Tayfun Atay
Bugün 7 Nisan, Dünya Sağlık Günü… Tüm doktorlara, sağlık çalışanlarına ve elbette palyaçolara kutlu olsun!..
“Korkunç bir güç!.. Size bu gücü kim veriyor?.. Hasta… Hasta, en korkulu, kendisini tehdit altında hissettiği noktada size gelip elinize de bir bıçak tutuşturup diyor ki ‘Doktor, beni kes-biç!’ Neden?.. Çünkü size güveniyor. Size bir çocuk gibi güveniyor! Sizin ona hiçbir zaman zarar vermeyeceğinize inanıyor… Üzücü gerçek şu ki insan varlığı güvene lâyık değildir. Yalan söylemek, kestirmeden gitmek, sinirlenmek, yorulmak, hatalar yapmak insanın doğasında var. Aklı başında hiçbir hasta, hiçbir insana güvenmez ve ona böyle izin vermez… Bizim buradaki misyonumuz, gayet özenlice ve acımasızca, sizlerin içinden ‘insan’ı çıkartmak ve onun yerine çok daha iyi bir şey koymak… Sizlerden ‘doktor’ yapacağız!..”
Bu sözler, “Patch Adams” filminden… Hatırlayanlarımız olacaktır, 1998 yılında vizyona girdiğinde çok gürültü koparmış, içerisinde hiçbir duygusallığa yer olmaması gereken, ciddi ve sorumluluk isteyen bir pratiğin “klasik” işleyişini risklere yol açabilecek ölçüde “romantik” (rasyonellikten uzak) bir percereden eleştirip olumsuzladığı söylenmişti.
Ancak filmi, “tıbbın iktidar yüzü”nü deşifre ettiği için çok önemseyenler de olmuştur ki ben de onlardanım.

İllüstrasyon: Quinton Winter
Reçetesi “kahkaha” olan doktor
Robin Williams’ın oyunculuk kariyerindeki en unutulmaz rollerden biri, belki de birincisi olduğu söylenebilecek film, yine bilindiği gibi gerçek bir insan ve hayat hikayesi…
1945 doğumlu Patch Adams, hem ayrıksı hem de aykırı bir insan olarak hâlâ aramızda olan bir doktor…
Onun hastane ile ilk tanışması, “insaniyet” açısından farklılığı (kural-dışılığı) ve de ırkçılık karşıtlığı nedeniyle okul zorbalarından yediği dayaklarla hastanelik edilmesiyle olmuş!.. 18 yaşında hastaneye üçüncü kez kaldırıldığında, çıkınca çevresine “mutluluk” yaymak için bir “devrim” başlatmak için kendi kendisine söz vermiş o...
Ve böylesi bir “mutluluk devrimi” yolunda insanları kahkahaya boğmayı asli meşgale edinmiş. Bu yolda bir palyaço olarak başladığı mesleki yaşamını hayli ileri bir yaşta doktorluğa evriltmekte hiç tereddüt etmemiş.
Dolayısıyla Patch, altyapısında palyaçoluk olan ve sağlığın, insanlara kahkaha attırmaktan geçtiğine inanan eşsiz bir doktor.
Onun için kahkaha, en iyi ilaç. Çünkü kan akışını sağlıyor, kalbi güçlendiriyor ve hatta vücudun hastalıkları yenmesine yardımcı oluyor.
Bu doğrultuda o, kendi hastanesi “Gesundheit!” (“Çok Yaşa!”) içerisinde insanları sadece sağlığına kavuşturmayı değil, onları mutlu hissettirmeyi de amaçlıyor.
(Yukarıda aktarılanlar için bkz. Ben Brooks, Farklı Olmaya Cesaret Eden Erkek Çocuklarına Hikayeler, Eksik Parça Yayınları, 2018).
Bir iktidar pratiği olarak doktorluk
Patch Adams, asansöre bindiğinde insanlar ona kendilerini tanıtıp karşılıklı gülüşmeler başlayana kadar onlarla yukarı aşağı inip çıkan bir doktor!.. Elbette bu bir bakıma da insanlarla iletişimde kendini yukarılardan aşağılara çeken çok ayrıksı bir doktor tipi… Hatta hiç denecek kadar az bir doktor tipi.
Daha yaygın olan, filmden yukarıda aktardığım o deneyimli tıp fakültesi dekanının yeni kayıt yaptırmış öğrenciler karşısında yaptığı konuşmada cisimleşen ve tam anlamıyla bir iktidar figürü olarak temayüz eden doktor tipi…
Orada söylenenleri birazcık analize tabi tutacak olursak, doktor olmanın bir bakıma “insanlıktan eksilme” ile mümkün olabildiği sonucuna dahi pekâlâ varabiliriz. Konuşmada sıralanan “insani zaaflar”dan sıyrılma ve “hasta”nın kendisine güven duymasını sağlama yolunda doktor adayının zaman içinde adeta “yarı-tanrı” bir varlığa dönüştürülmesi hedeflenmekte gibidir…
Ve dikkat edilirse, tam bir tecrübe abidesi gibi filmde seyrimize sunulan dekan-doktor, “Sizleri doktor yapacağız” (“We’ll make you doctors”) demiyor; “Sizlerden doktor yapacağız” (We’ll make doctors out of you”) diyor!..
