemin klasik bir örneği ve birçok işlevi de birarada görüyor.
Her şeyden önce, Erdoğan’ın bu sözleri kendine yönelik… Daha doğrusu, popülist söylemin tipik özelliği bu; her zaman, hedef aldığı veya hedef gösterdiğine değil de, aslında ve öncelikle kendine yönelik. Hedef alınan, bugün o, yarın bu, öteki gün onlar olabilir; popülist aktör açısından önemli olan, hedef alana sağladığı yarar.
Popülist aktöre fayda da, şöyle gerçekleşiyor:
“Aydınlar” olarak çerçevelenen kitleye, “karanlık” denmesi, söyleyenin kendisini, “gerçek aydın”, “gerçek münevver”, “asıl bilen” ve “karanlığın karşısında yer alan aydınlık”, “pis, kara, kötü olanın karşısındaki temiz, ak, iyi” olarak konumlandırmasına yol açıyor. Bu açıdan, popülist aktör, “ahlaksız” diye birini itham edince, aslında kendini övmüş oluyor; zira, hitap ettiği kendi kitlesinin algısında otomatikman, “ahlaklı” konumuna yükselmiş oluyor.
“Bizler ve Onlar” söylemi olmasa, popülist aktörün karşısında mücadele etmek için bir “düşman” kitle olmasa, ülke politikasını felç eden “anti-siyaset” de sözkonusu olamaz. Bunun için, popülist aktöre karşı, her türlü “uzlaşma”, “alttan alıp orta bir diyalog yolu bulma” hedefleri beyhudedir.
Tam da bu noktada, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu çok ideal bir ikili oluşturuyor. Siyasi ve toplumsal kültürümüze göre, “aydın” kavramı çift yüzü olan bir nitelikte…
Bir yandan, “okumuş kişi”, tüm toplumun değer verdiği, “münevver”, “bilginin aydınlattığı, parlattığı” kimsedir. Bu nedenle, “okumak” ve “okutmak”, tüm toplumun, ister yürekten isterse yapay biçimde olsun önem verdiği veya verir gözüktüğü hedeflerdir Türkiye’de… Öte yandan, “aydın”, 19. yüzyıldan itibaren şiddetlenen “modernleşme” sancılarının travmasının bir parçası olarak, Batılılaşarak kendi özüne yabancılaşmış, kendi kökeninden uzaklaşmış bir ayrıkotu gibi de görülür. Kendi toplumuna burun kıvıran, toplumun çelişkileri ve eksikliklerine dikkat çekerek kuyusunu kazan bir varlık olarak da algılanır.
Aydın, okumuş, münevver olana bu iki farklı kültürel bakış, iki farklı toplumsal algının derin tarihsel kökenleri var ve bunlar, Türkiye’de her kesimin zaman zaman, birinden ötekine geçişlerle hissedegeldiği birbirine tezat hisler oluşturuyorlar.
Biraz çift ruhlu, çift karakterli bir kültüre sahip Türkiye; “aydın” meselesi de bu “çift karakterli” hâllerin örneklerinden…
“Aydın” meselesi, Erdoğan ve Davutoğlu ikilisinin siyasi beraberliğinde de, çok ilginç bir tablonun ortaya çıkmasına neden oluyor. Erdoğan, bildiğini okuyan, siyasi gücünü “işlenmemiş” hâlinden alan bir figür, “safkan ve katıksız popülizm” örneği olarak karşımıza çıkarken; Davutoğlu, “akademik popülizm” gibi tuhaf ve dünyada fazla örneği de olmayan bir çizgi sergiliyor.
Başbakan’ın hemen her konuşması, sınıfta öğrencilere konuşur gibi uzun bir tirad şeklinde; konferans tarzı hitaptan bir nebze uzaklaşsa da, tarzı böyle. Öte yandan, Davutoğlu’nun konuşma üslubunu, bahsettiklerini “popülarize” etmek için de büyük bir çabası hep vardı ve bu çaba artan dozda devam ediyor.
Her ne kadar, “halka inme” çabasında olsa da, “akademisyenlik” üzerinden “aydın” etiketi, Davutoğlu’nu statü olarak yükseltiyor da… Kimi zaman dile getirilen, Davutoğlu’nun Erdoğan’dan farklı olarak “uzlaşılabilecek”, “bir akademisyen olarak diyalog kurulabilecek biri olduğu” algısı bu “okumuşluk” statüsünden kaynaklanıyor.
Aslında, aynı siyasi çizgi ve hedefte olan iki politikacının birbirinden farklı olduğu yanılsaması da, kafaları karıştırıyor. Bir “uzlaşma”, “diyalog” umudu serapları, zaten çift kol popülizmden ötürü felç olmuş siyaseti tümden tutumsuzlaştırıp, iyice pasifleştiriyor.
Kafa karışıklığı, muğlâklıklar, popülizmin kullandığı teknikler arasında yer alıyor; tam olarak ne olduğu anlaşılamayan, döküldüğü kabın şeklini alan, kâh demokrasiden bahseden, kâh en şiddetli söylemleri sarf eden, tarihsel, geleneksel, dinî motiflerden ortaya karışık bir buket oluşturarak “yerli ve milli” kılınan bir siyasi çizgi, zikzak.
Bir de, Sedat Peker’in konuya müdahil olması ve “akacak kanda duş alma” söylemi var ki, bu da popülizmi sokağa çeken bir tehlikeli köprü inşa ediyor.
Yazarlar
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024
20.05.2024