Süleyman Seyfi Öğün
İnanç farklılıklarından doğan düşmanlıkların, ideolojik farklılıklardan doğan düşmanlıklardan çok daha derin ve keskin olduğu kanaâtindeyim. Elimizde ideolojik düşmanlıkların ortadan kaldırılabileceğine dâir somut misaller mevcuttur. Meselâ komünizm ve anti-komünizm arasında Soğuk Savaş dönemlerinde yaşanmış olan ağır ve kanlı düşmanlığın bugün bir karşılığı yoktur. Reel komünizm; yâni pratik komünizm öyle bir çöküş yaşadı ki; anti-komünist olmanın da bir manâsı kalmadı. Târihsel bir veridir bu. Gelin görün ki, gerçekçi bir değerlendirmeyle bakacak olursak, inanç temelli düşmanlıkların bir çırpıda ortadan kaldırılabileceği kanaâtinde değilim.
Dinler, pek çok açıdan andırsa da, nihâyetinde ideolojilere benzemiyor. İdeoloji modern bir kurgudur. Yâni, 19.Asır’dan evvel yoktur. Dinlerin modern, yâni zamâna göre yorumları olabilir. Ama ideolojilerin, dinlerin yerini aldığı sanısının içi boştur. Bir defâ, ideolojik iddialarının meta-fizik bir karşılığı ya yoktur veyâ zayıftır.İkinci olarak, ideolojilerin doktriner teklifleri, genellikle yerleşik-geleneksel doktrinlerle çelişir. Zâten ideolojileri, hedeflediği adreslerde bile tutunumsuz kılan budur. Bir misâl verelim: İşçi sınıfı ideolojisinin en fazla direnci işçi sınıfından, görmüş olması şaşırtıcı değildir. Ama en az bunun kadar şaşırtıcı olan, gelenekçi ideolojilerin benzer bir direnci geleneksel çevrelerden görmesidir.
Geç modern dünyâyı karakterize eden ve post-ideolojik devir olarak anılan süreçler, ideolojik zorlamaların tutunumsuzluğunun açığa çıkmasıdır. Ideolojiler çözüldü. İyi de oldu. İnsanlığın üzerinden ağır bir yük kalktı. Ama bu çözülmeden sonra ortaya çıkan nedir? Bunun cevâbının bir hayli belirsiz kaldığını söyleyebilirim. En azından, sosyolojik dilde bunu göremiyoruz. Kanaâtimce, hangi kavramsal çerçeveye oturtulabilir, bilmiyorum; ama kestirmeden ifâde edecek olursam, bunun dinsel merkezdeki kapsamlı-kitlesel “hassasiyetler” ve duygulanımlar (sentiments) olduğunu düşünüyorum.
21. Asrın, dinlerin, teolojik çevrelerin arzu ettikleri manâda bir “dine dönüş” asrı olduğu kanâtinde olduğum düşünülmesin. Hattâ , 21.Asrın ,her manâda bir “dinsel canlanma” asrı olduğundan da şüphelerim var. Eğer bir canlanma mevcutsa da, bunun duygulanımsal olduğunu düşünüyorum. İnsanların dinsel hassasiyetleri artıyorsa, bu tek başına dinlerin canlandığına işâret etmiyor. Dinsel hassasiyetlerin artışının çok başka şeylere delâlet ettiğini düşünüyorum. Din, bir medeniyet örüntüsü olarak, sürprizli karşılaşmalar(encountering), sürtünmeler(friction) ve sürtüşmelerden (infighting) çok daha derinlikli ve kapsamlı kavram. Sâdece duygulanım artışı olarak değerlendirilemez.
Geç modern dünyâ, ideolojileri bertaraf etti ve küreselleşmenin de etkisiyle aktüel-dinsel hassasiyetleri açığa çıkardı. Bu hassasiyet, hem bireysel, hem de topluluklar düzleminde çalışıyor. Bağlam, “meta-fizik”, “târih” ve “aktüel hayât “ arasında kurulmuyor. Büyük ölçüde korkulara indirgenmiş bir metafizik ile aktüel hayatlar arasında kuruluyor. Iskalanan ve dışlanan ise târihsel sorumluluk bilinci..