İfade açık: Bir doktor, insanlığından eksilerek/eksiltilerek doktor olur.
Asıl hastalık, hastanın adını bilmemek!
Bunun bir doğal sonucu, doktorun karşısına sağlık sorunlarıyla gelen insanın da “hasta” olarak, aynı şekilde “insanlığından eksiltilmiş” olarak algılanıp değerlendirilmesidir. Dolayısıyla, “hastanın adı yok”tur.
O yüzden filmde bir hasta konsültasyonunda diğer öğrenciler uzman doktora hastanın bedeniyle ilgili sorular sorarken Patch, o hastanın adını sorduğunda sanki uzaydan gelmişçesine kendisine yönelen bakışlarla karşılaşır!..
Soru tuhaf mı tuhaftır. Çünkü hasta, “hasta”dır. Onun adı yoktur!..
Bu doğrultuda “Patch Adams” kişisinin de filminin de derdi, bize tıp pratiğinin bir “özne-nesne (doktor-hasta) ilişkisi” olmadığını, olmaması gerektiğini, fakat “özneler-arası” bir ilişki olması gerektiğini düşündürmek ve tartıştırmak…
O yüzden Patch’in pratiğinde hastayla iletişim kurmak da var, hastanın rüyalarını, fantezilerini paylaşmak da var, onunla arkadaş olmak, birlikte eğlenmek de var.
Ancak doktor-hasta arasında hiyerarşik bir ilişki, bir özne-nesne ilişkisi olarak tıbbı anlayanların sözcüsü olarak dekan-doktorumuz, oyunu kurallarına göre oynamayan bozguncu ve “sapkın” Patch karşısında tabii ki gürleyecektir:
“Hastaların eğlendirilmeye ihtiyacı yok. Onların arkadaşa ihtiyacı yok. Onların doktora ihtiyacı var.”
Elbette, söz başında aktardığımız üzere, bir “korkunç güç” pratisyeni, beden üzerinde iktidar sahibi, dolayısıyla hasta denen “kul” üzerinde de her türlü tasarrufa sahip bir “yarı-tanrı” olunacaksa eğer, buna göre davranılmalıdır!..
“Palyaço”lukla tanrılaşılamaz hastanın gözünde…
“Hapishane” olarak hastane
“Modernite”nin diğer bazı kurumsal yapı ve pratikleri (hapishane, tımarhane, bilim) üzerine olduğu gibi, tıp üzerine de bir iktidar pratiği olarak eleştirel-kuramsal yaklaşımla kafa yormuş Foucault’ya burada atıfta bulunmadan devam etmek haksızlık olur. Fransız düşünür, “Kliniğin Doğuşu” (1963) aslı eserinde bize tıbbın olsa olsa bedene yönelik bir “izleme” işi olduğunu (medical gaze) söylemekte ve hastanın bedenini onun kişilik ve kimliğinden ayıran “dehümanize”, yani insani olarak eksilme arz eden bir iktidar kurulumuna dayandığını ileri sürmektedir. Bu bir bakıma da (yukarıdaki “yarı-tanrı” tanımlamamızı da çağrıştırır biçimde) “Modern tıp doktoru”nun “Orta Çağ ruhbanı”nın yerini aldığı bir durumdur!..
Tabii ki bu durum, ancak bir doktorun içindeki “insan”ı sıyırıp aldığınızda olabilecek bir şey ve buna bağlı olarak doktorluğun bir tahakküm, “hasta” olmanın da bir mahkûmiyet alanı olduğu, böylece hastanenin de bir tür “hapishane”ye dönüştüğü bir algı çerçevesine varılması zor olmayacaktır.
“Patch Adams”lık imkânsız değil!
Patch Adams” filmi, bu algıyı yaratan olgusal verilere karşı şekillenen ve bir iktidar pratiği olarak doktorluk durumuna itiraz eden bir kurgu ama Patch Adams, gerçek bir insan-doktor olarak da var. Ve başka Patch-Adams’lar da gerçekte yok değil!..
Hastayı “insan” gördüğü gibi, toplumu da filli ya da potansiyel bir “hastalar yığını” değil, bilinçlendirilebilir, devindirilebilir, dönüştürülebilir bir insan birlikteliği olarak gören hekimler var. Dünyada da var, Türkiye’de de var.
