Süleyman Seyfi Öğün
NATO’nun târihi aslında krizli bir târihtir. Fransa ve Yunanistan, üye devletler olarak, zamânında NATO ile ağır krizler yaşamışlardı. An gelmiş, ipler kopmuş, Fransa ve Yunanistan NATO’nun askerî kanadından çekilmişti. Ama zamân içinde bunların hepsi telâfî edilmiş, geri dönüşler sağlanmıştı. Bilhassa Yunanistan’ın NATO’dan çıkması Türkiye’ye büyük bir avantaj doğurmuş olsa da 12 Eylül’ün düşük zekâlı generalleri (our boys) Rogers plânına düşünmeden evet demişler ve Yunanistan’ın NATO’ya dönmesini sağlamışlardı. Hâlbuki Türkiye veto hakkını elinde tutmuş olsaydı, tablo farklı olur, bâzı kazanımlar elde edebilirdi.
Türkiye-NATO (ABD) ilişkileri ise 1960’lardan başlayarak dâima sorunlu seyretmiştir. Daha 1950’lerin sonlarında Menderes’e yapılanlar, 1963’deki meşhûr Johnson Mektubu, 1970’lerde Kıbrıs Harekâtı, ardından haşhaş ekiminin yasaklanması karârına ilişkin olarak Türkiye Cumhûriyeti’nin karşı duruşu NATO (ABD) tarafından ambargoyla cezâlandırılmıştır. Türkiye Cumhûriyeti ise aldığı ces’ur karârla ABD üslerini kapatmıştı. Bu adım çok kritik bir dönüşüme yol açmış, ilişkiler normâlleştikten sonra NATO üslerin mühim bir kısmını yeniden açmamıştır.
12 Eylül ve hemen ardından gelen ANAP devrinde Türkiye-ABD ilişkileri, tıpkı 1950’lerde olduğu gibi yeni bir balayı yaşamıştı. Türkiye’de, millî değerler husûsunda şampiyonluk yapan sağ refleks, Turgut Özal devrini kendi siyâsal siciline eklemlemekte ve yüceltmekte kararlı olmuştur. Hâlbuki ANAP devri, bugün hâkim sağın büyük bir tepki gösterdiği küreselciliğin hesapsız, savruk açılımlarıyla yüklüdür. Dış siyâsette ise Çekiç Güç meselesinden başlayarak dar görüşlü Turgut Özal fırsatçılığının ağır neticelerini ancak bugün görebiliyoruz.
Daha evvelki yazılarımda işâret etmiş olduğum gibi, 1990’larda Sovyetlerin çöküşü ABD’nin merkezinde olduğu bir dünyâ sisteminin krizine işâret ediyordu. Daha açık yazalım; Sovyetler Birliği’ndeki çöküş, aslında ABD’nin 1970’leren başlayarak yaşamaya başladığı ve giderek ağırlaşan bir krizin uzaktaki yansımasıydı. Ama ideolojik olarak, ABD, NATO yâhut Batı’nın zaferi gibi görüldü. 1990’ların ortalarından îtibâren Pasifik ekonomilerinde ortaya çıkan; nihâyet 2000’lerin başında NASDAQ, Dot.com ve Mortgage krizleri ile devâm eden süreçler, sistemik krizlerin yavaş yavaş periferiden merkeze doğru evrilen boyutlarını ortaya koyuyordu. Tıpkı bunun gibi, Varşova Paktının yıkılması aslında NATO’nun zaferi değil; tam tersine, kendisini ayakta tutan bir denklemin bozulması, onu boşluğa düşürmesiydi.
Boşluğa düşen NATO, 1990’lardan başlayarak kendisine bir misyon bulmakta zorlandı. Muhayyel bir İslâm tehlikesi üretildi. Afganistan’da, Balkanlar’da, Irak ve Libya’da girişilen savruk, doktriner zaaflar taşıyan operasyonlar bunun tipik misâlleridir.
Apaçık görünen bir şey var; bu belirsizlik içinde Türkiye’nin konumu maddî olarak değişmekte ve onu hızla kenâra savurmaktadır. Türkiye-NATO bağı “ortak tehlike ve tehdit” algısının öznesi olan Sovyetler Birliği’ne karşı duruşta ortak bir payda kazanmıştı. Bu öznenin ortadan kalkmasıyla bu payda da yok oldu. NATO’nun operasyonları Afganistan, Irak ve Libya’yı hedeflemeye başlayınca tablo Türkiye açısından taşınamaz hâle geldi. Afganistan dalgasını, silâhlı operasyonlara katılmayan bir barış gücü gibi davranarak atlattık. Balkan operasyonları, Sırpları hedef aldığı için en çok işimize gelendi. Ama Irak, Sûriye ve Libya’da tam bir çuvallama yaşadık.
Türkiye-NATO (ABD) ilişkilerinin çözülmesi tek taraflı olmadı. Türkiye de NATO indinde ehemmiyetini kaybetti. ABD’de yeniden Wilsoncı akıl işlemeye başladı. “Ulusların kendi kaderlerini tâyin hakkı” güzellemesine dayalı, ama aslında “böl ve yönet” mânâsına gelen bir bakış ABD’nin Türkiye’ye bakışını ifâde ediyor. Buna daha 1990’larda karar vermiş olduklarını düşünüyorum. Acı olan, bir kaç istisnası hâriç solun, anti-emperyalist çizgisini tâmâmen terk edip, “Kürt sorunu” üzerinden yeni Wilsoncı çizgiye gelmesi ve bunun taşeronluğuna soyunmuş olmasıdır. (Boğaziçi Platformu bunun son tipik bir modelidir). Parçalanma tehlikesini dile getirenlere liberâl sol, bunun bir “zihin hastalığı”, bir paranoya olduğunu çok sık işler ve önünü almaya çalışır. Kitlesel bir tabana sâhip olan ve tecrübî olarak anti-Amerikan hissiyatlarla donanmış olan Türk sağı ise târihsel olarak NATO ile uyuşumlu bir sicile sâhiptir. Çelişkisi budur. Artık görülmelidir ki, bir küreselci ekonomilerle uyuşumlu paternalist bir kalkınmacılığa dayalı ekonomik ideolojisinin altı boşalmaktadır.
Türkiye, Amerikancı tezkereyi red ederek, millî savunma sanayisinde atılım yaparak, S-400’leri alarak, 15 Temmuz belâsını savuşturarak, Mavi Vatan açılımı yaparak, Suriye ve Irak’ta kararlı adımlar atarak başlattığı sürecin içini doldurmak zorunda. Bu da, ekonomisinden siyâsetine kapsamlı ve kararlı bir iç dönüşümle desteklenmek zorunda. ABD ile yolun sonuna gelindiği âşikâr. Tâmiri gayrı kâbil bir gidişât bu.. Mevlâna’nın dediği gibi, “dünle berâber gitti cancağazım düne ait sözler; şimdi yeni şeyler söylemek lâzım”…
Yazarlar
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları









































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2021
29.04.2021
22.04.2021
4.06.2020
22.04.2019
4.02.2019
14.02.2019
11.02.2019
4.02.2019
28.01.2019