Dünyâdaki mevcût “kültürel” çatışmalar ya bizzât dinsel veyâ hızla dinselliğe evriliyor. Meselâ yabancı düşmanlığı ve etnik çatışmaların dinsel boyutlar kazanmasında bunu görebiliyoruz. Avrupa’daki yabancı düşmanlığının İslâm düşmanlığı ile örtüştüğü artık âşikâr. Polonyalı muslukçudan şikâyet edilir ama bu muslukçu Faslı veyâ Türk olursa, kendisinden nefret edilir. Huntington’ın Medeniyetler Çatışması dediğinin de, aslında dinler çatışması olduğu daha ilk bakışta anlaşılıyor.
Pekiyi bu tabloyu küresel düzlemde nasıl değerlendireceğiz? Kapitalizmin başarısının pratik ve pragmatik bir başarı olduğu söylenir. Her ne kadar doğuşunda Püritan dindarlık etkili olduysa da,kapitalizmi din dışı görenlerdenim. Kapitalizmin başarısı bir örgütleme başarısıdır. Bu örgütleme sürecine, basit olarak bir sistemik düzeyde bakmamak gerekiyor. Bu aynı zamanda çatışmaları, düzensizlikleri, karşıtlıkları da, yâni anti-sistemik süreçleri de örgütlemektir. Fizikten mülhem ifâde edecek olursak, bu kapitalist hegemonyanın paralel evrenidir. Yazının konusu düşünüldüğünde, yaşadığımız evrede, anti-sistemik unsurları ideolojiler değil, ağırlıklı olarak dinsel hassasiyetlerin çatıştırılması karşılıyor. Hiçbir hegemonya, saf bir dışlama üzerine kurulmaz. C.Schmitt’in egemenlik için vurguladığı, ”istisna koymak” ayrıcalığı ve “dost-düşman” arasında dünyâyı cetvellemek niteliği, hegemonyada karşılığını buluyor. Hegemonya diyalektik bir oluşumdur. Sistemik olarak olarak dostu içerir, düşmanı dışarıda bırakır. Bunun dinsel cetvellemelerde bir karşılığı var. Ama bunun düz bir bakışla, semâvî dinler; meselâ Hristiyanlık- İslâmiyet ekseninde olduğunu düşünmüyorum. Kiliseleri boşalmış bir Batı’nın, “Hristiyan Batı” olarak algılanmasını sorunlu buluyorum. Gramsci’nin kavramıyla ifâde edelim: Kapitalist hegemonya, savaşları “cephe savaşı” olarak başlatmayacak kadar akıllı ve deneyimlidir. Böyle bir cephe savaşında , Guenon’un çarpıcı bir şekilde temas ettiği meta-fizik zaafıyla daha baştan mâlûl olduğunu görür. Daha açık koyalım: Hegemonların paralel evrende örgütlediği ve müspet gördüğü, mistifiye edilmiş her çeşidiyle Paganlık, dışladığı ise İslâmiyet’tir. (Hoş, İslâmiyet’i de paganlaştırmak için yapmadıkları yok). Biraz dikkâtli bakılırsa hegemonların en büyük kültürel yatırımının paganlık güzellemeleri olduğu görülür. Unutmayalım ki bu, ustaca yürütülen bir “mevzi savaşı”dır. Aklı dijital sanal evrenle paganlık arasında salınan o “Rengârenk” Hindistan bu yatırımlar için bulunmaz bir cevherdir.
Hindistan ve Pakistan’ın çatıştırılması, kültürel mevzi savaşlarında gelinen son aşamayı anlatıyor ve kültürel-simgesel düzlemde tam da buraya oturuyor…
Yazarlar
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2021
29.04.2021
22.04.2021
4.06.2020
22.04.2019
4.02.2019
14.02.2019
11.02.2019
4.02.2019
28.01.2019