Süleyman Seyfi Öğün
Düşünce târihinde Frankfurt Okulu olarak bilinen; en ünlü temsilcilerinin Benjamin, Horkheimer, Adorno olduğu çevre, esas olarak Marx’dan yola çıkıyor; lâkin “ustalarını” derinlikli bir şekilde eleştiriyordu. “Ustaları” , kapital birikimini “diyalektik” bir okumaya tâbi tutarak değerlendirmiş; lâkin “Aydınlanma” gündeme geldiğinde, “nedense” katıksız bir “Aydınlanma mümini” gibi davranmış ve tam bir metafizik okuma yapmaktan geri durmamıştır. Biraz basitleyerek ifâde edelim: Marx kapitalizmin “iç çelişkileri”ni gören; onun “ilerici” karakteri yanında giderek baskınlaşan “tutucu” taraflarını da belirleyen bir bakışa sâhiptir. Beklentisi ve öngörüsü; sermâyenin; birikimini arttırdığı nispette çelişkilerinin de derinleşecek olması ve târihin tâze gücü olan işçi sınıfının küresel düzlemde gerçekleştireceği devrimci eylemleri sâyesinde “târihin çöp tenekesine” atılmasıydı
Buraya kadarı, empirik olarak olmasa da; en azından teorik tutarlılığı açısından tamamdı. Gelin görün ki, sermâye birikiminin fikrî arkaplânın veren en mühim damarlardan birisi olan Aydınlanma hususunda Marx çok emindi. Aydınlanma’nın devrimci karakterini mutlaklaştırıyordu. O zaman sual şuydu: Mâdem ki herşeyin bir diyalektiki var; Aydınlanma’nın ki neredeydi? Marx’ın ihmâliydi bu.
Bu ihmâlin iki sebebi olduğunu ileri sürenler vardır. İlki, Marx’ın üst-yapı unsuru olarak gördüğü kültürel meselelere olan ilgisizliği ile âlâkalıdır. İkinci görüş ise bu ihmâli; körkütük Aydınlanma aşığı olan ve aslında entelektüel kapasitesi Marx’ın çok ama çok gerilerinde kalan Engels’in etkisine bağlar. Her neyse; netice değişmiyor. Frankfurt Okulu’nun başat iki figürü olan Adorno ve Horkheimer, birlikte kaleme aldıkları ve bırakın kolayca anlaşılmasını, çevrilmesinin dahi imkânsız olduğunu yazdıkları eserleri Aydınlanmanın Diyalektiki’nde bu meseleyi tartışmışlardır. Buna göre Aydınlanma iddiasını güttüğü mitik düşünceyi aşarken kendi mitosunu doğurmuş; bilimlere, teknolojiye ve akla olan aşırı güven , her türlü insânî ve tabiî değerlemenin üzerine çıkmıştır. Diğer taraftan kitle kültürü endüstriyel olarak büyümüş ve Aydınlanma’nın “soylu” ideallerini aşındırmıştır. İşçi sınıfı da kitle kültürü tarafından esir alınmış, devrimci karakteri sönmüştür. Hâsılı Aydınlanma, “barbarlığa gömülen insanlığın” yol haritasından başka birşey değildi. Frankfurt Okulu’nun anaakımı , “Artık kimse bu sınıftan ve onun rolünü çalan başka sınıflardan bir şey ummasın.Vakit dükkânı kapatma vaktidir”” demeye getiriyordu. “Aydınlanmanın Diyalektiki” çok çetrefil bir metindi. Ama Allah’tan Horkheimer, “Akıl Tutulması” başlıklı çok daha basit bir başka metin kaleme aldı da bâzı şeyler berraklaştı.
Zaman Frankfurt Okulu’nu haklı çıkardı. Sermâye birikimi, derin çelişkilerini sürdürüyor. Ama bu derinleşmeler veyâ daha yaygın kullanımı ile söyleyelim krizler, onu çökertmiyor. Zihinler dar bir ekonomizm içinde küçük hesaplarından vazgeçmiş değil. “Ayy kış geliyormuş. Doktor söyle, napsam, ne yesem, ne içsem? “ diyen sağlık saplantılı insanlar gibi; “Ayy kriz geliyormuş. Bildik iyi bir iktisatçı var mı? Sorsak altın mı, dolar mı alsak?” diyen yaygın bir ahmaklık hâkim oldu. Bilimselcilik biraz geriledi. En azından kendi mitosunu yaratma işini bıraktı. Ama daha beter bir şey yaptı, kurgusunu dönüştürdü ve yerleşik mitoslarla eşlenme kapasitesini arttırdı. Teknolojizm ise, bırakalım hız kesmeyi en azgın evresine girdi. Kitle kültürü ise popüler kültüre evrildi. Bu da -gelebilecek îtirazları hesâbedebiliyorum- kanâatimce; kitle kültürünün cancanlısından başka bir şey değil.
Evet artık anlayabiliyoruz: Herşey zıddı ile kâim ve zıddının içinden geliyor. Weber, modernitenin yasal akılcı bir otorite ilişkileri ağının yaygınlaşması olduğunu söylüyordu. Ama Marx’tan farklı olarak Aydınlanma ne de moderniteye îman etmiş değildi. Geçişlerden, rutinleşmelerden, çelişkili durumların birlikte işleyebildiklerinden bahsediyordu. Evet, kapitalizm ““hesaplayıcı bir akılcılık”; ama biliyoruz ki “en yüksek seviyeli aptallıkların hesaplayıcı akıl ile örgütlenmesi”. Bu dünyâda bilimleri, teknolojileri, ekonomileri ile devâsa güçler var. Ama öyle aptalca işler yapabiliyorlar ki; elleri ayakları birbirine dolaşıveriyor. Sonları olduğundan emin değilim ama hâlleri kendi oyunuyla yenilen pehlivanlardan farklı olmuyor.
Haa bunları neden mi yazdım? Aklıma peş peşe Trump, Almanya’da üçüncü parti hâline gelen Alternatif Parti, Irak ve Suriye haritalarındaki nüfûz alanlarının hâl-i hazırı geliverdi de ondan…
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2021
29.04.2021
22.04.2021
4.06.2020
22.04.2019
4.02.2019
14.02.2019
11.02.2019
4.02.2019
28.01.2019