Süleyman Seyfi Öğün

Süleyman Seyfi Öğün
Süleyman Seyfi Öğün
Yeni Şafak Tüm Yazıları
İnanç ve umut
3.02.2017
937

 Târihte “irâdenin” rolü nedir? Bu soru, kökensel olarak teolojiktir. Yâni bizi   kader meselesine kadar götürür. Ama bu soru sâdece teolojik de değildir.  Aynı zamanda  sosyal ve felsefî düşünüşün esaslı sorularından birisidir. Doğrusu, teolojik perspektifin dışında,  tamêmen profan seviyede bu soruyu kendi pozisyonum açısından cevaplayacak olursam; cevabımın  bir hayli bulanık; kuşkucu ve belirsiz olduğunu ifâde edebilirim. Târihte ağırlıklı olarak; yapıların irâde karşısında daha belirleyici olduğunu; irâdenin ancak yapısal dinamiklerle eşlendikten sonra etkili olabileceğini düşünüyorum. Bununla berâber; sorunun gerçek cevâbının ne olduğundan ziyâde; ilgilndiğim husus; dönemsel olarak bu soruya verilen müspet ve menfî  cevapların yoğunlaşıp sıklaşmasıdır. Zannediyorum ki, “Zaman Ruhu” denilen mâhut ibârenin muhtevasını  belirleyen en mühim parametrelerden birisi de ; insanlığın bu soru karşısındaki pozisyonudur. 

19.Asır'da “İnsanlık” bu soruya yüksek bir tonlamayla ; “Evet, tabiî ki vardır. El ele verip kaderimizi değiştireceğiz” diyordu. Kolektif eylem; hangi ideolojik sâikten hareket ediyorsa etsin; ister sınıfsal; ister dinsel-komüniteryen; ister ulusal; hiç farketmez; irâdenin rolü konusunda son derecede müspet beklentilerden hareket ediyordu. Aslında -yine teolojik manâsının ve çağrışımlarının dışında kullanıyorum- en geniş ve gevşek târihsel karşılığıyla bir şeye inanmak; irâdenin rolü konusundaki müspet bir açılım veyâ beklentinin fonksiyonu olarak şekillenir zihnimde.

19.Asır'da soruya verilen cevaplar; kahir ekseriyeti ile müspetti. 19.Asır bu îtibarla zannedildiği gibi inançsızlık çağı değil; tam tersine en ağırından ve abartılısından bir inanç çağıydı. 

1945’te başlayan ve reel olarak 1989’da sona eren cüce  20.Asır ise; tam tersine bir inanç bozgununun üzerinde yükseldi. 19.Asrın cümle beklentilerini berhâva eden II. Genel Savaş; büyük bir morâl yıkıntı ve manâsızlık duygusu doğurdu. O çok emin olunan “Batılı”,”Evrensel” değerlere olan inanç neredeyse yok oldu. Burada herhangi bir mahreci özel olarak odağa almıyorum. Meselâ II.Genel Savaş sonrası sâdece muhafazakâr ve mânevî dînî değerlere değil; uluslara ve sınıflara olan inançlar da çöktü. İnancın yerini rutinleşme, resmîleşme, bürokratikleşme aldı. Zâten güvenceli, emniyetli  bir toplumda inanmak için de bir sâik kalmamış demektir. 20.Asrın ruhu; aslında inançsızlığın akılcılaştırılıp örgütlenmesidir. İnsanlığın müdahalesi  sâdece süreçleri denetlemekle sınırlandırılmıştır. Dengeler ve denetlemeler ağı ise bunun mühendisliğidir olsa olsa. Onun için 20.Asır bu kadar “ruhsuzdur”. Bu ruhsuzluğa isyan eden 1960’lı “kültürel “ başkaldırılar ise sâdece tepki hareketleridir.  Tepki vermek ve bunu husûsen kültürelleştirmek de zâten inançsızlığın göstergesidir. Demek istediğim şu; 20.Asır'da isyân edenler de aslında bir şeye inanmıyordu. Meselâ 20.Asır kahramanlarından  Che Guevera’nın paradoks yüklü; ”Gerçekçi olun ve imkânsızı isteyin” ifâdesi  bana hep bu umutsuzluğu ve inançsızlığı düşündürmüştür. Trajik durum zâten sonucunu aşağı yukarı kestirdiğiniz bir durumdan kaçmamak ve biraz da bile bile  olacak olana rağmen olmayacak olanı kesinlemek değil midir? Ama târihin epik, patetik tarafları bana çoğu defâlar inançla bağlantılı gözükmemiştir. Dahası; inanç eylemi ile tepki eylemi arasında ciddî bir farklılaşma olduğunu düşünürüm. Bu îtibârla inançlılar kahramanlığa soyunmuyor aslında. Belki sonradan birileri onları kahramanlaştırıyor.

21.Asır inançsızlığın banâlleştiği bir çağ olarak gözüktü bana. 1960’larda başlayan karşıtlık temelli  kültürelleşmelere zirve yaptırıldı. Üstelik emniyetli, güvenlikli yapıların çözüldüğü; bürokrasilerin, rutinlerin düşmanlaştırılarak çökertildiği bir “zaman ruhu” bu. Trajediye bile dünden râzıyız; ama fark şurada; artık trajik sayabileceğimiz çok az şey kaldı. Adrenalinin insafsızca pompalandığı bu kumarlı vücut  ikliminde trajedyanın bile  devre dışı kaldığını düşünüyorum. Ha, bir de kahramanlarımızı ikonlardan kurtarabilsek…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar