Süleyman Seyfi Öğün

Süleyman Seyfi Öğün
Süleyman Seyfi Öğün
Yeni Şafak Tüm Yazıları
Utanmak…
1146

 ABD’de yaşanan ve onlarca kişinin ölümü ve yüzlercesinin de yaralanmasıyla neticelenen son “terör” eyleminin bireysel bir çılgınlığın meyvası olduğu fikrinde değilim. Rûhu sakat, hasta ve hayattaki herşeyini kaybetmiş bir yaşlı Amerikalı’nın toplumdan , hayattan intikam almak için yaptığı hunharca bir katliam gibi gözükse de, yapılış tarzı; yer seçimi, o kadar silâhın bir otel odasına taşınması, aradaki bâzı tuhaf bağlantı şahısları  bu eylemin en azından belli bir boyutuyla organize bir iş olduğunu düşündürüyor.

Artık merkez dünyâ terörün açık hedefi hâline geldi. Dahası, artık terörün  özerkliğini düşündüren herhangi bir “davası” da mevcut değil. Evvelinde haydi haydi öyleydi; ama en yakın târih sayılabilecek 1970’lerde Filistinli militanlar, Kızıl Ordu veyâ Kızıl Tugayların; bizde de THKO veyâ THKP-C’lilerin kotardığı eylemlerin elbette terör dışında bir tanımı yoktu. Ama herkes, en azından içinde bir yerlerde, “Yahu Leyla Halid bir terörist, ama bunu yine de halkı için yapıyor” der; hattâ çok belli etmese de yine içinde bir yerlerde bu genç kadına veyâ onun gibilere sempati duyardı. En fazla moda olan ise, onların davâlarının doğru; yollarının ise yanlış olduğunu söylemekti. Meselâ Deniz Gezmiş ve Mâhir Çayan’lar için en fazla söylenen buydu.

Bugün terörün, yer yer var gibi gözükse de bir dâvası yok. Sâdece kin yüklü aşırılığı ve dehşeti var. Yâni bir şey için olan terörden; "terör olarak terör; veyâ kendisi içi terör” devrini idrâk ediyoruz. Bu örgütlere mensûbiyet artık bir dâvânın idrâkinden değil, yeterince psikopatik olmaktan geçiyor. Dâvamsı söylemler ise dünyâyı kurtarmak, insanlığı selâmete kavuşturmak gibi iddialardan çok, mistik saçmalıklarla eşlenen sözüm ona misyonlar…

Terörün bu tuhaf evrimi, aynı zamanda nasıl da, her zaman olduğundan daha fazla araçsallaştığına işâret ediyor. Evet, o dâvâlı terör zamanlarında da terör örgütlerini yöneten bir  takım üst akıllar vardı. Ama dâva söylemi bu bağı örter; yenilen kazıklar ancak on seneler sonra anlaşılırdı. Bugün ise bağı anlamak her zaman olduğundan daha kolay.

Psikopat bir Amerikalının katliam yapması, ABD’yi dünyâ kamuoyu önünde “utandırmak” ve “îtibârdan düşürmek” için biçilmiş bir kaftandır. Haydi, böyle düşünen dostlarımızın hatırı kalmasın;  “bu bireysel bir terördür” diyelim. Nihâî tahlilde ABD’nin, 1980’lerden sonra hızla  gerileyen hegemonyasına hizmet eder. Onu biraz daha geriletir.

Amerikan hegemonyası kabalığın estetizasyonu üzerine kuruldu. Meselâ girişimcilik, rekabetçilik, kariyer başarıları ile kovboy ruhu arasında ince bir çizgi var aslında. Kovboy kaba saba bir adam. Haydutlaştı mı gözü hiçbir şey görmüyor. Onu dengeleyen ise, son tahlilde “o dilden anlayan”; yâni aslında ondan farklı olmayan; ama her nasılsa iyi kalmış bir kahraman; yürüyüşü yamuk; konuşması argo John Wayne. Rekâbetçilik, ne kadar ıslah  edilse ve güzellense de, derinlerinde kovboy rûhu taşıyan bir gözükaralık. Risk almak ise kapısı bir itişte açılıveren barların, ”Saloon”ların kumar dünyâsındaki hâlet-i rûhiyenin güzellenmiş hâli.