Onlar, doktorluk ve tıbbın ne insanlar üzerinde iktidar icrasının gerçekleştirildiği ne de iktisadi yarar ve çıkar doğrultusunda insanların “hasta” olarak metalaştırıldığı bir etkinlik olduğu; fakat insan ihtiyacını karşılamaya dönük bir “zanaat” olduğu bilinciyle hareket eden “bir nefes sıhhat” mümessilleri…
Eğer bir insanı sağlığına kavuşturma anlamında uzmanca bir yetkinlik, yani “iktidar” söz konusu ise de bu iktidarı dikey (ezici) olarak değil, yatay (paylaşım) olarak kullanmayı tercih eden mümessiller…
İnsanlıktan eksilerek doktor olma yerine, insanlıklarını daha tam (“mütekamil”) kılma yolunda doktorluğu vesile yapan mümessiller…
Sağlığın şefkat hali: “Osman Hoca”
İşte böyle bir “mümessil”in; hastalık gözetleyicisi olmak yerine “sağlık gözeteni” olmayı seçmiş, ama sadece hasta-bireyin değil, bir “hasta-toplum”un, bir “hasta-dünya”nın sağlığını da gözetmeyi insan olmanın gereği, yaşamın da ereği saymış bir hekimin kaleminden çıkan satırlar pırıl pırıl bir kitap olarak okura sunulmuş durumda şu sıralar… Ve üstelik o, “aramızdan biri”!

T24 Pazar bünyesinde yazılarını her hafta ilginize sunduğumuz arkadaşımız Osman Elbek, zihninizi ve kalbinizi “şifa”landırmaya aday olan bu kitabına “Sağlığın Sosyal Hali” (NotaBene Yayınları, 2019) adını vermiş olup sağlığın, hastalık ve sakatlıktan ziyade fiziksel, ruhsal ve sosyal bir iyilik hali olduğunu belirterek giriyor söze… Ve diyor ki “biyomedikal sağlığın iflah olmaz bir kriz yaşadığı bugünlerde sağlık ile sosyal bilim alanını buluşturma konusunda mütevazı bir adım atmak istedim”.
Osman, kitabına “Sağlığın Sosyal Hali” başlığını uygun görmüş ya, ben de Osman’a, yukarıda Patch Adams” dolayımıyla değindiğim ve doktorluğu “hasta-insan” üzerinde iktidarla özdeştiren “sorunlu” anlayış karşısında “Doktorun Şefkat Hali” demekten alamıyorum kendimi!..
“Herkes için sağlık!”
Ancak bu yazıyı anlamlandıran en önemli neden, bugünün (7 Nisan) Dünya Sağlı Örgütü (WHO) tarafından 1950’den bu yana “Dünya Sağlık Günü” olarak kabul ve ilan edilmiş olması… Ve WHO, her “7 Nisan”ı ayrı bir temaya hasrederek kutlamaya açıyor. Bu yılın teması da “Evrensel sağlık kucaklaması: herkesi, her yerde” (“Universal health coverage: everyone, everywhere”).
Bu tema ile bağlantılı slogan da “Herkes için sağlık” ve bu, bir etiket olarak (#HealthForAll) bugün sosyal medyada da dolaşıma sokulacak, diyolog ve etkileşime açılacak.
WHO tarafından önerilen bu “Herkes için Sağlık” sloganı, Osman’ın kitabının başlığının bir ayna yansısı adeta!.. Sağlığın medikal olmaktan öte “sosyal bir hal” olduğunu idrak etmeksizin “herkes için sağlık” sloganı atmanın hiç mi hiç imkanı yoktur.
Bir doktorun karşısına hasta olarak gelen bireyi (“gözetlemek” değil) gözetmek kadar, bundan öte ekonomi-politik itkilerle “ağır hasta” durumuna düşmüş bir toplumu da gözetmesi gerektiğini idrak etmeden herkes için sağlık dilemek mümkün değildir.
Ve doktorluğun sadece “Klinik”le sınırlı bir kesip-biçme” pratiği olmaktan öte “Kamu”ya açık sosyal, kültürel ve insani bir “praksis” olduğunu da idrak etmeden herkes için sağlıktan söz etmek mümkün değildir.
Bu duygu ve düşüncelerle 7 Nisan Dünya Sağlık Günü’nün doktorlar, hemşireler ve tüm sağlık çalışanlarının yanı sıra bütün palyaçolar için de kutlu ve mutlu olmasını diliyoruz!..

(Katkılarından dolayı Kürşad Kızıltuğ'a içten teşekkürler!)
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.02.2020
27.01.2020
23.01.2020
9.01.2020
7.01.2020
5.01.2020
31.12.2019
26.12.2019
22.12.2019
12.12.2019