Amerikan hegemonyasının kültürel boyutu Avrupa kadar “derinlikli “olmadı. Derinlikleri çok yücelttiğim sanılmasın. Bildiğim pek çok derinlik komplekslerimizin eseridir. Amerikan hegemonik kültürünün en az içerdiği ise utanma, arlanma  duygusuydu. Avrupa’nın kompleksli dünyâsını yırtıp geçtiler. Ayıbı, endişesi, utanması ve arlanması  az, sığ, kaygan, meydan okuyan bir kültürdü bu. İnsanlığın vasatlarına hitâb ediyordu. Amerikan kültürünün ürünlerinde şaşırtıcı olan ve teslim alan da buydu. İnsanı rahatlatan, zembereğinden boşaltan, umursuzlaştıran, sorumsuzlaştıran, benmerkezci kılıp kendisini kral hissettiren, içiboş da olsa geleceği bir kumar nesnesi gibi önüne koyan bir büyük illüzyon… En büyük kepazeliklerini bile ifşâ edip, yetmiyormuş gibi belgesellerini, filmlerini çekip bütün dünyâya seyrettirme becerisi. Amerikan toplumun ne kadar “açık bir toplum” olduğunu hayranlıkla düşündürmek; ama “iyi de bunun yaptırımı ne oldu?” sorusunu sordurmama başarısı…

Bunlar Amerikan eliti yoktur manâsına gelmiyor. Elbette var. Onlar  Avrupa kompleksini kendi içlerinde yaşıyor; ama bu  gözükmüyordu. II. Genel Savaş sonrası Paris’in jazz şehri olması bile durumu kurtarmadı. Amerika’nın Kurucu Doğu’su, biraz rahata erdikten ve birikimini tamamladıktan sonra, belki mühendislik tarafıyla değil; ama kültürel tarafıyla hep bir Avrupa kompleksi yaşadı. Belki de Orta Batı’nın veyâ Güney’in kabalıklarıyla teselli buldu. ABD’nin endüstriyel hârikalarını var eden Kurucu Doğu artık demode kalıyor. Güç; post-endüstriyel  teknolojist  Batı’nın elinde. Bu da yeni bir Amerikan orta sınıfı idealtipini kuruyor. Ekonomist-Teknolojist-Minimalist bir tip bu. Sterilizasyonu, çevreyi, doğayı çok önemsiyor; marjinâlizmi çok seviyorlar...

Endüstriyel vasatlarda Avrupa ABD’den geri kalmamıştı. Kültürel derinliğini ise farkı olarak koyuyordu. Ama post-endüstriyel dünyâda hem tüketimin hem de teknolojik yarışın çok gerisinde kaldılar. Hâliyle yeni ABD elitlerinin Avrupa’nın derinliğinden korkmasına da gerek kalmadı. Demokratlar devrinde ABD ile Avrupa arasındaki bağların kuvvetlenmesi bunu anlatıyordu.

İşler iyi gidiyordu. Trump gelene kadar. Trump modifiye olmuş Amerikan elitlerine veyâ bu değerleri savunan cümle Amerikalılara ayna tuttu. Amerikalılar artık hayatlarında olmadığı kadar utanıyorlar. Trump’dan utanıyorlar. Maçoluk, silâh tutkusu, meydan okuma, her yabancıyı düşmanlaştıran bir taşra obskürantizmi ve filistinizmi iktidâra geldi. Katliâmı yapan da bunun patolojik evresidir sâdece. Martin Scorsese ile Mafya filmleri yaparken rahatsızlık duymayan; ama Trump’a ağzını açıp gözünü yuman  Robert de Niro ‘lar bunu anlayabilecek mi?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar